Ertürk Akşun Yazio: Bilinç Akışı Tekniği ve Toplumsal Sonuçları
Her çağ kendi dilini ve kültürünü, buna ek olarak da kendi ahlakını oluşturur. Tabi ki her çağ kendi dilini ve kültürünü oluştururken, toplumlarda ayrı ayrı kendi kültürlerini ve ahlakını oluşturur, bu ahlak ve kültüründe kendine has dili oluşur. Yozlaşma dilde başlar diye bir söz hatırlıyorum şimdi, çok haklı bir söyleyiş… Toplumlar kültür ve ahlakını oluştururken kullandıkları araçlar resim, müzik, bilim, üretim biçimleri ve tüketim biçimleri ve en önemlisi de edebiyattır. Sözlü veya yazılı edebiyat toplumların kültürünü ve ahlakını oluşturmada ve yaymada kullandıkları en önemli araçtır diyebiliriz. Edebiyatın kullandığı araçlar ise, biçem, hikâye ve dildir. Bizim bu gün üzerine konuşacağımız konu ise edebiyatın anlatım biçimleri. (Elbette seçtiği konular ve hikayeler çağına ve ideolojisi çok uygun ve başat bir roldedir ama bu ayrı bir konu başlığı) Toplumların, kültür ve ahlakını oluşturan en önemli araçlardan bir tanesi edebiyatsa; İşte tam da bu yüzden edebiyat, ideolojik bir hegemonya aracıdır. Peki, ideolojik hegemonya nasıl sağlanır? Kısaca tarif edecek olursak, egemen ideolojinin, dil, bilim, kültür, edebiyat, sinema gibi araçları kullanarak, kimi zaman gözüne sokarak kimi zaman hissettirmeden, her türden görüşü kendine benzetmesiyle sağlanır. Bu süreç çok uzun da olsa meyvelerini verir. Bir müddet sonra güçlü olan ideolojik aygıtlardan dolayı renkler arasındaki fark ortadan kalkar ve vasatta birliktelik kurulur. Sonda söyleyeceğimi baştan söylemem gerekirse, meseleyi şöyle özetleyebilirim; Edebiyat, kendini artık adına “postmodern edebiyat” denen, ne idüğü belirsiz ve mistik, anlaşılmaz ve kavranamaz bir çehrenin hegemonyasına teslim etmiştir. Peki bu nasıl oldu. 20. Yüzyılın ilk yarısında edebiyat bireyi aramak, bulmak ve bireye yeni özgürlük yaratmak adına bilinç akışı tekniğini buldu. 20 yüzyılın son çeyreğinde ise dünyaya postmodern felsefe ve neoliberalizm hâkim olunca bu teknik kötü ellere düşmüş bir yeniyetme gibi çamurun içine çekildi ve bir süre sonra çamurun kendisi oldu. Hep tekrarladığım gibi 1970’lerin sonuna doğru dünya yeni bir ortaçağa girmeye başladı. İktisadi anlamda neoliberalizm, felsefi anlamda postmodernizm, siyasal anlamda da kontgerilla taktiğiyle batının yoğun çabalarıyla dünya yeni ortaçağa girmiş oldu. Şimdi bu günlerde bu yeni ortaçağın sonunu yaşarken zifiri bir karanlık altındayız. Postmodern edebiyat ilk olarak bize insandan uzaklaşmayı büyük gerçekçiliği yok saymayı, yani ormana bakmayı değil, ağaçlara bakmayı, hatta hatta ağaçlara bile değil, ağaçların en ince ayrıntısına bakmamızın bir zorunluluk olduğunu söyledi. Ormanı görmeyi söyleyen hiçbir ideoloji ayrıntının önemsizliğinden bahsetmiyordu oysaki, bir bütünden o bütünü oluşturan parçalara doğru incelemek gerektiğini söylüyordu. Ama postmodern felsefe ve edebiyat bizi ayrıntının çıkmaz sokaklarında öyle bir kaybettirdi ki, ormanın varlığını, hatta var olabileceğini dahi unuttuk.İşte büyük gerçekliği kaybetmek bu şekilde oldu. Gerçek bir kez kaybolduğunda da neler olabileceğini ancak 40 yıl sonra görebildik. Gördüğümüz mü ne, tüm dünyanın yeni bir ortaçağa girmesi. Karanlık, bilimin yerine kişisel gelişim zırvaların konması, tüm dünyada yükselen yeni faşizm, cemaatlerin yeniden hortlaması vs. Çünkü ortadan akıl denen olguyu çıkarırsanız başınıza gelecek budur. Bunu başka bir yazıya bırakıp konumuza dönelim isterseniz.
Şule Arslan Yazio: Nefret Ettiğiniz Birisini Nasıl Unutabilirsiniz?
Sizi rahatsız eden bir şeyi aklınızdan çıkarmaya çalışmak ne kadar zorlayıcı değil mi? Üstelik bu nefret ettiğiniz bir düşünce ya da biriyse durum iki kat zorlayıcı ve can sıkıcı olabilir. Peki nefret ettiğimiz bir kişiyi ya da bir şeyi unutmak mümkün mü? Mesela eski sevgilinizi :)Athena’nın bayıldığım “yalan” parçasındaki o dizeler gibi “AŞK NEFRETE NE YAKINSIN!!” Tıpkı madalyonun iki yüzü gibi. Aşk, ne güçlü bir duygu nefret de öyle. Ünlü İskoç yazar Arthur Conan; 'tutkulu bir aşk, güçlü bir nefretin ikiz kardeşidir' diye anlatıyor aşk ve nefret arasındaki ince çizgiyi... Öyleyse, hakkında bu kadar güçlü duyguların olduğu birini nasıl unutursun?
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Duvar Silme Karşılığında Kaç Para Alırdınız?
Şüphesiz mutlu olmak istiyoruz. Bunun onlarca yolu var. Ama mutlu olmanın bir yolu var ki becerebilene aşk olsun. Hem bir şeye kızacak, reddedecek yani tepki göstereceksiniz hem de bu sizi rahatsız etmeyecek. Kimileri bu rahatsızlığa vicdan diyor, kimileri kafa sesi, kimi de kalıp (temel) inanç… Adının bir önemi yok, mühim olan bize göre olmayana sınır koyduktan sonra yatıp uyuyabilecek kadar rahat olmak.
Kahraman Güler Yazio: Ben En Çok da Kaygılanmaktan Kaygılanıyorum
Bazı zamanlarda hepimizin yaşayabildiği bir duygudur kaygı. Bazen durumsaldır, bazen ise genele yayılmıştır. Genele yayılması demek, hayatımızın büyük bir alanını kaplıyor ve işlevselliğimizi düşürüyor demektir aslında. Nedenini bir türlü anlayamadığımız bir huzursuzluk hali sarar dört bir yanımızı. Bunları düşünmekten ana odaklanamıyor, yediğimiz yemekten, içtiğimiz sudan, ettiğimiz sohbetten bile bir şey anlamıyoruzdur. Bazen tam olarak neyden kaygılandığımızı bilmeden adeta kaygılanmaktan kaygılanıyoruzdur. Ancak burada eklemek istediğim ve önemli gördüğüm bir nokta da kaygının hayatımızdaki önemidir.Kaygı belirli seviyede olduğunda hayatımızı kurtarabilir, başarıyı beraberinde getirebilir. Şöyle düşünelim, bizim için önemli olduğunu düşündüğümüz bir sınavla karşı karşıyayız. Bu sınav hayallerimize atacağımız ilk ve en önemli adım niteliğinde. Eğer hiç kaygılanmazsak bu sınava çalışmaz, elimizden geleni yapmaz, yeterince emek vermeyiz. Ancak buradaki kaygı harekete geçirecek ve hedeflerimize götürecektir. Peki kaygılanmaktan kaygılanmak dediğimiz, hayatımızı esir alan, bizi yavaşlatmaktan ziyade adeta durduran o yoğun kaygıyla nasıl başa çıkacağız?
Mehmet Şakiroğlu Yazio: Kişisel Gelişim Efsanesi Çöktü mü?
Kendinizi bilmeden, başkalarının size öğrettiklerini uygulayıp mutlu olabileceğinize inanmayın. Bir dokunuşta çocukluk travmalarınızın blokajlarını açanlar (!), doğru nefes almanızı sağlayarak kiranızı daha rahat ödeyeceğinizi iddia edenler (!), regresyon ya da dönüşüm terapistleri (!), iyimserlik tüccarları, pozitif enerjiciler, melek kartları. Kimi bizi linguistik olarak programlar, kimisi bir yerlerden elektrik, kimisi pozitif enerji gönderir. Fakat öte yandan, temelde bu ticari kişisel gelişim öğretilerinin argümanları tartışmaya açıktır.
Şeyda Betül Kılıç Yazio: İkinci El Mutluluk: Haset
Hasetten bahsedeceğim. Veba kadar karanlık, bir o kadar da insani ‘’haset’’… Başkalarının mutluluğunu yok ederek mutlu olacağını sanma paranoyası, ikinci el mutluluk… Stalkladığını, hayran olduğunu içinin kaldırmaması. Haset varsa sunileşen ilişkiler, yüzeysellik de var.
Burak Öge Yazio: Sen Sorunlu Değilsin, İlişkin Zehirli
İnsan ruh sağlığını en çok etkileyen faktörlerden bir tanesi de ilişkilerdir. İlişkiler uzun süre maruz kaldığımız kişileri temsil eder. İlişkilerde yaşadığımız sorunlar arttıkça bununla birlikte ruhsal anlamda sıkıntılarımızda artmaktadır. Sorunlar artık çözülmüyor üstü kapanıyorsa sizde zehirlenmeye başlarsınız. Zehirli davranışlara maruz kalan mağdurlar sürekli soluğu psikologlarda ya da psikiyatrilerde arar. O kadar bunalıma girmişlerdir ki, sorunu kendilerinde olduklarını sanırlar. Çünkü problemli ilişkinin sorumlusu kendileri olduklarını düşünürler. Aslında karşı taraf çok fazla suçlayıcı tutum içerisindedir ve bu yüzden sorunu kendisinde arar. Psikoloğa ve ya psikiyatriste gitmeden önce bu dört zehirli davranışın size yaşatılmadığından emin olun. Çünkü sırf bu zehirlerden dolayı depresyon ya da kaygı bozukluğu tanısı alabilirsiniz. Tedaviden önce kendinize ufak bir değişikliklerle bu zehirlerden kurtulabilirsiniz. Zehirli davranışlar 4 başlıkta toplanmaktadır: 1. Aşırı saldırgan davranış2. Empati eksikliği ve pişmanlık 3. Manipülasyon ve aldatma 4. Kurallarla ilgili sorunlar. Bu liste daha da uzayabilir fakat yüzeyde en sık karşılaştığımız davranışlardır.
Kahraman Güler Yazio: “Babana Bile Güvenme” Cümlesi Hayatımıza Hakimse, Ne Yapmalı?
Hem duygusal hem sosyal ilişkilerde, hem akademik hem de iş hayatının içinde yer yer yaşadığımız güven problemi artık neredeyse tüm yaşamımızı kaplıyor. Hatta bu problem bizi rüyalarımızda bile rahat bırakmıyor. Kabusa dönüşen o rüyalarda partnerimizin bizi aldattığına, iş arkadaşımızın ayağımızı kaydırdığına şahit oluyoruz. Her geçen gün etrafımıza daha güvenilmez insanları çekiyor ve her geçen gün güven problemimizi güçlendiriyoruz. Bu problem bazılarımızda daha sık bazılarımızda daha şiddetli seyrediyor. Bazılarımızda işlevsel düzeyde kalırken bazılarımızda hem iş hem de ilişki hayatımızı olumsuz yönde etkiliyor. Her an zarar görecek, her an kötülüğe maruz kalacak, aldatılacak ve kandırılacakmışız gibi hissediyoruz. Genellikle kökeni çocukluk ve ergenlik dönemlerine ait olan bu problemi yenmenin yolları mevcut mu? Tabii ki!Bakalım güven probleminden kurtulmak için neler yapabiliriz?
Şule Arslan Yazio: Başarılı Birlikteliklerin Sırrı
Aşk duygusu içerisinde yer alan en temel bileşenler; sıkı dostluk, tutku ve bağlılıktır. Aşkın devamı için; eşlerin birbirlerine zaman ayırmaları, birbirleriyle iyi arkadaş olabilmeleri, serbest zamanları beraber paylaşma konusunda istekli olmaları, aralarındaki tutkunun ve bağlılığın korunması konusunda istekli ve gayretli olmaları önemli etkenlerdir.
Kahraman Güler Yazio: Utangaç Olduğunu Nereden Anlarsın?
Sosyal ve akademik hayatın, iş hayatının, toplumsal ortamların, grup ve toplulukların içerisinde, kendimizi ifade etmemiz gerektiğinde, gözler üzerimizdeyken, söz hakkı bize geçtiğinde içimizi yoğun bir korku ve kaygı kaplar. Bu kaygı, birtakım fizyolojik semptomlara, gözle görülür belirtilere neden olur. Belirtilerin herkes tarafında fark edildiği, rezil olduğumuz, küçük duruma düştüğümüz, insanların bizi küçümsediği düşüncelerine neden olur.Bu düşünceler ve belirtilerin tekrarlanmaması gayesi, bizlerin sosyal ve toplumsal ortamlardan kaçınmasına, kaçamasak bile girdiğimiz ortamda geri planda kalma isteğimize neden olmaktadır. Bize soru sormasınlar, bize bakmasınlar, konu bize gelmesin isteriz. Bazen zihnimizde birtakım sorular ve cevaplar belirse de yoğun bir ketlenme hali hakimdir. Bazense karşı çıkma isteği, hakkımızı savunma arzusu içimizi kaplasa da cevap veremez, sonrasında da cevap veremediğimiz için kendimize kızar, yoğun bir suçluluk yaşarız. Bu bahsettiklerim, utangaçlığın hayatımıza yansımalarıydı. Ancak utangaçlığı daha pek çok maddede incelemek mümkündür. Utangaç olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Güçlü ve Yönetici Kadınları Tercih Eden Erkeklerdeki 6 Özellik
Bizim topraklarda kadın olgunlaştıkça erilleşir. Kaşlar çatılır, omuzlar dikleşir. Cümleler kısalır ve netleşir. Gençliğinde kıskançlık çalımları yapan, mutluluğu daha ziyade ev dışında arayan muhteris erkeğin yönetilme zamanı gelmiştir. Yıllarca, ‘’hakimiyet kayıtsız, şartsız erkektedir’’ diyen erkek için, sessizce görev teslim zamanıdır.Erkek, hormonların etkisiyle ve biraz da mecburen, daha dişil zaaflarla uyumlanmaya başlar. Daha kolay ağlayan, zorkarar veren, gelecekten daha çok korkan, daha alıngan olur ki bu çoğu zaman normaldir. Yaş aldıkça dayanmaya yer arar. Bazen antika değerinde evvelki statüsüne dayanır. Zamanında valiydim, zamanında biletçiydim… Daha çok ailesine dayanmaya alışmış bir erkek için, kök ailesinden dayanacak kimse kalmamıştır. Aile, eski statüsü de yoksa dayanacak baston bulup, mümkün olduğunca yıllar boyu gönül defterine veresiye yazdırdığı karısıyla baş başa kalmak istemez. Uzağa da gidemez. Ağaç gölgesi, bilindik kahvehaneler, eş dost yanı…Kadınlar güçlüdür. Kimileri farkındadır, kimileri henüz değildir, ama hepsi güçlüdür. Bu sıralar hayatındaki kadında güç, otorite, yöneticilik özellikleri arayan erkeklerdeki artış ilgi çekici.Güçlü kadınları tercih eden erkeklerin 6 özelliğini sıralayalım. Elbette maddeler 6 tane değil ama ben indirgeyerek toparladım.