onedio

Beren saat Haberleri

Beren saat ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Beren saat ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Haftanın Magazin Bombaları
Magazin dünyasının usta kalemi Sinan Özedincik, geçtiğimiz haftaya damga vuran olayları Sabah.com.tr'ye değerlendirdi. İşte ünlüler dünyasından son dedikodular, perde arkasında yatan olaylar... BU YAZ NİKÂH MASASINA OTURURLAR  Ünlü sunucu Defne Samyeli'yi, ilk kitabı 'Kısa Lafın Uzunu'nun tanıtım davetinde, kızları ve cemiyet hayatından yakın dostlarının yanı sıra bir yıldır birlikte olduğu sevgilisi Prof. Dr. Emre Alkin de yalnız bırakmadı. Samyeli ile yan yana poz veren Emre Alkin, kitap tanıtımını gölgede bırakacak bir açıklama yaptı ve Defne Samyeli ile nişanlandıklarını söyledi. İkisinin de başından birer evlilik geçen Emre Alkin ile Defne Samyeli, bu yaz evlenmeyi planlıyor. Emre Alkin'in, Samyeli'nin kitap tanıtım davetin, 'Emre'den prensesine' yazılı bir çiçek yolladığı öğrenildi. Samyeli bu kez aradığı mutluluğu buldu mu dersiniz? Çifti yazın nikâh masasında görür müyüz? Emre Bey centilmelik örneği göstermiş. Kendisi zaten çok kibar, kaliteli, düzgün bir insan. Defne Samyeli de bugüne kadar düzgün yaşantısıyla örnek bir insan. Bulunduğu sosyal ortamlarda da duruşuyla farklı bir yerdedir. Her ikisinin de başından bir evlilik geçti. Defne'nin adı boşandıktan sonra kimseyle anılmamıştı. Zaten çok prensipli bir insan. O yüzden bu ilişki muhtemelen evliliğe gider. Duyumlar düğünün bu yaz olacağı yönünde. Kesin olarak açıklanan bir tarih yok ama bu yaz nikâh masasına otururlarsa da sürpriz olmaz. 1-2 yıl flört edelim, sonra evlilik konusuna bakarız diyecek kişiler değiller. Aklı başında insanlar. Bu yüzden bir an önce evlilik tarihini belirleyecekler diye düşünüyorum. SEREN ARTIK LÜTFEN BİR ŞEYLER ÜRETSİN  Seren Serengil, geçtiğimiz yıl ayrıldığı işadamı sevgilisi Oğuz Aşıcı ile barıştı. Aşıcı; yakın dostlarını devreye sokarak sevgilisinin gönlünü yeniden kazandı. İşi gereği Dubai ile İstanbul arasında mekik dokuyan Aşıcı, sevgilisini de yanına alarak Dubai'ye gitti. Çiftin, barışmanın ardından gelecek planları yapmaya başladıkları ve evlilik için ailelerini ikna etmeye çalıştıkları öğrenildi. Çiftin ilişkisinde son durum nedir? Barışma iddiaları doğru mu? Düğün hazırlıkları başladı mı? Seren Serengil sürekli konuşuyor ama ortada bir fotoğraf yok. Ben 25 yıllık gazeteci olarak Seren Serengil haberlerinin yapılmamasından yanayım ancak yapılıyor, yapcak birşey de yok. Gündemde olmak için sürekli konuşuyor, bunu başarıyor da. Seren, Dubai'ye de takmış durumda. Oğuz Aşıcı'dan önce de eşleri, sevgilileriyle Dubai'ye sık sık gidiyordu. Sürekli Dubai yolcusu. Orada bir keramet var diye düşünüyorum. Dubai'de mutlu oluyor herhalde. Hayırlısı olsun diyelim. Ama sürekli ayrıldı, barıştı haberleri çok sıktı. Ortada görünen hiçbir şey de yok. Eskilere karşı saygım sonsuz ama Seren de artık bir şeyler üretsin gündemde kalmak istiyorsa. İnsanlar bir şey üretiyor ama Seren hiçbir şey üretmiyor. Hülya Avşar haberlerinden sıkıldık diye kızıyorlar bazı insanlar ama kadın sürekli bir iş peşinde. Boş durmuyor. Seren'le ilgili ise; evlendi, boşandı, ailesi istemiyor, ailesini ikna etti gibi haberler yapılıyor. Ben artık Seren Serengil'in bir şeyler üretmesini rica ediyorum. N'olur artık bir şeyler yapsın. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alsın. O kadar boş zamanını düzgün şeylerle doldursun. İKONCAN EDA TARİHE KARIŞTI İddialı giyim tarzıyla tüm Türkiye'nin yakından tanıdığı bir isim olan Eda Taşpınar, eski günlerini mumla aratır oldu. Yaklaşık 1 aydır avukat Can Verdi ile birlikte olan sosyetik güzel, sevgilisinin giyim tarzına çabuk uyum sağladı. Verdi ile önceki akşam Bebek'teki Lucca isimli mekâna gelen Eda Taşpınar'ı görenler gözlerine inanamadı. Bir zamanlar gündüz saatlerinde bile boy gösterdiği Bebek'te kıyafetleri ve takılarıyla fırtınalar estiren sosyetik güzel, önceki akşamki bakımsız görüntüsüyle hayret uyandırdı. Kendisinden yaşça büyük sevgilisine ayak uyduran Eda Taşpınar'ın yüzü de ilk kez asıktı. Her zaman basın mensuplarına neşeli halleriyle poz veren sosyetik güzelin bu kez yüzünden düşen bin parçaydı. Eda Taşpınar'ın bu bakımsız ve mutsuz halini görenler, 'Eda'nın ikonu gitmiş, canı kalmış. Eski şıklığına geri dönmeli yoksa artık ona kimse ikoncan demeyecek' yorumu yaptı. Nurettin Hasman'dan sonra Bora Kozanoğlu'yla yaşadığı aşk sonrası herkes 'Sonunda kendi yaşına uygun birini buldu' yorumları yapıyordu. Çifti de herkes birbirine çok yakıştırıyordu. Kozanoğlu ile yollarını ayırdıktan sonra uzun bir süre hayatına kimseyi almayan Taşpınar, son seçimini yanlış mı yaptı? Yoksa Can Verdi'ye kör kütük âşık oldu da o yüzden mi kendini baştan aşağı değiştirdi? Değişimin nedeni yeni ilişkisidir. Can Verdi önemli bir avukat. O yüzden de yanında garip garip kıyafetler giyen biriyle dolaşmak istemiyordur. Adam ertesi gün önemli bir davaya girecek, sabahında gazetelerde boy boy fotoğrafları olunca güvenilirliği sarsılabilir. Birçok ünlü avukat tanıyorum. Bu konuda çok hassaslar. Çapkınlık yaptıkları gecenin sabahında önemli bir toplantıya, davaya girecek olanlar oluyor. Gazetelerde fotoğraflarını gördükleri zaman adamları ciddiye almıyorlar. Sonrasında ise, 'Siz haberleri çok rahat yapıyorsunuz. Biz de doğru şeyler yapmıyor olabiliriz ama bu gazeteye yansıdığı zaman bizim işimizi etkiliyor. Bu yüzden iş kaybettiğimiz oluyor' diyorlar. Can Verdi de avukat olarak olaya bu yönde bakıp, Eda'ya eğer bir ilişki yaşayacaklarsa kıyafetlerine dikkat etmesi gerektiğini söylemiş olabilir. Can Verdi, ne Bora Kozanoğlu'na ne de Nurettin Hasman'a benziyor. Adam bu tarz haberlerle gündeme gelmek istemez. Bir de artık Eda da olgunlaşıyor. Çocukça, saçma sapan hareketleri bıraktı. Çok da iyi yaptı. Birçok markanın yüzü oldu. Kendi markasını da üretti. Biraz da iş kadını kimliğine büründü. Eskisi gibi olsa kimse onu ciddiye almazdı. O da bunun farkında sanırım ve bu yüzden de kendini değiştiriyor. YILIN DÜĞÜNÜ KENAN İLE BEREN'İNKİ OLACAK  Oyuncu Özge Özpirinçci ile evliliğe giden ilişkisini sonlandırdıktan sonra sosyetik güzel Neslişah Alkoçlar'la aşk yaşamaya başlayan Engin Altan Düzyatan, yeniden evlilik hazırlıklarında. Geçtiğimiz hafta evlilikle ilgili, 'Önce büyüklerimizin görüşünü almamız lazım. Her şey nasip kısmet' diyen Düzyatan, damat olmak için düğmeye bastı. Alkoçlar'la aşk yaşamaya başladıktan sonra giyiminden başlayıp, gezdiği mekânlara kadar hayatını komple değiştiren oyuncu, hafta sonunu ailesinin bulunduğu İzmir'de geçirdi. Sevgilisiyle birlikte İzmir'de keyifli anlar geçiren oyuncu, burada Alkoçlar'a evlilik teklifi yaptı. Sürpriz karşısında şaşıran Alkoçlar'dan 'Evet' cevabını alan oyuncu, vakit kaybetmeden soluğu kuyumcuda aldı. Alsancak'taki bir kuyumcudan nişan yüzüklerini alan sevgililer, gece ise Alaçatı'da kutlama yaptı. Bu yaz evlenecek