onedio
article/comments
article/share
Haberler
Seçim mi Kader mi? Seveceğimiz Kişiyi Biz Seçmiyor Olabiliriz!

etiket Seçim mi Kader mi? Seveceğimiz Kişiyi Biz Seçmiyor Olabiliriz!

Bazen “Bu kişi benim kaderim olmalı ya.” diyoruz. Bazen de 'Aklımı kaçırmış olmalıyım!' diyerek önceki seçimlerimizi sorguluyoruz. Ama gerçekten seveceğimiz kişiyi biz mi seçiyoruz? Yoksa beynimiz, hormonlarımız ve geçmiş yaşantılarımız bizim yerimize çoktan karar mı verdi?

Her şeyin olduğu gibi bunun da mantıklı bir açıklaması var. Bu yüzden kolları sıvadık ve nedenlerini aşağıda sıraladık! 👇

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

İlk kıvılcımdan bahsedelim. Çekicilik kendini hemen merkeze alıyor.

İlk tanışmalarda çekicilik çoğu zaman fiziksel özelliklerle başlar. Bu insan doğasında oldukça doğal. Zira beynimiz saniyeler içinde bir yüzün çekici olup olmadığını değerlendiriyor. Fakat araştırmalara göre ilişkinin ilerleyip ilerlemeyeceği bu ilk kıvılcımdan sonra şekilleniyor. Knapp'ın ilişki gelişimi modeline göre ilk etapta fiziksel görünüş ön planda olsa da zamanla ortak değerler, mizah anlayışı ve duygusal güven gibi daha derin faktörler belirleyici hale geliyor. Yani estetik bir başlangıç olabilir ama sürdürülebilirlik tamamen karakter uyumuna bağlı.

Koku ve hormonlardan bahsedelim. Nasıl etkilere sahipler?

Farkında olmasak da burnumuz bize bazı sinyaller veriyor. Vücudumuzun bağışıklık sistemiyle ilgili olan MHC genleri, karşı tarafın kokusunu nasıl algıladığımızı etkiliyor. Araştırmalar genetik olarak farklı MHC yapısına sahip kişilerin kokularını daha çekici bulduğumuzu gösteriyor. Yani kokladığımızda “Bir şey var bu insanda.” hissi boşuna değil. Bu biyolojik tercih sağlıklı çocuklar doğurma potansiyelimizle ilgili olabilir ama aşkın biyolojisi burada da devrede. Seveceğimiz kişiyi seçtiğimizi sanarken burnumuz zaten kararını vermiş olabilir.

Romantik ilerleme, bu durumlara göre daha hızlıdır. Peki ama neden?

İnsanlar çoğunlukla ilişkiye başlamak konusunda heveslidir. 'Progression bias' yani ilişkiyi ilerletme önyargısı, potansiyel bir partnere karşı olumlu hisler beslemeye başladığımızda genellikle onu daha yakından tanıma ve ilişkiyi bir sonraki seviyeye taşıma isteğimizin artmasıyla tanımlanır. Bu da demek oluyor ki bazen sırf yalnız kalmamak, bazen de karşımızdakine yatırım yapmaya başlamış olmak bizi devam etme hissine itiyor. Oysa bu noktada seçim gibi görünen şey aslında duygusal momentum. Duygusal momentum, bir duygu durumunun (örneğin motivasyon, özgüven, iyimserlik veya tam tersi, korku, kaygı, şüphe) giderek artması ve bir sonraki eylemi etkilemesidir.

Bir sonraki adımda "Matching Hypothesis" görüşü devreye giriyor.

“Zıt kutuplar birbirini çeker.” söylemi romantik filmlerde işe yarayabilir ama bilimsel veriler öyle demiyor. Matching Hypothesis’a göre insanlar genellikle kendileriyle benzer fiziksel çekiciliğe, sosyal statüye ve dünya görüşüne sahip kişilerle birlikte oluyor. Yani eşitlik hissi uzun vadede ilişkinin sağlıklı yürüyüp yürümeyeceğini belirleyen ana faktörlerden biri. Bu da gösteriyor ki seçim yaparken çoğu zaman farkında olmadan kendi seviyemizdeki insanlara yöneliyoruz.

Birbirimizi adeta deniyoruz. Buna da "Sosyal Penetrasyon" teorisi adı verilmiş.

İlişkileri bir tür soğan gibi düşünebiliriz. Katman katman açılıyor. Sosyal penetrasyon teorisine göre insanlar arası yakınlık zamanla ve karşılıklı açıklıkla gelişiyor. İlk başta güvenli ve yüzeysel konular konuşulurken ilişki ilerledikçe daha kişisel, savunmasız yanlarımızı da göstermeye başlıyoruz. Bu karşılıklı açılım süreci “Bu kişi bana uygun mu?” sorusunun içsel cevabını da veriyor. Bu süreçte yaşanan her paylaşım, bilinçli ya da bilinçsiz bir seçim zinciri gibi işliyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Sonrasında ise farkında olmadan senkron bir şekilde hareket ediyoruz!

İlişki kurarken yalnızca sözler değil, bedenler ve sinir sistemleri de konuşur. Araştırmalar uzun süreli çiftlerin kalp atışlarının ve hatta beyin dalgalarının zamanla senkronize olabildiğini ortaya koyuyor. Bu senkron sadece fizyolojik bir uyum değil, aynı zamanda duygusal bir bağın da göstergesi. Bu biyolojik hizalanma kimi zaman fark etmeden bize çok iyi geldiğini düşündüğümüz ilişkilerin arkasındaki görünmeyen bağ olabilir.

Peki bağlanma tarzımız seçimlerimizi nasıl etkiliyor?

Bağlanma stilleri, çocuklukta yaşadığımız bakım ilişkilerine göre şekillenir ve yetişkinlikte partner seçimimizi ciddi şekilde etkiler. Güvenli bağlanan kişiler uzun süreli ve sağlıklı ilişkiler kurmaya daha yatkındır. Kaygılı bağlananlar ise sürekli onay arayabilir, kaçınan bağlananlar ise yakınlıktan rahatsızlık duyabilir. Yani seveceğimiz kişiyi bilinçli olarak seçtiğimizi düşünsek de iç dünyamızdaki bağlanma modeli bu seçimleri büyük ölçüde yönlendiriyor olabilir.

Kendini birlikte büyütme isteği: Self-expansion teorisi.

Bu teoriye göre insanlar sadece sevdikleri için değil, kendilerini daha fazla keşfedip geliştirebildikleri için de ilişkide kalıyor. Bir partner, yeni beceriler edinme, farklı perspektifler tanıma ve dünyayı birlikte keşfetme gibi bir kendini genişletme alanı sunuyorsa ilişki daha uzun soluklu oluyor. Bu da demek oluyor ki aşk sadece duygusal bir bağ değil, aynı zamanda zihinsel ve sosyal bir yatırım ve bu yatırım kararı genellikle farkında olmadan ama oldukça stratejik bir şekilde yapılıyor.

Yatırım ve bağlılık: Seçim bu noktada netleşir.

Bir ilişkide zaman, emek, duygusal çaba ve ortak anılar arttıkça kişinin ilişkiye olan bağlılığı da artar. Bu “investment model” olarak bilinir. Bu modele göre bir kişi ilişkiye ne kadar çok yatırım yaptıysa o ilişkiye devam etme olasılığı da o kadar yüksektir. Yani başlangıçta belki içgüdüsel bir çekimle başladı her şey ama sürdürülebilirliği, bizim o kişiye verdiğimiz anlam ve çabayla şekilleniyor. Bu noktada seçim çok daha net: Kalmak istiyor muyuz yoksa bu hikayeyi burada bırakmalı mıyız?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
Gençlik yıllarımdan beri çeşitli blog sayfalarında duygu ve düşüncelerimle beraber deneyimlerimi dijital dünyaya aktarıyorum. Daha sonra benim için Onedio'da editör olmak büyük bir adım oldu. 2022'den bu yana çeşitli markalarla beraber Onedio'da okuyucuların ilgisini çeken, gündemi hızlıca yakalayan ve herkesin kendisinden bir parça bulabileceği liste ve test içerikleri hazırlıyorum.
Tüm içerikleri
right-dark
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın