onedio
article/comments
article/share
Haberler
“Zengin Gibi Yaşama” Felsefesi Mantıklı mı Yoksa Tüketim Sistemi Tarafından Oluşturulmuş Bir Tuzak mı?

etiket “Zengin Gibi Yaşama” Felsefesi Mantıklı mı Yoksa Tüketim Sistemi Tarafından Oluşturulmuş Bir Tuzak mı?

Görselde kahvesini yudumlayıp Saint-Tropez’de tatil yapıyormuş gibi poz veren biriyle karşılaştığında, aklına acaba bu gerçekten mi zengin, yoksa sadece öyle mi yaşıyor sorusu geliyorsa, sen de bu çağın en tartışmalı yaşam tarzlarından biriyle karşı karşıyasın. Zengin gibi yaşamak! Lüksü taklit eden ama cebindeki gerçeklerle çok da örtüşmeyen bu felsefe, kimilerine göre özgüvenli bir vizyon, kimilerine göre kapitalizmin cilalı bir tuzağı. Gel, bu yaklaşımı enine boyuna inceleyelim. Çünkü bazen Gucci gözlüğün ardında aslında büyük bir kredi borcu gizli olabiliyor!

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Kendini lüks içinde hayal etmek psikolojik olarak motive edici oluyor.

Zengin gibi yaşamak, bazı insanlar için bir tür motivasyon kaynağı. Daha iyi bir hayat hedefleyen kişiler, sanki o hayatın içindeymiş gibi davranarak pozitif bir psikoloji oluşturuyor. Bu yaklaşım, “fake it till you make it” (oluncaya kadar taklit et) anlayışını da destekleyen nitelikte. Gerçek zenginliği çağıran bir niyet gibi de düşünebilirsiniz. Ancak bu durum sürekli hale geldiğinde, gerçeklerle yüzleşme kabiliyetimiz çok zayıflıyor. Yani ay sonunda kiranı zor öderken Bali’ye gitme hayali kurmak, bir noktada psikolojik çöküşüne sebep olabiliyor. Hayal kurmak güzel ama altı boşsa motivasyon, zamanla hayal kırıklığına dönüşüyor.

Sosyal medya bu felsefeyi körüklüyor ama gerçeklik algımızı da çarpıtıyor.

Sosyal medya bu felsefeyi körüklüyor ama gerçeklik algımızı da çarpıtıyor.

Instagram’da her gün bir başka lüks yaşam paylaşımıyla karşılaşıyoruz. Şampanyalı kahvaltılar, özel jet pozları, Gucci çoraplar... Oysa çoğu insan bu yaşam tarzını sürdürecek maddi güce sahip bile değil. Ancak görünüş önemli hale geldiği için insanlar kredi kartlarına yüklenip bu hayatı taklit etmeye başlıyor. Bu da sahte bir sosyalleşme ve maddi riskleri beraberinde getiriyor tabii ki. Çünkü zengin görünmeye çalışmak her türlü yıpratıcı bir durum. Sosyal medya bu illüzyonu normalleştirip herkesin üstünde baskı oluşturuyor.

Zengin gibi yaşamak, ekonomik gerçeklerle çatışıyorsa finansal çöküşe neden oluyor.

Kendine ben buna değerim diyerek alınan 10.000 TL’lik bir çanta, bütçe için adeta bir saatli bomba desek yeri. Bu yaşam tarzı, kısa vadeli tatminlerle uzun vadeli sorunları görmezden gelmeye de yol açıyor. Borçla sürdürülen bir lüks yaşam illüzyonu, zamanla ödenemez hale geliyor. Kredi kartları dolup taşar, acil durum fonları tükenir ve sonunda yardım istenemeyecek bir yalnızlığa sürükler insanı.

Marka takıntısı, bireysel özgünlüğü öldürüp kitlesel tüketime yönlendiriyor.

Zengin gibi yaşamak genellikle belirli markaları taklit etmekle başlıyor. Louis Vuitton çanta, Rolex saat, Hermès fular… Bu markalar, statü göstergesi olarak sunuluyor çevreye. Ancak herkes aynı şeyleri almak istediğinde özgünlük yerini taklitçiliğe bırakıyor kolayca. Bu da bireyselliği körelten bir toplumsal kopyalama zinciri yaratıyor kuşkusuz. Kendin ol yerine onlar gibi görün anlayışı hakim olur. Zengin gibi yaşarken, aslında başkasının hayatını yaşadığını fark etmiyorsun bile. Parayla satın alınamayan en önemli şey kesinlikle kendin gibi olabilmek.

Zenginlik hissi geçici bir tatmin sağlayabiliyor ama kalıcı huzuru garanti edemiyor.

Yeni alınan lüks bir parça kısa süreli bir mutluluk yaratıyor, kabul ediyoruz. Dopamin seviyeleri yükseliyor, kendimizi değerli hissediyoruz. Ancak bu his hızla geçip, yerini tekrar yetersizliğe bırakacaktır. Bu döngü, sürekli alışverişe ve tatmin arayışına dönüşüyor. Oysa huzur, insanın kendi içinde. Zengin gibi görünmek gün sonunda sadece geçici olarak iyi hissettirse de içsel boşluğu dolduramıyor. Huzur, kıyafette değil kafada başlıyor!

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Tüketim ekonomisi, bu felsefeyi canlı tutmak için sürekli kişileri dürtüyor.

Reklamlar, influencerlar, sezonluk koleksiyonlar… Hepsi bize bir şeyin eksik olduğunu fısıldıyor. Zengin gibi yaşamayı normalleştirip insanları sürekli bir şeyler almaya yönlendiriyor. Bu da bu kişileri sürekli borçlanan, tedirgin ama hep mutlu görünmek zorunda hisseden biri haline getiriyor. Kapitalist sistem için ideal tüketici tanımı, kendini sürekli eksik hisseden kişi. Gerçek ihtiyaçları unutturup hayali ihtiyaçlar pazarlıyorlar. Asıl zenginlik, bu manipülasyona karşı farkındalık geliştirebilmekte saklı!

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünden 2012 yılında mezun oldum. Televizyona olan ilgim çocukluk yıllarıma dayanıyor zira gerçek bir TV geek’i olduğumu söyleyebilirim. Uzun yıllar boyunca Türkiye’nin en bilinen televizyon kanallarından birinde içerik editörlüğü yaparak ekranın mutfağında yer alma şansı buldum. 2020 yılından bu yana da Onedio’da ilişkiler, teknoloji, müzik ve tabii ki televizyon odaklı içerikler üretiyorum. Yazarken sadece bilgi aktarmaktan ziyade okuyucunun kalbine dokunacak bir his bırakmayı önemsiyorum.
Tüm içerikleri
right-dark
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Roomeo

Herhalde tuzak lükse alıştırmak baska bir sey degil bulamayınca ne yapacaksın soru orada