çiftlere böylece bir yenisi daha eklendi. Sizce yılın düğünü hangi çiftin olacak? Ben Engin Altan Düzyatan'la Neslişah Alkoçlar'ın bu yaz düğünü olacağına inanmıyorum. Daha çok erken. Belki eylül ayında olur ya da kışa kalır. Yazın olursa çok büyük bir sürpriz olur. Engin Altan evlilikle ilgili, 'Bu işler kısmet meselesi, bakalım' dedi. Ailelerin ve çiftin bu kadar iyi anlaşıyor olması, hemen imza atacakları anlamına gelmez. Bunlar çok hassas konular. Evlilik kararı çok iyi düşünülerek alınması gereken büyük bir karar. O yüzden de ben bu çiftin yazın evleneceğini düşünmüyorum. Yılın düğününe ise Kenan Doğulu ile Beren Saat imza atacak. Bomba bir düğün olacak. Uzun süre düğünün detayları konuşulacak. Onlardan sonra ise sıra Buse Terim-Volkan Bahçekapılı çiftinde. BU AŞK SİNEM'İN BAŞINI ÇOK AĞRITACAK  Muratcan Akdoğan ile aşk yaşadığı iddialarını ısrarla reddeden Sinem Kobal'ın, yalan söylediği ortaya çıktı. Çifte yakın kaynaklar bu aşkı doğruladı. Hatta haberi doğrulayan ve içine sindiremeyenlerden biri de, Sinem'in en yakın arkadaşı ve Muratcan'ın ablası Cansın Hacısoyu. Sinem ile Muratcan'ın yakın çevresinin anlattıklarına göre; 20 gün önce Cansın Hacısoyu, arkadaşlarının partisinde balkona çıkıyor ve kardeşi Muratcan ile Sinem'i çok samimi bir şekilde görüyor! 'Siz ne yapıyorsunuz!' diye çıkışan Hacısoyu, Sinem'den 'Çok sarhoşum' yanıtını alıyor. Ancak bu görüntüyü içine sindiremeyen abla, kardeşinin telefon görüşmelerini inceleyince; Sinem ile Muratcan'ın 89 kez konuştuklarını görüyor. Ondan sonra da ipler kopuyor zaten. Telefonda Sinem'le sıkı bir kavga edip köprüleri atan Cansın Hanım, Sinem'i hayatından çıkarıyor. Cansın Hanım, kardeşi Muratcan'a da 'Sen bunu nasıl yaparsın!' deyip kızmış ve onunla da ipleri koparmış. Haftaya damga vuran olay bu oldu. Sinem Kobal'ın aşk iddialarını yalanlaması anlaşılan Cansın Hanım'ı kızdırdı ve o da işin doğrusunu herkesin duymasını sağladı. Sizce bundan sonra neler olacak? Sinem Kobal, Muratcan Akdoğan ile ilişkisini sonlandıracak mı yoksa el ele ortaya çıkıp herkesi şaşırtacaklar mı? Muratcan Akdoğan, Sinem'den 4 yaş küçük. Henüz yaşı da küçük olduğundan çıkan haberler onu korkutacaktır. Hatta bence birileri kulağını da çekmiştir. Ailesi ona gönül koyabilir. Bu yüzden de tedirgin olur. Bu krizi nasıl yöneteceğini de bilmiyordur. Ablası da ona sırt çevirirse işi zor. Babası da bu ilişkiyi bitirmesini söylerse, onları el ele bile görmeden bu ilişkiye nokta konur. Aile arasında durum nedir bilemiyoruz. Oğullarını karşılarına alıp konuşacaklardır. Şu anda Sinem'le el ele basın karşısına çıkıp birlikteliklerini ilan edeceklerini sanmıyorum. Belki ileride. Sinem'e şu anda Arda Turan'ın arkadaşları da tepki gösteriyordur. Arda'yı sevdikleri kadar Sinem'i de seviyorlardı. İlişkileri bitmiş olsa da Sinem'e karşı bu sevgileri hiç değişmemişti. Türk toplumunda bu tarz şeyler çok çabuk kabullenilmiyor. Sancılı bir dönem yaşanacak. Bakalım bundan sonra nasıl bir yol izleyecekler.FULYA UGAN / Sabah.com.tr
Gelinlik Diyeti
Düğününüz yaklaşıyor ama hala fazla kilolarınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz. Gelin adayları arasında popülerliğini yitirmeyen gelinlik diyetleri Beren Saat’in düğün hazırlıklarına başlamasıyla şu günlerde gündemde. İşte Dr.Ayça Kaya’dan evlilik arifesinde olanlara bir haftalık diyet listesi… Sabah 1 dilim ekmek, 1 dilim beyaz peynir, bol domates ve salatalık Ara Öğün 1 adet meyve Öğle 100 gr. yağsız etli salata, 1 kase yağsız yoğurt, 1 kase çorba Ara öğün 1 adet meyve, 2 ceviz, 6 fındık veya badem Akşam 7 yemek kaşığı etsiz sebze yemeği, 1 dilim ekmek, bol salata, 1 kase yağsız yoğurt Sabah 1 kepekli tost, bol domates, salatalık ve biber, 5 adet zeytin Ara Öğün 1 adet meyve, 1 kase yağsız yoğurt Öğle 1 kase yağsız yoğurt, bol yağsız salata, 1 dilim ekmek Ara öğün 1 adet meyve, 1 kase yağsız yoğurt Akşam 7 yemek kaşığı etsiz taze fasulye, 1 dilim ekmek, bol salata, 1 kase yağsız yoğurt
Mağden: 'Soykırımı Reddeden Bir Milletin Çocuklarından Ne Bekleyebiliriz?'
Perihan Mağden, 'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' dedi Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili olarak Agos’a konuşan yazar Perihan Mağden , “Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum” dedi. Mağden, “Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?” diye konuştu. Agos gazetesinden Ferda Balancar, yeni kitabı “Tehlikeli Temayüller” ile okuyucularıyla buluşan Perihan Mağden ile konuştu. Ferda Balancar’ın Perihan Mağden ile yaptığı söyleşi şöyle: Yüzleşememe deyince akıllara 1915 geliyor. Türkiye’nin ‘yüzleşememe macerası’nda Ermeni Soykırımı’nın yeri nedir? Kitapta Hannah Arendt’in kötülüğün banalliği kavramını çok sık kullandım. Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz? Sokağın ortasında bir ceset yatıyor ve biz arabamızla üstünden geçiyoruz sanki… Biz o cesedi gömüp, yasını tutup, yüzleşmediğimiz sürece, şuradan şuraya gidemeyiz. Türkiye’nin yüzleşememe sorununda her zaman düşündüğüm bir meseledir ‘soykırımın reddi’. 2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşebilecek mi? Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak bir çukur var. Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi olundu? Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti. Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi. Gezi’nin önemi de burada. AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür tutumlar dehşet içinde bırakıyor. Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye başladınız? Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar, babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler. Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum. Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar. ‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut, eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında üretiyor. Yaşlı kuşak köşe yazarlarına bol bol gönderme yapıyorsunuz ama bir de genç kuşak yazarlar var. Onlara nasıl bakıyorsunuz? İçlerinden biri Türkiye gazetesinde yazmaya başlayınca “Dedemin okuduğu gazetede yazmaya başladım” dedi. Armut dibine düşer ekolüymüş meğer bunlar. Bu kuşak, büyük bir konfor battaniyesinin içinde kuzucuklar gibi oturuyor. Birden dedelerinin gazetelerinde, dedelerinin gözlerini yaşartan yazılar yazmaya başlıyorlarsa “gidişat nereye” diye düşünüyorum. Türkiye’de her kesimde devasa boyutlarda ahlaki sorunlar var. Ancak medya en sorunlu alanlardan biri. Medyada ki ‘lumpen dayanışması’ var. ‘Köyden emmimin oğlu geldi, onu da yazı işleri kadrosunu alayım’ kaygısıyla kurulmuş kadrolar var. Teknolojide, bankacılıkta sınıf atladık ama medyada tersine, birkaç sınıf geriye gittik. AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu? Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız çözemeyiz. Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi, İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum. Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti. Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi? Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler çıkacaktır. Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz? Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı. Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf da atmıyor. Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler daha çok kıyılar. Mesela İzmir… İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı için geçerli. ‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate? Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor. Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Köşe yazarlığına dönecek misiniz? Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna inanıyorum. Meryem Uzerli’nin yaşadıkları Türklere dair çok şey anlatıyor Sinema ya da TV dünaysında umut vaat eden oyuncular var mı? İnanılmaz derecede yetenekli genç oyuncularımız olduğunu düşünüyorum. Bu oyuncular, Amerika’ya, Hollywood’a rahatlıkla gidebilirler. Örnek verebilir misiniz? Kıvanç Tatlıtuğ en çarpıcı örneği. Aşkı Memnu’nun son bölümünde Tatlıtuğ’un oynadığı mezarlık başında ağlama sahnesi vardı ve korkunç başarısızdı. Ancak bir süre sonra ‘Kuzey ve Güney’de karşımıza inanılmaz iyi bir oyuncu olarak çıktı. Türkiye’de daha önce bu kadar ünlü olmuş hiç kimse böyle bir şey yapmadı; çalıştı ve bambaşka bir insana dönüştü. Kıvanç Tatlıtuğ dışında, konservatuardan gelen oyuncular var. Mesela Beren Saat çok iyi bir oyuncu. Okan Yalabık inanılmaz iyi bir oyuncu. Muhteşem Yüzyıl’a giren manken kızlar bile çok iyi bir oyunculuk sergilediler. Bu da tabii dizinin yönetmeni Taylan Kardeşler’in başarısı. Ama hepsi bir yana, Kıvanç Tatlıtuğ, objektif bir gözle bakacak olursak Brad Pitt’ten daha yakışıklı ve rahatlıkla Hollywood’da oynayabilir. Neden Hollywood’da bu oyuncuları göremiyoruz? Bir; annelerinin böreği. İki; burada çok iyi para kazanıyorlar. Ne annelerinin böreğinden, ne Türk halkının sevgi çöreğinden vazgeçemiyorlar. Mesela Rus asıllı pek çok oyuncu Hollywood’a akın ediyor. Eminim beş yıl sonra başrol oynayacaklar. Ancak bizimkiler Türklük hallerinin konforundan vazgeçemiyorlar. Bir de Meryem Uzerli vakası var. Sizin deyiminizle Uzerli de ‘Türklük halleri’nin kurbanı mı oldu? Meryem Uzerli’nin insanın içini acıtacak kadar dürüst ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum. Dürüst kadınlar, Türkiye’de bunu çok yaşıyor, çünkü adamlarla iletişim kuramıyorlar. Çünkü o adamlar, yalancı anneleri tarafından tezgâh açan, idare eden kadınlarla ilişkide olmaya alışmışlar. Meryem Uzerli’nin yaşadığı kültürel şok, Türkiye’yle ilgili o kadar çok şey açıklıyor ki… Onun yaşadığı aşk ilişkisi temiz ruhlu yabancıların Türklerin bütün o numaralarıyla, oyunlarıyla nasıl baş edemeyeceğini gösterdi bize. T24
Ninja kaplumbağalar Türk ünlülerin burunlarına montelenirse
İsmi kaplumbağa olup, yaşlı bir lağım faresi tarafından ninja olmak için eğitilen, evin kirasını Nunçaku, kılıç, sopa, bıçak gibi şeylere yatırıp yeryüzünde yaşayacak yer bulamamış, kanalizasyonda gayet hijyenik bir şekilde gece gündüz pizza yiyerek hala fit kalabilen NALET yaratıkları;Sizin için Türk ünlülerin burunlarına monte eden komedi.com bence gayet başarılı bir iş yapmış.İçeriği Hazırlayan BEN adlı kullanıcıya teşekkür ediyoruzOrijinal Link : http://www.komedi.com/fun/4739/unlulerin-burunlarini-ninja-kaplumbaga-yapmaca