Skid Row: Şöhretin, Kaosun ve Rock’ın Karanlık Yüzü
90’ların başında saç spreyinin suyunu çıkaran, müziğiyle tozu dumana katan, attıkları kavgalarla gazetelere malzeme olan bir grup düşünün! Skid Row sadece müzik yapmadı, aynı zamanda her albümüyle rock dünyasının yaramaz çocukları olduklarını kanıtladı! Gelin, Skid Row'un bu isyankar müzik hayatını birlikte inceleyelim. 👇
Bu çocuklar Amerika’nın arka sokaklarında değil, tam da müzik endüstrisinin ortasında yetişti!

Skid Row, New Jersey’de kuruldu ama ruhları sanki Los Angeles sokaklarında gibiydi. 1986’da bir araya gelen grup, hem müziklerinde hem de yaşam tarzlarında bu ruhu fazlasıyla yansıtıyordu. Grubun adı bile serserilik seviyesini baştan ortaya koyuyordu: Skid Row. Hani Los Angeles'taki şu işsiz güçsüzlerin, ay sonunu getiremeyenlerin, sokakta içip sızanların semti var ya, işte orası bu grubun adı oldu!
Sebastian Bach: Tanrının ses verdiği ama sabır vermediği çocuk!

Grubun tüm üyeleri hazırdı ve sonunda o eksik halka geldi, Sebastian Bach! Uzun saç, uzun boy ve hepsinden de fazla güçlü bir ses! Adam şarkı söylemiyordu, adeta mikrofonu yumruklayarak içini döküyordu. İlk bakışta modellik ajansından çıkmış gibi dursa da sahnede içinden çılgın bir enerji çıkıyordu. Enerjisiyle resmen sahneyi yıkıyordu! Ama iş sadece sahneyle bitmiyordu, röportajlarda da sebebi bilinmeyen bir gerilim içindeydi. Grup üyeleriyle yaşadığı gerilim, her hareketinden fark ediliyordu.
Gençlik isyanı içeren ilk albüm!
Derken, tam bir hayat dersi olan 18 and Life geldi!
Slave to the Grind: “Biz heavy metaliz!”
Şöhretin arka yüzü: İç savaşlar, ego patlamaları ve bardak fırlatmalar...

Her şey güzel gidiyor sandık. Ama işte şöhret... Sebastian Bach ile grubun geri kalanı, konser planlamasından röportajlara kadar her konuda diken üstündeydi. İddialara göre Bach sahnede ne çalacağını bile spontane belirliyordu. Sürekli bir gerginlik vardı. En sonunda ipler koptu. Sebastian Bach 1996’da kapının önüne kondu. Hem de “tam rock star olduk” derken!
Bach sonrası Skid Row: Adı var kendi yok!

Yeni vokaller geldi, yeni albümler çıkarıldı. Ama eski Skid Row'un ruhu? O da Sebastian'la birlikte kapının önüne konmuş gibiydi. “Thickskin” (2003) ve “Revolutions per Minute” (2006) gibi albümler çıkardılar ama bir türlü eski parlaklık yakalanamadı. Fanlar konserlerde hala eski şarkıları bekliyordu. Skid Row vardı ama artık arka sokaklarda yankılanan sesi duyulmuyordu.
Sebastian Bach solo kariyerinde!

Bu süreçte Bach boş durmadı, solo kariyere geçti. Sahneye çıktığında hala 'I Remember You' diye çığlık atanlara “Bu şarkıyı yazan benim!” diye bağırıyordu! Arada reality show’lara çıktı, oyunculuk denedi, ama hiçbir şey sahnedeki Bach gibi yankı yapmadı. Hala rock yıldızı gibi davranıyor, hala tweet’lerinde “beni kovmasaydınız şimdi ne olurdu?” tadında imalı laflar ediyor...
Skid Row bir dönemdi, bir öfkeydi, bir gençlik haykırışıydı!

Skid Row, 90’ların başında patlayan ve her gencin içinde isyan başlatan bir gruptu. Onlar sahnede sadece müzik yapmadılar, o hayatı resmen yaşadılar. Kendi içlerindeki kavgalarla, patlayan egolarıyla ve yıkılan hayalleriyle tam anlamıyla rock müziğin kaotik tarafını temsil ettiler. Bugün hala bir Skid Row şarkısı çaldığında başımızı sallar, içimizden “Ah o günler..” diye geçiririz. Zamanında neler yaşanmış olursa olsun, arkalarında efsane parçalar bırakan bir grup olarak gelip geçtiler...
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın