onedio

Diyanet Vakfı Haberleri

Diyanet Vakfı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Diyanet Vakfı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Camiye Ayakkabıyla Giren Polis Özür Diledi
Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da silahlı kişi ihbarı üzerine ayakkabıyla Türk camisine giren ve cami imamını bir süre gözetim altında tutan Kopenhag polisi özür diledi. Kopenhag Taastrup'taki Danimarka Türk Diyanet Vakfı'na bağlı Yunus Emre Camisi'nin olduğu bölgede silahlı kişi ihbarı alan polis, cami dahil olmak üzere çevredeki binalara operasyon düzenledi. Camiye ayakkabıyla giren ve cami imamı ile eşini bir süre gözetim altında tutan polis, şüpheli kişi civardaki başka bir işyerinde yakalanınca camiden ayrıldı. Olayın ardından Kopenhag Din Hizmetleri Müşaviri ve Danimarka Türk Diyanet Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Onay ve Kopenhag Büyükelçiliği Emniyet Müşaviri Cuma Ali Aydın, Kopenhag polisi ile görüştükten sonra polis yetkilisi Bent Isager-Nielsen ile birlikte camiye gelerek cemaatle buluştu. Bent Isager-Nielsen, camidekilerden özür dileyerek operasyon anında yaşananlardan dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Yetkili, baskında görev yapan polislerin iletişim sorunu yaşadığını ancak olayı gören cemaatten bazı kişilerin camiye gelmesiyle birlikte yanlış anlaşılmanın ortadan kalktığını ifade etti. Bu gibi durumlarda olay yerinde kontrolü sağlayıncaya kadar hızlı davranmak zorunda olduklarını anlatan Isager-Nielsen, görevlilerinin bu sebeple ayakkabılarıyla camiye girdiği için üzgün olduklarını belirterek yaşananların müslümanlara karşı art niyet olarak algılanmamasını istedi. Din Hizmetleri Müşaviri ve Danimarka Türk Diyanet Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Onay ise Danimarka'nın güvenli bir ülke olduğunu ve bu durumun sürmesi gerektiğini bildirdi. Sabah
İstanbul'a Uluslararası İslam Üniversitesi Geliyor
'İslam dünyayı IŞID gibi yapıları ortaya çıkaran sebepleri masaya yatırmalı' diyen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet'in İstanbul'da Uluslararası İslam Üniversitesi kurmak için YÖK'e başvurduğunu açıkladı.Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul ’daki 29 Mayıs Üniversitesi’nin Uluslararası İslam Üniversitesi’ne dönüştürülmesi için, Diyanet Vakfı’nın YÖK’e müracaatta bulunduğunu söyledi. Yeni üniversitenin Mısır’daki El Ezher ve diğer ülkelerdeki İslam üniversitelerine ‘destek’ ve ‘örnek’ olması hedefleniyor.Hürriyet Gazetesi’nden Fatma Aksu’nun haberine göre “Uluslararası İslam Üniversitesi’nin bütün İslam dünyası ve insanlık için önemli olacağını düşünüyorum” diyen Görmez, Mekke’deki Hac İdare Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında Uluslararası İslam Üniversitesi’ne neden ihtiyaç duyulduğu ve hazırlıklar hakkında şu bilgileri verdi:“ Bugün yaşanan en büyük sorun Müslümanlar birbirlerine üzüntü taşıyor, Müslümanlar birbirlerine ıstırap taşıyor, Müslümanlar birbirlerine şiddet taşıyor. Halbuki bayramlar birbirlerine sevinç taşımak için vardır. İkinci en önemli husus, yüreklerin en ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmaktır. Gerek ülkemizde gerek alemi İslam’da bir takım tutkulardan dolayı Müslümanlar birbirine karşı acımasız olabiliyor.Türkiye de bu soruna ‘barışçı çözüm’ amacıyla, ‘Uluslararası İslam Üniversitesi’ projesini hayata geçirecek. İstanbul’daki 29 Mayıs Üniversitesi’nin İslam Üniversitesi’ne dönüştürülmesi için, Diyanet Vakfı olarak YÖK’e müracaatta bulunduk. Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan’da İlahiyat Fakültesi, Frankfurt Goethe Üniversitesi’ndeki İslam Araştırmaları Merkezi, Strasbourg’taki İslam İlahiyat Fakültesi, Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’nü bu merkeze bağlamayı düşünüyoruz.“Müfredat günün sorunlarını çözecek bilgi üretemiyor”El Ezher dışında dünyadaki en büyük İslam alimleri, Körfez ülkelerindeki bütün hocaların yetiştiği ve 80 bin öğrencisi olan Medine İslam Üniversitesi ile Pakistan’daki İslamabat İslam Üniversitesi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da hocalık yaptığı Malezya İslam Üniversitesi ve bunların Şii versiyonu olan ve Türkiye’den 500 öğrencisi bulunan İran’ın Kum kentindeki Camia-tul Mustafa Üniversitesi’nden çıkmıştır. 3 senedir üzerinde durduğum en büyük husus, buraların müfredatı dikkate alındığında, bugün Müslümanların yaşadığı sorunların üstesinden gelecek bilgi üretilemiyor. Buralardan çıkan alimler, sorunları çözmek yerine pek çok yerde sorun oluyor. Onun için, İstanbul’da, Uluslararası İslam Üniversitesi kurarak, İngilizce, Arapça, Türkçe ve Farsça dillerinde, buralara alternatif değil, buralara da destek vermek üzere bir misyonla kurulmasının, bütün İslam dünyası ve insanlık için önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, Diyanet İşleri Başkanlığı kadar önemli bir proje.“Akılla vahiy arasında doğru ilişki kurmak...”İslam dünyasının IŞİD, Boko Haram, El Şebab gibi yapıları ortaya çıkaran sebepleri masaya yatırması gerekir. Müslümanlar hep harici nedenlere vurgu yaparken, dahili nedenlere vurgu yapmaktan sakındı. Müslümanların sorunu, dinle hayat arasında, akılla vahiy arasında doğru ilişki kuramamak. Bu hareketin başında ve içinde bulunanların hangi eğitimleri aldıklarını, hangi şeriat fakültesinde, nasıl bir eğitimden geçtiklerini İslam dünyası konuşmalı.İnsanlığı, şiddeti kutsayan, vahşeti takdis eden, savaşta da olsa ahlak ve kural tanımayan, Peygamber mezarlarını bombalamaya sevk edebilen bu tür dini yorumlar Tevrat yorumundan kaynaklanmıştır. Dini metinlerle hayat arasında doğru ilişki kurmak, Peygamberimizin hadislerini, Kuran’ı doğru algılamak son derece önem arz ediyor. Bugün küresel ölçekte İslam’la ilgili en büyük sorun; sanki bir irade şunu istiyor: İslamiyet’in varlığı soruna dönüşsün. Yeryüzüne iman, güven ve barış getiren bir dinin varlığı, bir güvenlik tehdidi olarak görülmeye başladı. Barışı tehdit eder hale getirildi. Bunu sadece IŞİD’le, Boko Haram’la izah etmek insan aklıyla alay etmektir.”CNN Türk
Hollanda'da 'Paralel' Tartışması
Hollanda'da Başbakan Yardımcısı Lodewijk Asscher'in, Türkiye kökenli dini gruplara yönelik 'paralel toplum' incelemesi, iktidar ortağı İşçi Partisi'nde krize neden oldu. İşçi Partisi, Asscher'in planına karşı çıkan Türk kökenli milletvekilleri Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk'ü partiden ihraç etti.Partide krize yol açan gelişme, partinin önde gelen isimlerinden olan Başbakan Yardımcısı Ascher'in, parlamentoya yazdığı 'paralel toplum soruşturması' konulu mektupla başladı.Asscher, mektubunda Türkiye kökenli dini gruplar ile kimi vakıf ve derneklerin, Ankara Hükümeti'nin etkisiyle Hollanda'daki Türkleri etki altına aldığını savundu. Bunun, Türkiye kökenli göçmenlerin uyumunu olumsuz etkilediğini öne sürdü. Asscher, 'Hollanda Diyanet Vakfı, Milli Görüş Teşkilatı, Süleymancılar ve Fethullah Gülen grubu' hakkında inceleme başlatılmasını ve 5 yıl boyunca yakın takibe alınmalarını istedi.Bu öneri İşçi Partisi'nde tartışmaya yol açtı. Türk kökenli milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk, partilerine mensup Asscher'e tepki gösterdiler. Asscher'i, Türkiye kökenli kuruluşları 'ötekileştirmekle' suçladılar.İki milletvekilinin ortaklaşa hazırladığı yazılı metin İşçi Partisi lideri Diiderik Samsom tarafından 'rencide edici' bulundu.İşçi Partisi grubu, Perşembe günü 3 saat süren bir toplantı yaptı. Verilen bilgiye göre Öztürk ve Kuzu, Asscher'den özür dilemeleri yönündeki çağrıyı reddetti.PvdA lideri Samsom, iki milletvekiliyle ciddi görüş ayrılıkları bulunduğunu belirterek, Kuzu ve Öztürk ile yollarını ayırdıklarını açıkladı.Kuzu ve Öztürk'ün, milletvekilliğinden istifa ederek, sandalyelerini İşçi Partili yedek milletvekillerine bırakma önerisine olumsuz yanıt verdikleri belirtiliyor.Türk kökenli milletvekillerinin görevlerine bağımsız olarak devam etmeleri bekleniyor.Kuzu ve Öztürk, İşçi Partisi'nin ihraç kararına tepki gösterdiler. Milletvekilleri, PvdA yönetimini, kendilerini susturmaya çalışmakla suçladılar.Selçuk Öztürk, Türkiye'deki Gezi protestoları sırasında AKP hükümetinin uygulamalarını ve polisin tutumunu savunmuştu.Öztürk'ün, polisin gösterilere müdahalesinin fazla sert olmadığı yönündeki açıklaması Hollanda Parlamentosu'nda tepkilere neden olmuştu.İşçi Partisi'nde çatlağa yol açan 'paralel toplum' soruşturması nedeniyle, Türkiye kökenli bazı örgütler de Ascher'e tepki gösterdi.Fethullah Gülen grubuna yakınlığıyla bilinen Rotterdam Anakent Belediye Meclisi üyesi Turan Yazır, Ascher'in kararını 'ayrımcılık' olarak değerlendirdi.Yazır, 'Varsa bir yanlışlık hukuk üzerinden yapılması gerekmektedir. Bu meseleleri siyasi bir rant olarak kullanmak çok çirkin. Gelişmeleri kaygıyla izliyorum' dedi.Milli Görüş Teşkilatı da, Başbakan Yardımcısı'nın tutumunun, karşılıklı güven anlayışını zayıflattığını savundu.Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu ise, adı geçen kuruluşların baskı altına alınmak istendiğini belirtti.BBC Türkçe
Küba Dostluk Derneği'nden Erdoğan'ın Sözlerine Tepki
Jose Marti Küba Dostluk Derneği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Küba'nın tepesine cami yakışır' sözlerine tepki gösterdi.Bir açıklama yayımlayan dernek, herhangi bir yabancı ülke temsilcisinin bu hizmetlere karar veremeyeceğini söyledi.JMKDD, Kristof Kolomb'un Küba'da cami gördüğü iddiasının da yalan olduğunu hatırlattı. Küba dostları, 'tepelere mega boyutlu cami inşası kararının çıkacağını hiç sanmayız' diyerek Küba'daki demokratik karar süreçlerine dikkat çektiler.'Bugün, 15 Kasım 2014, İstanbul’da Diyanet Vakfı ev sahipliğinde gerçekleşen 1. Latin Amerika İslam Liderleri Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178'te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. Ben şimdi Kübalı kardeşimle konuşurum. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı.' sözleri üzerine Türkiyeli Küba dostları olarak aşağıdaki bilgilendirmeyi yapmayı gerekli görüyoruz.Öncelikle, Küba Cumhuriyeti Anayasasının 1. Maddesi Küba devletinin yapısını ve toplumsal yaşamın düzenlenmesinde izlenen prensipleri şu şekilde ifade eder:“Küba bağımsız ve egemen bir sosyalist işçi devletidir, siyasi özgürlük, sosyal adalet, bireysel ve kolektif refah ve insani dayanışma adına herkesin katılımı ile herkesin iyiliği için örgütlenen birleşmiş ve demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmuştur.”Küba’da inanç özgürlüklerini garanti altına alan anayasanın 55. Maddesi ise şu ifadeleri içermektedir:“Din ve vicdan özgürlüğünü tanıyan, bu özgürlüğe saygı duyan ve bu özgürlüğü güvence altına alan devlet, aynı zamanda her bir yurttaşın din değiştirme yada dini inanca sahip olmama ve yasalar çerçevesinde dini inançlarını beyan etmeme özgürlüğünü tanır, bu özgürlüğe saygıyla yaklaşır ve bu özgürlüğü güvence altına alır. Devletin dini kurumlar ile ilişkileri yasa tarafından düzenlenir.”Küba devleti, anayasada da belirtildiği üzere, halkın talep ve ihtiyaçlarını yine halkın katılımı ile yerine getirir. Bu minvalde, Küba’da yaşayan müslüman topluluğun ihtiyaçlarının karşılanması da devlet tarafından ve tüm toplumsal ihtiyaçların bütünlüklü şekilde planlanmasının bir parçası olarak garanti altına alınır. Herhangi bir yabancı ülke temsilcisinin kararı veya dileği neticesinde belirlenmez.Erdoğan’ın konuşmasında atıfta bulunduğu Küba’da Kolomb öncesi müslüman bir topluluğun ve o tarihlerde bir cami yapısının varlığı ise asılsızdır. Kolomb’un günlüğünde yazan Küba’nın kuzeyinde Gibara kıyılarında cami kubbesine benzer güzel bir tepe gördüğüdür.Küba’da nereye ne türden yapıların inşa edilebileceği kararı yine Küba halkına aittir. Örgütlülük ve gelişkin siyasi katılım mekanizmalarının garanti altına aldığı demokratik karar alma süreçleri neticesinde ise tepelere mega boyutlu cami inşası kararının çıkacağını hiç sanmayız. Zira Kübalılar eğitimlerinin ilk basamaklarından itibaren erişebildikleri bilimsel eğitim sayesinde insanın doğanın bir parçası olduğu gerçeğini içselleştiriyor ve doğaya kast eden güç gösterisi misali çirkinliklerden tuhaf bir haz duymamayı öğreniyorlar.'Demokrat Haber
Arınç: 'İmamın IŞİD’e Katılması Maalesef Gerçek'
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Fuat Avni'nin medyaya operasyon düzenleneceğine ilişkin iddialarını vahim bulduğunu söyledi. Arınç, 'Çanakkale Bayramiç'te bir imam hatibinin IŞİD'e katılması maalesef gerçek. Adı geçen görevlinin 25 Haziran 2014 tarihi itibarıyla görevine son verildi' dedi. TBMM kürsüsünde CHP'nin 'torpil' iddialarına yanıt verirken, bakanlar kurulunda yer alan isimler arasında ayrım yapılması gerektiğini söyleyen Arınç, 'Burada oturan bazı bakan arkadaşlarım oğlum için kadro teklif etti kabul etmedim' ifadelerini kullandı...TBMM Genel Kurulu'nda, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Başbakanlık, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Kamu Denetçiliği Kurumu, MİT, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun 2015 yılı bütçeleri kabul edildi.Bütçe üzerinde yapılan eleştirileri yanıtlayan Arınç, Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde bir imam hatibin IŞİD'e katılmasının maalesef gerçek olduğunu kaydetti. Adı geçen kişinin görevine bu iş ortaya çıktıktan sonra 25 Haziran 2014 tarihi itibarıyla son verildiğini bildiren Arınç, 'Az da olsa, belki başka yerlerden var mıdır bilmiyorum ama böyle bir imam hatibin böylesine bir katiller ordusuna katılmak üzere dışarıya gitmesi bizi fevkalade yaralamıştır. Umarım bunların önü alınacak çalışmaları da hep beraber yaparız' dedi.İbadethane sayılan cami, mescit, kilise, havra ve sinagoglara ait elektrik enerjisi yıllık giderlerinin Diyanet İşleri bütçesine konulacak ödeneklerden karşılanmasına karar verildiğini söyleyen Arınç, 2014 yılı için ibadethanelerin aydınlatma giderleri harcama tertibine konulan ve eklenen ödeneğin 70 milyon TL iken bugün itibarıyla kullanılan miktarın 48 milyon 361 bin TL olduğunu belirtti.Arınç, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi. TÜRGEV ile ilgili bazı sözlerin sarfedildiğini anımsatan Arınç, 'Bu konuda içimiz rahattır. Bana bu konuda zannediyorum ki 20 civarında önerge gelmiştir. Bu önergelerin hepsini cevaplandırdım. Bize verilen beyannamedeki bilanço miktarlarını, kendilerine yapılan bağışları ve gayrimenkul sahibi iseler bunun kaç tane olduğunu içinizdeki, içimizdeki bütün arkadaşlarıma bildirdim. Yani cevaplandırılmayan bir soru önergesi yok' dedi.TÜRGEV'in amaçları doğrultusunda faaliyet gösterdiğine inandıklarını dile getiren Arınç, 'Nereden yardım alıp almadığını soracak durumda değiliz. Çünkü Vakıflar Kanunu'muzda yaptığımız değişiklikle vakıflar yurt dışından da bağış kabul edebilmektedir' diye konuştu.Arınç, İnsan Hakları Kurumu'nun kanununda 11 maddelik bir değişiklik öngördüklerini, fonksiyonlarını, yetki ve sorumluluklarını yeniden düzenleyeceklerini bildirdi.'Ayağına kurşun sıkan tek grup siyasetçilerdir'Arınç, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil'in milletvekillerine yönelik kanun teklifi ile ilgili bir konuşma yaptığını anımsattı.Bu konuda özeleştiri yapmak istediğini ifade eden Arınç, 'Ayağına kurşun sıkan tek grup siyasetçilerdir. Bu çok acı bir şey. Herkesin bir koruması vardır ama milletvekilleri korunmasızdır ve milletvekilinin en büyük hasmı yine milletvekilidir' ifadesini kullandı.Siyasetçinin, siyasetçiye sahip çıkması gerektiğini belirten Arınç, 'Herkes birbirine sahip çıkarken, korurken, kollarken, biz, birbirimizi yok edecek veya gözardı edecek veya küçültecek bazı şeylerin içinde oluruz' diye konuştu. Arınç, şunları söyledi:'Ne demek istiyorum? 1995'te Milletvekili oldum, herkesin ağzında bir sakız 'Milletvekilinin dokunulmazlığı', 'milletvekilinin lojmanı', 'milletvekilinin maaşı.' Anadolu'ya gidiyoruz, diyorlar ki 'Sizin altınızda araba varmış, yediğiniz içtiğiniz bedavaymış, mükellef villalarda kalıyormuşsunuz.' Allah Allah, bunların hiçbirisi yok. Yerken paramızı veriyoruz, maşallah Meclis Başkanımız da her gün artırıyor zaten. Yani, burada 8 bin kişi yemek yiyor günde ama gazetelere bakarsanız 'Meclis'te bir ayda 400 ton et yenildi' deniyor, sanki hepsini biz yemişiz gibi. Vicdansız, ahlaksız, yazma böyle. Benim dönemimde ortalama 5 bin kişiydi. Bazen 13 bin kişi girer bu Meclis'e, bazen 8 bin kişi girer, bazen 5 bin kişi girer, bunlar bizim vatandaşlarımız, hepimiz yanımıza alırız. Güneydoğu milletvekillerine Allah yardım etsin, en kolayı İstanbul milletvekilidir, çok fazla seçmenleri gelmez, bunlara bir geldi mi maşallah 20 kişi gelir.Maaşımız o kadar değil, lojmanımız o kadar ahım şahım değil. Dokunulmazlığımız, onu kendi aramızda da çok konuşuyoruz ama onun da istisnaları var.Lojmanlardan 2003 Ocak ayında çıktık. İyi, lojmanlardan çıktık da nereye gidecek bu milletvekilleri? Yani, evi varsa evine gitti adamcağız, evi yoksa kiraya gitti veya misafirhanelerde kaldılar. Ben de dedim ki 'TOKİ denilen kuruluş var, askere, Milli Eğitime, Sağlık Bakanlığı'na bina yapıyor, TOKİ bize de yapsın. Lojman değil, parasıyla bize satsın.' 'Ne kadar güzel' dediler. İlan ettim ama başıma gelmeyen kalmadı. Bir şey doğrudur ama gazeteler yazdığı zaman tüylerimiz diken diken olur, hemen yanlarına gideriz. 'Ben bu işte yokum ha, bilesin bak benim ismimi de yaz' deriz. 355 tane müracaat oldu, 351'i müracaatını geri çekti.Benden sonra gelen Başkanımız, tabii Bülent Arınç ismini taşımayınca ona aynı tepki gösterilmedi, o da Yenimahalle'den bina yaptırdı. Bir kısmımız Yenimahalle'de TOKİ'den konut aldı, ondan sonra gelen İncek'te yaptırdı. Şimdi İncek'te konutları var milletvekillerin. Onlara 'evet' derken bana niye 'hayır' demiştiniz? Hangisi yanlıştı, hangisi doğruydu? TOKİ, milletvekillerine konut yaptı arkadaşlar, hem de güzel yaptı, Yenimahalle biraz pahalı oldu ama şartları itibarıyla onlar da bugün ucuza geldi.'Maaşlarımız az' diye gelenler, dışarı çıktıkları zaman bir gazeteci görürlerse 'Bunlar maaşları artırmak istiyor, asgari ücret bu kadarken milletvekili maaşı bu kadar olur mu? Ben bunu reddettim' diyor. Benim yanımda öyle konuşmamıştı. Bir milletvekilinin maaşının Başbakanlık müsteşarına endekslenmesi ne demek? Ben milletvekiliyim, ben seçilmiş bir insanım. Benim hesabım ayrı olmalı. Hani maaşlarda bir düzenleme yaptık ama hala biz müsteşara endeksliyiz. Müsteşara endeksli olmaktan bizim çıkmamız lazım. Maaş az olur, çok olur, farklı bir şey ama ben bir statü sahibi olmalıyım. Benim özlük haklarım, benim sosyal haklarım ne olacak, bunu bilmem lazım. Buradaki öncülüğümüz de şudur: AB için, müktesebat için her şeyi yapıyoruz kardeşim, bir de bunu yapalım dedik. Bir de milletvekilleri için böyle bir düzenleme olsun. Orada var mı yok mu beni ilgilendirmez, var olan da var, yok olan da var.''Milletvekillerinin ödenek ve yollukları, hak kazanma ve ödemeleri, dışarıdan atanan bakanları, emekliliği, tedavi hakkını, analık halini, ölüm yardımını, sosyal hakları, personel istihdamını, protokol sırasını'na ilişkin teklifte bulunulduğunu hatırlatan Arınç, '5 tanesini çıkaralım isterseniz, yerine bir tane ilave edelim isterseniz ama bunları konuşalım. Dönem bitiyor. Ocak'tan sonra seçim, kimse burada kalmaz, kimse bunları düşünmez' dedi.Ocak ayının ilk gündemine bunun konulması gerektiğini dile getiren Arınç, '(Efendim, sizin çoğunluğunuz var, siz çıkarın) Bu, eski usuldür. Doğrusu, hepimizi ilgilendiren bir konuda, hepimizin bu işe nasıl doğru biliyorsanız onu koymak suretiyle, mutlaka bu çıksın diye demiyorum ama üzerinde müzakere edilsin, konuşulsun, ondan sonra da bunu Parlamento'ya getirelim değerli arkadaşlar. Bunu yapmadığımız takdirde çok zor durumda kalırız' diye konuştu. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:'İstanbul'da yemek yiyebileceğiniz bir tek Filizli Köşk var. Bir de benim dönemimde termalde 30 odalı küçük termal bir tesis yaptırdık. Bir Yalova ziyaretimde 'buraya da bizim emekli milletvekillerimiz, aktif milletvekillerimiz gelir, kaplıca tedavisi görür ve burası ormanın içerisinde bir yer, orada da rahat eder' dedik. Sağ olsun Cemil Çiçek Bey birkaç ay önce de orayı kapattı. Tadilat düşüncesiyle kapattığını söylüyor, inşallah, sözü böyledir, o zaman bir an evvel ne yapacaksa orada yapsın. Arkadaşlar, bizim böyle yerlere ihtiyacımız var.14. dönemin deniz kenarında villaları var, 15. dönemin Kuşadası'nda var, 16. dönemin var, 17. dönemin Antalya'da var, 20. dönemden sonra bir şey yok. 20. dönemde biz geldik her şey bitti 'harç bitti yapı paydos' dediler. Onların yaptığı doğru muydu? Eleştirebilirsiniz ama o zaman hazine tahsisleriyle hepsi yazlıklara kavuştu. Hepsi, yaz aylarında görüyorum İzmir'e giden uçağın içerisinde. Biz kendimize geldiğimiz zaman 'Aman laf olur sonra' Ne lafı olacak? 3 gün konuşurlar, 4. gün biter kardeşim. Kim konuşacak? Haksız bir iş mi yapıyoruz? Yanlış bir iş mi yapıyoruz? Bu dönemin bir şerefi olsun, bence milletvekillerine ait bir düzenlemeyi yapalım. Mesela ben eski Meclis Başkanı olarak belki pasaportta yine kırmızıyı kullanmaya devam edeceğim ama milletvekillerimiz 3. dereceye gelmiş memur gibi aynı pasaportu kullanacak. Bu doğru mu arkadaşlar? Toplasanız 2 bin 800 civarındayız. 500'ü burada, geri kalanlar da önceki dönemler. Her gün de bir cenaze merasimi oluyor zaten burada. Yani bu insanı kuyruklara sokmanın, rezil etmenin, perişan etmenin bir alemi var mı? Bizim neyimiz eksik? Hakimleri, askeri düşünüyoruz, kanun çıkarıyoruz; akademisyenleri düşündük, kanun çıkardık hem de üç günde maşallah. Milletvekilleri için niye çıkaramıyoruz, neden bir araya gelmiyoruz? Ben Meclis Başkanımızdan da buna öncülük yapmasını istiyorum ve sizlerin hep beraber bu noktaya gelmek suretiyle, yardımcı olmanız suretiyle ocak ayı içerisinde bu konuyu gündemden çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum.''Toptan suçlamak iyi bir üslup değil'Arınç, 'bazı milletvekili ve bakan yakınlarının kamuda KPSS aranmaksızın veya imtihana girmeden göreve alındığı' iddialarını anımsattı.'Pek çok isim var. Bunların hepsi doğru değildir, yalandır diyemem ama bir kısmı doğrudur' diyen Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını anımsatarak, 'Arkadaşlar, toptan suçlamak iyi bir üslup değil' dedi. Arınç, şunları söyledi:'Bence o konuda çok haklı olsa dahi, katılırım bazı noktalara ama bu bizim üzerimize yüklenecek bir suç değil. Benim kızım var, çalışmıyor, başörtüsünden dolayı öğretmenlik yapamadı. Damadım var, evlendiği zaman doktordu, KPSS'sini bilmem, doktor nasıl oldu bilmem. Oğlum var, itiraf edeyim, bazı bakan arkadaşlarımız bana teklif ettiler, 'Bir kadro verelim, oğlunuzu da böyle yapalım.' Oğlum da benim kafamda, 'Baba ben özel sektörde çalışacağım' dedi. Şu anda da 6 senedir özel sektörde işçi statüsünde çalışıyor. Seneler sonra iki çocuğu olmuş bir bakan var, daha bir yaşını doldurmadı, çocuğu olmayan da vardır, çocuklarından hiçbirisinin devletle ilişiği olmayan da vardır. Yani bütününü suçlamak yerine 'bazıları, şunlar, bunlar' diyebilir.83 tane ismin içerisine beni koymasalar olmaz. Doktor Metin bilmem ne diye, bana söylediler; vallahi de, billahi de bu ismi tanımıyorum, hayatımda görmedim, rüyamda görmedim. Sonra 'araştırın' dedim. Bir ara Meclis'te çalıştığını söyledikleri için, artık Google'dan her şeyi çıkıyor ortaya, danışmanlarım buldular, getirdiler. Mamak Belediyesi'nde, Aile ve Sosyal Politikalar'da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda çalışmış, bilmem nerede çalışmış; 16 yıllık memurken de TİB'e geçmiş. Peki, benimle ne ilgisi var bunun? Bir ara Meclis'te geçici görevle bulunmuş. Hepiniz milletvekilisiniz, danışmanlarınızdan bir tanesi en azından geçici görevli değil mi? Kaldı ki benim yanımda çalışmamış. Üzüldüm ve açıklama yaptım?'CHP'den de birçok milletvekilinin Meclis'te yakınlarının çalıştığını belirten Arınç, 'Ben giderken 276 kadroyu iptal ederek gittim buradan. Emekli olanın veya başka yere gidenin yerine adam koymadım, ben burada israfı önlemeye çalıştım' dedi.İstisnai kadroları kullanmanın belediyeler de dahil suç olmadığını belirten Arınç, kanunların buna izin ve imkan verdiğini, sadece etik açıdan meseleye bakılabileceğini kaydetti.Eleştirilere her zaman saygı duyacağını ifade eden Arınç, 'Ama bunları 'AK Parti döneminde şunlar şunlar yapıldı, bunların hepsi zaten hırsızdır, hepsi yolsuzdur…' Böyle bir ithama biz müstahak değiliz. Bunu yaptığımız zaman bu eleştirilerden herkes üzerine düşeni almalıdır' dedi.'Translarla basın toplantısı yaptı'Bugün bir üslup tartışması yaşandığını belirten Arınç, 'Meclisimizin de itibarını düşünerek bazı konularda, özel hayatın gizliliğine girmeden, şahsiyet yapmadan, kişilik haklarını zedelemeden konuşabiliriz, konuşmalıyız' dedi.'Şurada bağırıp çağırıyoruz, dışarı çıktığımız zaman 'saygılar efendim' diyoruz. Bunu bu kürsüde de yapalım yani kabahat şu koltukların renginde midir, yoksa bu kürsünün şehveti midir, nesidir bilmiyorum. Ama kendimizden geçiyoruz kardeşim, tanıyamaz hale geliyoruz' diyen Arınç, şunları kaydetti:'Mahmut Tanal Bey, bana göre altın gibi kalbi var ama yaptıklarına bakıyorum. Vallahi böyle, gönlümden geçeni söylüyorum. Birkaç defa konuştuk her meseleyle ilgili, her meseleye kendisini görevli sayıyor. Sonra hepimizden daha cesur bir arkadaşımız kardeşim. İhsan Hoca'nın yapamadığını yaptı, translarla basın toplantısı yaptı arkadaşımız, onların hakkını savundu. Yani Meclis kürsüsüne veya basın toplantısına herkesi çıkarmak mümkün ama böylesi cesaret ister, her kişinin karı değil Tanal, er kişinin karı, bak sen onu bile yaptın.İhsan Özkes'e 'Kurultaydan en yüksek oyu sen aldın. Bir görev daha var, mescitte imamlık yap, Musa Çam'ı da imam, arkasında cemaati' dedim. Bak, ne geçiyor gönlümden biliyor musun, siz, Musa Çam'ı cemaat yapamazsın ama Musa Çam sana Jandarma Marşını söyletir.Bir mescit açılabilmesi için CHP'de bir psikiyatriste ihtiyaç varmış, onu da söyledim. Bu, daha önce de açılabilirdi, daha sonra da açılabilirdi. Ama sağ olsun, Bekaroğlu bizde yapamadığını sizde başardı. Onu da kutlamak gerekir, ne diyeyim? Arkadan bir tek cemevi açmak kaldı. Cemevi açılmasını, Meclis'ten önce bence CHP'de istemeniz lazım. Yani o ihtiyaç orada daha gerçek olabilir.'Arınç'ın bu sözleri, Genel Kurul'da tüm gruplarda gülüşmelere yol açtı.Konuşması sırasında TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın 'Beşiktaş gol atmış' anonsu üzerine Arınç, 'Zaten ümitliydim bu takımdan, inşallah arkadan üst üste gelmez bir şeyler' dedi.Meclis'in hak etmediği bu tartışmalardan kurtulması gerektiğini belirten Arınç, 'Ne olur, bu üslup içerisinde tartışmalarımızı, görüşmelerimizi yapalım. Bu Meclis bunu hak ediyor. Yarın buradan gittiğimiz zaman tutanaklar bizim şahidimiz olacak' dedi.'Bahsi geçen 'tweet'leri aldım, ciddi buldum, biraz da vahim buldum'İzne tabi ruhsatlarla ilgili bir soru üzerine, Başbakanlık Genelgesi'nin yürürlüğe girdiği 15 Haziran 2012'den bugüne kadar 7 bin 94 dosya geldiğini, bunlardan yüzde 91'inin olumlu, yüzde 5,5'inin olumsuz olarak cevaplandırıldığını, yüzde 3,5'inin ise değerlendirilmesinin devam ettiğini söyledi. Arınç, 'Bu genelgenin kaldırılması söz konusu olabilir ama şu an için görevine devam ediyor' dedi.'Diyanet Vakfı'nın camide toplanan paralarla Diyanet İşleri Başkanı ve üst düzeylerine kaç otomobil alınmıştır?' sorusuna Arınç, 'Böyle bir durum kesinlikle söz konusu değildir' yanıtını verdi.Arınç, 'fuatavni' isimli Twitter hesabından yazılanlara ilişkin, şunları söyledi:'Bana da arkadaşlarım getirdiler. Biliyorsunuz Twitter'da fenomen haline gelen bir isim var, bu isim bazen yazılarında olacak olayları isim ve yer vermek suretiyle yazıyor. Yani ismini burada zikretmekte de beis yok; 'Fuat Avni' isminde. Tahminen 50'ye yakın tweet atmış. Bu 'tweet'lerinin başında '12 Aralık Cuma günü İstanbul, Ankara ve Malatya merkezli operasyonlar yapılacak, şunlar, şunlar olacak, şu kadar gazeteci vesaire gözaltına alınacak' diyor. Yani bu bilgiler, isim de verilerek yapıldığına göre ciddi sayılması gerekir. Adalet Bakanlığımızla, tabii burada olmadığı için belki telefonla görüşebildik. Yani bu tür bilgilerin bir ilgisi, esası yoktur, biz buna böyle inanıyoruz ama tabii yarın, 3 gün, 5 gün sonra öyle bir operasyon yapılır mı, ne kadar kapsamda yapılır, ne amaçla yapılır? Onu bizim bilmemiz mümkün değil.Twitter'da her yazılan şeyi gerçek olarak kabul edemeyeceklerini ifade eden Arınç, bu kişinin daha önce yazdığı 'tweet'ler bulunduğunu ve bunların pek çoğunun hakaret, düşmanlık, kin ve iftira olduğunu kaydetti. Arınç, şöyle devam etti:'Bunlara inanmayız ancak buradaki isimler ve yapılacak operasyonda görev alacak polislere kadar da isimler verildiğine göre... Yani, buna sadece benim 'ciddidir, bunun üzerinde durulmalıdır' dememden gayrı bir şey olamaz. Ben, Emniyet Genel Müdürlüğü mensubu değilim, bir savcı, hakim değilim. Adalet Bakanı ne olsa ne söyleyebilirdi onu da tahmin edemem. Ama bahsi geçen 'tweet'leri aldım, ciddi buldum, biraz da vahim buldum. Daha ne söyleyebilirim? Umarım ki bunların aslı çıkmaz veya bu ölçüde çıkmaz veya yargı sürecinin dışına taşan bir olay olmaz. Bunu da temenni ederim, bunu da söylemek isterim.''İnceleme ve soruşturma başlatıldı'TBMM Başkanvekili Sadık Yakut ise Milli Saraylar'a bağlı sosyal tesislerin işletilmesine dair yönergenin Genel Sekreter imzasıyla değil, Meclis Başkanı imzasıyla yürürlüğe girdiğini söyledi.TBMM'de düzenlenen 'Hazreti Mevlana'yı Anlamak' konulu konferanstaki konuşmacının, hiçbir şekilde tasvip edilmesi mümkün olmayan yakışıksız ifadeler kullandığını belirten Yakut, 'Kürsüye çıkan hiçbir kimsenin ne konuşacağını önceden kimse bilemez zaten, kimse kestiremez' dedi.Konuyla ilgili olarak inceleme ve soruşturma başlatıldığını, 2 idarecinin açığa alındığını, ayrıca konferanstaki ifadelerle ilgili olarak da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu anımsattı.Yakut, CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir'in 'İstanbul'daki yolsuzluklar hakkında ne diyeceksiniz?' sorusu üzerine, şunları söyledi:'Başkanlık Divanı'nda konu görüşülmüş olup dış denetim için 3 Sayıştay denetçisi, iç denetim için 2 denetçi ve inceleme soruşturma için de 2 muhakkik görevlendirilmiştir. İnceleme ve soruşturmanın sonucuna göre de gereği yapılacaktır. Ayrıca Genel Sekreterlik tarafından mevcut kafeteryaların Devlet İhale Kanunu'na göre ihale edilerek kiraya verilebilmesi için başlatılan çalışmalar neticesinde Maliye Bakanlığı'ndan gerekli izinler alınmış olup, Sayın Başkan'ın ve Başkanlık Divanı'nın takdirine göre bu yerler kiraya verilecek veya TBMM tarafından işletilecektir.'Yakut, Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in Başkanlık konutunda değil, kendi evinde oturduğunu ve Başkanlık konutuna taşınmayacağını da çeşitli vesilelerle ifade ettiğini söyledi.Yakut, 'medya mensuplarına otopark yasağı getirildi' ifadesinin doğru olmadığını, aksine mevcut otoparktan daha geniş bir otopark tahsis edildiğini kaydetti.Muhabir: Alp Özden | AA
Diyanet İşleri Başkanı'na 1 Milyon TL'lik Makam Aracı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e Diyanet Vakfı’nın bütçesinden 1 milyon TL’ye Mercedes S500 model makam aracı alındı.AKP döneminde devletin en büyük bütçelerinden birinin ayrıldığı Diyanet'te lüks devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e 1 milyon TL'ye makam aracı alındı. Vakıf ayrıca genel müdürler için 14 adet Toyota marka, teşkilat için de 16 adet ticari minibüs satın aldı.Genel müdürler daha önce makam aracı olarak Ford Focus ile Renault Fluence kullanıyordu.Diyanet TV ve Diyanet Radyosu’nda çalışan 100 personelin maaşlarını da Diyanet Vakfı karşılıyor.Sol
Diyanet İşleri Başkanlığı: 'Makam Aracının Satın Alma Bedeli 322 Bin TL'
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, '1 milyon dolarlık makam aracı alındığı' iddialarına ilişkin, 'Tüm kayıtlarımızda mevcut. Gerçek rakam, söyledikleri rakamın üçte birinden bile aşağıdadır. Böyle olduğu halde haksız saldırıda bulunmak doğru değil' dedi.Görmez AA muhabirine yaptığı açıklamada, makam aracı üzerinden 2 gündür hem başkanlık hem de Diyanet Vakfı'na çok ağır bir saldırı yapıldığını söyledi.Bundan dolayı çok üzüntülü olduğunu dile getiren Görmez, 'Asıl üzüntü duyduğum ise bunun bir ahlak ve fazilet mücadelesi gibi gösterilmesi. Halbuki, yalan ve iftira ile hiçbir zaman ahlak ve fazilet mücadelesi verilmez. Yazılanların hepsi yalan ve iftiradan ibarettir. Önce 7 kıtada insanlığa hizmet eden vakfımız hedefe konuldu. Bir din kurumuna, hayır kurumuna yapılacak en büyük iftira yapıldı. 'Camilerde toplanan para ile başkanlığa makam aracı alındı' gibi hiçbir aklın, vicdanın, inancın kabul etmeyeceği bir saldırı yapıldı. Arkasından, bunun yalan olduğu ortaya çıktı' diye konuştu.Görmez, haberi yapanların kendisini arayıp, 'araştırmadan bu haberi yaptıklarını ve bundan dolayı üzgün olduklarını' söylediğini aktararak, şöyle devam etti:'Ancak yalan habere devam edildi. Diyanet İşleri Başkanı'na yapılan özür milletten esirgendi. 2. gün yalan başka bir şekle dönüştü. Bu sefer, 'Diyanet İşleri Başkanı'na bütçe üzerinden 1 milyon dolarlık makam aracı alındı' diye iftira edildi. Bu da doğru değil. Tüm kayıtlarımızda mevcut. Gerçek rakam, söyledikleri rakamın üçte birinden bile aşağıdadır. Böyle olduğu halde haksız saldırıda bulunmak doğru değil. 'Böyle bir makama böyle bir araç uygun görmüyoruz' deseler, elbette takdir onların ancak 2 gündür yapılan haberlerin aslı, astarı yok. Bütün kayıtlar mevcut. Olay, rutin olarak 2013'ten itibaren başkanlığımıza tahsis edilmek üzere çalışmaları yapılan bir araçtan ibarettir. Kaldı ki defalarca yolda kaldık. Geldiler bana, 'zırhlı araç almam gerektiğini' söylediler. Ben de 'Cübbe ve sarıktan daha güzel zırh mı olur?' dedim. Onu da kabul etmedim. Bu haberi üretenleri, buna dayanarak yazı yazanları hem başkanlığımızdan hem vakfımızdan hem de halkımızdan özür dilemeye davet ediyorum.'Bu arada konuyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan açıklamada, başkanlığa 2006'da alınan makam aracının yoğun faaliyet temposu nedeniyle zamanla yıprandığı ve aynı zamanda 2010'da bakım esnasında üzerine vinç düşmesi sonucu hasarın artarak, zaman zaman yolda kaldığı ve hizmette aksamalara neden olduğu belirtildi.'Araç 322 bin liraya alındı'Aynı yıl teklif edilmesine rağmen bunun kabul edilmediği kaydedilen açıklamaya şöyle devam edildi:'Ancak mevcut aracın bakım masraflarını artmış ve sık sık parça değişimini gerekli kılacak derecedeki aksaklıkların, hizmetin yürütülmesinde olumsuz etki etmesi nedeniyle 2013'te yeni bir araç temini için gerekli usul işlemleri başlatılmıştır. Bu doğrultuda, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nda başkanlığımıza binek otomobil tahsisine izin verilmiştir. Kanunda, satın alınacak araçların bedellerini tespit etmeye Maliye Bakanlığının yetkili olduğu hükmü bulunduğundan, bütçeyle tahsis edilen ödenekten 350 bin liranın başkanlık makamına tahsis edilerek, otomobil için kullanmak üzere Maliye Bakanlığından izin talep edilmiş, bakanlık da bunu yerinde bularak, izin vermiştir. Bununla birlikte izin doğrultusunda, söz konusu aracın satın alma bedeli 322 bin lira olarak gerçekleşmiştir. Satın alma işlemleriyle ilgili her türlü ihale ve prosedür Devlet Malzeme Ofisi tarafından icra edilmiş, satın alma 16 Kasım 2014'te tamamlanmıştır.'Açıklamada, söz konusu haberin Hürriyet Gazetesi tarafından yapıldığı anımsatılarak, 'Gazetenin Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek ve Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin başkanımızı arayarak, haberi tahkik ettirmeden verdikleri için özür dilemişlerdir' denildi.Halil İbrahim Başer, AA
Hürriyet: 'Görmez'in Aracının Anahtar Teslim Fiyatı 980 Bin TL'den Ucuz Değil'
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e alınan Mercedes marka makam aracının fiyatıyla ilgili tartışma sürüyor.Hürriyet gazetesi makam aracının fiyatının 1 milyon TL olduğunu yazmış, Diyanet ise bunu yalanlayarak “Aracın maliyeti 322 bin TL” açıklaması yapmıştı. Hürriyet’in Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek ise bugün Diyanet’e, “Aracın anahtar teslim fiyatının 980 bin TL’den daha ucuz olmadığını hepimiz biliyoruz, Görmez de biliyor” yanıtını verdi.Diyanet: Vakıf değil biz ödedik, 1 milyon TL değil 322 bin TLHürriyet gazetesinin 13 Aralık tarihli haberinde, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e tahsis edilen Mercedes S500 model makam aracının yaklaşık 1 milyon TL’lik maliyetinin Diyanet Vakfı bütçesinden karşılandığı öne sürülmüştü.‘AK Saray‘ın maliyeti üzerinden kamuda israf-tasarruf tartışmalarının sürdüğü bir dönemde yankı uyandıran habere ilişkin Diyanet’ten yapılan açıklamalardaysa, aracın maliyetinin 322 bin TL olduğu ve bu bedelin Diyanet İşleri tarafından ödendiği savunulmuştu.CNN Türk canlı yayınında Diyanet’in bu açıklamalarına yanıt veren Hürriyet gazetesi Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek, “Taşıt Kanunu’na göre makam araçlarına dair çok somut şeyler var. İki tane cetvel var T1 ve T2, Görmez T2 cetvelinde. Yani kendisine alınabilecek makam aracının maksimum fiyatı 120 bin 500 TL” dedi.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Hayrettin Karaman Hoca demiş ki:'Hırsızlık ayrı şey, yolsuzluk ayrı şey...'Ardından hükmü açıklamış:'Hırsıza yolsuz, yolsuza hırsız denemez.'*Kısacası...Hocamız iki günah arasında bir hiyerarşi kurmakla meşgul.Bunca kirlenmişlik içinde bir ilahiyat hocasının titizlendiği konuya bakar mısınız?
Başbakanlık Filosuna 222 Araç
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlık’a ait 61 aracı Saray’a götürdüğü ortaya çıktı. Başbakanlık ise Ahmet Davutoğlu’nun “Kamudaki taşıt israfını önleyeceğiz” açıklamasına rağmen 222 yeni araç almaya karar verdi. Zırhlı araçların da dahil olduğu yeni alımlarla Başbakanlık’ın araç sayısı geçen yıla göre 12 kat artacak. Zaman'dan Emre Soncan'ın haberine göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Beştepe’deki Saray’a Başbakanlık araçlarını da götürmesi krize yol açtı. Araçlarının önemli kısmını Saray’a kaptıran Başbakanlık, Ahmet Davutoğlu’nun aksi beyanlarına rağmen çözümü 222 yeni taşıt almakta buldu. Davutoğlu, geçen eylül ayında kamudaki araç israfını önleyeceklerini söylemişti. Oysa yeni alımlarla Başbakanlık Filosundaki araç sayısı 2014’e göre 12 kat artacak. Yeni alınacak taşıtlar arasında 20 zırhlı otomobil, 163 binek ve 16 arazi tipi araç, 17 minibüs, 1 otobüs, 1 panelvan bulunuyor. Erdoğan’ın Saray’a 61 araç götürdüğü ve masraflarının halen Başbakanlık’tan karşılandığı belirtiliyor. Bu araçları yeterli bulmayan Erdoğan’ın, Saray’a 25 araç daha istediği kaydediliyor. Cumhurbaşkanlığı bütçesinden alınacak araçlar arasında 12 binek, 2 zırhlı otomobil, 2 minibüs, bir panelvan ve bir kamyon var.Bu yıl toplamda, genel ve özel bütçeli kuruluşların sahip olacağı araç sayısı, 8 bin 515’e ulaşıyor. Bu rakamın, 7 bin 559’u genel bütçeli yani Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar, Emniyet gibi kuruluşlara tahsis edilecek. Kalan 956’sı ise üniversiteler, üst kurullar ve bazı genel müdürlüklerin dahil olduğu özel bütçeli kurumlar için tedarik edilecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aksaray’a taşıdığı Başbakanlık araçlarından bazıları şöyle: 4 GMC SUV, 14 Mondeo, 2 WW Caravella, 2 Mercedes Vito, 1 Toyota Corolla, 2 adet Ford Connect. Ankara’dan İstanbul’daki Cumhurbaşkanlığı ofisine götürülen araçlardan bazıları ise şunlar: 3 GMC SUV, 1 Toyota Land Cruzer, 11 Ford Mondeo, 1 WW Caravella, 2 WW Passat , 1 Toyota Corolla. Başbakan Ahmet Davutoğlu geçen eylül ayında yaptığı açıklamada, kamudaki taşıt israfını önleyeceklerini söylemişti. Taşıt kiralanmasından bina kiralanmasına kadar israfa dönük olabilecek her türlü faaliyeti denetim altına almayı amaçladıklarını kaydeden Davutoğlu, “Mümkün olduğu kadar kamu taşıtlarındaki sayısal artışın, kamu binalarındaki kiralanma bedellerindeki artışların ciddi şekilde aşağı çekilmesi ve o alın teri ile gelen vergi gelirlerinin en doğru yerde en verimli şekilde kullanımının sağlanması için de iki ayaklı projeyi hayata geçirmiş olacağız.” ifadelerini kullanmıştı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de Diyanet Vakfı’nın bütçesinden kendisine 1 milyon TL’lik Mercedes S500 model makam aracı aldırması kamuoyunda büyüt tartışma başlatmıştı.