Ayrılıkların Şairi: Ahmet Selçuk İlkan'ın Kalp Atışlarında Ezber Bozan Bir Kara Sevda
Kocaeli'nin sonbahar rüzgârlarının kitap sayfalarını usulca okşadığı o günlerde, fuar alanı bir masal diyarı gibi canlanırdı. Standlar arasında dolaşan kalabalık, sanki unutulmuş bir şiirin dizelerini arar gibi, kokularla, seslerle dolardı: Mürekkebin derin kokusu, eski plakların cızırtılı fısıltısı, bir yerlerden sızan udun iniltisi... Düşünün bir: 'Altaylar’dan Tuna’ya Müzik Birleştirir' diye başlayan bir ezgi, Ekim akşamı Akçakoca Salonu'nda yankılanırken, korkunun o gri gölgesini dağıtan bir rüzgar eser mi içimizde? Kocaeli Kitap Fuarı, 4-12 Ekim 2025'te, Anadolu Mayası'nın sıcak hamuruyla yoğrulmuş bir ekmek gibi yükseldi Kocaeli Kongre Merkezi'nde – 515 yayınevinin tohumlarından filizlenen 1050 etkinlik, sahaf plaklarının eski fısıltılarıyla karışır. Kocaeli Kitap Fuarı, endüstriyel bir şehrin beton damarlarında atan bir kalp gibi, edebiyatın ve müziğin nabzını tutardı. İşte o kalabalığın ortasında, bir köşede, Ahmet Selçuk İlkan'ın gözleri parıldardı – o, kara sevdanın şairi, şarkıların gözyaşlarını mürekkebe döken adam. Röportajımız, fuarın bu büyülü kaosunda, bir fincan çay eşliğinde başladı; sanki her soru, bir bahar dalından düşen çiğ tanesi gibi, onun ruhundan bir hikâyeyi uyandırıyordu. Konuşmamız, aşkın acılı tatlılığını, müziğin kök salma sancısını ve geleceğin umutlu fırtınasını döktü ortaya; Kocaeli'nin endüstriyel havası bile, o anda, bir aşk bestesine dönüştü.
İlk şarkınız "Ya Seninle Ya Sensiz"in heyecanı sizi nasıl etkiledi ve o dönemin müzik sektöründeki nefes veren sanatçılarla bugünkü farkı nasıl görüyorsunuz?

'Ya Seninle Ya Sensiz', o ilk şarkım, Almanya'dan dönmüşüm, içimde bir heyecan fırtınası, şiirler dizeler yağarken, Işıl Yücesoy'un o sesiyle hayat buldu, sanki kalbimden bir parça kopup gitmiş gibi, o an anladım ki müzik nefes, şarkı ise o nefesin en tatlı hali, beni etkiledi ki, kökü yerde olmayan bir ağaç gibi yıkılmayayım diye sarıldım ona, o heyecan hâlâ içimde, her dinlediğimde o ilk kıvılcımı hissediyorum. O dönem mi? Nefesini veren sanatçılar vardı, hevesini değil, Zeki Müren'ler, Bergen'ler, bir şarkıyla ruhu titretenler, eleştirmenler vardı ki, bir plağı aylarca konuşurduk, ama bugün? Şarkıların ömrü üç ay, sonra unutulup gidiyor, yaygınlık peşinde koşanlar geçici, ben saygınlığı seçtim, kalıcı olmayı, çünkü müzik kök salmazsa yıkılır, o farkı görüyorum ki, bugünkü sektörde nefes daralıyor, ama umut var, bir şarkı hâlâ kalbi yakalayabilir, tıpkı o ilk heyecan gibi.
Aşkı "kara sevda" olarak tanımlarken, şiirlerinize ve şarkılarınıza nasıl yansıtıyorsunuz ve "Her bahar yeniden birini sevmek değil, hep o kişiyi beklemektir" cümlesinin ardındaki hikâyeyi paylaşır mısınız?

Kara sevda, evet, aşk bende her şeydir, önceliktir, yaşadığımız hayatın değerini en iyi bilenlerden biri olarak söylüyorum, o sevda şiirlerime akar, 'Gözler Kalbin Aynasıdır'da gibi, bir bakışta kayboluşu dökerim dizelere, şarkılarda ise o bekleyişi, o hasreti, 'Ben Ne İnsanlar Gördüm'ün o yaralı kalbine sızdırırım, çünkü aşk değişmez, zaman telefonu arabayı değiştirir ama o hep aynı güzelliğiyle kalır, yansıtıyorum ki, dinleyen kalbine bir cemre düşsün, ısınsın içindeki o soğuk baharlara. O cümle mi? Ah, ardındaki hikâye bir ayrılığın gölgesi, bir sevgilinin gidişiyle başlayan bekleyiş, her baharda yenisini aramak değil, o birini, o kara sevdalıyı özlemek, ellerimle koymak isterdim herkese bu duyguyu, merhameti, vefayı, çünkü aşk ihanet değil, sadakattir, o hikâyeyi yazarken gözyaşlarım karıştı mürekkebe, şimdi dinleyenler o bekleyişi hissediyor, aşkı yeniden doğuruyor.
İbrahim Tatlıses'e Türk Sanat Müziği okutma hayalinizi anlatırken, Hülya Avşar'la yaşadığınız iddiayı ve "Acısız arabesk olmaz" sözünü nasıl yorumluyorsunuz?

İbrahim Tatlıses'e Türk Sanat Müziği okutmak, ah o hayal, ezber bozmak için, popla arabeski, klasikle moderni karıştırmak, çünkü müzik sınır tanımaz, bir İbo'nun sesi o makamları titretebilirdi, sürprizlere bayılırım ben, aykırı gelecek ama tat verecek o projelere. Hülya Avşar'la iddiaya gelince, 1986, 'Acısız arabesk olmaz' dedi, takım elbiseme iddiaya girdik, ben kazandım ama hâlâ borcu var, o sözü yorumluyorum ki, arabesk acısız olmaz, tıpkı aşk gibi, kara sevda gibi, acı olmadan tat vermez, Hülya o gün haklıydı, çünkü sanat yarayla doğar, o iddianın heyecanı hâlâ içimde, bir gün ödeteceğim o takımı, ama asıl kazanç o anı, o sohbeti, sanatın o ateşini paylaşmak, yoksa kuru bir iş kalır geriye.
Müzik yarışmalarının "jüri kazandığı" bir şöhret mezarlığına dönüştüğünü söylüyorsunuz; bu eleştirinizin kökeni nedir ve genç sanatçılara ne tavsiye edersiniz?

Müzik yarışmaları, evet, jüri kazanıyor, yarışmacılar değil, İstanbul şöhret mezarlığı oldu, kökeni o vaatlerde, 'Seni yıldız yapacağız' deyip unuttukları gençlerde, ben 1975'ten beri bu sektördeyim, o zamanlar nefes vardı, sanatçılar heves değil değer verirdi, şimdi üç aylık şarkılar, unutuluş, eleştirim o yüzden, çünkü kök salmazsan yıkılırsın, geçici yaygınlık yerine kalıcı saygınlığı seç. Gençlere tavsiye mi? Kalbinizi dinleyin, aşkı öncelik yapın, şiirle başlayın cümlelerinize, çünkü şiir sözün balıdır, tatlı bir söz için en iyisi, acele etmeyin, sabırla kök salın, jürilere değil, iç sesinize kulak verin, bir şarkı yazın ki aylarca konuşulsun, yoksa mezarlıkta kalırsınız, ama umut var, bir genç bir şarkıyla değişir her şeyi.
2025 için umutlu olduğunuzu belirtiyorsunuz; yeni albüm projeleriniz ve "Şarkıların Gözyaşları" kitabı gibi çalışmalarınızla geleceğe dair hayalleriniz neler?

2025 için umutluyum evet, kaygılarım var ama hayat varsa umut vardır, geleceğe her daim o umutla bakıyorum, çünkü yaşadığım gibi aşkla, sevdayla devam etmek istiyorum, yeni albümümde 20 sanatçıya söz yazdım, yeniden yorumlar, sürprizler, ezber bozanlar, 'Şarkıların Gözyaşları' kitabım ise o dizelerin ardındaki hikâyeleri dökecek, ayrılıkların şairi olarak, o gözyaşlarını mürekkebe çevirdim, hayallerim mi? Bütün kalplere aşk koymak, ellerimle, konserlerde şiir okumak, Türkiye'yi dolaşmak, bir kitap daha, bir albüm daha, çünkü harcamadığın para, dokunmadığın sevgili senin değildir, hayallerimi harcıyorum ki uçup gitmesin, tekrarı olsa yine böyle bir İlkan olurum, o umutla, o kara sevdayla, 2025'i kucaklıyorum.
Röportaj bittiğinde, Kocaeli Fuarı'nın kalabalığı hâlâ akıyordu; ama o sohbetin yankısı, bir şarkı gibi kulaklarımızda çınlıyordu.
Ahmet Selçuk İlkan, kara sevdanın bekleyişini, acısız arabeskin imkânsızlığını ve kök salmış umudun gücünü dökmüştü önümüze – tıpkı fuarın endüstriyel rüzgârlarının, bir bahar yağmuru gibi kalpleri ıslatması gibi. O, 2025'i kucaklarken, biz de anlıyorduk ki, müzik ve şiir, unutulmuş mezarlıklardan doğan çiçekler gibi, her daim yeniden filizlenir. Bu sözler, fuarın tozlu yollarında dağılırken, bir soru bırakıyordu geride: Acılarımızla yoğrulmuş o şarkılar, kalplerimizi ne kadar daha titretecek? Belki de cevap, her baharda beklediğimiz o kişide, o umutta gizliydi – kara sevda, sonsuza dek.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!