Selda Terek Yazio: Error!
“Benim sistem ‘error’ verdi. Hata kodu! Hem de pandeminin tam 15. ayında...” “Ayol yüzdük sonuna geldik, acık daha duraydın,” dedim, yok, ı ıh! İstiap haddini aşmış. Arayabileceği tüm teknik servisler tam kapanmaya geçmiş. Şu ünlü düşünürlerin nihilist yaklaşımları hasıl olmuş içinde. “Kendimi Salomé yüzünden kafayı sıyıran Nietzsche gibi hissediyorum. Bir hiççilik, bir yokçuluk sardı varoluşumu ki sorma” diyor. “ ‘Var’ süsü veren bir ‘yok’um ben...”Her şey anlamdan ve değerden yoksunmuş... Ve sanki bundan sonra anlamdan ve değerden muaf bir yaşama alışmak gerekiyormuş ama o alışmak istemiyormuş. Sosyal medyada turlamak, Bitcoin akıbetine bakmak, günlük Corona tablosu verileri, kaçamak komşuculuklar, filmler ve hatta seks bile artık haz vermiyormuş ona. İnançlar üzerinden yapılan saçma kavgalardan yılmış. Televizyonda haberleri izlediği, hele ki birbirine çemkiren siyasetçileri gördüğü anda evde kalın bir halat arıyormuş.“O niye o?” dedim. Bulamadığı için henüz asmamış kendini. Hayatı boyunca spor yaparak zinde tuttuğu bedenini bile salmış. “Vah vaaah!” dedim. “Sahiden zor işin senin.” Tam dokuz kilo almış, daha da alırmış, ne olacakmış? Hatta o hep kaçındığı patates cipslerine gömülmüş, evi cips ve birayla doldurmuş. Zalimliği ve acımasızlığı ile ün salmış Papaz Rasputin gibi yiyerek ölmek istediğini söyledi. “Rasputin öyle mi öldüydü ya? Şüphem var, neyse bakarım sonra Google’a. Bana bak, pandemiden sebep biliyorsun her halini ama sanırım pandemi olmasa da sen çıldırmak için mutlaka bir sebep bulurdun.”Böyle uzadı gitti konuşma. Kapattık telefonu ama negatif biriyle konuşunca sağlıklı kalamıyorsunuz, ben de bittim. İçime sıkıntılar bastı. Mutsuzluk salgını var, üstelik telefondan bile bulaşıyor. Adına her ne kadar “depresyon” deseler de şu mutsuzluk, aynı mutluluk gibi, bulaşıcı. “E git bi’ doktora al Prozac’ını rahatla.” Yok. Bence rahatlamak istemiyor. “Tut bir işin ucundan.” O da yok. Öyle bir yayılmış ki tabii bunalıma girer. Bunalıma girmeyecek birileri varsa o da umudunu ve çabasını yitirmeyenlerdir. Adamın her şeyi var, aklı ve amacı yok.
Buket Harıkçı Yazio: Karşılaşmalar Oyunu
Bulan ‘’ben kendimi buldum’’ demez…Arayan aradığının detaylarında da boğulmaz.-Nerelisin?-Her yerliyim.-Deli misin?-Deli olmadan da derviş olamazsın...Sen dağların diplerinde bitmiş hem kömür hem yıldız tozusun…Sen ğöğe de çıksan yedi kat magma da olsan hep kendini arıyorsun!Aradığın parçalarını toplarken kırıyor, dağıtıyor, yeniden kaybediyor, yeniden bulduğunu zan’nediyorsun.Sen hiç bitmeyen belki de hiç başlamayansın…
Hüsamettin Oğuz Yazio: Hikâye Anlatımının İyileştirici Gücü
Hikâye anlatımı, hayatınızı anlamanıza ve kişiliğinizi tanımlamanıza yardımcı olmada önemli bir rol oynar. İnsan kültüründe hikâye anlatmanın gücü ve yeri eskidir, becerilerinizi ve yeteneklerinizi başkalarına ifade etmenin bir yolu olarak dil ile birlikte ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Özge Selçuk Bozkurt Yazio: Kalben Söylüyorum: Bir Normalleşemedik…
Çocuklar dünyaya geldiği andan itibaren garipliklere alışıyor aslında.Her yer su ile kaplıydı, loştu.İşte ilk gariplik, doğumla başladı. İki el onu çekti çıkardı, etraf aydınlıktı garipti, değişikti yani.Tanımaya anlamaya çalıştı.Büyüdü, yürüdü, her yeni gördüğü şeye merakla baktı, inceledi…Ama sonra alıştı, yenilikleri normalleştirmeye başladı…
Rıfat Kamaşak Yazio: Toplumsal Aşağılık Kompleksinin 7 Önemli Göstergesi
Aşağılık kompleksi, kişiyi diğerlerinden daha değersiz ve yetersiz hissettiren duygular bütünü olarak tanımlanabilir. Aşağılık kompleksine sahip kişiler sürekli olarak kendilerini başkaları ile karşılaştırma ve bunun sonucunda kendilerini küçük görme eğilimindedirler. Bu kişiler hep başkalarına hayrandırlar.
Şule Arslan Yazio: İsmail Balaban Survivor'da Gelin - Kaynana Türkiye'de Yarışıyor
Açık konuşmam gerekirse Survivor izleyen birisi değilim ancak sosyal medyada gündem konusu olunca merakıma yenik düşüp nedir İsmail Balaban mevzusu diye izleyince aslında çok da şaşırtıcı bir durumla karşılaşmadım. Hangimiz böyle bir duruma yabancıyız ki değil mi ama? Durumun dünden bugüne mi olduğunu, evveliyatının olup olmadığını bilemesek de ben bu yazımda benzer birçok durumun ülkemizde ne kadar çok yaşandığı üzerine yazmak istedim. Konunun milyonlarca kişi önünde konuşulması, mahremiyet mevzusu, reyting meselesine falan hiç girmeyeceğim çünkü bu bambaşka bir yazının konusu olur. Ben biraz gelin-kaynana ilişkilerinden bahsetmek istiyorum bu yazımda
Kahraman Güler Yazio: Dil Susunca Beden Konuşur
Sık sık bedensel yakınmalar yaşıyorsanız sizde “Psikosomatik Hastalıklar’’ baş göstermiş olabilir. Peki bunun bende olup olmadığını nasıl anlarım? Bazen doktor doktor gezeriz fiziksel semptomlarımız, ağrılarımız, sızılarımız, kaşıntılarımız, döküntülerimiz, nefes darlığımız, saç dökülmelerimiz, kalp çarpıntılarımız ya da adet düzensizliklerimiz nedeniyle. Hatta bunların yaşanması için hiçbir sebep olmadığını söyleyen o doktora güvenmeyiz. Yeni ve daha iyi bir doktor arayışına gireriz. Olur da o da aynısını söylerse; var olan semptomlarla başa çıkmayı dener, çıkamayınca bir arayışa daha gireriz. En son gittiğimiz doktora, daha önce bunun için çok fazla tetkik yaptırdığımızı ama hiçbir şey çıkmadığını söylediğimizde ise bir tetkik de kendisi yapar ve ardından bizi bir psikolog ya da psikiyatriste yönlendirir. İşte burası şaşırtıcıdır. “Benim var olan, yer yer görülebilen, yer yer de hissedilebilen bu semptomlarıma psikolog/psikiyatrist ne yapabilir ki?” diye düşünürüz. Olur da bir şans verir denersek, öğreniriz ki buna “Psikosomatik Hastalıklar” deniyormuş.