onedio

Ceset Haberleri

Ceset ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Ceset ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Minik Okurlara: En Güzel Çocuk Kitapları
İstasyonda Valsİlk kitabı 'Çarpık Ev' ile çocuk edebiyatında dikkatleri üzerine çeken Burcu Aktaş, yeni romanı 'İstasyonda Vals'te küçük bir kasabanın ve kasaba insanlarının başından geçen bir macerayı konu ediniyor. Film Mehmet'i, pastanenin Nevin Hanım'ını, mobiletli Bebek Amca'yı, kadınları, erkekleri ve çocukları kısacası İstasyon Meydanı'nın insanlarını mutlu eden lunaparktır, İstasyon Sineması'dır ve bir de orkestradır. Günün birinde bunlardan biri eksilirse meydanda neler olur? Burcu Aktaş, okurlarına küçük bir dünyanın kapılarını aralarken alıştığımız ve benimsediğimiz şeylerin hayatımızdan eksilmesiyle neler yaşadığımızı etkileyici karakterlerle anlatıyor. Küçük - büyük bütün çocukların keyifle okuyacakları bir roman “İstasyonda Vals”. On Numara Çocuklar Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği'nin (ÇGYD) 2012 yılının 'En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı Ödülü'nü alan Hacer Kılcıoğlu, çocukların severek okuduğu romanlarına bir yenisini daha ekledi. 'On Numara Çocuklar' adlı yeni romanı çocukların aile büyükleriyle bağlarını, yaşamlarını değiştiren dönemeçleri, çocukların gözünden duyarlı ve samimi bir üslupla aktarıyor. Çocukların gündelik yaşamını dolduran okul hikâyelerini, aile içi ilişkilerini ve dostluklarını özgün bir kurguda kucaklayan kitap, üç ana kahramanın ayrı ayrı maceralarının yer aldığı diğer kitapları seven çocuklar kadar, yazarla ilk defa buluşacak çocukları da zeka alıştırmalarıyla dolu bir okuma keyfine davet ediyor. Çocukların Hakları Var Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1990 yılında yürürlüğe giren Türkiye'de ise 1995'te kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, her çocuğun kendi hakkını bilmesi açısından son derece önemli. Can Çocuk Yayınları, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni her çocuğun anlamasını ve öğrenmesini sağlayacak 5 kitaptan oluşan set ile öyküleştirdi. Sadece çocuklar için değil, öğretmenler, anneler ve babalar için de yol gösterici olacak bir kaynak kitap niteliğinde olan seri, çocuk haklarını öyküler eşliğinde ele alıyor. İlk kitap 'Anne Ben Yapabilirim”, sözleşmenin üçüncü maddesi olan çocuğun temel yararlarını ele alıyor. İkinci kitap 'İnsan Okur' ise eğitim haklarını hem eğlenceli hem de öğretici bir öyküyle anlatıyor. Üçüncü kitap 'Hey Küçük', çocuğun kendini ifade ve kendiyle ilgili konularda kararlara katılma hakkını ele alıyor. Dördüncü kitap 'Kardeşlik Çemberi'ndeki öykü, çocuklar arasında ayrımcılık yapılamayacağını belirten sözleşmenin ikinci maddesi üzerine kurul. Son kitap olan 'Sihirli Çaydanlık' ise sözleşmenin altıncı maddesindeki her çocuğun yaşama, yaşamını devam ettirme ve geliştirme hakkını mercek altına alıyor. Arkadaşlık Sihirlidir Amerika Birleşik Devletleri'nde ve yayınlandığı her ülkede en çok satılan çizgi romanlar arasında yerini alan 'My Little Pony' alışılmış anlamda bir çocuk çizgi romanı değil. Okuduğunuz zaman göreceğiniz gibi içindeki espriler son derece ince. Amerika Birleşik Devletleri’nde ciddi miktarda 14 yaş üstü erkek okuru var. Çizgi film daha ziyade 5 ila 7 yaş kız çocuklarını hedeflerken, MLP çizgi romanı yetişkinlere de hitap edebiliyor. Hem eğlenmek hem öğrenmek hem de çocuğuyla sıkılmadan kitap okumak isteyen anne- babalar için ideal. Küçük Filozof Dünya çocuklarına felsefeyi sevdiren dokuz kitaplık 'Filozof Çocuk' serisinin yazarı Fransız filozof Oscar Brenifier ’den, küçük çocukların düşünme eğitimi için sıra dışı bir başvuru dizisi: “Küçük Filozof”. Çocukların hayatı öğrenirken sorduğu basit sorulara cevap veremediğiniz oldu mu hiç? Yanıtlar içine sinene kadar sorgulamayı bırakmayan “küçük filozoflar” için harika bir seri olma özelliği taşıyor. Küçük Filozof kitapları, Filo ve Zof karakterlerinin yardımıyla, 3-6 yaş arasındaki çocukların kafalarını kurcalayan ilk büyük sorular üzerine yoğunlaşarak, minik okurlarını bu soruların peşinde masalsı bir gezintiye çıkarıyor. Çocukların, “Neden istediğimi yapamıyorum? ”, “Söyle anne, ben neden varım? ”, “Neden okula gitmek zorundayım?” veya “Söyle baba beni neden seviyorsun?” gibi sürpriz sorularıyla karşı karşıya kalan ebeveynler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olan Küçük Filozof serisi, çocukların zihnini karıştıran ve hayata bakış açılarına yön veren bu sorulara verdiği yanıtlarla, çocukların eleştirel düşünme becerisi geliştirmelerine de katkı sağlıyor. Sherlock, Lüpen ve Ben - Siyahlı Kadın Polisiye edebiyatının efsanevi karakterlerinden Sherlock Holmes, gençlerin ve çocukların ilgisini çekecek bir kitapla karşımızda. 'Sherlock, Lüpen ve Ben - Siyahlı Kadın' çocuklar için zihin açıcı olmanın yanı sıra eğlenceli de. Küçük dedektifin maceralarının anlatıldığı romanın konusu ise şöyle; maceranın anlatıcısı Irene Adler, Sherlock Holmes’ün ilk ve tek kız arkadaşı. Ekibin üçüncü üyesi ise centilmen hırsız Arsen Lüpen. Henüz dünyaya nam saldıkları serüvenlere imza atmamışlar. Gençlik yılları yani. Örneğin Dr. Watson yok ortalıkta. Gençlerin babaları, anneleri çıkıyor sürekli olarak karşımıza. Bu üçlü ailelerinin zoruyla geldikleri Saint-Malo adlı kasabada, yaz tatilinde tanışıp bir araya gelirler. Bu sakin kasabanın sahilinde, bir gün bir ceset karaya vurur. Yapılan incelemeler sonucu buldukları ceset birkaç yerde farklı isimlerle kaydı olan bir adama aittir ve tabii ki gizemli katili veya katillerinin kim olduğunu bulmak afacan üçlüye düşer. Saftirik Greg'in Günlüğü Yazar ve illüstratör Jeff Kinney’in kahramanı Greg yazmak zorunda kalınca ortaya hem gençlerin hem de büyüklerin gülerek okuyacakları bir günlük çıkıyor. Çocuk olmak ne zordur değil mi? Gelişimini henüz tamamlamamış ufaklıklarla, her gün tıraş olmak zorunda olan azmanların aynı sıralarda oturmak zorunda kaldığı ortaokulda okuyan Saftirik Greg’in maceraları bir zamanlar benzer şikâyetlerle dolu olan yetişkin okuyucuları ve halen aynı sıkıntıları çeken gençleri oldukça eğlendirecek. Vatan Kitap 
Mağden: 'Soykırımı Reddeden Bir Milletin Çocuklarından Ne Bekleyebiliriz?'
Perihan Mağden, 'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' dedi Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili olarak Agos’a konuşan yazar Perihan Mağden , “Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum” dedi. Mağden, “Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?” diye konuştu. Agos gazetesinden Ferda Balancar, yeni kitabı “Tehlikeli Temayüller” ile okuyucularıyla buluşan Perihan Mağden ile konuştu. Ferda Balancar’ın Perihan Mağden ile yaptığı söyleşi şöyle: Yüzleşememe deyince akıllara 1915 geliyor. Türkiye’nin ‘yüzleşememe macerası’nda Ermeni Soykırımı’nın yeri nedir? Kitapta Hannah Arendt’in kötülüğün banalliği kavramını çok sık kullandım. Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz? Sokağın ortasında bir ceset yatıyor ve biz arabamızla üstünden geçiyoruz sanki… Biz o cesedi gömüp, yasını tutup, yüzleşmediğimiz sürece, şuradan şuraya gidemeyiz. Türkiye’nin yüzleşememe sorununda her zaman düşündüğüm bir meseledir ‘soykırımın reddi’. 2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşebilecek mi? Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak bir çukur var. Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi olundu? Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti. Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi. Gezi’nin önemi de burada. AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür tutumlar dehşet içinde bırakıyor. Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye başladınız? Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar, babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler. Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum. Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar. ‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut, eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında üretiyor. Yaşlı kuşak köşe yazarlarına bol bol gönderme yapıyorsunuz ama bir de genç kuşak yazarlar var. Onlara nasıl bakıyorsunuz? İçlerinden biri Türkiye gazetesinde yazmaya başlayınca “Dedemin okuduğu gazetede yazmaya başladım” dedi. Armut dibine düşer ekolüymüş meğer bunlar. Bu kuşak, büyük bir konfor battaniyesinin içinde kuzucuklar gibi oturuyor. Birden dedelerinin gazetelerinde, dedelerinin gözlerini yaşartan yazılar yazmaya başlıyorlarsa “gidişat nereye” diye düşünüyorum. Türkiye’de her kesimde devasa boyutlarda ahlaki sorunlar var. Ancak medya en sorunlu alanlardan biri. Medyada ki ‘lumpen dayanışması’ var. ‘Köyden emmimin oğlu geldi, onu da yazı işleri kadrosunu alayım’ kaygısıyla kurulmuş kadrolar var. Teknolojide, bankacılıkta sınıf atladık ama medyada tersine, birkaç sınıf geriye gittik. AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu? Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız çözemeyiz. Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi, İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum. Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti. Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi? Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler çıkacaktır. Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz? Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı. Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf da atmıyor. Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler daha çok kıyılar. Mesela İzmir… İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı için geçerli. ‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate? Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor. Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Köşe yazarlığına dönecek misiniz? Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna inanıyorum. Meryem Uzerli’nin yaşadıkları Türklere dair çok şey anlatıyor Sinema ya da TV dünaysında umut vaat eden oyuncular var mı? İnanılmaz derecede yetenekli genç oyuncularımız olduğunu düşünüyorum. Bu oyuncular, Amerika’ya, Hollywood’a rahatlıkla gidebilirler. Örnek verebilir misiniz? Kıvanç Tatlıtuğ en çarpıcı örneği. Aşkı Memnu’nun son bölümünde Tatlıtuğ’un oynadığı mezarlık başında ağlama sahnesi vardı ve korkunç başarısızdı. Ancak bir süre sonra ‘Kuzey ve Güney’de karşımıza inanılmaz iyi bir oyuncu olarak çıktı. Türkiye’de daha önce bu kadar ünlü olmuş hiç kimse böyle bir şey yapmadı; çalıştı ve bambaşka bir insana dönüştü. Kıvanç Tatlıtuğ dışında, konservatuardan gelen oyuncular var. Mesela Beren Saat çok iyi bir oyuncu. Okan Yalabık inanılmaz iyi bir oyuncu. Muhteşem Yüzyıl’a giren manken kızlar bile çok iyi bir oyunculuk sergilediler. Bu da tabii dizinin yönetmeni Taylan Kardeşler’in başarısı. Ama hepsi bir yana, Kıvanç Tatlıtuğ, objektif bir gözle bakacak olursak Brad Pitt’ten daha yakışıklı ve rahatlıkla Hollywood’da oynayabilir. Neden Hollywood’da bu oyuncuları göremiyoruz? Bir; annelerinin böreği. İki; burada çok iyi para kazanıyorlar. Ne annelerinin böreğinden, ne Türk halkının sevgi çöreğinden vazgeçemiyorlar. Mesela Rus asıllı pek çok oyuncu Hollywood’a akın ediyor. Eminim beş yıl sonra başrol oynayacaklar. Ancak bizimkiler Türklük hallerinin konforundan vazgeçemiyorlar. Bir de Meryem Uzerli vakası var. Sizin deyiminizle Uzerli de ‘Türklük halleri’nin kurbanı mı oldu? Meryem Uzerli’nin insanın içini acıtacak kadar dürüst ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum. Dürüst kadınlar, Türkiye’de bunu çok yaşıyor, çünkü adamlarla iletişim kuramıyorlar. Çünkü o adamlar, yalancı anneleri tarafından tezgâh açan, idare eden kadınlarla ilişkide olmaya alışmışlar. Meryem Uzerli’nin yaşadığı kültürel şok, Türkiye’yle ilgili o kadar çok şey açıklıyor ki… Onun yaşadığı aşk ilişkisi temiz ruhlu yabancıların Türklerin bütün o numaralarıyla, oyunlarıyla nasıl baş edemeyeceğini gösterdi bize. T24
Walter White'a Göre Breaking Bad'in En İğrenç Sahnesi
Breaking Bad’in Walter White’ı Bryan Cranston, dizide en iğrendiği sahneyi açıkladı. Tribeca Film Festivali’ne konuşmacı olarak katılan Bryan Cranston, Sevdiğimiz Psikopatlar konulu panelde Breaking Bad hakkında konuştu. Bryan Cranston, Breaking Bad boyunca birçok şiddet sahnesini gördüğünü ama hiçbirinin onu birinci sezonun ikinci bölümündeki küvet sahnesi kadar etkilemediğini söyledi. Bryan Cranston sahneyle ilgili olarak “Bölümde bir cesedi yok etmemiz gerekiyordu. Jesse’ye bir tür plastik fıçı almasını söylüyorum. Fakat o deli çocuk bu iş için porselen küveti kullanmaya karar veriyor. Küvetin içindeki cesedi asit parçalarken, porselen de parçalanıyor ve ceset parça pinçik bir halde her yere saçılıyor. Biz de temizlemek zorunda kalıyoruz. Vücut parçalarının gerçek olmadığını bilmeme rağmen, sahnenin çekimleri sırasında yediklerim ağzıma geldi.” dedi. Play Tuşu
İlk Bakışta Sahibini Belli Eden 22 Araba Modeli
Arabalar sadece ayağımızı yerden kessin diye aldığımız binekler olmaktan öteler aslında. Kişiliğimizi yansıtırlar, kim olduğumuz hakkında mesajlar verirler. Bu mesajı alıp yorumlamak tabii bakan kişiye göre de değişebilir. Ortalama intibaları göz önünde bulundurarak bu listeyi hazırladık, bakın bakalım belki sizin aracınız vermek istediğiniz mesajın çok dışındadır;
Boğaziçi Köprüsü'nden Çırılçıplak Atladı
İstanbul Boğaziçi Köprüsü'nde dün akılalmaz bir olay yaşandı. Dün Avrupa yakasında Anadolu yakasına geçen sürücüler gözlerine inanamadı. Saçları kısa kesilmiş, 30-35 yaşlrarında genç bir kadın çıplak halde köprünün korkuluklarına çıktı. Genç kadın kendini bir anda boşluğa bıraktı. Deniz polisi, kadının cesedini Ortaköy sahilinden çıkarttı. Ceset Şişli Etfal'e götürüldü. Kalçasının hemen üzerinde dövmesi bulunan kadının Bakırköy nüfusuna kayıtlı 35 yaşındaki Burcu Namlı olduğu tespit edildi. milliyet.com.tr
Bavul Cinayetinin Sır Perdesi Aralandı
Beyoğlu'nda dehşete düşeren cinayetin sır perdesi aralandı.. Katil zanlısı Suriye uyruklu 17 yaşındaki genç... Öldürdüğü kişi ise 24 yaşındaki ablası. Katil zanlısı çocuk şubede verdiği ifadede cinayetinin sebebini de anlattı.Beyoğlu Bülbül Mahallesi Aşıklar Sokak üzerinde dün sabah saatlerinde temizlik yapan belediye işçileri, valiz içinde bir kadın cesedi bulmuştu. Kadının, bıçaklanarak öldürüldüğü tespit edilirken, yaşanan vahşete ilişkin güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde cinayetin yaşandığı gece saat 02.30 sıralarında bir erkeğin sokakta keşif yaptığı görülüyor.Yaklaşık 5 dakika sonra da görüntüye ellerinde valizle yürüyen iki kişiye takılıyor. Valizi taşımakta zorluk çeken kişilerin koşar adımlarla ilerledikleri görülüyor.CİNAYETİN SEBEBİNİ ANLATTIBEYOĞLU’nda sabah saatlerinde bir çanta içinde bulunan kadın cesedinin esrarı çözüldü. Cesedin Suriye uyruklu Musaybe Almousa(24) ait olduğu tespit edildi. Olayı gerçekleştiren erkek kardeş 17 yaşındaki R.A.M. polis tarafından yakalandı. Olayın kendi ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen Musaybe Almousa’nın Suriye’de kalan eşi ve çocuklarının yanına gitmek istememesi yüzünden meydana geldiği belirtildi.Beyoğlu, Turanlar Caddesi, Aşıklar sokak üzerinde sabah saat 06.30 sıralarında belediye temizlik görevlileri yol üzerinde bulunan bir çanta içinde ceset olduğunu görmüş ve polise haber vermişlerdi. Temizlik görevlilerinin polise haber vermesiyle başlayan soruşturmada çantanın içine konan cesedin 25-30 yaşlarında 1.50-55 boylarında bir kadına ait olduğu belirlenmişti. Kadının üzerinde kot pantolon ve koyu renk bir kazak olduğu tespit edildi.Polis tarafından olayla ilgili başlatılan soruşturmada olayın üzerindeki esrar perdesi aralandı. Polis ölen kadının Suriye uyruklu 24 yaşında Musaybe Almousa olduğunu belirledi. Olayı gerçekleştirdiği tespit edilen Musaybe Almousa’nın erkek kardeşi Suriye uyruklu 17 yaşındaki R.A.M. polis tarafından gözaltına alındı.'SURİYEYE DÖNMEK İSTEMEDİĞİ İÇİN ÖLDÜRDÜM'Üsküdar Çocuk Şube Müdürlüğünde sorgulanan 17 yaşındaki R.A.M.’nin cinayeti itiraf ettiği belirtildi. Ablasının eşi ve çocuklarını Suriye’de bırakarak yanlarına geldiğini anlatan R.A.M.’nin 'Bir süre bizim yanımızda kaldı. Ancak onun Suriye’ye eşi ve çocuklarının yanına dönmesini istiyorduk. Ancak o dönmek istemiyordu. Bu nedenle aramızda sık sık tartışmalar yaşanıyordu.' dediği belirtildi. Olay gecesi yine bu sebeple kavga ettiklerini anlatan R.A.M.’nin ablasını öldürdükten sonra bir çantaya koyduğunu söylediği öğrenildi.CESETLE BİRLİKTE 600-700 METRE YÜRÜDÜKCesedi yok etmek için bir yakınıyla birlikte dışarı çıkarttıklarını anlatan R.A.M.’nin içinde ceset bulunan çantayla birlikte yaklaşık 600-700 metre yürüdüklerini daha sonra yorulunca yol kenarına bırakarak kaçtıklarını anlattığı öğrenildi. R.A.M.’nin cesedi evlerinden uzak bir çöp tenekesine atmayı planladıklarını anlattığı öğrenildi.Öte yandan Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri vahşi cinayetle ilgili cinayeti yardım ve yataklık yapan 2 kişinin gözaltına aldı. Olayla ilgili soruşturmanın çok yönlü sürdüğü belirtildi.Cumhuriyet