onedio

Kültür ve Turizm Bakanı Haberleri

Kültür ve Turizm Bakanı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Kültür ve Turizm Bakanı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Ölü Arının İğnesi Filmi İçin Cansel Elçin ve Zeynep Tuğçe Bayat Çifti Başrolü Paylaşacak
Türkiye, Sırbistan, İngiltere ortak yapımı olan Ölü Arının İğnesi filmi için başrol oyunculara karar verildi. Cansel Elçin ve Zeynep Tuğçe Bayat çifti, filmde başrol karakterlere hayat verecek. Hem oyunculuklarıyla hem de özel hayatlarıyla sıkça isimlerini duyduğumuz çiftin anlaşmaya varmasıyla okuma provası gerçekleşti. Detayları ise Birsen Altuntaş aktardı. Gelin içeriğe geçelim!Kaynak: Birsen Altuntaş
Antik Kent Üstüne TOKİ Evleri!
İstanbul'da Hitit izlerinin bulunduğu Bathonea Antik Kenti'ni bakanlık ören yerine dönüştürmeyi hedeflerken TOKİ konut yapmak için başvurdu. TOKİ, 1. derece SİT olan bölgeyi de istiyor. Radikal gazetesinden Ömer Erbil’in haberine göre, İstanbul ’da ilk defa Hitit izlerinin bulunduğu Küçükçekmece Gölü kenarındaki Bathonea Antik Kenti kazılarının yapıldığı araziye TOKİ’nin konut yapmak istediği ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılındaki Bathonea kazı sonuçlarını görünce araziyi kamulaştırarak ören yeri statüsüne almak istedi. Bu yönde raporlar hazırlandı, bilimsel gerekçeler belirlendi. Bakanlık, İstanbul’un ilk ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne de görüşünü sordu. Üniversite arazinin elinden çıkacağını anlayınca apar topar TOKİ ile anlaşma yolunu seçti. 9 Ocak’ta yapılan protokole göre, TOKİ üniversitenin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarını yenileyecek, Avcılar’daki kampüste sosyal tesisler yapacak, bunun karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa edecek. TOKİ, 1. derece arkeolojik SİT alanında konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Koruma Kurulu’na geçen hafta resmen başvurdu. Şimdi kurulun kararı merakla bekleniyor. Neolitik çağ izleri Kocaeli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün , 2006 yılında Küçükçekmece Gölü havzası içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile 2 yıl yüzey araştırması yaptı. Buluntular oldukça ilginçti. Neolitik Dönem hatta Paleolitik Dönem buluntularına bile rastlayınca 2009 yılında bilimsel arkeolojik kazı için bakanlıktan izin aldı. Bu sırada da arazinin SİT dereceleri belirlendi. İlk iki yılık kazılarda önemli buluntular elde edildi. Bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları ve kazı çalışmalarında 800.000 yıl öncesinden itibaren tarımın başladığı Neolitik Dönem, Tunç, Demir ve Antik Çağları (Helen, Roma ve Bizans) kapsayıp Osmanlı Dönemi sonlarına ulaşan kesintisiz bir zaman dilimine ait önemli arkeolojik verilerle karşılaşıldı. Bunlar arasında M.Ö. 7000’lerde Avrupa ’ya tarımın İstanbul üzerinden ulaştığını kanıtlayan çakmak taşından tarım aletleri, günümüzden 2700-2600 yıl öncesine ait iki antik liman ve dünyada keşfi yapılan üçüncü antik fener, Hititlere ait olduğu düşünülen 2 adet yapı adak heykelciği ile yine Hitit dönemi pişmiş toprak eserler, antik Roma yolları, Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı. Kazı, her geçen yıl daha da iyi sonuçlar vermeye başladı. Dünyanın en önemli 10 kazısı arasına giren Bathonea kazıları özellikle 2013 yılı kazı sezonunda arkeoloji dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı.Öte yandan, Arazide İstanbul Üniversitesi bilimsel tarım uygulamaları yapıyordu. Üniversite kendisine ait 3. derece arkeolojik SİT alanında tekno-park yapmak istedi. Bu nedenle 1 No’lu Koruma Kurulu’na müracaat edilerek yaklaşık 200 hektarlık 4434, 4435, 5955, 5951 numaralı parseller 2010 yılında SİT’ten çıkarıldı. Çünkü arazinin bir tarafı 3. derece SİT alanıyken diğer tarafı 1. derece SİT alanıydı. Şimdi bu araziler konut yapımı için TOKİ’ye devredildi. İstanbul tarihine ayna 2013 yılı kazılarında ortaya çıkan bilimsel veriler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği’ni de heyecanlandırdı. Bakanlık bölgenin ören yeri olması için uzmanlara rapor hazırlattı. İstanbul’un ikinci tarihi yarımadası olarak yeni bir turizm çekim merkezi olması planlandı. Efes, Troya, Bergama gibi ören yeri statüsü kazandırılarak bir yandan turistlerin bu bölgeyi ziyaret etmesi düşünülürken diğer yandan İstanbul’un karanlıkta kalmış dönemlerini açığa çıkarmak amacıyla bilimsel arkeolojik kazıların sürdürülmesi hedeflendi. İÜ apar topar devretti Bakanlık kamulaştırma yapmak için İstanbul Üniversitesi’ne geçen yıl sonunda görüşünü sordu. İstanbul Üniversitesi arazinin elinden çıkacağını anlayınca görüş bildirmek yerine apar topar TOKİ ile anlaşma yoluna gitti. 9 Ocak 2014’te üniversite ile TOKİ arasında protokol imzalandı. Bu protokole göre ‘‘İstanbul Üniversitesi’nin faaliyetlerini yürüttüğü Cerrahpaşa, Çapa ve Avcılar yerleşkelerindeki eğitim-öğretim ve hizmet binaları ile tescilli yapıların olası deprem risklerinin ortadan kaldırılması, modern tesislerde eğitim-öğretim hizmetleri ile diğer hizmetlerini sürdürebilmesinin temini için bu alanlarda eğitim-öğretim, sağlık, araştırma ve çevre düzenlemesinin yapılması ve inşa edilecek bu tesislerin finansmanının da üniversitenin atıl durumda olan Halkalı ve Avcılar’daki taşınmazları üzerinde proje gerçekleştirilmesi suretiyle mahsuplaşılmıştır.’’ Yerleşime uygun değil Yüzyıllardır göl kıyısı ve havza içinde yerleşen birçok medeniyete ait yapıların, yaklaşık 300 yılda bir depremlerle birçok kere yıkıldığı ve bölgenin bu nedenle terk edildiği arkeolojik kazı çalışmalarında bilimsel olarak ortaya konmuştu. Jeolojik açıdan yerleşmeye uygun olmayan bu alanın TOKİ tarafından yerleşime açılmak istenmesi de başka bir tezat oluşturdu. Diğer yandan TOKİ’nin konut yapmak istediği 4440, 4441 ve 4450 numaralı parseller ise 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalıyor. 2863 sayılı yasa SİT alanlarında inşaat izni vermiyor. Aynı zamanda bu parsellerde Bathonea bilimsel kazıları devam ediyor. Ancak TOKİ tüm bunlar yokmuşçasına bu parsellerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na müracaat etti. Aynı zamanda da Küçükçekmece ve Avcılar Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı gönderip görüşlerini sordu. Üniversite ile yapılan protokolün hatırlatıldığı yazıda şöyle denildi: ‘‘İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde bulunan Avcılar ilçesi Tahtakale Mahallesi 4434, 4435, 4440, 4441, 4450, 5951 ve 5955 nolu parseller ile Küçükçekmece Halkalı Mahallesi 4651 nolu parselleri kapsayan alanlara yönelik hazırlanacak imar planı çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere meri imar planları ile görüşlerinizi, projelerinizi, ileriye dönük planlarımızı idaremize bildirin.” Ömer Erbil | Radikal Kaynak: T24
Televizyonlara Engelliler İçin Altyazı Zorunluluğu Geldi
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle TRT ve ulusal kanallarda yayınlanan film, dizi ve haber programlarında işitme engelliler için kademeli olarak altyazı seçeneği koyma zorunluluğu getirdi. Engelliler, kararı olumlu ancak sesli betimleme ve işaret dili olmadığı için eksik buldu. Bianet’ten Nilay Vardar‘ın haberine göre, Resmi gazetede yayımlanan RTÜK Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikteki değişikliğe göre, TRT kanalları ve Ulusal karasal yayın lisansına sahip özel medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar sinema ve televizyon için yapılmış filmler, diziler ile haber programlarında engellilere yönelik alt yazı hizmeti seçeneğine geçmek zorunda. Beş yıl içinde yüzde 40 altyazı zorunluluğuYayın hizmetlerine diğer bireylerle eşit koşullarda erişimi sağlamak amacıyla yapılan bu düzenlemeye geçiş için kanallara belli süreler tanındı. TRT, bunu üç yıl içinde yüzde otuza, beş yıl içinde yüzde elliye ulaşılacak şekilde yapmak zorunda. Ulusal karasal yayınlar ise üç yıl içinde yüzde yirmiye, beş yıl içinde yüzde kırka ulaşılacak şekilde yapmalı. Kanallar hizmeti vermeye başlayınca, kumandadan altyazı seçeneği tuşuna basılarak yayınlar altyazılı izlenebilecek. İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği Gençlik Komisyonu Başkanı Onur Cantimur, kararın işitme engelliler için sevindirici ancak işaret dili tercümanı zorunluluğu olmadığı için eksik olduğunu söyledi. 'Biz bu talebimizi birçok kez resmi kurumlara da iletmiştik. Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkçe altyazıyı 'tavsiye' ediyor ancak 'zorunlu' tutmuyordu. Dolayısıyla bu karar sevindirici. Ancak kelime dağarcığı az olan ve sadece işaret dilinden anlayan işitme engelli izleyiciler için bazı talk show programlarında olduğu sağ alt köşede işaret dili tercümanınını zorunlu kılınmaması çok önemli ve unutulmuş bir eksiklik. Bunun da en kısa zamanda yönetmeliğe eklenmesini istiyoruz. Umuyoruz ki bu zorunluluk sinemalara da getirilir. Ve işitme engelliler de sinemaya eşi, dostuyla gidebilir.' “Görme engelliler unutulmuş”Diziler için sesli betimleme ve işaret dili tercümanlığı hizmeti veren Sesli Betimleme Derneği Başkan Yardımcısı Engin Yılmaz da kararın olumlu ancak görme engelliler için sesli betimleme zorunluluğu olmadığı için eksik bulduğunu belirtti. 'Yetmez ama evet. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ne göre zaten bunun yapılması gerekiyordu. Gelişmiş ülkelerde de uygulanıyor. Başlangıç için olumlu bir adım ancak eksik. Görme engelliler için sesli betimleme düşünülmemiş. Bu konuda çalışan tek kurum biziz. Ancak yönetmelik hazırlanırken gelip kimse bir şey sormadı. Yine engelliler karar mekanizmalarına dahil edilmedi. Şu anda en kolay olan altyazı seçildi. İşaret dili ve sesli betimleme için daha çok yatırım gerekiyor. Umarız bunu da kısa sürede yaparlar.' Nilay Vardar | Bianet
'Nuh: Büyük Tufan' İçin Türkiye'den İlk İtiraz Geldi
Avukat Yusuf Erikel, ''Nuh: Büyük Tufan'' filminin gösterilmesinden önce, ''filmin, senaristin kurgusu olduğu ve Kuran-ı Kerim'de bahsedilen Hz. Nuh ile alakası olmadığına'' ilişkin bir metnin yayımlanması için İstanbul Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesine başvurdu.Başvuruda, Türkiye'deki sinemalarda yayınlanan, DVD kopyaları da piyasaya sürülecek olan filmin 'Allah'ın peygamberi Hz. Nuh'un şahsiyetini rencide ettiği ve inançlara aykırı olduğu' ifade edildi ve bu nedenlerle filmin gösteriminden önce şu metnin yayımlanmasına karar verilmesi istendi: 'Saygıdeğer izleyiciler, seyretmekte olduğunuz bu film, tamamıyla filmin senaristinin kendi kurgusu olup, bu filmdeki Hz. Nuh karakterinin ve anlatılan olayların İslam inancıyla, Kuran-ı Kerim'de bahsedilen Büyük Peygamber Hz. Nuh ile alakası yoktur. Hz. Nuh, Kuran'da övülen büyük bir peygamber olup, İslam inancına göre peygamberler günah işlemekten münezzehtir. Saygılarımızla siz sayın izleyicilere duyurulur.' İhtiyati tedbir talebinde 'karşı taraf' Kültür ve Turizm Bakanlığı ile filmin yayın hakkı sahibi şirket olarak gösterilirken, mahkemeden, kararın bir nüshasının bakanlık, bakanlığın il müdürlükleri ve RTÜK'e gönderilmesi de talep edildi. Avukat Erikel, dilekçesinin sonunda, 'Davacı, talepte bulunan, Hz. Nuh'un sonraki kuşaktan torunu olan, inanan mümin' ifadesine yer verdi.Film daha önce Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Malezya’da yasaklanmıştı.AA
Türkiye'yi Instagram’la Tanıtma Hamlesi: ComeSeeTurkey
Twitter ve Youtube yasaklarının tartışıldığı Türkiye'de, Cumhurbaşkanlığı'nın himayesinde önemli bir sosyal medya projesinin startı verildi. Türkiye'nin instagram üzerinden tanıtımını amaçlayan 'ComeSeeTurkey' projesi ile 26 Mayıs tarihine kadar dünya genelinde 26 milyon kişiye ulaşılması planlanıyor. 26 Mayıs'tan sonraki ikinci etapta bu rakamın 100 milyon kişiyi geçmesi hedefleniyor. 800 bin liradan fazla bütçe ayrılan projenin amacı ise fotoğrafın ve sosyal medyanın gücünden faydalanarak turizmin canlandırılması. Milyonlarca üyesi bulunan fotoğraf paylaşım sitesi İnstagram'da en çok takipçisi bulunan 20 fotoğrafçı, Türkiye'de 24 günde 24 şehri gezerek sosyal medya üzerinden tanıtım yapacak. 'ComeSeeTurkey' adı verilen proje için İstanbul'da biraraya gelen dünyaca ünlü fotoğrafçılar, düzenlenledikleri basın toplantısında Türk kamuoyunu bilgilendirdi. 13 farklı ülkeden gelen 20 tanınmış fotoğrafçı 'ComeSeeTurkey' projesi kapsamında iki ayrı seyahat rotası takip edecek. Proje ile birlikte fotoğraf sanatçıları, çektikleri kareleri sosyal medya üzerinden paylaşarak bir anlamda Türkiye'nin kültür elçisi görevini üstlenecekler. 'ComeSeeTurkey' projesi ile milyonlarca İnstagram kullanıcısının Türkiye'ye olan ilgisinin arttırılması ve turizmin canlandırılması hedefleniyor. Cumhurbaşkanlığı'nın himayesinde gerçekleştirilen projeye, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği destek verirken, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ise sponsorluğunu üstleniyor. 24 günde 7 bin kilometre yol katedecek fotoğrafçılara seyahatleri sırasında Türkiye’nin en fazla takip edilen fotoğrafçılarından biri olan ve dünyanın sayılı Instagram fotoğrafçıları arasında gösterilen Mustafa Seven'in eşlik edeceği belirtildi. Seyahatler sırasında çekilen fotoğraf ve videolar ise kişisel instagram hesapları ile kampanyanın resmi instagram, Facebook, Twitter, Pinterest, Youtube, Vine hesapları ve bloğundan izlenebilecek. ComeSeeTurkey seyahatleri ile ortaya çıkacak Türkiye fotoğraflarının gezici sergiler ile dünyayı dolaşması ve kitaplaştırılması planlanırken, TRT ise proje kapsamında fotoğrafçıları izleyerek bir belgesel hazırlayacak. İşte o fotoğrafçılar: A rotası @aditzt Aditya Zulizar (Indonesia) 317K @cucinadigitale Nicolee Drake (Italy)469K @dariszcahyadi Darisz Cahyadi (Indonesia) 395K @felecool Fedja Salihbasic (Denmark) 284K @grether Morgan Stone Grethet (USA) 606K @puanindya Putri Anindya (Indonesia) 394K @samhorine Sam Horine (USA) 302K @sezyilmaz Sezgin Yılmaz (Turkey) 761K @thomas_k Thomas Kakareko(Germany) 516K @wisslaren Christopher Collin (Sweden) 583K B rotası @croyable Eelco Roos (Hollanda) 372K @finn Finn Brales (İngiltere) 300K @goldie_berlin Sylvia Matzkowiak (Almanya) 189K @moonlightice Masaya Suzuki (Tokyo) 485K @paulyvella Pauly Vella (Avustralya) 285K @pketron Pei Ketron (Amerika) 701K @punkodelish Kael Rebick (Kanada) 264K @sezyilmaz Sezgin Yılmaz (Türkiye) 761KVATAN
Onur Ünlü: "Sinema Yok Olacak"
Yönetmen Onur Ünlü ile artı 18 yaş sınırlaması ile gösterime giren yeni filmi 'İtirazım Var’ı konuştuk. Ünlü, 'İtirazım Var' ile yaşadığı süreci, Türk sinemasını, sinemanın geleceğini ve yeni projelerini Al Jazeera Türk’e anlattı. Onur Ünlü, son filmi ‘İtirazım Var’a yaş sınırı (+18) geldiği günün ertesinde İstanbul Film Festivali’nden ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandı. Yaş sınırı her an +15’e düşürülebilir. Başrolde boks yapan, antropoloji okumuş, bağlama çalan bir imamı oynayan Serkan Keskin de aynı festivalde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü aldı. Denetleme Kurulu birkaç gün içerisinde yaş sınırını daha da düşürebilir ama bir yandan da hayat geçiyor. Filmin gösterim günü an be an geride kalıyor ve sinemacılar için her seans çok önemli. Çünkü onlar ve elbette Onur Ünlü de filmleri izlensin ve daha çok insanla buluşsun diye film yapıyorlar. Sence filme neden 18 yaş sınırı getirildi? Açıkçası ben anlayamıyorum ama genel olarak duruşuyla ilgili bir sorun olmalı. Ben bu kararın siyasi değil, ahlaki olduğunu düşünüyorum ve bence bu daha kötü. Biz yine de itiraz ettik, itirazımız değerlendiriliyor ve belki de geri döner. Filmin belli bir yaşın altındakilere yasaklanmasına sebep olacak bir şey var mı içerikte? Bu nokta önemli. Çünkü benim bundan sonra yapacağım filmim yasaklanabilir ya da bundan sonraki bir filmime gerçekten +18 de verilebilir. Ama o sınırlamanın geleceği film, bu film değil. Zaten mesele de buradan çıkıyor. Bu şekilde denetlenmek bir yönetmen olarak sana ne hissettiriyor? Ben ancak benden daha ahlaklı ya da daha onurlu birisi tarafından ahlakımla ilgili denetlenmeyi kabul edebilirim. Ama bizi denetleyen insanlar kim, hiç bilmiyoruz ve tanımıyoruz. Meslekten insanlar oldukları söyleniyor ama biz onların mesleki yetkinliklerini de bilmiyoruz. Mesleki olarak da yaptığım işle ilgili benden daha yetkin biri olmalı. Bu karar prensip olarak umurumda değil ancak benim ve benimle çalışan insanların ekmeğiyle oynanıyor. Çünkü bu karar benim hem televizyon hem de vizyon satışını olumsuz yönde etkiliyor. Ben şu anda bununla ilgileniyorum. Yoksa o kurul da, Kültür Bakanlığı da total olarak umurumda değil. Ama benim filmime böyle davranan bir zihniyet, tarihi eserlere ya da diğer kültürel değerlere nasıl davranıyordur diye düşünüyorum. Yani benim filmime bu yaş sınırlamasını getirmekle, tarihi bir mozaik üzerine alçı sıvamak aynı şey. Filme yaş sınırlaması geldiğinde Cem Yılmaz da ‘itiraz’ edenlerden, tepki verenlerden biri oldu... Tabii, sağolsun o da destek oldu bize. Film Festivali’nin ödül gecesinde arkadaşlarımın, meslektaşlarımın üzerinde ‘Artı 18’e itirazım var’ yazılı çıkartma ile salonda oturmaları, jüri başkanı Derviş Zaim dahil herkesin bu çıkartmaları yapıştırması beni çok etkiledi. O günden beri de konuşuyoruz, neler yapabiliriz diye çünkü bu sadece benim filmime yapılan bir yasaklama değil, genel olarak bundan sonraki filmleri de tehdit eden bir anlayış. Bizim bu ahlak bekçiliği anlayışına karşı bir müdahalede bulunmamız lazım. Bu tip sınırlamalar, otosansüre neden olur mu zamanla? Benim bundan sonra yapacağım iki film de muhtemelen yaş sınırı olmaksızın yasaklanacaktır. Ama benim anlamadığım, bu tip bir karar çıkararak benim ya da bir başkasının film yapmasını engelleyecekler mi ya da caydırma yöntemi olarak bu mu kullanılıyor? Benim ne yapacağımı devlet belirleyemez, belirlememeli de. Bakın, ülkenin en değerli beyinlerinin bir kısmı bu film işinin içinde. Sinema üzerinden insanların mutluluğuna katkı yapmak isteyen bu insanlarla neden uğraşırsınız? Hayata dair para kazanmak, sosyal güvence, gelecek kaygısı gibi her şeyi bir kenara bırakmış bu insanların tek derdi iyi bir film yapmak ve bunu izleyiciye izletmek. Onlar olmadığında yerine ne koyacaksınız? Entelektüel olarak yoksunuz. Ne olmasını istiyorsunuz o zaman? Bu sorular yanıtsız. Anlamakta güçlük çekiyorum gerçekten. İYİ FİLM NADİR BİR ŞEYDİR Sanat kurumları geçmişlerine dönüp baktığı bir döneme girdi. Sinema açısından sence nasıl bir noktadayız Türkiye’de? Türk balesinden daha ileride olduğumuzu düşünüyorum sinemacılar olarak. Türk balesi diye bir şeyi söylerken bile kulağa ters geliyor. Benim ilk filmim ‘Polis’ 2007 yılında çıktığında o yıl gösterime giren Türk filmi sayısı 16’ydı. Geçen yıl 83 film vizyon gördü ve görmeyenlerle birlikte 100’ü buluyor bu rakam. Mesela 16 filmin içinden çok iyi beş film çıkma olasılığı 100 filmin içinden beş iyi film çıkma olasılığından daha düşük. Neticede senede zaten en fazla beş iyi film yapılabilir ki iyi film zaten nadir bir şeydir. Dünyada da böyledir. Türk sineması diye bir şey var mı peki? Türk ya da Türkiye sineması diye bir şeyden şimdilik bahsedemeyiz. Çünkü ortak bir duygu, ortak bir hal ya da zamanın ruhu dediğimiz şey etrafında film yapılmıyor, yapmıyoruz. Herkes kafasına göre bir şeyler yapıyor ve bir hengame oluşuyor. Ben de o hengame kuşağının içerisindeyim. Ama bu bir zaman sonra geçecek. Daha seçilerek yapılacak işler. Bizim filmlerde güzel planlar oluyor ama bir bütünlük yok, bunun nedeni nedir? Bütünlük duygusunu yakalamak kolay değil. Bir insan uyumak dışında hiçbir şeyi 100 dakika boyunca yapamaz. Ama 100 dakika boyunca bir filmi izleyebilirsin. İnsanları kapalı bir yere koyup, 100 dakika boyunca bir şeye baktırtmaya devam etmen gerekiyor. Bu kolay sağlanabilecek bir şey de değil. Özellikle bugün senin de bildiğin gibi çok fragmantal bir düşünce yapısı var ve insanlar ‘anlık’ bir fikri meşrulaştırarak sanat eseri ürettiğini iddia ediyor. Epik anlatım biçimi yok olmak üzere. Bunun yerine anlık düşünceler iş yapar haline geldi. İzleyici de bir anda karşısındaki esere bakıp onu üç, beş saniye içinde tüketip sonraki esere geçiyor. Böyle bir zamanda bir filmi 100 dakika içinde bütünlüklü olarak anlatmak iyice zorlaşıyor. TEVHİD ÜZERİNE DÜŞÜNMEMİZ GEREKİR O bütünlük için ne yapmak lazım? Peki, şöyle anlatayım, mesela ‘Tevhid’ meselesi üzerine düşünmemiz gerekir. Birlik ve bütünlük duygusu, her şeyin bir yandan da parçalanamaz bir bütünü oluşturduğu fikrini unutmamalıyız bence. Bundan uzaklaşınca film de dağılıyor, akıllarımız da dağılıyor. Sen Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bütçe almıştın ve sonra geri verdin. O süreç nasıl gelişti? Ben bir film için para almıştım ve o filmi çekemedim. Çekmeyince de parayı götürüp geri verdim. Tabii ki tek seferde ödeyemedim ama 12 ay boyunca faiziyle birlikte aldığım parayı iade ettim. Bir daha da Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek filan istemedim. SİNEMA, İNSANLIK TARİHİNDE HOŞ SEDA OLARAK KALACAK Sence sinema Doğu kültürüne yabancı bir sanat dalı mı ? Ben sinemanın sadece Doğu kültürüne değil, Batı kültürüne de ait olmadığını düşünüyorum. Sinemanın insana ait olmadığını düşünüyorum. Önümüzdeki 50, en fazla 100 sene içerisinde yok olup gideceğine inanıyorum. Mesela geçenlerde bir yerde karşılaştım. Yanılmıyorsam Hititler döneminde yapılan ve üstün bir sanat tekniği, becerisi örneği olarak kabul edilen bir süsleme biçimi var. Şu anda kimsenin bununla ilgilendiği yok. Sinema da bunun gibi insanlık tarihinde hoş bir seda olarak kalacak. Zaten daha 100 yıllık bir mevzu ki koca insanlık tarihinde bir hiç ölçüsündedir. Sinema neye dönüşecek ? Evde kendi başımıza yaptığımız bir hale gelebilir mesela. Düşünsene Johannes Gutenberg 1450’de ilk kez modern matbaa tekniğini bulduğunda insanlığın kaderi değişmişti. Oysa şimdi evde internetten ya da kendi olanaklarımızla bir şeyler yazıp basabiliyoruz, büyük matbaa makinalarına ya da onları kullanacak insanlara ihtiyacımız yok. Sinema da belki böyle bireysel bir hale dönüşebilir. O zaman ‘Ben ne yapıyorum’ demiyor musun? Sürekli olarak diyorum. Ama mafya gibi oldu sinema benim için, girdim çıkamıyorum. Elimi verdim, kolumu alamıyorum. Bana yardım edin. TÜRKİYE’DEN İKİ ŞEY ÇIKMIYOR: SENARİST VE KALECİ Günlük yaşam politikası sanatçıları ne kadar etkiliyor ? Genel olarak sanat eserlerinin günlük politikayla kurduğu ilişkinin onu zedeleyeceğine dair yaygın bir kanı var ve ben de buna katılıyorum. Ancak bu aşılabilir aynı zamanda. Mesela ‘İtirazım Var’da bunu aşmaya çalıştık. Filmdeki göndermeler hem bugünün hem de 1400 sene evvelinin ve belki bundan sonrasının da sorunlarına dair ya da en azından izleyenlerin söylediği bu. Bir sanat eserinin yaşadığımız güne dair noktalara değinirken o noktaların cihanşümul olmasına da dikkat etmek gerekiyor. Sanatçı olsun olmasın insanlar çok fazla politize oldu. Politize olmayanlar günlük hayatın dışında mı tutuluyor? Politize olmak senin günlük hayatta işini kolaylaştırır, seni çok kolay bir şekilde konumlandırır ve günü kurtarmanı sağlar. Ama şunu unutma, Türkiye’den iki şey çıkmıyor: Bir senarist, iki kaleci. Çünkü herkes gol atmaya çalışır. Ya yönetmen olmak isterler ya da santrafor. Sinemaya sadece yazar olarak -ben dahil- destek vermek kimseyi kesmez. Bu bulunduğumuz yerin Ortadoğu olmasından ve sadece bize özgü olup, kimsenin anlayamayacağı o tatlı gerilimle yaşamamızdan kaynaklanır. Bu bir telaş yaratır, yarın ne olacağımızı hatta bir an sonra ne olacağımızı biz gerçekten de bilmiyoruz. HAKİKATLE ARAMIZDA 700 PERDE VAR Yine de sanatçıyla sanat yerine politika konuştuğumuz bir ortamdayız... Bu konumlandırma telaşı içinde meselenin özünden uzaklaşıyoruz işte. Mevlana, hakikatle aramızda 700 perde olduğundan bahseder. Günlük politika bence bu 700 perdeden biri sadece. Filmde, devletin din adamları Selman Bulut tarafından ister istemez dışlanıyor. Dinin mahrem ve kişiye özel tarafına neden vurgu yapmak istedin? Bir insanın dini inancını sormak ya da bunu araştırmak en temel nezaket kuralına aykırı en başta. Fakat şu an içinde bulunduğumuz iktidarla birlikte korkunç bir nezaketsizlik içerisindeyiz. İnanan ve inanmayan ayrımına gidildi ve bu inanan biri olarak beni çok rencide ediyor. Çünkü ben belirli bir iletişimde olduğum herhangi birinin dinini, milletini hiç düşünmedim. Fakat şu anda bu devletin bekasıyla doğrudan ilişkilendirilen bir şey gibi gösteriliyor. İdeolojilerinden emin olmadıkları için sürekli korkuyorlar ve korktukça daha fazla şey öğrenmeye çalışıyorlar. Çünkü kendi ideolojileriyle insanlar arasında sevgi, saygı, ruh birliği ve bağı olmadığının ve olamayacağının farkındalar.Bedia Ceylan Güzelce/Al Jazeera
Şırnak, Nuh'un Gemisini Cudi Dağı'na İstiyor
ŞIRNAK Kültür, Turizm ve Kalkınma Derneği Başkanı Cihan Birlik, Rusell Crowe'in başrolünü oynadığı 'Nuh: Büyük Tufan' filminde kullanılan Nuh'un gemisini ABD'den getirip Cudi Dağı'na koymak için girişim başlattıklarını söyledi. Şırnak'ta Kültür, Turizm ve Kalkınma Derneği Başkanı Cihan Birlik, filmdeki Nuh'un gemisinin getirilmesi için Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile görüştüğünü ve bakanlık tarafından da girişimlerin başlayacağını söyledi. Birlik, geminin gelmesi halinde Cudi Dağı eteklerini Milli Park kuracaklarını ve gemiyi de buraya koyacaklarını söyledi. Dernek Başkanı Cihan Birlik, 'Çözüm süreci' ile birlikte bölgede güzel bir ortamın ortaya çıktığını belirterek, şöyle dedi: 'Çanakkale'ye Truva Atı nasıl Yunanistan'dan getirilmişse Amerika, Panama'da çekimleri yapılan Nuh: Büyük Tufan' filminde kullanılan gemiyi de Şırnak'a getireceğiz. Gemiyi yıllarca çatışmalar ile anılan Cudi Dağı eteklerinde olan boş araziye yerleştirip, burayı Milli Park ilan edip ardından bölge şartlarına uygun hayvanları buraya getirip bir hayvanat bahçesi yapmayı planlıyoruz.' Şırnak Valisi Hasan İpek'in projelerini desteklediğini ifade eden Birlik, filmdeki gemiyi almaları halinde getirilmesini de belgesel film haline getireceklerini kaydetti. Birlik, Nuh'un gemisinin getirilmesi halinde kente turist akını görüleceğini bildirirken şöyle dedi: 'Şırnak, Cudi'mize binlerce turist akın edecek. Memleketimizde turizm patlaması olacak. Kalkınma patlaması olacak. İstihdam olacak. Yani aklımıza gelebilecek her türlü katkıyı biz memleketimize bu proje ile beraber sağlamayı düşünüyoruz. Biz proje kapsamında sayın Kültür Bakanımıza gitmeyi düşünüyoruz. Kültür bakanımızdan önemli destek almayı düşünüyoruz. Kendilerine de buradan seslenmek istiyoruz. Bu milli birlik ve beraberlik kardeşlik projesine, destek vermelerini arzu ediyoruz. Geçmiş zamanda yaşanan terör olayları nedeniyle buralara her hangi bir yatırım yapılmadı. Biz bunları güzel projelerle aşmak istiyoruz.' Ebubekir KARATOPRAK/ŞIRNAK, (DHA)