Sen İçten İçe Neyi Affedemiyorsun?
Zaman geçer, yaralar kabuk bağlar ama bazı şeyler... içimizde bir yerlerde hep kanar. Herkes boşver der ama senin içinde hala susturamadığın bir kırgınlık vardır. Belki kendine, belki birine, belki de hayata. Peki sen içten içe neyi affedemiyorsun?
Hadi teste!
1. Öncelikle cinsiyetini seçer misin?
2. Yaşını seçer misin?
3. En çok ne zaman kırıldığını hissedersin?
4. Sana göre affetmek nedir?
5. En son neye kırıldın?
6. Seni en çok hangisi üzer?
7. Affetmeyi en zor hale getiren şey nedir?
8. İçten içe hala düşündüğün biri var mı?
9. Biri özür dilediğinde ne hissedersin?
10. Affetmek mi, unutmak mı daha zor?
Sen yarım bırakılmayı affedemiyorsun!
Birçok insanın içinde en derin yaraları açan, tamamlanmamış hikayelerdir... O hikayeler ki, umut dolu başlangıçlarıyla kalbini çalan, ancak sonunu getiremeyenlerdir. İşte bu yüzden içinde bir yerlerde sürekli bir öfke duruyor, bir huzursuzluk, bir eksiklik hissi. Bu öfkenin kaynağı, belki de bir 'hep' sözü verip sonra anlık duygularıyla hareket edenler, belki de hayatının bir parçası olmayı vaad edip sonra ortadan kaybolanlardır. Bu hikayelerin en acı yanı ise, genellikle yarım kalmalarıdır. Bir hikayenin sonunu getirememek, onun tamamlanmamış bir bölümünü içinde taşımak, belki de en zor olanıdır. Kendini yalnız ve terk edilmiş hissettiğin her an, bu yarım kalmışlık yeniden canlanıyor, yeniden acı veriyor. Ancak asıl mesele, tamamlanmak değil, tamamlanırken vazgeçilmemek istemen. Belki de hayatında birçok şey tamamlanmıştır, belki de birçok hikaye sonlanmıştır. Ancak asıl önemli olan, tamamlanırken, en güzel yerinde, en umut dolu anında vazgeçilmemek istemen. Çünkü belki de en acı olanı, en güzel yerinde bırakılan bir hikayenin sonunu getirememektir.
Sen ihaneti ve yalanı affedemiyorsun!
Güven, senin için hayatın en önemli unsurlarından biri. Yalanın küçüğü büyüğü olmaz diye boşuna dememişler. İster minik bir beyaz yalan olsun, ister büyük bir aldatmaca; bir kere yalan söylendi mi, senin için o güvenin kristal yapısı çatlamaya başlıyor. Özürler, belki bir nebze olsun bu çatlamayı durdurabilir ama asla tamir edemez. Çünkü bir kere yalan söylendi mi, içindeki o güven duygusu bir daha asla eskisi gibi olmuyor. Bir özür, belki dışarıdan bakıldığında affetmiş gibi görünmeni sağlar. Ama içinde, o kırık parça hala orada durur, her an hatırlatır kendini. İçindeki o sürekli şüphe, belki de en çok affedemediğin şeydir. 'Gerçek miydi her şey?' diye sorduğunda, içindeki o kırık parça her seferinde daha da derinleşir. Bu yüzden, belki de en doğru yol, yalanın en küçüğünü bile affetmemek. Çünkü bir kere güven sarsıldı mı, ne kadar uğraşırsan uğraş, o kırık parça bir daha asla tamir olmaz. Bu yüzden, belki de en doğru yol, yalanın en küçüğünü bile affetmemek. Çünkü bir kere güven sarsıldı mı, ne kadar uğraşırsan uğraş, o kırık parça bir daha asla tamir olmaz.
Sen değersiz hissettirilmeyi affedemiyorsun!
Bir an dur ve düşün. O anlarda, içinde bir volkanın patlamasına neden olan öfkeni hisset. Bu öfke, belki de en çok görmezden gelinmişliğe karşı. Kendini sanki bir hayalet gibi, varlığı fark edilmemiş, yok sayılmış gibi hissettiğin o anlar... İşte bu anlar seni içten içe yakıyor, tükenmiş hissettiriyor. Bir mesaj bekliyorsun belki, bir göz kırpma, bir el sallama, belki de sadece bir 'Merhaba' veya 'Sen nasılsın?' cümlesi. Ama bu cümleler gelmiyor, sesin duyulmuyor. Ve bu durum, içinde büyüyen o değersizlik hissini daha da güçlendiriyor. Kendini bir köşeye atılmış, unutulmuş gibi hissediyorsun. Bu his, affedilmiyor, sana huzur vermiyor. SKalbin, o sıcak ve canlı organın, görülmek ve duyulmak istiyor. Sesini duyurmak, var olduğunu hatırlatmak istiyor. Sadece bir bakış, bir tebessüm, bir kelime... İçindeki o yangını söndürebilecek küçük bir işaret. Bu, belki de en çok ihtiyaç duyduğun şey. Ve bu ihtiyaç, içindeki öfkenin, görmezden gelinmişliğin ve değersizlik hissinin üzerinde bir damla su gibi.
Sen yalnız bırakılmayı affedemiyorsun!
Kalbinin en derinlerine işleyen, en büyük kırgınlığın, bir kelime bile etmeden hayatından çekip gidenlere... Belki bir açıklama, belki bir yüzleşme, belki de sadece birkaç kelime beklerdin. Ancak karşına çıkan o derin sessizlik, işte o affedilmez bir yara olur. Sana göre, bu sessizlik, tüm bağların kopmasından bile daha acı verici. Çünkü sen, tüm gücünle savaşmak, belki de sadece biraz daha zaman kazanmak isterdin. Ancak karşındaki, belki de çoktan pes etmiş, belki de çoktan vazgeçmişti. Ve bu durum, kalbindeki kırgınlığı daha da büyütür, acını daha da derinleştirir. Her ne kadar zor olsa da, bu sessiz kırgınlığı yaşamak, belki de hayatın en zorlu sınavlarından biridir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın