Uzayda 6 aydır mahsur kalan astronot Sunita Williams’ın Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan (ISS) yeni görüntüleri ortaya çıktı. 150 gündür uzayda olan Williams’ın tehlikeli ölçüde kilo kaybettiği ve adeta çöktüğü görülüyor. Williams’ın son hali herkesi şoke ederken 59 yaşındaki astronotun sağlık durumuyla ilgili endişeler arttı. NASA, Williams’ın sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. Bir kaynağa göre uzay ajansı Williams’ın kilo kaybının önüne geçmek için uğraşıyor. Öte yandan uzun süreli uzay görevlerinin ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı biliniyor.Kaynak: New York Post
Dünya enerji kaynaklarını artırmak için sürekli yeni çözümler arıyoruz. Okyanuslardan enerji elde etmek hala sınırlı bir fikir olarak kalıyor. Oysa bu dev su kütleleri potansiyel enerji deposu olabilir, öyle değil mi? Ancak işin arka planına bakınca neden bugüne kadar bu kaynağın kullanılmadığı daha anlaşılır hale geliyor... Gelin sebeplerini beraber inceleyelim!
Bilinen en eski organizma olan Pando ağaçları dünyanın en yaşlı ağacı olarak biliniyor. Bu ağaçlar bilim insanlarına göre hiçbir zaman ‘ölmüyor.’ Yaklaşık 50 bin kökten oluşan Pando ağaçları akılalmaz bir yeraltı sistemine sahip aynı zamanda. Üstelik kökleri her sene kendisini yenileniyor. 80 bin yaşında olduğu tahmin edilen bu ağaçlar aslında kavak ağacının bir türü. İşte tek bir ağaç gibi görünen ancak kökleri birbirine bağlı bu devasa koloniyi inceleyelim.
Bildiğimiz gibi can dostumuz köpekler, ıslandıklarında kendilerini şiddetli bir şekilde sallar. Hepimiz bunun ‘kendilerini kurulamak için’ yaptığını sanarız. Live Science’de yer alan habere göre su sıçratarak yapılan bu sallama davranışı aslında bir sinirin uyarılmasından kaynaklı. Islak köpek titremesi memeli derisinde bulunan C-LTMR adlı bir reseptörün hatası aslında… Can dostlarımız “Kendimi kurutayım, ıslak sudan arınayım” düşüncesiyle değil; genetik faktörlerden dolayı bu sallanmayı gerçekleştiriyormuş!Kaynak
Hollywood filmlerinde bazı karakterlerin dilinin metal yüzeye değdiğinde yapıştığını görmüşsünüzdür. Her ne kadar bu tarz bir durum ütopik gibi görünse de aslında değil. Dilimiz gerçekten de metal bir yüzeye yapışabilir. Peki dilimizin metal yüzeye yapışmasının arkasındaki ilginç bilimsel sebep ne? Dilimiz neden metal yüzeye yapışır?Anlattık!
Romantik bir eylem olarak değerlendirilen öpüşme düşündüğünüz kadar sevimli olmayabilir! Evrimsel kökeni M.Ö. 2500 civarında Mezopotamya metinlerine dayanan öpüşme evrimsel bir içgüdüyü temsil ediyor. Bu içgüdünün sebebi ise 'tımarlamaya' dayanıyor. Araştırmayı yürüten psikoloji doçenti Lameira, 'Kanıtlar, öpüşmenin insanlarda türetilmiş bir sevgi işareti olmadığını destekliyor.' diyerek bunun bir bit temizleme yöntemi olduğunu ifade etti. Gelin, insan öpüşmesinin evrimsel kökenine birlikte göz atalım. İşte, detaylar...
Güneş Sistemi’nin gezegenlerinden biri olan Satürn muazzam halkalarıyla tüm gökbilim meraklılarının ilgisini çekiyor. Ancak yakın gelecekte Satürn’ün o ikonik halkaları geçici olarak gözden kaybolacak. NASA’nın yaptığı açıklamalara göre Satürn’ün halkalarını 2025 yılından itibaren Dünya’dan göremeyeceğiz. Peki bu kaybolma durumu kalıcı mı? Gelin yanıtına birlikte bakalım.
Belçika’da bir Roma mezarında bulunan ilginç bir iskelet, arkeologları şaşırttı. İlk başta sıradan bir gömü gibi görünen iskelet, yapılan testlerle Roma döneminin çok ötesine, Taş Devri’ne kadar uzanan kemiklerden oluştuğunu gösterdi. Yani farklı çağlardan kemikler bir araya getirilmiş. Uzmanlar, bu mezarın ya dini bir inanışla ya da özenle hazırlanmış bir ritüel gereği bu şekilde düzenlenmiş olabileceğini düşünüyor. Bu keşif, eski insanların ölüm ve ruh hakkındaki düşüncelerine dair yeni ipuçları veriyor.Not: Görseller temsili olabilir.
Çoğumuz “en büyük canlı” deyince aklına mavi balina veya dinozorlar gelir. Ancak 2022'de yapılan bir keşif, dünya üzerindeki en büyük yaşam formunun bu devlerin bile ötesinde olduğunu gösterdi! Avustralya kıyılarında keşfedilen devasa organizma, boyutuyla hayal gücümüzü bile aşacak kadar büyük. Peki, bu devasa organizma nasıl ortaya çıktı dersiniz? Gelin anlatalım.Kaynak
Gökyüzündeki bulutlarda, prizlerde ve musluk gibi nesnelerde yüz gördüğünüz oluyor mu? Merak etmeyin yalnız değilsiniz! Çünkü pek çok kişi bu durumu yaşıyor. Bilim dünyası bu olguya 'pareidolia' diyor ve insanların yüz tanıma konusundaki hassasiyetine dikkat çekiyor. Peki nedir bu terim? Beraber inceleyelim.Kaynak 1, Kaynak 2
Bir bardak suyu güneşin altına bıraktığınızda, birkaç saat sonra azaldığını fark edersiniz. Göl gibi büyük su kütlelerinde de aslında buharlaşma olur ancak göllerin su seviyelerinde gözle görülür bir değişiklik yaşanmaz. Bu durumu açıklayan iki önemli neden var! Doğanın kendini yenileme sürecini öğrendiğinizde şaşıracaksınız. Sizi şöyle aşağıya alalım 👇🏻Kaynak 1, Kaynak 2
Şarkıcı Yusuf Güney, son dönemde müzik kariyerinden çok astral seyahatleri ile gündeme geliyor bildiğiniz üzere. Farklı evrenlerde yolculuk eden Yusuf Güney, oralardan edindiği bilgilerle bize kehanetler de sunuyor. Kendisi önümüzdeki dönemde yeni yaşam formlarının bulunacağını ve hatta bizimle iletişime geçeceklerini söylemişti. Bu kehanetlere elbette kimse inanmadı. Fakat bununla ilgili ilginç bir gelişme yaşandı.
Yolda giderken Ay’ın sürekli sizi takip ettiğini mi hissediyorsunuz? Araba yolculuğu sırasında Ay’ın peşinizden geldiği düşüncesi aslında gökyüzünün ilginç bir yanılsaması! Ama bu gerçekten nasıl oluyor? Ay’ın sizleri takip etmesi ne bir hayal ne de bir yanlış anlama; tamamen uzaklıkla ilgili bir mesele! İşte her gece gökyüzündeki o gizemli ışığın neden her nereye giderseniz gidin sizinle birlikte hareket ediyormuş gibi göründüğünü açıklayan bilimsel gerçekler...KaynakKaynak
İnsanoğlunun fizyolojik olarak kusurlu olup olmadığı büyük bir tartışma konusu. Bir görüş insanoğlunun ve diğer canlıların kusursuz tasarlandığını öne sürse de bir diğer grup da insanın sisteminde çok fazla 'bug' bulunduğunu iddia ediyor.
Su altında nefesimizi daha uzun süre tutabiliyoruz, peki ama neden? Bu durum basit gibi görünse de aslında insan vücudunda devreye giren özel bir refleks sayesinde mümkün oluyor!Kaynak
Sinemada, hızla dönen tekerleklerin yavaşlayıp tersine döndüğünü fark ettiğiniz oldu mu? Aslında bu yanılsama, beyinde gerçekte olan hareketi farklı yorumlanmasından kaynaklanıyor.Ancak bu etki, sadece film kameralarının bir yan ürünü değil. Gerçek hayatta da gözlerimizin bize oyun oynadığını gösteren bir örnek!Kaynak 1, Kaynak 2
Hepimiz hayatımızda defalarca kez hapşırdık. Belki biraz karabiber kokladık, belki de bir soğuk algınlığı geçirdik. Ama bir şey fark ettik mi? Her hapşırıkta gözlerimiz sanki bir refleksmişçesine kapanıyor. Sahiden ya, neden dersiniz?
Yataktan kalkar kalkmaz kendimizi diş fırçasına sarılmış bulmamızın sebebi ne? Çoğumuzun sabah uyandığında fark ettiği o hoş olmayan koku, aslında gece boyunca devam eden ilginç bir biyolojik süreçten kaynaklanıyor.Kaynak 1, Kaynak 2
Bazı insanlar için fazladan bir parmak, antik dönemlerden beri gizemini koruyan bir konu. Eski toplumlar bu durumu tanrısal bir işaret olarak görmüş, modern bilim ise farklı bir bakış açısıyla incelemiş. Gelin, polidaktili adı verilen bu nadir durumun perde arkasına bir göz atalım.Kaynak
Kertenkeleler sizi ürkütüyor mu? O halde gözleriyle neler yapabildiklerini öğrendiğinizde bir kez daha düşüneceksiniz! Bu ürkütücü yetenek, doğanın en sıra dışı savunma mekanizmalarından biri olarak öne çıkıyor.Kaynak