onedio
Uğur Batı Yazio: İnsanlar Neden İrrasyonel, Sabırsız ve Karışıktır?
İnsanoğlunun huyudur, dünyanın kendisi için yaratıldığını düşünür.Ona göre kendisi seçilmiş bir yaratıktır. Tüm ilahi dinler de bu görüşü destekler. Ayrıca kendinin her daim mantıklı olduğunu düşünür. Geceleri ışığı kapatarak yatar. Bir yakını öldüğünde üzülür. Kıskanır. Gıybet eder. Bazen de merhamet! İnsan doğası gereği sürekli olarak duygularının tehdidi ile karşı karşıyadır. Duygular mantığı kolaylıkla gölgeleyebilir.
Sabri Ülker Bilim Ödülü Doç. Dr. Elçin Ünal'a Verildi
İSTANBUL (AA) - Sabri Ülker Vakfı’nın 10’uncu yılı online olarak düzenlenen Sabri Ülker Bilim Ödülü töreninde kutlanırken, ödülün sahibi Türk bilim insanı Doç. Dr. Elçin Ünal oldu.Vakıftan yapılan açıklamaya göre, Türk gıda sektörünün duayeni Sabri Ülker anısına, gıda, beslenme ve sağlık alanındaki bilgilerin topluma ulaşmasına destek olmak amacıyla kurulan Sabri Ülker Vakfı’nın 10’uncu yılı online olarak düzenlenen Sabri Ülker Bilim Ödülü töreninde kutlandı. Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil başkanlığındaki jüri, toplum sağlığının geleceğine katkı sağlamak üzere genç bilim insanlarını destekleyen Sabri Ülker Bilim Ödülü’ne bu yıl, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley (UC Berkeley) Moleküler ve Hücre Biyolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elçin Ünal’ı layık gördü. Açıklamada görüşlerine yer verilen Sabri Ülker Vakfı Başkanı Talat İçöz, vakfın 10 yıldır beslenme ve sağlıklı yaşam alanında doğru ve bilimsel bilgiyi toplumun her kesimine ulaştırma hedefiyle çalıştığını belirterek, “10 yıl boyunca bu hedefe ulaşmak için büyük bir motivasyon ve adanmışlıkla hizmet ettik. Çok değerli Bilim Kurulu Üyelerimiz, çok değerli çalışanlarımız ve bu uğurda bir araya geldiğimiz sayısız paydaşımızla birlikte çok gayret ettik. Onlarca farklı platformda gerçekleştirdiğimiz yüzlerce faaliyet, akademik çevrelerden devlet kurumlarına, sivil toplumdan tüketici kesimlerine farklı alanlarda yankı buldu.” ifadelerini kullandı.Sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı nesillerin, Türkiye'nin geleceğini güvenceye alacak en büyük değer, en önemli yatırım olduğunu ifade eden İçöz, şunları kaydetti:“10 yıl boyunca bu amaç doğrultusunda gayret sarf ettik. Bu çalışmalarımızın önde gelenlerinden biri olarak Millî Eğitim Bakanlığı ile iş birliği içinde Yemekte Denge Eğitim Projesi ile ülkemizin her bölgesinden 6 milyonun üzerinde öğrenciye, öğretmene ve ebeveyne bu bilinci aktarmayı başardık. Bunun yanı sıra kurucumuzun adını taşıyan Harvard Üniversitesi’ndeki Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi, gurur duyduğumuz diğer iş birliklerimizin başında geliyor. Merkezimizde genetik ve metabolik hastalıkların oluşmasını önlemek için hem Türkiye’den hem dünyadan bilim insanları pek çok araştırma yapıyor, dünya için, geleceğimiz için bilim dünyasında yankı uyandıran çalışmalar gerçekleştiriyor. Daha nice 10 yıllarda Sabri Ülker Vakfı’nın bu çalışma anlayışını aynı heyecanla devam ettirmesini temenni ediyorum. Bu uğurda emek veren tüm arkadaşlarımızı da gönülden tebrik ediyorum.” Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil'e Harvard Üniversitesi’nde sürdürdüğü çalışmaların 25’inci yılı vesilesiyle törende kendisine teşekkür plaketi takdim edildi. Prof. Dr. Hotamışlıgil, bilimde önemli aşamalardan birinin kişilere yatırım yapmak olduğunu aktararak, “Sabri Ülker Bilim Ödülü bizim için çok önemli. Çünkü bu ödülle en parlak bilim insanlarımızı kariyerlerinin erken döneminden itibaren fark ederek onlara destek olmayı amaçlıyoruz. Hayalimiz bundan 20 sene sonra uluslararası bilim camiasına öncülük edecek, ülkemiz bilimi ve bilim insanları için de önemli itici güç olacak Türk bilim insanlarına katkıda bulunmak. Önceki senelerde bu ödülü alanlar, daha şimdiden muazzam bir çizgide ilerliyorlar. Bu yıl ödülü kazanan bilim insanımızı da yürekten kutluyorum.” değerlendirmesinde bulundu.'Vakfımızın 10 yıla ulaşmasından çok mutluyuz'Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker ise Türk bilim insanını ve genç Türk bilim öğrencilerini uluslararası alanda desteklemekle iftihar ettiklerini belirterek, şunları kaydetti: “10’uncu yılını kutlamaktan iftihar ettiğimiz bu vakfı, babam Sabri Ülker’in adını yaşatmak ve toplumumuza, Türk bilim dünyasına faydalı olması gayesiyle kurduk. Sabri Bey, beslenme ve sağlık konularına çok önem verirdi. İnsanlığa faydalı işler yapmaya kendine şiar edinmiş biriydi. Kendisi türlü imkânsızlığa rağmen gıda kalitesi ve Ar-Ge için gereken tüm yatırımı yaparak ve uluslararası uzmanlarla birlikte çalışarak Türkiye’de bu alanlarda öncü bir isim oldu. Şimdi onun bu misyonunu Sabri Ülker Vakfı sürdürüyor. Tüm bu bilimsel araştırmaların toplum sağlığı, çocuklarımız ve sonraki kuşakların sağlığı için üzerimize düşen bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden bu çalışmaları hep destekledik, gelecekte de desteklemeye devam edeceğiz. Ne mutlu bizlere ki, Sabri Ülker Bilim Ödülü genç bilim insanlarının yolunu aydınlatmayı sürdürecek. Vakfımızın 10 yıla ulaşmasından çok mutluyuz. Değerli çalışmaları için bilim kurulumuza, vakıf çalışanlarına ve vakfımızı destekleyen tüm kurum ve kişilere teşekkür ederiz.”Sabri Ülker Vakfı Genel Müdürü Begüm Mutuş’un kazananı takdim etmesiyle devam eden dijital törene ABD’den canlı bağlantıyla katılan Sabri Ülker Bilim Ödülü’nün sahibi Doç. Dr. Elçin Ünal, “Sabri Ülker Bilim Ödülü’ne layık görülmekten büyük onur duydum. Bu ödül, bilimsel çalışmalarımda yalnız olmadığımı hatırlatması açısından benim için çok değerli. Başta Sabri Ülker Bilim Ödülü Jürisi olmak üzere herkese şükranlarımı sunuyorum. Umuyorum ki ben de çalışmalarımla diğer araştırmalara ve buluşlara katkıda bulunabilirim.” ifadelerini kullandı.Bilimsel kariyerini mayoz bölünme ve yaşlanmanın ilişkileri üzerine kuran Doç. Dr. Elçin Ünal, hücrelerde yaşlanma sonucunda biriken hasarların doğal yollarla nasıl tedavi edilebileceğini araştırıyor. Ünal ve ekibinin temel amacı, hücresel yaşlanmayı anlayıp geriye çevirmeyi başarmak. Lisedeki bir öğretmeninden ilham alarak Bilkent Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okuyan Ünal, ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nde doktorasını yaparken mayoz bölünme üzerine odaklanmaya başladı. Doktora sonrası dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan MIT’te mayoz bölünme konusuna ağırlık veren Ünal, sahadaki birçok araştırmacı, “yaşlanmanın mayoz bölünme üzerine etkisini” araştırırken, bunun tersini yaparak “mayoz bölünmenin yaşlanma üzerine etkisini” araştırmaya karar verdi. Mayotik farklılaşmanın ilkelerini tanımlamayı hedefleyen Ünal, 2014’te UC Berkeley’de Moleküler ve Hücre Biyolojisi Bölümü’ne katıldı ve yenilikçi araştırmalarını burada kendi adıyla kurduğu laboratuvarda devam ettirdi. Beslenme stili, egzersiz, uyku düzeni, sigara, alkol kullanımı ve stres gibi etkenlerin hem hücre hem de organizma yaşlanmasını etkilediğini belirten Ünal, “Yaşlanma sonucunda hücrelerde protein kalite kontrolü ve organel fonksiyonlarında düşüş gözlenir. Vücudumuzdaki üreme hücreleri bu hasarları doğal olarak etkisiz hale getirebiliyor. Eğer üreme hücrelerinin bunu nasıl başardığını anlayabilirsek, diğer hücrelere de bu mekanizmaları uygulayabiliriz. Yaşlanma, kanser ya da Alzheimer gibi çok değişik tipteki hastalıkların birinci risk faktörü. Eğer yaşlılık sonucunda ortaya çıkan hasarları hücre seviyesinde tedavi edebilirsek, değişik tipteki hastalıkların ortaya çıkma şansını da azaltabiliriz.” değerlendirmesinde bulundu. Tören, önceki yıllarda ödüle layık görülen, UCLA Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Erbay, Rockefeller Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Birsoy, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Kanser Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tamer Önder’in bilim dünyasındaki son gelişmeleri değerlendirmesiyle son buldu.
Pelin Çini Yazio: Demet Işıl Yılmaz’a “Bana Kanseri Anlat” Dedim. “Koku! Pelin Koku!.. Hasta Olmayan Bilmez, Bilemez. Kemoterapi Bütün Hücrelerini Öldürüyor ve Sen İçin Çürürken Kokusunu Alıyorsun”
Demet Işıl Yılmaz… Genç, güçlü, etkileyici bir insan. Savaşçı bir kadın, güzel bir anne…Onunla pandemi döneminde, sokağa çıkma yasaklarının göbeğinde tanıştık. Tabi ki sosyal medya üzerinden. Ama hani bazen birileriyle yolumuz kesişir ve sanki uzun zamandır zaten tanışıyormuşuz gibi hissederiz ya. Bize de öyle oldu.Çünkü farklı alanlarda benzer mücadeleler vermiş, benzer yenilgiler elde etmiş ve benzer şekilde “yanlış anlaşılmış”tık.  Zaten bana sorarsanız hayatın bizlere geçtiği en büyük kıyaklardan biri, umudumuzu yitirmeye yaklaştığımız o köşe başlarında aniden bir “benzer”imizle karşılaşmamız ve onun kulağımıza “henüz hiçbir şey bitmedi” diye fısıldamasıdır... Demet ile tanıştığımızda meme kanseriyle mücadelesi devam ediyordu. Şimdiyse savaş bitti. O kazandı. Yaşadıklarını yazdı, “Mecburiyetsiz” isimli kitabı yakında çıkacak ve hepimizi derinden etkileyecek biliyorum. Madem meme kanseri farkındalık ayındayız ve yine madem birçoğumuz etrafta gerçekten ne anlama geldiğini bilmediğimiz o pembe kurdeleyi görüyoruz. Ona sormak istedim: “Farkında mıyız? Demet, Kurdelemizi doğru yere takıyor muyuz?
Reklam
Akciğer Kanseri Tanı Ve Tedavisinde "Multidisipliner Yaklaşım" Önerisi
İSTANBUL (AA) - Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) tarafından hazırlanan 'Akciğer Kanserinde Multidisipliner Yaklaşım Uzlaşı Raporu' açıklandı. Dernek tarafından hazırlanan raporda, tıbbi onkoloji, göğüs hastalıkları, göğüs cerrahisi, radyasyon onkolojisi, radyoloji, nükleer tıp ve patoloji branşlarının 'ortak akılla' çalışmasına yönelik bir yol haritası sunuldu.Raporda önerilen yaklaşımlar sayesinde akciğer kanseri tedavisinde vakit kaybedilmeden daha hızlı tanı ve doğru tedavi uygulamalarının mümkün olması hedefleniyor. Derneğin çevrim içi platformda gerçekleşen toplantısında konuşan Türk Akciğer Kanseri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de en çok öldüren ve en sık görülen kanserin akciğer kanseri olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Göker, akciğer kanserinin önlenebilir olduğunu fakat sigara karşıtı çalışmaların yeterince yapılamaması ve hala yoğun olarak sigara içilmesi nedeniyle akciğer kanseri sıklığında azalma görülmediğini ifade etti. Türkiye'de her yıl 40 bine yakın hastaya akciğer tanısı konulduğuna dikkati çeken Göker, bu tanıların genellikle ileri evrelerde konulduğunu dile getirdi. Göker, 'Akciğer Kanserinde Multidisipliner Yaklaşım Uzlaşı Raporu'nu, akciğer kanserli hastalara tanı konmadan önce, tanı konduktan sonra, tedavi planlanırken ve tedavi sonrasındaki izlemde çok disiplinli ve çok uzmanlık alanıyla birlikte takip edilmesi gerektiğinin farkındalığını oluşturmak amacıyla duyurduklarından bahsetti. Halihazırda tanı almış ve tedavisi süren 100 bine yakın hasta bulunduğuna işaret eden Göker, 'Multidisipliner dediğimiz, çok sayıda uzmanlık dalından gelen hekimlerin bir arada takip ve tedaviye karar verdiği konseylerde hastaların tartışılması durumunda, hastalığın tedavisindeki başarı şansımız doğrudan doğruya yükselmektedir. O nedenle bu çalışmanın çok önemli olduğuna inanıyoruz.' değerlendirmesinde bulundu. Prof. Dr. Göker, akciğer kanserindeki şikayetlerin diğer kanser türlerine göre daha fazla olduğunu, bu nedenle hastaların rahatsızlık ilerledikçe daha fazla eziyet çektiklerini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Aslında bu eziyeti çekmelerine gerek yok. Doğru ve bir bütün olarak tedavi edildiklerinde, hastaların acılarına merhem olunabilecek pek çok yöntem ve ilaç var. Son 10 yıl içerisinde tıpta en fazla ilaç geliştirilen alanlardan biri akciğer kanseri. Akciğer kanserinde hem akıllı ilaçlar hem immünoterapiler hem standart kemoterapilerle çok başarılı olduk. Radyasyon onkolojisinde, patolojik tanıların konulmasında, cerrahi tedavilerde çok büyük başarılar yaşandı.' 'Kanser kuşkusu olsa bile multidisipliner konseyden görüş alma isteğini hekimlerine iletsinler'Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde akciğer kanserli hastaların yaşadıklarına da değinen Göker, pandemi başladığında hasta sayısında ciddi bir düşüş yaşandığını, hastaların hastaneye gelmekten korktuğunu fakat veriler ortaya çıktıkça akciğer kanserli hastaların salgında daha fazla risk altında olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlanmadığının görüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Göker, salgın sürecinde Kovid-19'a yakalandığı kuşkusuyla hastaneye gelen kişilere daha fazla tomografi çekilmeye başlandığını, bu sayede akciğer kanseri hastalarına erken dönemde tanı konulabildiğini belirterek, şunları kaydetti: 'Yani Kovid-19 mu değil mi diye çekilen tomografilerde, akciğerinde kitle saptanıp ameliyatla bu işten kurtulan hastalarımız oldu. Ama Kovid-19'un bize en önemli katkısı şu oldu; normalde bu çok uzmanlı bu konseyleri gerçekleştirmek, ülkemizin her yanında, coğrafi koşulları da göz önüne aldığınızda, her şehirde her uzmanlık dalından insan bulunmuyordu. Dolayısıyla da bu konseyler oluşturulamıyordu. Kovid-19 nedeniyle bu konseyleri dijital ortamda yapmaya başladık. Bunun da çok yararlı olduğunu gördük. Ülke çapında bu konseylerin yapılabilir olduğunu öngörüyoruz. Raporumuzda da bunları belirttik. Her hasta tüm bu multidisipliner konsey dediğimiz konseyin görüşünü almaya hak kazandı ve o hakkı kullanmalarını öneriyoruz. Akciğer kanser kuşkusu olsa bile hastanın bu multidisipliner konseyden görüş alma isteğini ilgili hekimine iletmesi gerekiyor. Diyecekler ki, 'Benim tedavimde neyse, ne yapılacaksa mutlaka bu konseyden bir görüş alalım. Bu konseyin görüşü doğrultusunda yapalım. Yoksa tedavilerinin eksik kalacağını bilmeleri gerekiyor.' Multidisipliner çalışmanın kolay bir çalışma sistemi olmadığını çünkü bir uzlaşı kültürü gerektirdiğini vurgulayan Göker, 'İyi eğitilmiş, iyi bilgilendirilmiş hekim arkadaşlarımız var. Türkiye'de en üst düzeyde tedaviyi hak eden bir milletimiz var. Milletimizin sağlığını korumak Türk hekimleri olarak birincil görevimiz. Dolayısıyla bunu yapmak üzere daha iyileştirmek için ne yapabiliriz, ortak çalışmamız gerekiyor. Dernek olarak, bu işi yapmak üzere herkesi göreve davet ediyoruz.' şeklinde konuştu. Toplantıda Türk Akciğer Kanseri Derneği Üyesi Prof. Dr. Büge Öz ve Prof. Dr. Uğur Selek ile Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ahmet Demirkaya da birer konuşma gerçekleştirdi.
Flavanol Zengini Beslenmek Kalp Rahatsızlığını Önleyebilir
ANKARA (AA) - İngiltere'de yapılan geniş çaplı araştırmayla, çay içmenin ve elma yemenin kalp rahatsızlığını önleyebileceği ortaya koyuldu. Sonuçları 'Scientific Reports' dergisinde yayımlanan çalışma çerçevesinde Norfolk'ta Avrupa Muhtemel Kanser Araştırması kapsamında 20 yılı aşkındır izlenen 25 bin 618 kişinin beslenme alışkanlıkları değerlendirildi. Reading ve Cambridge üniversitelerinden uzmanlar dahil uluslararası bir ekibin yürüttüğü çalışmada, katılımcıların besinlerden ne kadar flavanol aldıkları hesap edildi. Çalışmada, kakao, çay, kabuklu yemiş, dutsu meyveler ve elma gibi flavanol açısından zengin besinlerin, tansiyonun düşük seyretmesini sağlayarak kalp rahatsızlığını önleyebileceği gözlendi. Ekibin lideri Reading Üniversitesi'nden Profesör Gunter Kuhnle, 'Çalışmamızda, flavanol tüketimi ile düşük tansiyon arasında önemli ve anlamlı bir ilişki olduğunu görmekten memnun olduk. Bu çalışma, daha önce beslenmeyle ilgili yapılan araştırmaların bulgularını doğruluyor.' değerlendirmesini yaptı. Uzmanlar, flavanol alımının artırılmasının, kardiyovasküler rahatsızlıkların azalmasını sağlayabileceğine işaret etti.
Reklam
Gazeteci Yazar Bekir Coşkun Memleketi Şanlıurfa'da Son Yolculuğuna Uğurlandı
ŞANLIURFA (AA) - Tedavi gördüğü hastanede 75 yaşında hayatını kaybeden gazeteci yazar Bekir Coşkun'un cenazesi, memleketi Şanlıurfa'da toprağa verildi. Coşkun'un cenazesi, Ankara'da dün düzenlenen törenin ardından Şanlıurfa'ya getirildi.Merkez Karaköprü ilçesi Tülmen Mahallesi'ndeki meydanda Coşkun için cenaze namazı kılındı.Cenaze namazında Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül, CHP İl Başkanı Hayrettin Cidir ile Bekir Coşkun'un mesai arkadaşları ve meslektaşları saf tuttu.Namazın ardından Coşkun'un cenazesi, mahalle mezarlığında toprağa verildi.Bekir Coşkun'un eşi Andree, çocukları Tolga ve Ebru ile kardeşi Haluk Coşkun da taziyeleri kabul etti.Uzun süredir kanser tedavisi gören 75 yaşındaki Bekir Coşkun, 18 Ekim'de akşam saatlerinde solunum durması nedeniyle getirildiği Ankara Şehir Hastanesinde yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamamıştı.
Reklam
Bilim İnsanları, Kafatasında Yeni Bir Organ Bulduklarını Açıkladı
NEW YORK (AA) - Bilim insanları, kafatasında daha önce ne olduğu tanımlanmamış bir organ buldukları bildirildi.Radyoterapi ve Onkoloji dergisinde yayımlanan makalede, insan vücudundaki dokuları yüksek çözünürlüklü bir makine ile tarayan bilim insanlarının, kafatasında burun boşluğunun boğazla birleştiği bölgeye sıkışmış vaziyette bir çift büyük tükürük bezi bulduğu belirtildi.Araştırma ekibinden Hollanda Kanser Enstitüsü Doktoru Matthijs Valstar, ''Herhangi bir modern anatomi kitabında kulaklara yakın, çenenin altında ve dilin altında olmak üzere sadece üç ana tür tükürük bezi vardır. Şimdi dördüncüsünün olduğunu düşünüyoruz.' ifadesini kullandı.Valstar, radyasyon tedavisinde zarar gören tükürük bezleri için yeni bulunan tükürük bezinin bir ''yedek organ'' görevi görebileceğini kaydetti.
Reklam
Kansere Karşı Medikal Sanayi Hamlesi
ANKARA (AA) - Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılan kapısı Gaziantep'te kanser hastalarına şifa olacak bir tesis inşa ettiklerini belirterek 'Proton Hızlandırma ve Radyofarmasötik Tesisi'nde üreteceğimiz moleküllerle hem ithalatın önüne geçecek hem de yenilikçi bilimsel çalışmaları destekleyeceğiz.' ifadelerini kullandı.Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, güçlü sanayisi ve eşsiz kültürüyle meşhur Gaziantep, sağlık alanında da önemli bir hamleye hazırlanıyor. Proton Hızlandırma ve Radyofarmasötik Tesisi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğünün en büyük bütçeli projesi olacak. Tesiste kullanılacak TR 19 model proton hızlandırıcı montajının ardından 2021'de radyoaktif ilaç üretimine geçilecek. Tesiste Ar-Ge faaliyetleri de yürütülecek.Kanser tedavisinde kullanılacak ilaçların üretileceği tesisin kurulum projesi için martta Gaziantep Üniversitesi ile İpekyolu Kalkınma Ajansı tarafından imzalar atıldı.Yaklaşık 47 milyon lira ile kalkınma ajanslarının bir seferde verdiği en yüksek destekle yapımına başlanacak tesis, Gaziantep Teknoloji Geliştirme Bölgesi'nde kurulacak. Tesiste, özellikle kanserli hastalarda hastalığın teşhisi, hangi evrede olduğu, metastazları gibi yapılacak kritik değerlendirmelerde güvenilir sonuçlar alacak radyoaktif malzemeler üretilecek. Proton hızlandırıcı üreticisi olan Kanadalı bir firma, TR 19 model cihaz üretimine başlarken tesis, 2021'de hizmete girecek. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, çalışmayı sosyal medya hesabından duyurdu. Varank, 'Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılan kapısı Gaziantep'te kanser hastalarına şifa olacak bir tesis inşa ediyoruz. Proton Hızlandırma ve Radyofarmasötik Tesisi'nde üreteceğimiz moleküllerle hem ithalatın önüne geçecek hem de yenilikçi bilimsel çalışmaları destekleyeceğiz.' değerlendirmesinde bulundu.'3-4 yılda amorti edecek'Gaziantep Üniversitesi Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Umut Elboğa da kanser tanı ve tedavisinde rutin olarak kullandıkları radyoaktif ilaçlar için yurt dışına ciddi miktarda döviz verdiklerini belirterek 'Bu giderlerden kurtulacağız. Sonrasında ürettiğimiz farklı molekülleri çevre, komşu ülkelere ihraç etmeyi planlıyoruz. Bu hedefler tuttuğunda tesisimiz 3-4 yılda kendini amorti edecek.' ifadelerini kullandı.Bu tip ilaçların bir ömrü olduğunu, İstanbul'dan bir ürünün 4-5 saatte Gaziantep'e geldiğini vurgulayan Elboğa, şunları kaydetti: 'İlacın yarı ömrünün 110 dakika olduğunu dikkate alırsak 2 ya da 3 kere yarılanma ömrü demektir. Yani İstanbul'dan bana ilaç gönderilirken burada kullanacağım ilacın yaklaşık 3 misli yüklenip öyle gönderilmesi gerekiyordu. Bu da ister istemez maliyetlere yansıyordu. Bu maliyetler artık ürün Gaziantep'te üretildiğinde yansımayacak.'Elboğa, Türkiye'de üretilmeyen farklı moleküllerden yola çıkarak bakır, zirkonyum gibi elementlerin üretimine odaklanmayı temel amaç edindikleri bilgisini vererek, işin bir de akademik boyutunun olduğunu kaydetti. Farklı elementler kullanarak yeni bilimsel çalışmalar da yapacaklarını dile getiren Elboğa, 'Herkesin kullandığı ürünleri kullanıp onunla ilgili yayınlar yapabiliyorduk. Şimdi hiç kimsenin elinde olmayanları elde edip, kimsenin yapamadığı araştırmaları yapıp dünya bilim literatürüne kazandırmak istiyoruz.' değerlendirmesinde bulundu.'Teknolojik ve stratejik dönüşüm'İpekyolu Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Burhan Akyılmaz da tesisin 2 bin metrekarelik bu alanda kurulacağını belirterek şu ifadeleri kullandı:'Bu yatırımla Gaziantep'e yenilikçi, katma değerli, yüksek teknolojili, yerli ve milli üretim esasına dayanan, nitelikli istihdam yaratan bir tesis kuracağız. Burada üretilen ilaçlar iç piyasaya arz edilirken bir yandan da özellikle Orta Doğu ülkelerine ihraç edilebilecek. İpekyolu Kalkınma Ajansı olarak Gaziantep sanayisinin küresel rekabet koşulları içinde ihtiyaç duyduğu teknolojik ve stratejik dönüşüm sürecinin başlangıcını yapmış olacağız. Bu yatırımla Türkiye'nin ilaç endüstrisindeki cari açığının azaltılmasını hedefliyoruz. Kanser ilaçlarının üretimine verdiğimiz bu destekle Gaziantep artık küresel ekosistem içinde nitelikli yüksek teknolojili ürünlerde rekabet edebildiğini dünyaya göstermiş olacak.'Medikal sanayi ve sağlık turizmiJeopolitik olarak önemli bir noktada bulunan Gaziantep'ten, 4 saatlik bir uçuşla 1,8 milyar kişiye ulaşılabiliyor. Bu özelliğiyle Orta Doğu, Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'yı hinterlandına alan şehirde sanayi ve ticaret en önemli iş kolları olarak dikkati çekiyor. Kurulacak tesisin sağlık endüstrisi ve sağlık turizmi alanlarında da Gaziantep'e artı değer katması amaçlanıyor.
Sağlıkta Akıllı Mineral Dönemi Başlıyor! 10 Maddede Vücudumuz İçin Minerallerin Önemi ve Akıllı Mineraller
Özellikle hastalıkların ve salgınların yoğun olduğu şu günlerde bağışıklık sistemimizi korumak önemli. Bunun için vücudumuza en büyük gücü sağlayacak etmen ise vitamin ve mineraller. Peki bu mineralleri nasıl ve nereden alabiliriz? Yeterli miktarda aldığımızda vücudumuz için direkt fayda sağlar mı? Akıllı minerallerin ne gibi avantajları var? Gelin hep birlikte içeriğimizde bunların cevabını öğrenelim... 🍊🥝🍗🐟
Reklam
İdare Mahkemesinden Kanser Hastası Lehine Karar
ANKARA (AA) - BARIŞ KILIÇ - Ankara 3. İdare Mahkemesi, bir kanser hastasının, 'bedeli ödenecek ilaçlar listesinde' yer almayan ilacının SGK tarafından karşılanmamasının yürütmesini durdurdu. Kararda, iptali istenen uygulamanın sürmesi halinde, hasta bakımından telafisi güç veya imkansız zararlar oluşabileceği belirtildi.Dava dosyasına göre Ankara'da ikamet eden 67 yaşındaki S.A. adlı kanser hastasına, doktorları tarafından Tecentriq adlı ilaç reçete edildi. Eczaneye giden S.A'ya, SGK'nin 'bedeli ödenecek ilaçlar listesinde' bulunmadığı gerekçesiyle ilacı kendisinin karşılaması gerektiği söylendi.Bunun üzerine S.A, avukatı Can Tatar aracılığıyla ilacın bedelinin SGK tarafından karşılanması için kuruma Ankara 3. İdare Mahkemesinde dava açtı.Dava dilekçesinde, bahse konu ilacın akciğer kanseri tedavisinde önemli yer tuttuğu vurgulandı. Emekli olan davacının bu ilacı düzenli olarak kullanmasının mümkün olmadığı ifade edilen dilekçede, 'Yaşam hakkının kutsallığı, hastanın maddi durumu ve sosyal devlet ilkesi göz önünde bulundurulduğunda, SGK'nin uygulaması, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve Anayasa'ya aykırılık teşkil etmektedir.' denildi.Dilekçede, söz konusu ilacın bedelinin ödenmesi talep edilirken, S.A'nın ilacı temin edemediği halde tedavisinin ve yaşamının tehlikeye gireceği ifade edilerek yürütmeyi durdurma kararı verilmesi de istendi.Mahkeme, SGK'nin cevabını beklemeden, davacının yürütmeyi durdurma talebini kabul etti. Kararda, iptali istenen uygulamanın sürmesi halinde, S.A. bakımından telafisi güç veya imkansız zararlar oluşabileceği belirtildi.Bu sebeple davalı idarenin savunması alınıncaya veya savunma süresi geçtikten sonra yeni bir karar verilinceye kadar yürütmenin geçici olarak durdurulmasının kararlaştırıldığı bildirildi.Avukat Can Tatar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yürütmeyi durdurma kararı kaldırılmadığı sürece veya bu kararla uyumlu yeni bir karar tesis edilip karar kesinleşinceye kadar dava konusu ilacın bedelinin kamu tarafından karşılanacağını bildirdi.Tatar, kararın ardından SGK'nin ilaç bedelini kendilerine ödediğini belirterek, 'Bu haliyle çok önemli etki ve sonuçları olan bir karar olduğu kanaatindeyiz. Yaşam hakkını korumak için gerekli tedbirlerin alınması adına son derece faydalı ve doğru bir karar.' diye konuştu.
Kilis'in İhracatlık "Hicaz Narı"Nda Hasat Zamanı
KİLİS (AA) - Kilis'te, ihracatta da önemli yer tutan Hicaz cinsi nar yetiştiren üreticilerin, hasat telaşı başladı.Merkeze bağlı Yavuzlu köyünde sabahın erken saatlerinde tarlanın yolunu tutan işçiler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerine dikkat ederek, ağaçlardan olgunlaşmış narları topluyor. Sıcak havaya rağmen gün boyu devam eden hasat, akşam saatlerinde sona eriyor. Hasat yapan çiftçileri ziyaret eden Kilis Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Güven Özdemir, gazetecilere yaptığı açıklamada, kent genelinde yaklaşık 10 bin dekarda nar üretimi yapıldığını söyledi.Özdemir, Kilis'te yetişen Hicaz cinsi narı başta Avrupa ülkelerine, Irak ve Kanada'ya ihraç ettiklerini belirtti.Özdemir, gün geçtikçe nar üretim alanının genişlediğini ifade ederek, 'Hicaz cinsi nar tadı mayhoş, yani ne tatlı ne ekşi olduğu için daha çok tutuluyor. Eskiden Kilis'te sadece bahçe kenarlarında yetiştirilen narın gün geçtikçe üretim alanı artıyor. Nar ilimizin iklim şartlarına uygundur.' dedi.Narın sağlığa da faydalı olduğunu dile getiren Özdemir, 'Narın içerisindeki oksidan, antioksidan, polifenol ve C vitamininden dolayı kanser, tansiyon ve kalp damar hastalıklarını önlemede önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bunun için nar hem ülkemiz hem de ilimiz için önemli üretim alanına sahiptir.' değerlendirmesinde bulundu.Çiftçilerin her koşulda üretime devam ettiğine değinen Özdemir, narın bahçede kilogramının 2,5 ile 3 lira arasında satıldığını kaydetti.Üretici Mehmet Sakar da 4 yıl önce 40 dönümde nar yetiştirmeye başladığını anlatarak, şöyle konuştu:'Her sene ekim ayında nar hasadına başlıyoruz. Topladığımız narları soğuk hava deposuna koyuyoruz. Aralık veya ocakta ihracatçılara veriyoruz. Avrupa ülkelerine, Irak ve Kanada'ya ihraç ediyoruz. Verim çok şükür iyi. Bu sene yaklaşık 150 ton mahsul bekliyoruz.'
Gazeteci Yazar Bekir Coşkun Hayatını Kaybetti
ANKARA (AA) - Gazeteci yazar Bekir Coşkun yaşamını yitirdi.Uzun süredir kanser tedavisi gören 75 yaşındaki Coşkun, akşam saatlerinde solunum durması nedeniyle getirildiği Ankara Şehir Hastanesinde yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Ankara Şehir Hastanesi Başhekimliğinden Bekir Coşkun'un vefatına ilişkin yapılan açıklamada, şu ifadeye yer verildi:'Ülkemiz basın camiasının kıymetli mensuplarından Sayın Bekir Coşkun, akşam saatlerinde aspirasyon ve buna bağlı solunum durması sebebiyle Ankara Şehir Hastanesi Acil Servisi'ne getirilmiştir. Nöbetçi uzman ekibin yoğun müdahalesine rağmen hayati fonksiyonları geri dönmeyen Sayın Bekir Coşkun hayatını kaybetmiştir. Kıymetli ailesine ve basın camiasına başsağlığı dileriz.' Kılıçdaroğlu'ndan taziye mesajıCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaşamını yitiren Bekir Coşkun'a Allah'tan rahmet diledi.Kılıçdaroğlu, yayımladığı mesajda, Türkiye'nin basın camiasının duayen isimlerinden Coşkun'u kaybettiğini belirtti.Bekir Coşkun'a Allah'tan rahmet, başta ailesi olmak üzere sevenlerine ve Türk halkına başsağlığı dileyen Kemal Kılıçdaroğlu, Coşkun'un hayatını adadığı gazetecilik mesleğini, ömrünün sonuna kadar ilkelerine bağlı kalarak sürdürdüğünü ifade etti. Kılıçdaroğlu, mesajında şunları kaydetti:'Kalemini satmadı, eğilip, bükülmedi. Onu hep bu dik duruşuyla hatırlayacağız. Bekir Coşkun, gazeteci ve sanatçı kimliğinin yanı sıra aynı zamanda bir hayvan hakları savunucusuydu. 4 Ekim 2020 tarihli son yazısını da onlara ayırmıştı. Ama belki de bize vedası, 30 Eylül 2020 tarihli köşe yazısında saklıydı. O gün, 'Yazı bilmem. Yazarım yazı bilmem. Bu yaz böyle geçti. Gelecek yazı bilmem…' demişti. Gazetecilik mesleğine, demokrasimize kattıkların için binlerce kez teşekkürler. Seni hiç unutmayacağız Sevgili Bekir Coşkun.'
Reklam