onedio

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Haberleri

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

"Fethullahçı Terör Örgütü" Davasında İddianame Kabul Edildi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 'Fethullahçı Terör Örgütü' üyesi oldukları suçlamasıyla 7 kişi hakkında açtığı davanın iddianamesi kabul edildi.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kamuoyunda 'devleti itibarsızlaştırıp iş yapamaz hale getirmek' algısı oluşturmak amacıyla, Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şubesine ait bir otomobil, çeşitli malzemeler, bilgi ve belgeleri suç örgütlerine aktardığı savunulan 4'ü polis 7 kişi hakkında dava açtı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunca hazırlanan iddianamede, 'Fethullahçı Terör Örgütü üyesi oldukları' vurgulanarak, 'mensup oldukları örgütün devlet içinden pasifize ve tasfiye edilmesini engellemek, devleti paralel yapının mensuplarına mahkum ve muhtaç göstermek, yeni atanan kadroların başarısız olduğunu ispatlamak, hükümetten intikam almak, yeni atanan kamu görevlilerinin suç örgütleri karşısında yeterli mücadele veremeyeceğini ortaya koymak' amacıyla atılı suçları işledikleri kaydedildi.Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, sanıklar Seyyit Akşit, Cihan Tümbül, Durak Yiğit, Ömer Aydın, Kadir İnan, İbrahim Şimşek ve Nebil Ark olarak gösterildi. Sanıklardan Akşit, Tümbül, Aydın ve Şimşek'in emniyet mensubu oldukları, Yiğit'in geçen yıl emniyetten ihraç edildiği, Ark'ın Turgut Özal Üniversitesinde kulak burun boğaz uzmanı, İnan'ın ise suç örgütü lideri olduğu belirtildi.İddianamede, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne ait sivil plakalı otomobilin 16 Temmuz 2014'te, müşteki polis memuru Bilal Okumuş'un Keçiören'deki evinin önünden saat 04.00 sıralarında çalındığı, otomobilde çelik yelek, çelik levhalar, polis yeleği, şapkası, biber gazı, araç içi kamera ve hafıza kartı, navigasyon cihazı gibi malzemeler bulunduğu, otomobilin aynı gün 10.20 sıralarında terk edilmiş vaziyette Altındağ'da ele geçirildiği belirtildi.İhbar telefonuAnkara Emniyet Müdürlüğünü 7 Ağustos'ta ankesörlü telefondan arayan ve kimliği belirlenemeyen kişinin, İskitler'de bir kahvehanede sanıklardan Akşit ve Tümbül ile Ali Dilekli'nin, yedek anahtarla çaldıkları otomobili Kadir İnan'a sattıklarını duyduğunu söylediğine yer verilen iddianamede, ihbar üzerine Tümbül, Dilekli ve Akşit'in gözaltına alındığı aktarıldı.Soruşturma sürecinde, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün, soruşturulan bazı organize suç örgütleriyle ilgili gizli belgelerinin, kuruma ait telsizlerin kodlarının, personel bilgilerinin, resmi ekip aracının çalınarak, kurum dışındaki suç örgütlerine 'siyasi gayeler elde etmek maksadıyla' verildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.İddianamede, 'bu maksatlarla işlenen suçların sonuçlarının devletin düzeni, kamu güvenliği ve milli güvenlik yönünden değerlendirmeyi gerektirdiği'ne dikkat çekilerek, 'siyasi maksat güdülerek işlenen suçlar sebebiyle devletin zafiyet içerisinde bulunduğunun algılatılması için planlı ve organize şekilde suçların gerçekleştirildiği, örgütlü bir yapının suçtan sonraki davranışlarının da bu fiillerin terör saikiyle işlenmiş olduğunu gösterdiği' ifade edildi.Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasıİddianamede, 'Suçun Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü namına işlendiğine dair deliller ve tespitler' başlığı kullanıldı ve altında, 'sanık Akşit'in, emniyet ifadesi ve mahkeme sorgusunda, aracın terör amaçlı çalındığını ve suçların siyasi amaçlı işlendiğini ikrar ettiği' belirtildi.Akşit'in ev aramasında Fethullah Gülen'in iki CD'sinin bulunduğu bildirilen iddianamede, 'sanığın çalıştığı dönemde Emniyet Genel Müdürlüğünün bütün kritik görevlerinde örgüt üyelerinin görev yaptığı ve Akşit'in de bu yapıya üye olmadan teknik dinleme biriminde çalışamayacağı' vurgulandı.'Hükümetin, sonradan bir terör örgütlenmesi olduğu anlaşılan yapıya karşı harekete geçerek, tayin, yer değişikliği ve suça karışanlara karşı ihraç yoluna gittiğine ve idari tedbirler aldığına' dikkat çekilen iddianamede, 'paralel yapının kontrolündeki basın yayın kuruluşlarının olayla ilgili yanlı yayınlarla kamuoyu algısı oluşturmaya çalıştıkları' tespiti yapıldı.Sanıkların cep telefonu sinyal ve arama analizlerinin de beraber hareket ettiklerini gösterdiği kaydedilen iddianamede, Ankara Batı Cumhuriyet Savcılığında, soruşturma konusuna paralel bir soruşturmanın organize şekilde başlatıldığı, basın yayın aracılığı ile de 'Hizmet hareketine kumpas kuruluyor' propagandası yapıldığı ifade edildi.İddianamede, 'Bütün bu sonuçlara bakıldığında, bu iddianamede anlatılan suçların siyasi maksatlar hasıl etmek üzere terör amaçlı, örgütlü bir yapı tarafından işlenmiş planlı ve organize bir suçlar bütünü olduğu anlaşılmıştır' denildi.'Terör örgütünün varlığına ve amacına ilişkin somut deliller''Türkiye'de bir örgütün terör örgütü olup olmadığı konusunda değerlendirme yapmaya tek yetkili kurumun Emniyet Genel Müdürlüğü Terör Daire Başkanlığı olduğuna, başkanlığın 'Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması' hakkındaki raporunda örgütün kuruluşu, amacı, stratejisi, yönetim modeli, hiyerarşik yapısı, paralel devlet kurma çabası, haberleşme ağı, arşivi, uyguladığı siyasi ve terör baskısı, medya ve psikolojik hareket araçları, eğitim alanı, mali yapısı, gelir kaynakları, ideolojisi, terörle ilgili bağlantıları hakkında ayrıntılı bilgiler verdiğine' işaret edilen iddianamede, 'Netice ve kanaat bölümünde; paralel devlet yapılanması olarak bilinen örgütlenmenin bir terör örgütü olduğunu, cebir ve şiddet faaliyeti dikkate alınarak terör örgütü olarak nitelendirilebileceğini bildirmiştir' değerlendirmesi yapıldı.İddianamede, şunlar kaydedildi:'Türkiye Cumhuriyeti devletine paralel bir 'Cemaat Devleti' oluşturulduğu ve devlet egemenliğini fiilen bu örgütün ele geçirmek için gizli faaliyet yürüttüğü iddiaları üzerine başlatılan soruşturmada; böyle bir terör örgütünün varlığına ve amacına ilişkin somut deliller elde edilmiştir. Anlatılan suçların uğruna işlendiği paralel devlet yapılanması olarak kamuoyunda bilinen, terör örgütü olarak değerlendirilen, dini bir cemaatin mensuplarını da aldatarak amacına göre kullanıp yöneten örgütle ilgili genel bir soruşturma yürütülmektedir. Bu terör örgütünün yapılanması, amacı, ideolojik yapısı, hiyerarşik düzeni, mali kaynakları, insan kaynakları ve işlediği suçlar ile ilgili teferruatlı değerlendirme soruşturmalar bitirilip sorumluları hakkında dava açıldığı zaman yapılacaktır.Fethullahçı Terör Örgütünün hükümeti devirmek üzere giriştiği organize, sistematik, dış destekli, yargı ve emniyet üzerinden yürütülen operasyonların hedefi olan Türkiye Cumhuriyetinin 61. Hükümeti, aldığı kararlarla örgütün etkinliğine yönelik devlet içindeki kadrolarını pasifize etmek üzere harekete geçtiği, önce İstanbul ve daha sonra da bütün ülke çapında paralel yapının kontrolündeki kadroları pasif görevlere çekerek tedbir aldığı, Ankara'da Emniyet Genel Müdürlüğü ve Ankara Emniyet Müdürlüğünden üst veya ast birçok emniyet mensubunun işlediği suç veya disiplinsizliği nedeniyle meslekten ihraç, başka ile tayin, açığa alma gibi idari tedbirlere başvurduğu, örgütün bütün ülke çapında emniyet içindeki kadrolarının etkinliğini kırmak üzere acil tedbirler aldığı, görevden alınan veya görev yeri değiştirilen emniyet mensuplarının yerine yeni atamalar yaptığı, şüphelilerin işte bu ortamda mensup oldukları örgütün devlet içinden pasifize ve tasfiye edilmesini engellemek, devleti paralel yapının mensuplarına mahkum ve muhtaç göstermek, yeni atanan kadroların başarısız olduğunu ispatlamak, bu işlemleri gerçekleştiren devlet görevlilerine ders vermek, hükümetten intikam almak, yeni atanan kamu görevlilerinin suç örgütleri karşısında yeterli mücadele veremeyeceğini ortaya koymak, devletin aciz ve zayıflığını ispat etmek üzere planlama yaparak harekete geçtikleri, şüpheli Nebil Ark'ın başkanlığında (ağabeyliğinde), Cihan Tümbül, Ömer Aydın, Durak Yiğit, Seyyit Akşit ve İbrahim Şimşek'in hiyerarşik ilişki içerisinde ve emir komuta zincirinde bir araya gelerek, devletin emniyet gücünü çökertmek üzere planlama yaptıkları, bu planlamaya uygun olarak önce Akşit'in kuruma ait belgeleri çalıp suç örgütlerine verdiği, bu yolla birçok soruşturmanın başarısız kalmasını sağladığı ve netice elde edilmesini engellediği, şüphelilerin planlamasına uygun olarak Akşit'in devlet malı telsizi çalarak suç örgütü liderine verdiği, telsiz kodlarını da temin ederek emniyetin konuşmalarını suç örgütlerinin dinlemesini sağladığı, bu yolla yakalanacak kişilerin yakalanmasının engellendiği, operasyonların sızdığı ve olay faillerinin yakalanamadığı, suç örgütlerinin operasyonlara karşı tedbirler geliştirdiği, şüphelilerin emniyeti başarısız göstermek için yine bir planlama daha yaparak emniyete ait resmi otoyu çalmayı kararlaştırdıkları ve bu planı icraya koyup uyguladıkları, bir ara patlayıcı madde bulup Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şubesindeki bilgisayar server'larının patlatılmasını da düşündükleri fakat patlayıcı bulma işinin ihale edildiği Kadir İnan'ın bunu kabul etmemesi üzerine bu düşüncelerini gerçekleştiremedikleri anlaşılmıştır.'AA
Başbakan'dan 5 İsme Suç Duyurusu
Başbakan'dan Ali Fuat Yılmazer, Emre Uslu ve Önder Aytaç, Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ile Zaman gazetesi yazarı Mehmet Kamış hakkında savcılığa suç duyurusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Ali Fuat Yılmazer , Emre Uslu , Önder Aytaç , Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ile Zaman gazetesi yazarı Mehmet Kamış hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Yılmazer, Uslu ve Aytaç hakkında yurtdışına çıkış yasağı konması istendi. Ali Fuat Yılmazer hakkında suç duyurusu Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisine iftira ve hakarette bulunduğu iddiasıyla eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, 'Yılmazer'in yurt dışında taşınmaz satın aldığı, yurt dışına çıkarak, bir daha dönmeyeceği şeklinde duyum alındığı' bildirilerek, Yılmazer hakkında soruşturma yapılması ve yurt dışına çıkış yasağı konulması için mahkemeye başvurulması istendi. Erdoğan'ın avukatları Ali Özkaya, Muammer Cemaloğlu ve Burhanettin Sevencan'ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesinde, Yılmazer'in, katıldığı televizyon programında açıklamalarda bulunduğu belirtildi. Yılmazer'in, özetle, 'Ergenekon Örgütü Davası olarak bilinen ve içinde 20'nin üzerinde iddianame ile birleştirilen davaların olduğu ana dava, Balyoz, Odatv, İnternet Andıcı, Devrimci Karargah davaları ile bu davalardaki tutuklamaların Başbakan'ın bilgisi ve talimatıyla olduğu; eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Hurşit Tolon, Engin Alan, Hanefi Avcı, Ahmet Şık gibi kişilerin Başbakan'ın talimatıyla tutuklandıkları, davaların başından sonuna kadar bizzat Başbakan tarafından yönetildiğini' beyan ettiği anlatıldı. 'Başbakan'ın kimseyi tutuklama veya tutuklattırma yetkisinin olmadığı' vurgulanan dilekçede, Erdoğan'ın, ülkede gerçek bir hukuk devletinin yerleşmesi için çetelerle, örgütlü suç yapılarıyla, vesayet rejimleriyle mücadele edilmesi konusunda soruşturma mercilerine her türlü desteği verdiğine işaret edildi. 'Ergenekon adı altında bir suç örgütünün varlığı' iddiasına ilişkin istihbarat raporları devletin 'üst yöneticilerince' arz edildiğinde, Erdoğan'ın bunlarla ilgili tedbirlerin alınması talimatı verdiği belirtilen dilekçede, İlker Başbuğ'un, 'hükümeti cebren yıkma' iddiasıyla ifadeye çağrılması konusunda Başbakan'ın bilgilendirilmesinin doğal olduğuna dikkat çekildi. Dilekçede, şunlar kaydedildi 'İfadeye çağrılma ayrı şey, ifadeye giden herkesin tutuklanması için bir oluşum yapmak ayrı şeydir. Şüpheli, adı geçen davaların bir kısım sanıklarıyla ilgili ifadeye çağrılma kısmında sunulan bilgiyi kasten çarpıtarak ve belki de yaptığı bir kısım suç teşkil eden fiillerin ortaya çıkması endişesiyle kasıtlı olarak müvekkile iftira atmaktadır. Yaşadığımız günlerde ortaya çıkan yeni bilgiler ve paralel yapılanma iddiaları nedeniyle bu davalarda yargılanan ve haksız yere hapis yattığını ileri süren kişilerin de çokluğu karşısında, şüpheli bu insanları müvekkilime karşı kışkırtmakta ve toplumsal kargaşa çıkmasını istemektedir.' 'Başbakan, Başbuğ'un tutuklanmasının haksızlık olduğunu beya etti' Erdoğan'ın, hukuka uygun yürütüldüğüne inandığı süreçlere sonuna kadar sahip çıktığı, kamu görevlilerini yüreklendirdiği belirtilen dilekçede, ancak bu soruşturmaların 'dalga dalga' yapılması ve 'hukuka aykırı soruşturma yapılıyor ve sahte delil üretiliyor' eleştirisini ciddi bulması üzerine 'Bu dalga dalga operasyonlar milleti boğacak' dediği ve yanlış gördüklerini kamuoyu önünde dile getirdiği hatırlatıldı. Dilekçede, Erdoğan'a, Başbuğ'un ifadeye çağrılacağı bilgisi verildiği, onun da 'Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli bir komutanın ifadeye çağrılması' nedeniyle gerekli insani hassasiyetle davranılması konusunda görüşünü açıklayıp, talimat verdiği anlatıldı. 'Bugün bile Erdoğan'ın anlayamadığı bir şekilde, Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru Genelkurmay Başkanı'nın 'terör örgütü kurmak ve yönetmek' iddiasıyla tutuklandığı ve Anayasa'nın 145. ve 148. maddesinin açık hükümlerine rağmen özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılandığı' kaydedilen dilekçede, Erdoğan'ın, 'Başbuğ'un, terör örgütü kurucu ve yöneticisi olarak nitelendirilerek suçlanmasının haksızlık ve yanlış olduğunu, bunun kabul edilemez bir iddia olduğunu' tüm süreçlerde beyan ettiği aktarıldı. O günlerde bazı gazetelerde ve görsel medyada, Erdoğan'ın bu açıklamalarının eleştirildiği hatırlatılan dilekçede, 'İnternet Andıcı' davasının doğrudan hedefi AK Parti ve partili milletvekillerince kurulan hükümet olmasına ve partinin davaya müdahilliğine rağmen hiçbir duruşmaya katılınmadığı ifade edildi. 'Başbakan, Başbuğ'un tutuklanmasından bile soradan haberdar oldu' 'Erdoğan'ın, Başbuğ'un değil tutuklanmasını istemesi, tutuklanmasından bile sonradan haberdar olduğu' belirtilen dilekçede, 'Yılmazer'in, iftira attığı' kaydedildi ve şu ifadeler kullanıldı: 'Nedim Şener ve Ahmet Şık olayı da aynen buna benzemektedir. Şüpheli ve örgütlü olarak beraber hareket ettikleri bir kısım kamu görevlileri ile basın yayın organlarındaki yandaşlarınca ülkemize özgü, henüz yayınlanmamış, bağlı oldukları hoca ve kamu görevlileri hakkındaki bir kitabın daha matbaadayken basılıp yok edilmesi ve yazarının tutuklanmasına sebep olacak bir süreç işletmiştir. Buna gerekçe olarak da olayla hiç ilgisi olmayan ve kanunlarımızdaki tek istisna hüküm olan Basın Kanunu'nun 25/1. maddesi gerekçe yapılmıştır. Müvekkil Sayın Başbakan, şüpheli ile beraber hareket eden kamu görevlilerinin artık kamu görevi ile bağdaşmayan davranışlara girdikleri ve baş amaçlarının olduğuna dair kendisine arz edilen bilgiler sonucu bir kanaate vararak, şüpheli ile bir kısım kamu görevlilerinin görevinden alınması talimatını vermiştir. Müvekkilimin haberi olmadığı bir konudan iftiraya uğraması ancak suç işleyenlerin suçlarını başkası üzerine yıkma çabası olarak izah edilebilir. Zaten Nedim Şener de hem yayın anında attığı tweetlerle hem de öncesindeki açıklamalarıyla Sayın Başbakan'ın süreçten haberinin olmadığını açıklamıştır.' 'Yılmazer suç iftirasında bulundu' Yılmazer'in diğer kişilerin tutuklanması hususundaki beyanlarında da benzer iftira ve hezeyanlar olduğu kaydedilen dilekçede, Yılmazer'in, 'Tüm tutuklamaları biz yaptık' demesinin 'suç itirafı' olduğuna yer verildi. 'Savcılığın, bu suç itirafından yola çıkarak, bu soruşturmalarda görev alan kamu görevlileri içinde 'paralel bir yapının' olup olmadığını tespit etmesinin beklendiği' bildirilen dilekçede, Yılmazer'in, 'kendisiyle beraber hareket eden örgütlü yapıdan gözleri uzaklaştırmak ve başka kişilere suç atmak gayreti içinde olduğu' ifade edildi. Dilekçede, 'Yılmazer'in yurt dışında taşınmaz satın aldığı, yurt dışına çıkarak, bir daha dönmeyeceği şeklinde duyum alındığı' bildirilerek, Yılmazer hakkında soruşturma yapılması ve yurt dışına çıkış yasağı konulması için mahkemeye başvurulması istendi. Emre Uslu ve Önder Aytaç hakkında suç duyurusunda bulundu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları, daha önce Twitter hesaplarından yaptıkları paylaşımlar nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulundukları Önder Aytaç ve Emre Uslu hakkında soruşturma yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Başvuruda, 'Uluslararası casusluk faaliyeti ile elde edilen gizli görüşme kayıtlarının Youtube'a konulan 'konu başlığı' ve şüphelilerin yürüttükleri psikolojik harp taktikleri içinde kullandıkları 'Başçalan' ismi ile yapılması ve en son bu casusluk olayını da sahiplenmeleri, casusluk faaliyeti hakkında önceden açıklamaları dikkate alındığında, bu suçun da olağan şüphelileri içinde olmaları muhtemeldir' denilerek, 'yurt dışına kaçma ihtimali olan' Aytaç ve Uslu hakkında 'gerekli tedbirlerin alınması' istendi. Erdoğan'ın avukatları Ali Özkaya, Muammer Cemaloğlu ve Burhanettin Sevencan, Twitter hesaplarından 'suç teşkil eden dinlemeleri yayınlamaları' nedeniyle geçtiğimiz günlerde suç duyurusunda bulundukları Aytaç ve Uslu ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına dün bir başvuru yaptı. Avukatlar, Aytaç ve Uslu hakkında şikayet konusu soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Mehmet Ali Ethemoğlu'na verdikleri dilekçede, Uslu ve Aytaç hakkında değişik tarihlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, savcılığın da şikayet konusunu soruşturduğunu belirtti. 'ABD, Belçika, Kanada ve İsrail'e uçak bileti alındı iddiası' 'Son günlerde basın yayın organları ve sosyal medyada, Fethullah Gülen grubuna/örgütüne mensup bazı kamu görevlileri ile gazeteci ve eski polislerin yurt dışına kaçtığı, diğerlerinin de kaçacağı, yarınki seçimden hemen sonrası için ABD, Belçika, Kanada ve İsrail'e uçak bileti aldıklarının konuşulup yazıldığı' ifade edilen dilekçede, şunlar kaydedildi: 'Dün itibarıyla (27 Mart 2014), ülkemizin en kritik ve gizli toplantılarının yapıldığı makamlardan birisi olan Sayın Dışişleri Bakanımızın makamında, Dışişleri Bakanı, Dışişleri Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanının Suriye ile ilgili çok gizli bir toplantısının ortam dinlemesi yoluyla olduğu söylenen bir şekilde ve 'uluslararası casusluk' faaliyeti kapsamında dinlendiği ve şüphelilerin Twitter hesapları olarak açtıkları ve kullandıkları 'Başçalan' ismi altında, 'Başçalanın Seçim Güdümlü Savaş Planı 1-1, www.youtube.com' adresinden internete servis edildiği görülmektedir. Bu casusluk faaliyeti ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma başlattığı basına yansımıştır.'' 'Olağan şüpheliler içindeler' 'Önder Aytaç'ın, bu yayın internete düşmeden bir gün önce, Samanyolu kanalında, Suriye ile savaşa girilme ihtimali olduğu yönünde bilgisinin olduğunu söylediği' ifade edilen dilekçede, 'Uluslararası casusluk faaliyeti ile elde edilen gizli görüşme kayıtlarının Youtube'a konulan 'konu başlığı' ve şüphelilerin yürüttükleri psikolojik harp taktikleri içinde kullandıkları 'Başçalan' ismi ile yapılması ve en son bu casusluk olayını da sahiplenmeleri, casusluk faaliyeti hakkında önceden açıklamaları dikkate alındığında, bu suçun da olağan şüphelileri içinde olmaları muhtemeldir' denildi. Dilekçedenin ekinde, Aytaç ve Uslu'nun 'basına yansıyan bilet örneklerinin' bulunduğu bildirilerek, 'ileride soruşturmaların sonuçsuz kalmaması için şüpheliler ile ilgili gerekli tedbirlerin alınması' talep edildi. Dilekçenin 'şüpheliler' kısmında ise Aytaç ve Uslu'nun yanı sıra, 'berabergoturdukbizbuyollarda.com' adlı internet sitesi içerik sağlayıcıları da yer aldı. Başbakn'ın sesinden dolayı eleştiren tweet atan Bülent Keneş ile Mehmet Kamış hakkında suç duyurusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, attıkları tweetlerle kendisine hakaret ettikleri iddiasıyla Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ile Zaman gazetesi yazarı Mehmet Kamış hakkında suç duyurusunda bulundu. Başbakan Erdoğan'ın avukatı Ali Özkaya, Muammer Cemaloğlu ve Burhanettin Sevencan tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilen suç duyurusu dilekçesinde, Başbakan Erdoğan'ın ses tellerindeki rahatsızlık nedeniyle Van ve Diyarbakır mitinglerinde sesinin farklı çıktığı hatırlatıldı. Keneş ve Kamış'ın, Erdoğan'la 'alay edip aşağılayan' twitler attıkları kaydedilen dilekçede, Erdoğan'ın onur, şeref ve saygınlığını rencide eden, eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşan paylaşımlarda bulundukları belirtildi. Dilekçede, şüpheliler hakkında 'kamu görevlisine görevinden dolayı aleni hakaret' suçundan dava açılması istendi.T24
Ses Mühendisleri 'Montaj' İçin Ne Dedi?
TÜBİTAK’ın hazırladığı raporda, kamuoyunda ‘sıfırlama tapeleri’ olarak bilinen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmeleri kaydının ‘montaj’ olduğu belirtildi. Birgün'ün haberine göre; ses mühendisleri, sözkonusu kaydın montaj olamayacağını söylüyor. ‘SIFIRLAMA’ TALİMATI VERMİŞTİ Geçen şubatta ortaya çıkan ses kayıtlarının 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu günü yapılan dinlemelerle elde edildiği iddia edilmişti. Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen görüşmede Erdoğan, oğluna evdeki paraları ‘sıfırlama’ talimatı veriyordu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu Cumhuriyet Savcısı Durak Çetin olayın ardından soruşturma başlatmış ve bilirkişi raporu istemişti. TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporunda, şunlar kaydedildi: HECELİ MONTAJ! »Spektrum incelemesinde tespit edilen, kaydın içinde gözlemlenen çok sayıda ‘çıkıntı’ bu kaydın çok sayıda farklı kayıttan yararlanılarak oluşturulmuş bir montaj olduğunu ortaya koymaktadır. »Montajda dikkat çeken bir husus, konuşma bütünlüğünü sağlamak için sadece tüm kelimelerden oluşan bir montajdan farklı olarak, kelimelerin dahi parça hecelerden oluşturularak, istenen yeni kelimenin türetilerek ortaya çıkarıldığı ilginç bir uygulama ortaya konmuştur. »Bu montajın ortaya koyduğu diğer önemli bir husus, montajı gerçekleştirenlerin elinde Sayın Başbakan’a ve ailesine ait geniş bir konuşma havuzu (gerek telefon dinlemelerinden elde edilmiş veya gerekse diğer yöntemlerle legal/illegal yollarla elde edilmiş) bulunduğudur. ‘Rapor ciddiye alınamaz’ Raporda yer alan iddiaları sorduğumuz Ses Mühendisi Erdem Helvacıoğlu ise raporu “Ciddiye alınabilir bir açıklama değil” şeklinde yorumladı. Helvacıuğlu, TÜBİTAK güvenilir, bağımsız, objektif bir kurum değildir.” değerlendirmesinde bulundu. Helvacıoğlu’nun ‘hece hece birleştirilerek kurgu yapıldı’ iddiasıyla ilgili değerlendirmesi de şöyle: “Anlam, duygu, tonlama bütünlüğü olan ve arka seslerinde süreklilik olan böyle bir kayıt kelime kelime edit ile yaratılamaz. Hece hece de yapılamaz. Stüdyo kaydında tek bir cümleyi hece hece düzgun bir şekilde oluşturmaya çalışmak bile saatler, günler alabilir ki sonuçta tatmin edici olmayacaktır. Tüm bunların dışında zaten konuşmanın olduğunu Başbakan’ın kendisi de kabul etti, ‘Kriptolu telefonlarımız dinlendi’ diyerek. Bu sadece seçim öncesi meydanlarda kullanılmak için yaratılan propaganda malzemesi.” Ses Mühendisi Demirhan Baylan da “Bu olaylar ilk patlak verdiğinde bunun yapılabileceğine dair bir açık kapı bırakmıştım. Fakat ondan sonra o kadar çok kayıt çıktı ki montajın o düzeyde yapılamayacağına kani oldum. Analiz yapmadan kesin konuşmak istemem, ama o kadar çok kayıt var ki montajın o düzeyde yapılabilmesi, o kadar malzeme bulunabilmesi çok zor, inandırıcı gelmiyor” şeklinde konuştu. SES MÜHENDİSİ ALP TURAÇ: Arka plan sesi en büyük ispat TÜBİTAK’ın raporunun ardından BirGün’e konuşan Ses Mühendisi Alp Turaç: Bu işi hayatında altı ay yapmış insan bile rahatlıkla anlayabilir ki öyle bir editing yok orada. Hece hece ya da kelime kelime diye bir şey de yok, zaten arka plan sesi değişmiyor en büyük ispatı o. Artı kelime kelime demek zorundalar bu durumda, konuşurken paralar telaffuz ediyor. Niye çocuğunla konuşurken 10 milyon euro desin? Kelime kelime ya da hece hece keserek insanlara bir şeyler söylettirebilirsiniz ama bunun yapılacağını bilerek kayda girildiğinde bile, ses, müşteri hizmetleri hatlarında olduğu gibi kesik kesik duyulur. Konuşmayı keserek, bir insanın normal tonlamalarına ulaşılması, kaydın bu hale getirilmesi mümkün değil. Birgün
ASELSAN Mühendisinin Ölümünü Adli Tıp da Çözemedi
Otomobilinde, 2006'da ölü bulunan ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen'in intihar mı ettiği, cinayete mi kurban gittiğine ilişkin rapor hazırlayan Adli Tıp Genel Kurulu üyeleri farklı görüşlere vardı. Çoğunluk, Başbilen'in ölümüne neden olan kesiklerin kendisince yapılmış olabileceği sonucuna varırken, bazı üyeler 'kesiklerin Başbilen tarafından oluşturulmalarının varit görülmediği', bir kısmı ise 'kendisi ya da başkasınca oluşturulup oluşturulmadığının tıbben ayrılamayacağı' gerekçeleriyle çoğunluk görüşüne muhalif kaldı. Başbilen'in ölümünü soruşturan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp İhtisas Kurulunun, ölümün 'intihar mı, cinayet mi' olduğuna ilişkin oy birliğiyle bir sonuca varamaması üzerine Adli Tıp Kurumu Kanunu uyarınca, Adli Tıp Genel Kurulundan 'kesin kanaat' bildirmesini istedi. Genel kurul, hazırladığı 46 sayfa raporu başsavcılığa gönderdi. Raporun sonuç kısmında, Başbilen'in zehirlenerek öldüğünün ve kesik vasıfta yaralanma dışında başka bir travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı kaydedildi. Başbilen'in vücudunda iki adet kesik vasıfta yara saptandığı aktarılan raporda, boyunda tarif edilen yaralanmanın cilt ve cilt altı dokularını içerdiği, büyük damar yaralanması bulunmadığından ölüm oluşturacak nitelikte olmadığı, sol el bileğinde tanımlanan yaralanmanın, müstakilen öldürücü nitelikte olduğu bildirildi. Kesiklerin, olay yerinde elde edilen maket bıçağı ile husullerinin mümkün olduğu kaydedilen raporda, ölümün, büyük damar kesisinden gelişen dış kanamadan meydana geldiği aktarıldı. Başbilen'in olay öncesi fiziksel açıdan sağlıklı olduğunun bildirildiği, majör depresyon tanısıyla tedavi gördüğünün anlaşıldığı, 4 Ağustos 2006'da işe gitmek üzere evinden ayrıldığı, bir gün sonra aracı içinde ölü bulunduğu kaydedilen raporda, intihar notu ile araç içerisinde bulunan maket bıçağı hatırlatıldı ve şunlara yer verildi: 'Olay yeri inceleme bulguları, cesedin bulunduğu ortam, bulunuş şekli, çürümeyle oluşabilecek düzeyde olan ve ölüm öncesi alkol alımına bağlı olması durumunda da kişinin savunmasını engelleyecek düzeyde olmayan etil alkol bulunduğu; uyutucu, uyuşturucu herhangi bir madde bulunmadığı, olay yeri görüntülerinin yapılan incelenmesinde kan lekelerinin lokalizasyonu ve dağılım şekli, otopsisinde tespit edilen kesik vasıfların lokalizasyonları, özellikleri ve ağırlıkları, kişinin vücudunda ölümüne müessir başkaca bir travmatik değişim ve toksik madde bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde; kesik vasıftaki yaraların bir başkası tarafından oluşturulduğunun delillerinin bulunmadığı, ölümüne neden olan kesik vasıftaki yaraların kişinin kendisi tarafından husullerinin mümkün olduğu oy çokluğuyla mütalaa olunur.' Rapordaki bu görüşe, 38 üyeden 17'si katıldı. Kalan üyeler ise farklı gerekçelerle bu görüşe muhalif kaldı. Muhalif görüşler Üyelerden 7'sinin muhalefet şerhinde, 'kemik ya da kıkırdakta aletin neden olduğu yaralanma varlığının cinayeti, yokluğunun ise daha ziyade intiharı düşündürmesi gerektiğinin tıbben bilindiği' belirtilerek, 'Cesette, boyun sol yanındaki kesi bölgesinde tiroit kıkırdak korpusunda kesilerin bulunması, eylemin, kişinin kendisi tarafından meydana getirilmesinden ziyade başkası tarafından oluşturulduğunu düşündürmektedir' denildi. Adli tıp literatüründe, 'tereddüt kesileri' bulunmayan intihar olgusunun bildirilmediğine işaret edilen şerhte, Başbilen'in bileğindeki tereddüt kesilerinin eşlik etmediği tek ve derin kesi ile boyunda tiroit sol korpusunda saptanan iki kesiyi oluşturan yaralanmaların, kişinin kendi eylemiyle oluşturulmalarının varit görülmediğine yer verildi. Başbilen'in gittiği psikiyatri uzmanının, 'majör depresyon' tanısı koymakla birlikte, intiharını beklemediği ifade edilen görüşte, Başbilen'in aracının kilit mekanizmasının özelliklerine dikkat çekildi ve aracın, Başbilen tarafından içeriden kilitlenebileceği gibi, 'kilitli hale de getirilebileceği' bildirildi. Başbilen'in ölümünün, kesici vasıfta alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesilmesinden gelişen dış kanama sonucu meydana geldiği belirtilen görüşte, 'Cesedin durumu, aracın kilit mekanizmasının özellikleri, kişinin intihar etmesini gerektirecek yeterli tıbbi bilgi ve bulgu bulunmaması, otopsi raporunda tarif edilen kesik vasfındaki yaraların lokalizasyonları, kesik atardamarların anatomik ve fizyopatalojik özellikleri ile meydana gelen harabiyet birlikte değerlendirildiğinde, kendisi tarafından oluşturulmalarının varit görülmediğine dair oy çokluğuyla alınmış genel kurul kararına karşılık muhalefet şerhimizdir' ifadesi kullanıldı. Bazı üyeler ayrımın mümkün olmadığını savundu Muhalif 14 üye ise dosyadaki raporlara göre, ceset bulunduğunda tüm vücutta çürümenin ilerlediğini, dış muayenede çürüme nedeniyle yumuşak dokulara yönelik travmatik değişim bulunup bulunmadığının ayrımının yapılamadığına işaret etti. Çürümeye bağlı ciltte yaygın soyulmalar bulunduğu aktarılan ve herhangi bir etkili eylem sırasında meydana gelebilecek nitelikte sıyrık, ekimoz gibi yüzeysel travmatik değişikliklerin, çürümenin ilerlediği olgularda ayırt edilemeyebileceği bildirilen görüşte, 'kişinin olay sırasında başka kişi veya kişilerle fiziksel mücadeleye girip girmediğinin kesin olarak söylenemeyeceği' ifade edildi. Başbilen'in vücudundaki kesiklerden boyundakinin ölüme yol açacak nitelikte olmadığı, sol el bileğindekinin ise müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte olduğu kaydedilen görüşte, 'Tarif edilen yaraların niteliği, lokalizasyonları dikkate alındığında, kişinin kendisi tarafından oluşturulabileceği gibi başkası tarafından da oluşturulabileceği, bu hususta tıbben tefrik yapılamayacağına dair muhalefet şerhimizdir' değerlendirmesine yer verildi. Başbilen, 4 Ağustos 2006'da sabah saatlerinde, otomobiliyle işine gitmek üzere evinden ayrılmış, ancak ASELSAN'a gitmediği anlaşılınca eşi tarafından aynı gün Yenimahalle Merkez Karakoluna kayıp başvurusunda bulunulmuştu. Başbilen, bir gün sonra akşam saatlerinde Ankara'nın Kavaklı köyü Aydıncık Mahallesi Mezarlık Üstü mevkisinde tarla içinde, park halindeki otomobilinde, boynu ve sol bileği kesilmiş şekilde ölü olarak bulunmuştu. Jandarma raporunda, otomobilin kapı ve bagajının kilitli olduğu, cesedinin boyun ve bilek kısmında kesikler bulunduğu kaydedilerek, otomobilde 'elveda' başlığıyla başlayan bir not ele geçirildiği kaydedilmişti. Cinayet iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında rapor istenen İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 5 üyesi olayın ''intihar'', 3'ü ise ''cinayet'' olduğu yönünde görüş bildirmişti. Başbilen, ölmeden önce Milli Tank Projesi Atış Kontrol Sistemi Projesinde görev yapıyordu. AA | Cumhuriyet
Abdullah Gül: 'İfade Vereceğim'
Gül çevresine, eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi örnek göstererek, “Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir” diye konuşuyor. Gül’ün cumhurbaşkanlığı devam ederken, Refah Partisi’yle ilgili ‘Kayıp trilyon’ davası gündeme geldi. Partiye yapılan hazine yardımı, partinin kapatılması üzerine soruşturma konusu olmuştu. Savcılık, olayla ilgili olmadığı için Abdullah Gül hakkında takipsiz kararı vermiş, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den tam 5 defa ‘Şüpheli Abdullah Gül’ diye bahseden kararında, takipsizliği kaldırmıştı. İFADESİ ENGELLENDİ Konunun bu şekilde gündeme gelmesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, Nisan 2009’da Ankara Savcılığı’na Çankaya Köşkü’nden bir yetkiliyi göndererek söz konusu dava için ifade vereceğini, bunun için kendisine gün bildirilmesini istedi. Fakat hem savcılık hem Köşk hukukçuları, bunun ‘Cumhurbaşkanı’ için uygun olmayacağını bildirdiler. Cumhurbaşkanlarının devletin başı olduğu gibi, dokunulmazlıktan öteye sorumsuzluğa da sahip olduğunu hatırlattılar. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın Ankara Savcılığı’nda ifade vermeye gitmesi halinde, devlet hayatında olmaması gereken protokol sorunlarının ortaya çıkacağını anlattılar. Savcı da, Gül’ün ifadeye gelmesinin uygun olmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Gül, görevi devam ettiği müddetçe ifadeye gitmekten vazgeçti. Gül, geçtiğimiz hafta kendisini ziyarete gelen konuklarına anılarını anlatırken, bu olaydan da bahsederek şunları söyledi: “Artık görevim bitiyor. Uygun bir zamanda avukatlarımı savcılığa göndereceğim, ifade vermek üzere gitmek için gün belirlenmesini isteyeceğim. Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir.” Gül konuşmasında, ‘Kayıp trilyon’ davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi’nin, kendisi gibi ilgisiz bütün parti yetkilileri hakkında ve özellikle de Refah Partisi’nin bu konularla ilgili Genel Muhasibi hakkında bile beraat kararı verdiğini hatırlattı. ERBAKAN VE 68 RP YÖNETİCİSİ CEZA ALDI1998 yılında Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi (RP) hakkında verdiği kapatma kararı kararının ardından, yöneticilerden ellerindeki Hazine yardımını devlete iade etmelerini istedi. Ancak RP, paranın örgütlere gönderilerek harcandığını ileri sürdü ve söz konusu Hazine yardımını iade etmedi. Müfettişlerin incelemelerinde paranın, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği tespit edildi. Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın da bulunduğu parti yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da dava açtı.Davada Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Erbakan hakkında özel belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası verirken 68 RP yöneticisi 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapis cezası aldı. Yargıtay, bu kişiler hakkındaki kararı onadı. O dönem Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün dosyası ise ayrıldı. Gül hakkındaki evrak tefrik edilip, dokunulmazlığı bulunduğu için işleme konulmadı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ise hakkındaki dosyanın akıbeti tartışıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gül hakkında gönderilen bu dosyayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararına Cahit Nalbantoğlu isimli vatandaş itiraz etti. İtirazı Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi karara bağladı ve Gül hakkındaki takipsizlik kararını kaldırdı. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sincan Mahkemesi’nin kararının ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürülmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık, istemi yerinde görerek söz konusu kararı ‘kanun yararına bozulması’ istemiyle Yargıtay’a götürdü. Başvuruyu değerlendiren Yargıtay 11’inci Ceza Dairesi de Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını kanun yararına bozdu. Daire, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararına itiraz eden Cahit Nalbantoğlu’nun itiraz hakkı bulunmadığına da hükmederek Sincan Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Gül’ün yargılanmasına yönelik verdiği kararı kaldırdı. DOSYA KAPANDI Davanın avukatlarında Şeref Malkoç, Yargıtay’ın kararından sonra Gül hakkındaki dosyanın kapandığını belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili hukuki süreç tamamlanmıştır. Dolayısıyla bu dosyanın açılması diye bir şey söz konusu değildir. Hukuki süreç tamamlandı. Savcılık Gül’ün olayla ilgisi olmadığı için takipsizlik kararı verildi” açıklamasında bulundu.Hürriyet
Operasyondan 'Şikayetçi Erdoğan' Çıktı
Yolsuzluk operasyonu değil darbe girişimidir diyerek 17-25 Aralık operasyonlarını yapan polislerden şikayetçi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan , CHP lideri Kemal Kılıçdaroğl u’ndan da 25 Aralık günü Türkiye Büyük Millet Meclisi grup toplantısında bazı telefon görüşmeleri dinlettiği için şikayetçi oldu.Al Jazeera ’de yer alan habere göre dava dosyasına Erdoğan’ın, avukatı Ali Özkaya aracılığıyla sunduğu yedi sayfalık şikayet dilekçesinin de konulduğu öğrenildi.İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 'paralel yapı' iddiaları hakkında yürüttüğü soruşturmanın dosyasına ulaştı. Dosyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şüpheli polisler ve CHP lideri Kılıçdaroğlu hakkındaki şikayet dilekçesi de yer aldı.İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet teşkilatında Gülen Cemaati'ne yakın olduğu öne sürülen polislere yönelik bir süredir soruşturma yürütüyor.Dosyada müştekiler yani şikayetçiler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da var. Erdoğan hem şüpheli polisleri hem de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu şikayet etti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 11 Şubat 2014 tarihinde TBMM Grup toplantısında 25 Aralık yolsuzluk soruşturması kapsamında elde edilen bazı telefon görüşmelerini dinletmişti. Bunun üzerine Erdoğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak ‘Kılıçdaroğlu ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek dinleme kayıtlarını temin eden kamu görevlilerinden’ şikayetçi olmuştu.Şikayet dilekçesini inceleyen Ankara savcılığı yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.Yetkisizlik kararının yer aldığı dosyaya, Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya aracılığıyla sunduğu yedi sayfalık şikayet dilekçesi de konuldu.Şikayet dilekçesinin müşteki bölümünde Recep Tayyip Erdoğan, şüpheliler bölümünde Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanısıra, soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kamu görevlileri de yer aldı.Erdoğan'ın şikayet dilekçesinde, Başbakan, bakan ve milletvekilleri hakkında soruşturmanın nasıl yürütüleceğinin yasalarda yer aldığı vurgulanırken, ‘Başbakan ve bakanlar kurulu üyeleri hakkında suç şüphesinin öğrenilmesinden itibaren iddianamenin kabulüne kadar geçen sürede Cumhuriyet Savcılarının hiçbir görev ve yetkisi yoktur. Savcılar yürüttükleri soruşturmalar sırasında, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 100. Maddesi kapsamında Meclis soruşturmasına konu edilebilecek ‘suç işlendiğini tespit eden, ihbar alan, delillere ulaşan’ her kişi ve makam gecikmeksizin ve derhal TBMM’ye bilgi vermek zorundadır.” denildi.TBMM’ye bilgi verilmeden soruşturmaya devam etmenin suç olduğunun belirtildiği dilekçede, şu ifadeler yer aldı.“Dolaylı dinleme kararları alıp tesadüfen elde edilen delilere ulaşma çabalarının anayasal ilkelerin ve kuralların tamamını çiğneyen ve suç teşkil eden, elde edilen deliller itibariyle kanunsuz delil olan bilgi ve belge olacaktır. Bu itibarla Cumhuriyet Savcılarının, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında yaptıkları tüm delil toplama girişimleri suç teşkil edeceğinden haklarında şikayetçiyiz.”Erdoğan’ın şikayet dilekçesinde, ‘yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine yürütülen soruşturmaları’ darbe girişimi olarak nitelendirildi:'Yolsuzluk ve rüşvetle ilgili soruşturma iddiası altında, esasen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yıkma ve yargı yoluyla darbe yapma girişim sonrası, soruşturmanın şüphelisi olan kişilerden gizli ancak soruşturmayı yürüten savcıları canhıraş savunan medya organlarına açık olduğu yayınlanan telefon kayıtları ve soruşturma evraklarıyla anlaşılan, basın yayın organlarında ve medyada daha soruşturmanın başladığı ilk dakikalardan itibaren birçok görüntü ve bilginin servis edildiği herkesin malumudur.”Bilgilerin sızdırıldığı soruşturmada gizlilik kararı bulunduğunun belirtildiği dilekçede, “Müvekkilim (Cumhurbaşkanı Erdoğan) ülkenin yürütme organı olan Bakanlar Kurulunun ve hükümetin Başbakanı olarak bu bilgilerin gizliliği nedeniyle resmi olarak bilgilere sahip değildir.” denildi.Cumhuriyet Savcılarının anayasayı ihlal ettiğinin vurgulandığı şikayet dilekçesinde, ‘Başbakan Erdoğan’ın sürekli görüştüğü kişilerin önemli bir kısmının telefonları dinlenilerek, aslında Erdoğan’ın dinlenildiği’ ifade edildi. Dilekçede, dinleme kayıtlarının kanuna aykırı elde edildiği, bunları imha edilmemesinin de suç olduğu belirtildi.Şikayet dilekçesinde, soruşturma ile ilgili bilgilerin medyaya servis edilerek 'algı operasyonu' oluşturmak istendiği savunuldu ve 'Hükümeti devirmek için plan yapanların elbette ki bu davranışlarının sonuçlarına katlanması gerekmektedir.” denildi.Dilekçede, soruşturmadaki görevlilerin gizli belgeleri Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği, Kılıçdaroğlu’nun da bu konuşmaları yayınladığı belirtildi. Kılıçdaroğlu’nun da 'Hırsız oğlunu arabayla götürüyor' diyerek hakaret ettiği ifade edildi.Erdoğan’ın dilekçesinde soruşturma belgelerinin yayınlanması ile adil yargılanmanın etkilendiği, tüm şüphelilerin halk nezdinde baştan mahkum edildiği ve masumiyet karinesinin çiğnendiği vurgulandı.CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM Grup toplantısında dinlettiği telefon konuşmaları sonrasında Erdoğan, kayıtların ‘montaj’ olduğu yönünde açıklamalar yapmıştı.T24
Fahri Kasırga Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Oldu
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine, Başbakanlık Müsteşarı Fahri Kasırga getirildi. Genel Sekreter Mustafa İsen de Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı oldu.Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Başbakanlık Müsteşarı Fahri Kasırga, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri oldu.7 yıldır bu görevi yürüten eski Genel Sekreter Mustafa İsen de Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olarak görevlendirildi.Kasırga'nın özgeçmişiCumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine atanan Fahri Kasırga, 1953'te Rize'nin Çayeli ilçesinde doğdu. İstanbul Kabataş Erkek Lisesini bitiren Kasırga, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977'de mezun olduktan sonra 1978'de Rize hakim adayı olarak mesleğe başladı.Erzurum-Olur Cumhuriyet Savcı Yardımcısı, Trabzon-Çaykara, Sakarya-Karasu Cumhuriyet Savcılığı ve Fatsa, Diyarbakır, Kocaeli ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde bulunan Kasırga, 3 Ekim 2003'te Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına getirildi.Kasırga, 22 Temmuz 2007'deki genel seçimler öncesi 8 Mayıs-29 Ağustos 2007 arasında adalet bakanı olarak görev yaptı.Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine getirilen Kasırga, Efkan Ala'nın İçişleri Bakanı olmasının ardından 20 Ocak 2014'te Başbakanlık Müsteşarlığına atanmıştı.CNNTürk
'Onu da, Beni de Her Gün Öldürüyorlar'
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ’ın ölümü soruşturmasında şüpheli olduğu ve dinlendiği ortaya çıkan Semra Özal “Eşim 21 sene önce öldü. Bunları yapan insanlar her gün bir daha öldürüyorlar onu da beni de” dedi. Ahmet Özal ise “Eğer bizi dinlemişlerse ne buldularsa ortaya çıkarsınlar” diye konuştu.Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili soruşturma kapsamında ‘Ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurmak, örgüt faaliyeti kapsamında kasten adam öldürmek’ suçlamasıyla ‘şüpheli’ olarak haklarında 19 kez dinleme kararı alınmasına Semra Özal ve Ahmet Özal tepki gösterdi.Semra Özal, oğlu Ahmet Özal aracılığıyla Hürriyet’ten Oya Armutçu ’ya “Benim eşim 21 sene önce öldü. Bunları yapan insanlar her gün bir daha öldürüyorlar onu da beni de” açıklamasını yaptı.Ahmet Özal ise “Kafayı yer adam böyle saçmalıkları duyunca, adamı delirtecekler ya. Menfaat için cumhurbaşkanı öldürmek için salak olmak lazım, ne geri zekâlı çeteymiş bu. Sonunda Atatürk’ü de ben öldürdüm diye çıkarım herhalde ortaya. Kafayı yemiş bunlar, yasal yollara başvuracağım” dedi.Özal, şunları söyledi:“İnsanın dili tutuluyor, ne diyeceğini şaşırıyor. Rahmetli babam öldüğünden itibaren 20 yıldır biz bu işle uğraşıyoruz, öldürüldüğüne inandığımız için. Sonuçta nereye geldik, Türkiye’de şu adaletin durumuna bakın. Eğer bizi dinlemişlerse, anlamıyorum ama ne buldularsa ortaya çıkarsınlar. Müşteki olarak bizi çağırdıklarında Levent Ersöz değil ama avukatı oradaydı, avukat gizli tanıktan ötürü dava açılmasına itiraz ettiğinde ben de kendisini haklı bulduğumu söyledim, ‘Gizli tanıkla falan bu işler olmaz, kimse açıklansın’ dedim. Türkiye bu gizli tanık olaylarından büyük sıkıntılar çekti. İşte Ergenekon’da, son polislerle ilgili olayda bir sürü insan içeri atıldı, görüyorum ki şimdi bu insanların çoğu boşuna içeri atılmış. Türkiye’de adalet bu. Geri dönüp düşünüyorum da içeri giren, senelerce yatan bir sürü insan var, hepsi gizli tanık falan saçma sapan.”“Ben şunu çok merak ediyorum, mahkemede de savcılıkta da söylediğim şuydu: Rahmetli babamın ölümüyle ilgili mutlaka ve mutlaka 1987 suikastinin dosyaları açılsın, o dosyalar kozmik odalarda mutlaka vardır, bunlar incelenmeden bu olayı çözemezsiniz. Ama kimse bunları açmıyor. Sonra bize şüpheli sıfatı koyuyorlar. Savcı bey bunları yazdıysa şunları sormak isterim: Niye araştırmıyorlar? Babam mezardan çıkarıldığında adli tıpta otopsiyi yapanların ölümle tehdit edildiğini, hatta bunların savcıya da ifade verdiğini duydum, doğru mu değil mi? Niye bunlar hiçbir yerde yok, o örgüt neredeymiş?”Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Doçent Devrim Güngör, gizli tanık ifadesiyle makul şüphe olmadan kişilerin özel hayatına müdahale şeklinde telefon dinlemeye başvurularak soruşturma yapılamayacağını, bunun hukuka aykırı olduğunu ve suç teşkil ettiğini söyledi. Güngör, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararında adları yer alan 54 kişi ile Özal Ailesi’nin suç duyurusunda bulunup tazminat davası açabileceklerini belirtti.Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öldürülmesiyle ilgili dosyada ‘şüpheli’ olarak soruşturulan ancak haklarında 5 Mart 2014’te ‘kovuşturmaya yer olmadığına’ karar verilen, aralarında kızı Zeynep Özal ve gelini Elvan Özal’ın da bulunduğu 54 isim ve görevleri şöyle:Askerler : Dönemin Genelkurmay 2’nci Başkanı Orgeneral Fikret Küpeli, Özal’ın Başyaveri Albay Aslan Güner (Daha sonra Orgeneral oldu), Askeri Savcı Ülkü Coşkun, Kıdemli Albay Ferit Sucuka, Özal vefat ettiğinde nöbetçi olan yaveri Remzi Karaca.Doktorlar : Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Yüksel Bozer, Coşkun Çankaya, Cumhur Özkuyumcu, Prof. Dr. Mehmet Kemal Erdem, Prof. Dr. Ayşe Gülşen Hasçelik, Prof. Dr. Hilmi Özkutlu, İbrahim Ünsal, Özcan Beşlioğlu, Nilgün Aslan, Prof. Dr. Mehmet Ali Oto, Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu, Hafize Hikmet Sevil Atasoy Ekinci, Metin Demircin, Prof. Dr. Süleyman Sırrı Kes, Prof. Dr. Kubilay Varlı.Köşk görevlileri : Turgut Özal’ın Koruma Müdürü Musa Öztürk, Semra Özal’ın koruması Murat Asım Eşenol, Köşk görevlileri Aynur Yünay, Özcan Sönmez.İşadamları : Kemal Horzum, Selahattin Sönmez, Tekin Coşkuner, Bülent Manav.Aile üyeleri : Özal’ın kızı Şerife Zeynep Özal, gelini Ayşe Elvan Özal (Ahmet Özal’ın eşi).Bürokratlar : Osman Arslan, Harun Çilsal.Süreçteki isimler : Özal’ın avukatı Bilgin Yazıcıoğlu, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Kemal Selçuk, Özal’ın Özel Kalem Müdürü Feyzi İşbaşaran’ın eşi Süreyya İşbaşaran, eski Cumhurbaşkanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Gülizar Temel, Turgut Özal’ın kaldırıldığı Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde kanını alan ve Ahmet Özal’ın ‘evinde ölü bulunduğunu’ söylediği ancak sonradan yaşadığı ortaya çıkan hemşire Dilber Karabulut, Özal’ın kan örneğini çöpe attığı öne sürülen teknisyen Sevgi Gümüş, ambulansın şoförü Ali Ören.Diğerleri : Kasım Aras, Necdet Güler, Selma Zübeyde Atılgan, Hatice Acar, Kaya Erol, Abdullah Doğancı, Ece Kayım, Erol Kayım, Ali Rıza Kök, Murat Abdülkadir Göncüler, Rafet Demirel, Sadık Demirel, Muzaffer Özdemir, Necla Cumhur, Celal Çelik Taşar.
Sabah: 'Abdullah Gül'ün Telefonu İki Yıl Dinlendi'
Sabah gazetesi, 17-25 Aralık operasyonlarının ardından dinlenmediği yönünde değerlendirmeler yapılan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gü l' ün telefonunun 2 yıl süreyle dinlendiğini öne sürdü. Gazetenin Aliye Çetinkaya imzasıyla manşetten duyurduğu habere göre, TİB'de yapılan illegal dinlemelere ilişkin soruşturmada MGK Genel Sekreterliği'nin yaptığı eşleştirmeler sonucu Abdullah Gül 'e 2012'de verilen K2 Kriptolu telefonun, 2014'ün Şubat ayına kadar '4649' koduyla 2 yıl süreyle dinlendiği saptandı.TİB'de yapılan illegal dinlemelere yönelik incelemeler kapsamında savcılık, kimin kullandığı tespit edilemeyen bazı kriptolu telefon numaralarının sahipleriyle ilgili bilgileri Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği'nden istedi. MGK, kriptolu telefonların numaraları ile TİB'de bulunan IMEI'ler üzerinde eşleştirme yaptı. Yapılan çalışmalar sonrasında 'Gizli' ibareli, mühürlü bir zarfla savcılığa hangi IMEI numarasının kime ait olduğu ve ne kadar süre kullanıldığı bilgisi gönderildi.MGK'nın tespitlerine göre 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ait sonu '4649' ile biten IMEI numaralı kriptolu telefonun da dinlendiği anlaşıldı. Gül'e 2012 yılında verilen K2 Kriptolu telefonunun 2014'ün Şubat ayına kadar '4649' koduyla dinlendiği belirtildi.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kriptolu telefonların dinlenmesine yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında daha önce TİB'de dinlendiği tespit edilen 76 kriptolu telefonun 26'sının MİT ve Genelkurmay'ca iç ve dış operasyonlarda kullanılan kriptolu telefonlar olduğu tespit edilmişti. Bilirkişinin, TİB'de illegal dinlemelere ilişkin silinen dijital veri tabanını kurtarma çabaları sırasında kriptolu telefonlara ait IMEI numaraları tespit edilmişti. Yapılan incelemede Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bakanlara ait kriptolu telefonların belirli periyotlarla aylarca dinlendiği ortaya çıkmıştı.TBMM Başkanı Cemil Çiçek , Dışişleri Bakanlığı döneminde Başbakan Ahmet Davutoğlu , Genelkurmay Başkanı Necdet Özel , MİT Müsteşarı Hakan Fidan , AYM Başkanı Haşim Kılıç, eski bakan Ömer Dinçer , Enerji Bakanı Taner Yıldız, eski Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay , İçişleri Bakanı Efgan Ala , eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin , Başbakan yardımcısı Bülent Arınç , Tarım Bakanı Mehdi Eker, Orman Bakanı Veysel Eroğlu , Başbakan Yardımcısı Ali Babacan , Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz , Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı , eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım , eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan , Adalet Bakanı Bekir Bozdağ , eski Aile Bakanı Fatma Şahin , Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ortadoğu danışmanı Sefer Turan , eski Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı.T24