Fil ve Balina Gibi Büyük Cüsseli Hayvanlarda Neden Daha Az Kanser Görülüyor?
Fillerin ya da balinaların kanser gibi ciddi hastalıklara bizden daha az yakalandığını duymak ilk başta biraz şaşırtıcı geliyor değil mi? Özellikle de onların bizden binlerce kat daha fazla hücreye sahip olduğunu düşündüğümüzde bu durum daha da garipleşiyor. “Bu nasıl olur?” diye soran bilim insanları, bu çelişkiye “Peto Paradoksu” adını vermişler. Paradoksun temelinde, hücre sayısı fazla olan canlılarda teorik olarak kansere yakalanma riskinin de daha yüksek olması gerektiği fikri var. Ancak veriler, gerçek hayatta bunun tam tersinin yaşandığını gösteriyor.
Paradoksun adı nereden geliyor, kim fark etti ve neden bu kadar önemli?

1977 yılında İngiliz epidemiyolog Richard Peto, kansere dair çok önemli ama gözden kaçan bir detayı fark etti. İnsanlar gibi büyük canlıların aslında kansere daha az yakalandığını ortaya koydu. Mesela bir balina, ortalama bir insanın yaklaşık bin katı kadar hücreye sahip ama buna rağmen kanser oranı çok daha düşük.
Teorik olarak daha çok hücre, daha fazla mutasyon ve daha yüksek kanser riski anlamına gelmeli. Fakat doğada durum böyle değil. Bu durum, özellikle insanlar gibi karmaşık ve uzun ömürlü canlılarda, vücudun kansere karşı gelişmiş mekanizmalar üretmiş olabileceği ihtimalini doğuruyor.
Aynı tür içinde risk artarken, türler arasında neden bu kural işlemiyor?

Kendi türümüz içinde düşündüğümüzde, boy ya da vücut büyüklüğü kanser riskini artırabiliyor. Mesela uzun boylu insanlarda ya da büyük cins köpeklerde daha fazla kansere rastlanıyor.
Ancak farklı türler karşılaştırıldığında bu bağlantı bozuluyor. 2015 yılında San Diego Hayvanat Bahçesi’nde yapılan ve 36 memeli türünü inceleyen bir çalışmada, vücut büyüklüğüyle kanser oranı arasında hiçbir istatistiksel ilişki bulunamadı. Yani bir tarla faresi ile bir filin kansere yakalanma olasılığı neredeyse aynı. İşte bu da Peto’nun teorisini doğrulayan en güçlü kanıtlardan biri oldu.
Peki bu dev canlılar nasıl başarıyor? Cevap genetik savunma sistemlerinde olabilir.

Büyük hayvanların bu kadar fazla hücreyle yaşayıp kansere yakalanmamalarının bir nedeni, evrimsel olarak geliştirdikleri gelişmiş DNA tamir sistemleri olabilir. Mesela fillerde, TP53 adı verilen ve hasarlı hücreleri tespit edip yok eden bir tümör baskılayıcı genin 20 kopyası bulunuyor. İnsanlarda ise bu gen sadece bir adet. Bu gen sayesinde fil hücreleri, zarar görmüş DNA’ları ya iyileştiriyor ya da o hücreyi tamamen öldürüyor.
Aynı şekilde mamutlarda da 14 kopya bulunurken, filin akrabası olan deniz ineklerinde bu sayı sadece bir. Çıplak kör farede tümör oluşumunu engelleyen özel bir polisakkarit, Grönland balinasında ise yaşlanmayla ilişkili genleri baskılayan özellikler bulundu. Her biri, farklı ama etkili bir savunma sistemi geliştirerek kansere karşı kendilerini koruyor gibi görünüyor.
Hücre büyüklüğü ve metabolizma da bu işin bir parçası olabilir mi? Evet, hem de fazlasıyla.

Bir başka teoriye göre ise büyük hayvanların hücreleri daha büyük ama daha yavaş bölünüyor. Bu, hücrelerin daha az hata yapması ve dolayısıyla kansere yol açacak mutasyonların daha az birikmesi anlamına geliyor. Ayrıca büyük hayvanların metabolizması da daha yavaş çalıştığı için hücreleri daha az oksidatif strese maruz kalıyor.
Bu da hücrelerin daha az zarar görmesini ve yaşlanmasını sağlıyor. Örneğin bir filin alyuvar hücresi, bir fareye göre dört kat daha büyük. Daha büyük ve yavaş işleyen sistemler, aslında dev vücutları kansere karşı avantajlı hale getiriyor.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Harika bir içerik, böyle içeriklerin daha çok gelmesi dileğiyle...
Bizim vucudumuz kanseri kendi kendine mi uretiyor amk, sanayi devriminden once kanser mi vardi? GDO, plastik, tarim ilaclari, paketli gidalar...
Çok güzel bir yazı