onedio
Yalnızca Çalışan Annelerin Bileceği Zorlu Süreç: Doğum İzninden Sonra İşe Dönmek
Doğum izni bitip işe başlama vakti gelip çattığında, annelere işe geri dönmek çok zor gelir. Pek çok endişe taşır ve yoğun bir stres yaşarlar.Katı çalışma saatleri, doğum izninin azlığı, iş yerlerinde kreş olmayışı, çocuğu kime bırakacağım derdi, iş yerinde sütümü nerede sağacağım stresi, alınan kilolar, olmayan kıyafetler derken doğum sonrası işe dönüş yeni anneler için gerçekten çok zorlu geçer.Biz de deneyimlerden ve uzmanların görüşlerinden yola çıktık; işe dönüş sendromunu, bu dönemde kadınların neler yaşadıklarını ve bu süreçle nasıl baş edebileceklerini inceledik.
Reklam
Ağlayan Bir Bebek Nasıl Sakinleştirilir?
Çocuk doktoru Robert Hamilton ağlayan bir çocuğu sakinleştirmenin en kolay ve etkili yolunu anlattı. Basit bir bebek tutma tekniği ile kesin sonuç alabileceğinizi söyleyen doktor bunu aynı zamanda ziyarete gelen ebeveynlere anlatırken bir yandan da uygulamalı olarak gösteriyor.
Reklam
Tüp Bebekte Yeni Dönem
Opr. Dr. Hakan Özörnek, dünyada 3. Merkez olan İstanbul Eurofertil Tüp Merkezi’nde başlatılan “ Kantitatif PCR Genetik Tarama Testini” KKTC’de yaptığı basın toplantısında tanıttı. KKTC’nin Girne şehrinde yapılan toplantıda basın sunumu ile tüp bebekte gelinen son nokta ve üreme checkup, kısırlık, genetik test konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
Dünya Tatlısı Bebekleri Tutma Rehberi
Dünya tatlısı ve bir o kadarda narin bebekleri nasıl tutmalıyız? Nasıl tutarsak hem onlar hem bizler daha rahat eder ve sağlıklı bir tutuş olur? İzliyoruz...
Reklam
Tüp Bebek Hakkında En Çok Sorulan 10 Soru
1- Tüp bebek tedavisini en fazla kaç kere deneyebilirsiniz?Tüp bebek tedavisini deneme sayısı konusunda, herhangi bir sınır bulunmamaktadır. İyi tüp bebek merkezlerinde uygulanan tedavilere rağmen, hala hamilelik sağlanamamış ise, deneme sayısı fazlalaştıkça hamilelik ihtimallerinde azalma olacaktır. Bazı durumlarda sebebi bilinmeyen tutunamama sorunu yaşayan çiftler, çok fazla deneme yaptıktan sonra ancak hamileliği başarabilmektedir. Yapılmış olan 8 veya 10. Denemenin ardından hamilelik ihtimalini elde eden anne ve baba adaylarının mutluluklarına tanık olmaktayız.2- Yaş, hamile kalma şansını etkiler mi?Tüp bebek uygulamalarında, hamile olabilme şansını etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Bunlardan en önemli olanı, tedavi gören kadının yaşıdır. Hamile olabilme ihtimali, 35 yaşından küçük olan kadınlarda en fazla, 35 ile 38 yaş arasında kabul edilebilir. 38 ile 40 yaş arasında azalmakta olan, 40 ile 42 yaş arasında gene de umudumuzu kaybetmediğimiz, 42 ile 44 yaş arasında ise, git gide azalmış durumdadır.3- Transfer edilen embriyo sayısı, hamilelik şansını belirleyen bir faktör müdür?Bütün yaş gruplarına bakıldığı zaman, tek embriyo aktarılması ile hamilelik beklentisi % 28 civarındayken, çift embriyo aktarılması ile bu oran % 45’e kadar çıkmaktadır. Tek embriyo aktarılması yapılan durumlarda, geriye dondurulabilecek birçok embriyo kalabilmektedir. Bu embriyoların kullanımı ile, ciddi oranda ek hamileliklere ulaşılmaktadır. Ciddi oranda erkek etkenine bağlı infertilitede, spermin ciddi şekil problemleri gösterdiği çiftlerde ve sperm üretiminin testiküler yetersizliği nedeni ile bozulduğu “azoospermik” durumlarda, gene hamilelik şansı tüp bebek tedavisinde azalmaktadır.4- Tüp bebekte düşük daha mı sık izlenmektedir?Tüp bebek tedavisi ile elde edilen hamileliklerde düşük yapma riski, normal yolla kalınan hamileliklere oranla biraz daha yüksektir. Bunun sebebi tedavi ile alakalı değil, hamile kalamamaya sebep olan sorunların bizzat kendisinden kaynaklanmaktadır.5- Tüp bebek gebeliklerinin başında izlenen vajinal kanamalar normal midir?Hamile kalmış hiçbir hastada, vajinal kanama normal kabul değildir. Böyle bir vakada derhal doktora danışılmalıdır. Ancak diğer yandan, tüp bebek hamileliklerinin başında vajinal kanama ve lekelenmeler, çok fazla görülmektedir. Bu durum, her zaman kötü bir göste olmayabilir.6- Dondurulmuş embriyolar ile şans nedir?Bir takım tüp bebek uygulamalarında, transfer edilen embriyoların haricinde geride çok iyi kalitede olan embriyolar kalabilmektedir. Kalan bu embriyoların dondurularak saklanması, çifte ileriki zamanlarda yeniden bir hamilelik şansı doğurmaktadır. Bu sebepten dolayı, embriyo dondurma tedavisi, hastalar için oldukça yararlı bir uygulamadır. Dondurulan embriyolar, çözülmenin ardından %70 ile 80 civarında canlı kalmaktadır. Bu durum sayesinde, %50 ile 70 oranında hamilelik sağlanmaktadır. Dondurulmuş olan embriyolar ile elde edilen bebeklerin sağlık durumu, doğal yol ile elde edilen hamileliklerden farklı değildir.7- Tüp bebek öncesinde herhangi bir diyet uygulanmalı mı?Bu konu ile alakalı, gerekli bilimsel çalışma verileri olmadığından dolayı; bir takım çalışmalar, özellikle hamilelik planlamasına geçildiği zamanlarda (prekonsepsiyonel dönem) Akdeniz tipi diyet (yüksek miktarda bitkisel yağlar, sebzeler, balık ve baklagiller ve hafif atıştırmalıklar) ile beslenen hastalarda, tüp bebek tedavisinde başarı oranlarının yükseldiği görülmektedir. Akdeniz diyetinde bulunan bitkisel kaynaklı az doymuş yağlar, yüksek folik asit ve B6 vitamini bu beslenme tarzının üstünlüğünde ifade edilen ana içeriklerdir.8- Tüp bebek tedavisi öncesi kilo vermek gerekli mi?Kilosu fazla olan bayanlarda, tüp bebek tedavisi yapılmadan önce kilo verilmesinin tedavi tamamlandıktan sonra olumlu etkisinin görüleceği yönünde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak kilonun, gerekli olan seviyeye getirilmesi, tedavi süresinin biraz daha kısalmasına, gerek duyulan ilaç sayısında azalma olmasına ve tüp bebek ile hamile kalındığı taktirde, düşük yapma ihtimalinde azalma olmasına sebep olmaktadır.9- Embriyo transferinden sonra cinsel yaşam devam edebilir mi?Cinsel yaşamın devam etmesi, hamileliğin gerçekleşmesine engel oluşturmaz. Ancak, yumurta toplama işleminin ardından yumurtalıkların henüz çok büyük olabilmesi, vajinal yol ile kullanılan ilaçlar, bazı durumlarda lekelenme şeklinde vajinal kanamalar, normal bir cinsel ilişki dönemi içerisinde, anne adayı için rahatsız edici olabilmektedir.10- Ağır kaldırma gebeliğin tutunmasına etki eder mi?Bilinenin aksine, transfer ardından hareket etmek, ağır kaldırmak, seyahat etmek, öksürmek, ıkınmak, yükseğe uzanmak, transfer işleminin gerçekleşmesinden sonra ayağa kalkmak gibi aktivitelerin, hamileliğin tutunma ve devamı üzerine hiçbir olumsuz etken bulunmamaktadır. Bu dönem içerisinde dikkat edilmesi gereken konu, doktorların tavsiye ettiği ilaçları rutin bir şekilde kullanmak gerekmektedir. Şayet yumurtalıklar, aşırı derecede etkilenmiş ve büyümüş durumda ise, fazla ağrı ve rahatsızlık duyulmaması için dinlenilmelidir.
0-2 Yaş Bebeği Olan Anneler Üzerinden Zamanın Göreliliğine Dair 14 Örnek
Rivayet olunur ki, Einstein kendisine “Zaman nasıl herkes için farklı olabilir?” diye soran bir gazeteciye şu örneği verir: “Güzel bir kadının yanında iken bir saat size bir aniye gibi gelir, ama eliniz sıcak bir tavaya değdiğinde bir saniye bir saat gibi gelir”. İşte biz bu örneği ebeveynler üzerinden irdelemeye çalıştık.
Tüp Bebek Tedavisinde Başarıyı Etkileyen Faktörler
Tüp bebek işlemi, birçok faktörün biraraya gelip başarının izlendiği bir süreçtir ve bir takım oyunudur. Başarıya ulaşmak için özellikle kadın, erkek, embryo ve laboratuar faktörlerinin çok iyi irdelenmesi gereklidir. Kadın faktöründe; yaş, yumurtalık rezervi, genetik normallik hali, rahim içinin durumu gibi faktörler öne çıkar. Erkek için ise, sperm sayısı ve hareketi ile genetik olarak normallik hali öne çıkmaktadır. Bu sayılan durumlarda, elde edilen sağlıklı embryo, iyi donanımlı bir laboratuarda ve tecrübeli bir embryoloji ekibi ile gebeliği beraberinde getirecektir. AMH ve ultrason ile ortaya konmuş iyi bir yumurtalık rezervi, 40 yaş altı olgular, genetik olarak normal kadınlar, rahim problemi olmayan ve eşlik eden dahili başka bir hastalığı olmayan kadınlarda başarı yüksek izlenmektedir.Tüp bebek laboratuarı da, başarıya etki etmektedir. Denetimi tam yapılan, iyi kalitede embryo geliştirme medyumları kullanılan, temilik ve hijyen sorunu olmayan, filtre sistemi iyi çalışan ve deneyimli bir ekibi olan merkerzlerde başarı yüksek izlenmektedir. Ankara’da yıllardır bu ilkeler ile faaliyet gösteren Centrum Tüp bebek merkezinde, her zaman yüksek tüp bebek başarısı hedeflenmektedir. Özetle:Kadın yaşıYumurtalık rezerviEşlik eden hastalıkGenetik problemlerSperm sayı ve kalitesiKullanılan tedavi protokolleri ve cinsiEmbryoloji laboratuar koşulları ve ekibiGenetik uygulamalarModern gereç ve yöntemlerTüp bebek merkezindeki doktor ekibinin tüp bebek alanındaki tecrübesiSağlıklı kayıt sistemleribaşarıya etki eden faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Reklam
Anne Sütünün Yararları
Anne sütü faydaları saymakla bitmez deyimi yerindeyse her derde deva mucizevi bir besin kaynağıdır.İşte Anne sütünün faydalarıAnne ile bebek arasında ömür boyu sürecek bağı kuran köprü görevi görür.Bebeğin beyin gelişimine faydalıdır.Sakinleştirici ve dinlendirici özelliği vardır uyku problemi olan bebeklere faydalıdır.Bebeklerde ölüm riskini azaltıcı etkisi vardır.Bebeğin ruh sağlığına faydalıdır.Bebek için en kolay sindirilebilecek besin maddesidir.Bebeğin iç organlarının gelişmesine yardımcı olur.Bebeğin obezite hastalığına yakalanma riskini neredeyse sıfıra indirir.Bebeğin hastalıklara yakalanma riskini azaltır.Bebeğin vücudunda zararlı madde var ise atılmasına yardımcı olur.Kansızlık hastalığına yakalanma riskini azaltır.İleriki yıllarda yakalanması mümkün olan hastalıklardan koruyucu özelliği vardır.Bebeğin kabızlığını azaltıcı özelliği vardır.Solunum yolu hastalıklarına iyi gelir.Aşıların bebeğe etkisini hızlandırır.bebeğin çene yapısı ve diş sağlığına faydalıdır.Alerjik hastalıklara iyi gelir.Lösemiye yakalanma riskini azaltır.Bebeğin stressiz bir dönem geçirmesine yardımcı olur.Bebeğin kemik gelişimine faydalıdır.Yüz kaslarının gelişiminde faydalıdır.
Yeni Anne Baba Olanların Yaşayarak Öğrendiği 13 Durum
Her anne baba bebek en az 6 aylık olana kadar her gece gündüz aklına gelen bebeğin uykuda hareket etmediği her an acaba nefes alıyor mu diye kontrol eder. Göbeği kımıldıyor mu, ya da dokunarak hareket ediyor mu diye kontrol eder mutlaka.
Reklam
Çocuk mu Anneye, Anne mi Çocuğa Bağımlı?
Çocuğu gelişirken değişen rolüne ayak uydurmayan ve çocuğunun kendisine bağımlı olduğu fikrine kapılan anneler ilerleyen yıllarda büyük sorunlar yaşayabiliyor.Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nden Uzman Psikolojik Danışman Nur Ağdelen anneleri şöyle uyardı: “Anne ya da babasını yalnız bırakmamak için evlenmeyen hatta üniversiteye gitmeyen çocuklar yaratmamak için zaman içinde annelik rolünüzün değiştiğini fark edin ve buna göre davranın. Çocuklarınızın size bağımlı olduğunu düşünürken aslında siz ona bağımlı olabilirsiniz, dikkat edin.”Çocuklar mı anneler mi bağımlı?Uzmanlar, çocuklarının kendilerine bağımlı olduğu fikrine kapılan annelere öncelikle çocuklarıyla ilgili algılarını gözden geçirmelerini önerdi. Geceleri annesinin yanında uyumak isteyen, annesinden ayrılmamak için okula gitmeyen, evlilik ya da farklı sebeplerle evden ayrılmayı reddeden kişilerle sık karşılaşıldığında genellikle bu kişilerin annelerinden ayrılmakta zorlandıklarının düşünüldüğüne dikkat çeken uzmanlara göre; burada bağımlı olan kim? “Çocuklar mı anneler mi” sorgusunun yapılmasında fayda var..
Bebek Bakımında Doğru Bilinen Yanlışlar
İşte siz değerli anne babalara kıymetliniz bebeğinizin bakımında bilmeniz gereken bilgiler...1- İlk gün süt gelmedi, bebeğim aç kalıyorDoğumdan hemen sonra annenin yanına verilen bebek, içgüdüsel olarak emme refleksine sahiptir. İlk gelen süt miktarı bebeğin ihtiyacı kadardır. İlk günlerde her meme verişte ortalama bir çay kaşığı kadar süt gelebilir. Her emzirmede anne sütü artar. Sütün fazla gelmesini isteyerek endişe yaşamak, anne ve bebek arasındaki strese neden olabilir.Yeni doğan bebekler, ilk bir –iki gün sonra ortalama 2 saatte bir emzirilmelidir. İlk hafta bu sıklık hem olası fizyolojik sarılığın çabuk geçmesi, hem de sütün bebeğin ihtiyacı kadar artması için önemlidir. Daha sonraki günlerde bebeğin sürekli memede kalması süt birikmesine engel olacağı için bebeğin doymamasına, göğüs uçlarının yara olmasına sebep olabilir ve bebek beslenme sorunu yaşayabilir.3- Evdeki kedi ve köpekleri uzaklaştırmalıyımİnsanlar, özellikle de bebekler yaşam alanlarına göre antikor geliştirerek bağışıklık kazanırlar. Yaşam şartlarınızı değiştirmek bebeği steril büyütmek anlamına gelir. Buna göre aileler bebeğe göre değil bebekler aileye göre yaşamalıdır. Bu nedenle hayvanları uzaklaştırmaya gerek yoktur.4- Bebeği uyurken sallamayalımBebekler anne karnında sallanırlar. Sallama işlemi, orta kulaktaki vestibüler sistemin uyarılmasına sebep olduğu için denge yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur. Hafif ve küçük ritimler halinde bebeği sallayabilirsiniz.5- Karanlıkta ve sessizlikte uyusunBebek eğer yeterli ve düzenli aralıklarla emmişse, karnı toksa ve gazı çıkmışsa herhangi bir uyku sorunu yaşamaz. Yeni doğanın günlük uyku süresi ortalama 20 saattir. Gece büyüme hormonu salgılandığı için gece lambası karanlığında uyuması gerekir. Gün doğumundan itibaren perdeler açılmalı hatta havalandırılmalıdır. Gündüz aydınlıkta ve gün içinde de gürültüde uyuyabilir.6- Bebeğim üşüyor, eldiven takalımBebekler bulundukları ortama göre bağışıklık kazanırlar ve uyum sağlarlar. Ortalama 20-22 derece sıcaklık bebekler için uygundur. Bedenlerinin en uç noktaları olan el ve ayaklarındaki periferik kan sistemleri doğduktan sonra gelişir. Bu yüzden elleri ve ayakları normalden daha soğuk olabilir. 2500 gr. altındaki bebekler vücut sıcaklıklarını korumada zorluk çekecekleri için daha sıcak tutulmaları gerekir.7- Yenidoğanda gaz yokturSütün inmesi ve çabuk çoğalması için sık emzirilen bebekler, süt emerken hava da yutabilirler. Bu yüzden ilk günlerde bile bebek emme işleminden sonra dik tutularak gazı çıkarılmalıdır.8- Çok kaka yapıyor, kakası yeşil renkte, bebeği üşüttükYenidoğan bir bebeğin her altı açıldığında kaka varsa bebek iyi besleniyor demektir. Yeni doğan bir bebek günde ortalama 4-9 kez kaka yapabilir. Kaka çıkışı yoksa, beslenme sorunu yaşıyor olabilir.. Doğru ve düzenli meme emen bir bebeğin kakası sarı ve partiküllüdür. Yeşil kaka, bebeğin çok emdiğini gösterir. Bağırsaklarda işlenmiş kaka sarıdır. Yeşil kaka, çok emdiği için barsaklarda işlenmeden atıldığını gösterir. Üşütmekle herhangi ilişkisi yoktur.9- Her altını açtığımda pişik kremi sürmeliyimPişik kremleri çok yoğun ve kalındır. O bölgeyi tamamen steril ve hava almadan korurlar. Bu nedenle o bölgenin direnci de düşecektir. İlerleyen dönemde yeni bir ajanla karşılaştığında enfeksiyon veya şiddetli pişik riski doğacaktır. Kremler eğer pişik varsa sürülmeli ve az olarak kullanılmalıdır. Pişik olmaması için dikkat edilecek en önemli noktalardan biride bebeğin altı bağlandığında poposu iyice kuru olmalıdır. Bebeğin nemli kalan poposu hava geçirmeyen hazır bezler nedeniyle pişik yapabilir.10- Bebeği kundaklamak zararlıdırBebeğin anne karnındaki hareketleri kısıtlıdır. Örneğin kollarını uzattığında anne karnının izin verdiği kadar uzatabilir ve kendini güvende hisseder. Doğduğunda istemsiz yaptığı el kol hareketleriyle kendini korkutur. Bu yüzden ilk haftalarda yarım kundak yapmak bebeğin kendini korkutmamasını, daha kolay uyumasını sağlar.
0-6 Ay Arası Bebekleri Güneşten Uzak Tutun!
Prof. Dr. Sıdıka Kurul: “Özellikle 0-6 ay arası bebekler güneşten uzak tutulmalıdır, bebeklikte güneşe maruz kalma cilt kanseri riskini 2 kat artırmaktadır”T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı; Türk Onkoloji Vakfı; Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği; Türk Onkoloji Grubu Derneği; Kanserle Dans Derneği işbirliği ve Bristol-Myers Squibb ilaç firmasının koşulsuz desteği ile bir deri kanseri türü olan “Melanom” konusunda bir Sosyal Sorumluluk Projesi başlatıldı. Pilot bölge olarak seçilen Sarıyer ilçesinde “Çocuğunuzu Melanom’dan Koruyun” isimli proje kapsamında,hazırlanan görsel materyaller aracılığı ile ”Melanom” hakkındaki bilgiler aileler ve çocuklarla paylaşıldı. Türk Onkoloji Vakfı Başkanı Prof. Dr. Sıdıka Kurul önderliğinde ilk kez Sarıyer ilçesinde başlatılan proje kapsamında, melanom ile ilgili bilgilendirici el broşürleri ve posterler 145 eczane, 43 kreş, 38 muhtarlık, 15 spor tesisi, 6 büyük market ve 1 özel Hastane ve yaklaşık 1800 haneye ulaştırıldı. Melanom’da güneş ışınlarının etkisi ve sağlıklı güneşlenme konusunda hazırlanan poster ve el broşürleri ile, güneşe çıkılmaması gereken saatler, arabada, evde ve güneş etkisi yaratan solaryum da dahil olmak üzere güneş hasarı ve korunma yolları ile, anne ve babalar için önemli bilgiler bölge halkı ve özellikle çocuk sahibi olan aile bireylerinde farkındalık oluşturmayı hedefliyor. “BEBEKLERDE RİSK DAHA FAZLA” Türk Onkoloji Vakfı Başkanı Prof. Dr. Sıdıka Kurul, 0-6 ay arası bebeklerin güneşten uzak tutulması gerektiğine dikkat çekti. 0-6 ay arası bebekler güneşin doğrudan etkisinden uzak tutulmasını, ciltlerinin güneşe karşı çok hassas olduğunu belirten Prof. Dr. Kurul, “Önlem olarak; araba camları ultraviyole ışınlara karşı yüzde yüz koruma sağlayan UV filmleri ile kaplatılabilir. Bebekler saat 10:00’dan önce ve 16:00’dan sonra güneş koruması olan bir pusetle dolaştırılabilir. Bebeklerin kol ve bacaklarını örten ince giysiler giydirilebilir ve boynunu da örten şapkalar kullanılabilir. Ancak bu saatler haricinde, güneş kremi kullanmadan günde 10-15 dakika güneşe çıkarmak da D vitamini gelişimi açısından önemlidir. 6-12 ay arası bebekler ise bu belirtilen önlemlere ek olarak, belli kurallar çerçevesinde güneşe çıkartılabilir. Özellikle dışarı çıkmadan yarım saat önce, en az 15 faktörlü bir güneş kremi sürülmeli ve bu krem her 2 saatte bir ve yüzmeden sonra tekrar uygulanmalıdır. Bebeklikte güneşe maruz kalma, cilt kanseri riskini iki kat artırmaktadır” dedi. “HASTA SAYISINI AZALTMAYI HEDEFLİYORUZ” Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin, Türkiye'de yılda yaklaşık 735 erkeğe ve 560 kadına melanom teşhisi konulduğunu belirtti. Doç. Dr. Gültekin, Projenin Türkiye'de melanom hasta sayısının azaltılması amacıyla hayata geçirildiğini anlatarak şöyle devam etti: 'Şu anda ülkemizde az da olsa melanom görülme oranının artışını bekliyoruz. Bu konuda mutlaka bir takım eğitim, önleme ve erken teşhis tarama faaliyetleri yapmamız gerekiyor. Vücudumuzun D vitaminine de ihtiyacı var, bunu unutmamak gerekir. Güneş ışınlarının fazlasından kendimizi ve gelecek nesilleri korumamız gerekiyor. Genç yaşlarda solaryumun da malign melanom riskini arttırdığı bilinmektedir. Bu projeyle hazırlanan tüm broşürleri hekimler aracılığıyla halkımıza ulaştıracağız. Kendi kendine cilt muayenesini yaygınlaştırmayı da hedefliyoruz.' dedi. Türkiye'nin kanser istatistiklerini sürekli takip ettiklerini ifade eden Doç. Dr. Gültekin, 'Ülkemizde yılda yaklaşık olarak 735 erkeğe ve 560 kadına melanom teşhisi koyuyoruz' diye konuştu. “GÜNEŞ KREMİNİN KORUMA FAKTÖRÜ 30'UN ÜZERİNDE OLMALI” İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dermatoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Aydemir ise, melanomda diğer deri kanserlerine kıyasla ölüm riskinin daha fazla olduğunu kaydetti. Deri kanserine yakalanma riskinin ilk 10 yaşta alınan ultraviyole dozuna bağlı olduğunu anlatan Prof. Dr. Aydemir, güneşin yanık yapacak kadar yüksek dozda alınmasının, kişiyi bir basamak daha melanoma yaklaştırdığını söyledi. Hastalığın sürekli güneşte çalışanlarda değil, tatile çıkanlarda daha sık görüldüğünü ifade eden Aydemir, güneş ışınlarının en dik geldiği vaktin 2 saat öncesi ve sonrasında dışarı çıkılmamasını istedi. Güneşten en iyi korunma şeklinin doğru giyinme olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Aydemir, şu önerilerde bulundu: 'Giysili alanınıza güneş etki etmiyor. Kuru, sık dokulu ve koyu renk giyinmeli. Bize hep sıcak havada açık renk giyinmek öğretilirdi. Isıdan, güneşten korunmak için sık dokulu ve koyu renk giyinmek gerekir. Hep gölgeden yararlanmak isteriz fakat gölge, çevreden, sudan, betondan yansı yapar. Gölgede ancak yüzde 50 korunabiliriz. Şapka da kısmen korur. Bunların dışında güneş kremi kullanabiliriz. Koruma faktörünün 30'un üzerinde olması gerekir.' Prof. Dr. Aydemir, açık tenli, fazla beni olanların melanom hastalığına yakalanma riskinin daha çok olduğunu belirterek, benlerin 2-3 ayda renk, şekil, boyut değiştirmesi durumunda mutlaka bir dermatoloğa gidilmesi gerektiğini anlattı. “HİÇBİR BEN BIÇAK DEĞDİĞİ İÇİN KÖTÜ OLMAZ” Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Başkanı İsmail Kuran, melanomun tedavisinde erken tanının önemli olduğunu, bu nedenle de kişinin bedenini sürekli kontrol etmesi gerektiğini kaydetti. Benlerin alınmasının çok basit bir cerrahi işlem olduğunu ve iz kalmadığını anlatan Kuran, alınan benin tahlil edilmesinin önemine işaret etti. Kuran, 'Halk arasında 'Bene bıçak değerse kötü olur' kalıbı nasıl yerleşmiş bilmiyorum ama hiçbir ben bıçak değdiği için kötü olmaz' dedi. Ultraviyole ışınlarının tetiklediği düşünülen melanomun, güneş ışığına maruziyetin yüksek olduğu bölgelerde daha sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Kuran, “Melanositlerin tümör hücrelerine dönüşümü hem genetik olarak normal kişilerde, hem de riskli ve yatkın olan kişilerde görülmektedir. Erken evrede melanom yalnızca derinin yüzeyel tabakasını tutarken, ilerleyen evrede daha alt tabakalara uzanan mikroinvazyonlar (mikrouzanımlar) ve daha ileri evrede en alt tabakalarda invazyon ve metastazlar (uzak yayılımlar) görülmektedir” şeklinde konuştu. “MELANOM’DA ERKEN TANI ÇOK ÖNEMLİ” Melanomdan korunmak için erken tanının çok önemli olduğunu ifade eden İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dermatoloji ABD. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Aydemir şunları kaydetti: ”Bu kapsamda kişilerin kendini muayene etmesi ve şüpheli durumlarda dermatologlara gitmesi önerilmektedir. Melanomun asıl tedavisi cerrahi tedavidir. Hastaların önemli bir bölümü ameliyatla tedavi edilmektedir ve bu aşamada iyi kalitede cerrahi müdahale çok önemlidir. Ancak, hastalık sistemik hale geldiğinde yani uzak metastazlar başladığında medikal tedavi gerekli olmaktadır. Bu evredeki hastalar için de günümüzde oldukça iyi sonuçlar veren tedavi seçenekleri geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam edilmektedir. Melanom konusunda farkındalık yaratılması amacıyla yazılı ve görsel basında bu konuya daha çok yer verilmesi son derece önemlidir.” “YENİ TEDAVİLER YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR” Türk Onkoloji Grubu Derneği, Melanom ve Deri Kanseri Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Alper Sevinç de, yapılan bir çalışmada melanom hastalığında lezyonun ilk kez fark edilmesinden tedaviye kadar geçen sürenin, hastaların yüzde 25’inde 1 yıldan fazla olduğu belirlendiğini kaydetti. Prof. Dr. Sevinç, “Bu gecikme nedeniyle hastaların çoğu son evrelerde teşhis edilebilmektedir. Bu durum hastalığın hayatta kalım süresini olumsuz etkilemektedir ve mevcut, klasik tedavi yöntemlerinden yararlanmayı neredeyse imkânsız kılmaktadır. Üzerinde uzun yıllardır araştırma yapılan ve bağışıklık sistemini güçlendiren İmmüno Onkolojik tedaviler ve ilaçlar bugün melanom tedavisinde yeni bir çığır açmış, ileri evrelerde dahi yaşam süresini 2-3 kat uzatmıştır. İmmüno Onkolojik tedavi yaklaşımı sayesinde melanomun yanı sıra akciğer kanseri, böbrek kanseri gibi pek çok kanser türünde, önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde tümörlerle savaşta, tıbbın çok güçlü ve yeni silahları olacaktır” dedi.
Reklam