Bir Kart Seç, Müzik Kulağı Falına Bakalım!
Müzik kulağının iyi olduğunu biliyoruz ama her müzik kulağında belirli farklar olabilir. O yüzden bir kart seçmeni isteyeceğiz ve müzik kulağı falına bakacağız!
Öncelikle cinsiyetini öğrenelim.
Şimdi de yaşını öğrenelim.
Şimdi bir kart seç!
Kulak ve gönül notalarda hep!
Senin müzik kulağın çoğu kişinin iyiymiş ya deyip geçeceği bir seviyeyi çoktan geçmiş. Yani bir şarkı başlar başlamaz “Aha, bu saniyeden sonra bas girecek.” diyorsan kimse şaşırmaz. Ama şöyle de bir şey var: Sen sadece teknik dinlemiyorsun. Ritmi çözüyorsun ama hissetmeyi de biliyorsun. Arada kulaklığını takıp gözlerini kapatıyorsan, bu sadece kendini dış sesten izole etmek değil. Baya ruhunu resetliyorsun o an. Müzikte duyduğun detaylara herkes dikkat etmiyor olabilir ama senin kafan zaten orada çalışıyor. Ufak bir synth dokunuşuna “O neydi ya?” diye dönen tek kişi sensin.
Not: Bir enstrüman çalmayı hep istemiş olabilirsin. Hâlâ geç değil. Ama YouTube’da “Günde 5 dakikada piyano çalmayı öğren!” videolarına kapılma. O işler öyle olmuyor.
Şarkı daha başlamadan havasını seziyorsun!
Sende öyle bir radar var ki şarkı daha başlamadan havasını çözüp geçiyorsun! 'Bu parçanın sonu kötü bitecek.' diyorsun ve haklı çıkıyorsun. Veya biri sana “Şu şarkıyı kesin seversin” diyor, ilk 10 saniyede “Hmm… sen beni çok tanımıyorsun” bakışı atıyorsun. Müzik kulağın teknik değil ama hissel çalışıyor. Ton değişimlerini ya da sözlerdeki alt metni kolay yakalıyorsun. “Bu şarkı sanki yazın o hiç geçmeyen 19:30 zaman dilimi gibi.” deyip cümleyi orada bırakıyorsun. Çünkü anlatmakla olmuyor, his meselesi. Bazıları sana “Bu şarkı neden seni bu kadar etkiliyor?” diye sorabilir. O kişileri nazikçe hayatından çıkarmak serbest!
Ritimlerle aran pek iyi değil ama kalbinle dinliyorsun!
Seninki tam ritim duygum yok ama müziği çok seviyorum durumu. Yani tempo kaçırıyorsun ama hissi asla kaçırmazsın. Bir şarkıyı mırıldanırken tonda kayarsın ama doğru şarkıları seçersin. Bu bir yetenek bizce. Bazen arkadaşların sana “Senin playlist’ler hep bir garip ama hep tutuyor.” diyebilir. Çünkü sen trend takip etmiyorsun, şarkının kalbine bakıyorsun. Duygu varsa alıyorsun, yoksa dünya listesinde bile olsa yüzüne bakmıyorsun. Müzik senin için bir aksesuar değil, hayatın arka plan sesi. Hatalı söylesen de kendini buluyorsun o melodilerde. Gönül affeder.
Kulaklık kullanmamak seni yormaz ama pek tat vermez...
Şarkı dinlerken dış dünyayla bağlantın kopmuyor ama şarkı da öyle arka fonda takılıp gitmiyor. Dikkatli ama gevşek, sade ama seçici bir halin var. Şarkının yapaylıktan uzak olması seni çekiyor. Autotune’u hunharca kullanmış biri varsa hemen kapatıyorsun. Ama doğallık varsa ses çatlasın hiç sorun değil. Sözlere çok takılmıyorsun ama müzikteki niyet seni ilgilendiriyor. Biri bir derdi varsa ve samimiyse hemen algılıyorsun. Kısacası senin kulağın sesin şekline değil, niyetine ayarlı.
Kendini gizlemeye çalışan bir DJ olabilir misin?

O kadar doğru yerlerde doğru şarkıyı açıyorsun ki insanlar bir süre sonra “Ya gizli gizli Spotify'dan kopya mı çekiyorsun?” demeye başlıyor. Havalı bir özelliğin var ama bununla övünmüyorsun. Sadece şarkıları iyi tanıyorsun. Yıllar önce çıkan bir B-side’ı açıp “Bak bu zamanında kimse dinlememişti ama harika!” diyebiliyorsun. Senin kulağın liste müziklerine çalışmıyor. Yani biri sana “Şu TikTok’ta meşhur olan şarkıyı duydun mu?” diye sorsa içinden “Duydum ama duymamış olayım.” demek geçiyor olabilir. Kendi çalma listeni yapmayı seviyorsun çünkü müzik senin için moda değil, zevk işi ve bu zevki senden iyi kimse bilemez.
Kalbinin müzik ritimleriyle düzgün bir ilişkisi var!

Bazı insanlar tempoya ayak uydurur. Sen o tempoyu hissetmekle kalmıyor, baya yürütüyorsun. Sokakta yürürken arkadan gelen bir beat’e kendini kaptırırsan şaşırma, o senin içgüdün. Dans etmeyi seviyorsan zaten bellidir. Ama dans etmesen bile bir şarkıda o nakarat geldiğinde göz bebeklerin hafif büyüyor. Heyecanı fiziksel olarak yaşıyorsun. Senin kulağın hissinle teknik arasında bir yerde. Ne sadece notaları duyuyorsun ne de sadece duyguları. Bir denge var sende. Müzik seninle bağ kurabiliyor çünkü sen onu sadece duymuyorsun, içinden geçiriyorsun.
Müzik yerine sözlere odaklanıyorsun!
Şarkıyı dinlerken ilk fark ettiğin şey notalar değil, söz. Hatta melodi arada kaybolsa bile olur senin için. Ama o söz… O cümle… Kalbine dokunuyorsa bu şarkı bir hafta boyunca playlist’ten çıkmaz. Senin müzik kulağın teknik anlamda çok güçlü olmayabilir ama şiire, hikâyeye ve sese dokunan bir yanın var. Birini sevdiğinde onunla dinleyeceğin şarkıyı bile seçiyorsun mesela. Müzik senin için hisleri paketleme şekli. Şarkıların içindeki kırılmaları, vurguları, imaları iyi okuyorsun. Bir bakmışsın o sözlerin altındaki hikâyeyi sen çözmüşsün, şarkıcı bile daha fark etmemiş!
Müzik kulağın sürprizlerle dolu!
Bazen ritmi kaçırırsın, bazen aynı şarkıyı 12 saat dinlersin, bazen de sırf kapağı güzel diye bir albüme şans verirsin. Dengesizlik gibi görünebilir ama aslında senin kulağın kendine has. Ve bu orijinal bir şey. Senin için müzik bir “beceri göstermek” alanı değil. Daha çok ruhun anlık ihtiyaçlarını karşılayan bir alan gibi. Ne zaman ne dinleyeceğini sen de bilmiyorsun bazen ama o an gelen şarkı doğruysa, her şey yerine oturuyor. Kendini tanımlamak zorunda değilsin. Bazen kafa karışıklığı da iyi gelir kulağa. Çünkü senin dinleme biçimin her gün değişebiliyor. Ve bu değişkenlik de seni tanımlayan şey olabilir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın