İstanbul’un Kedileri: Sokakların En Tatlı Misafirleri, Şehrin Gizli Sahipleri!
İstanbul’un kalabalığında yürürken birden önüne atlayan, vapurda yan koltuğuna kıvrılan ya da kahve içerken masasının altına patisini uzatan bir dostla karşılaşmak işten bile değil. Çünkü bu şehirde kedi görmek sıradan değil, kedi görmemek garip. Onlar İstanbul’un gizli sahipleri, kimi zaman dükkanın önünde güneşlenen, kimi zaman cami avlusunda gölgeye sığınan, kimi zaman da bakkalın kapısında müşteri bekleyen sessiz ortaklar...
Kedilerin İstanbul’daki varlığı, bugünün hikayesi değil.

Osmanlı döneminde ahşap evleri farelerden koruyan sadık bekçilerdi. İslam kültüründe temiz ve saygın görülmeleri de işin başka bir yönü. Böyle olunca kediler hep mahalle hayatının ortasında yer aldı.
Bugün sokak başında duran mama kapları, evlerin önüne bırakılan su şişeleri, aslında bu eski alışkanlığın devamı. Mahallenin kedisi hep “ortak” sayıldı.
Peki ama neden bu kadar çoklar? Kendileri, şehrin en tatlı sahipleri diyebiliriz!

Kesin sayı yok ama tahminler yüz binlerce kedi diyor. Bir semtte her köşe başında, başka bir yerde sadece birkaç tanesiyle karşılaşıyorsunuz. Peki bu bolluk nereden geliyor? Aslında cevabı çok basit. İstanbul, kedileri kovmadı aksine sahip çıktı.
Mahalle kültürü, gönüllü beslemeler, kısırlaştırma çalışmaları ve “bizim kedimiz” anlayışı birleşince sayı arttı. Tabii bunun getirdiği sorumluluk da büyük. Beslemek yetmiyor; sağlıklarını gözetmek, korumak, tedavi ettirmek de işin parçası.
Bugün, pek çok evde veya dükkanda kedi görmek mümkün çünkü ortak bilinçle hareket ediliyor. Boşuna 'Catstanbul' denmiyor ya!
Her yerde ama her yerde onları görmek mümkün!

Sabah akbil turnikelerinin üstünde bir yavru, öğlen balıkçının önünde kuyruğa girmiş koca bir tekir... İstanbul kedisi insana yakın ama bağımlı değil. Biraz kendi kafasına göre, biraz da seninle. Kahvehanede soba başında kıvrılmış, cami avlusunda gölge bulmuş ya da dükkanın içinde kendine raf seçmiş.
Esnaf çoğu yerde sahiplenmiş gibi. Kapının önünde su kabı, kışın konmuş küçük kulübeler... Hatta veteriner lazım olduğunda bütün mahalle seferber oluyor. Belediyeler de zaman zaman mobil kliniklerle destek veriyor. Kabul edelim, biz bu 'Kedi Ülkesi' olma işini iyi yapıyoruz.
Ancak ne kadar sevilirlerse sevilsinler, sokak kedisinin hayatı zor. Trafik, inşaatlar, kışın soğuğu, yazın açlığı... Özellikle yavrular için hayatta kalmak daha da güç. Bir yanda esnafın verdiği balık, diğer yanda parazitler ve hastalıklar. İşte bu yüzden kısırlaştırma ve düzenli sağlık kontrolü çok önemli. Küçük önlemler onların sokaklarda daha uzun yaşamasını sağlıyor.
Unutulmayan isimler de var elbette.

Ayasofya’nın kedisi Gli, dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin fotoğraf karelerine girdi. Kadıköy’ün meşhur Tombili’si, kaldırıma yaslanıp pozu sayesinde heykeli dikilen ilk kedi oldu.
Onlar, binlerce sokak kedisinin hikayesinin simgesi. Bir de “Kedi” belgeseli var ki İstanbul kedilerinin dünyasını beyaz perdeye taşıyarak şehri, bambaşka bir gözle görmemizi sağladı.
Onlar bu şehrin kalabalığında nefes aldığımız en güzel alan. Bir gün Galata Köprüsü’nde yürürken yanınıza gelen bir kediye el uzatın, belki hikayesi sizin hikayenize karışır...
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Hırboların yıktığı imajı düzeltmek çok fazla sorumluluk bu minnoşlara.
Çok sevimli görüntüler🥰 fakat perde arkası böyle değil sokaktaki bütün hayvanların işi çok zor, uyuz oluyorlar, gözleri mikrop kapıyor, antiseptik damla daml... Devamını Gör