onedio

memur Haberleri

memur ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. memur ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

İZBAN Grevde mi, Neden Çalışmıyor? İzban Seferleri Ne Zaman Başlayacak?
Kamu çalışanları, 18 Ağustos Pazartesi günü iş bırakma eyleme düzenleme kararı aldı. Buna göre Türkiye genelinde görev alan memurlar, bir gün boyunca grevde olacak. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) personeli de greve katıldı. Dolayısıyla İzmir'de hizmet veren İzban'da tüm seferler durduruldu.Peki İzban seferleri ne zaman başlayacak?
Atatürk'ün Eğitim Üzerine Söylediği Sözler
Atatürk’ün Eğitim Üzerine Söylediği SözlerBir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz…Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.En önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.Milli eğitimde süratle yüksek bir seviyeye çıkacak olan bir milletin, hayat mücadelesinde maddi ve manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır.Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır.Milli eğitim ışığının memleketin en derin köşelerine kadar ulaşmasına, yayılmasına özellikle dikkat ediyoruz.Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memleket sevgisini, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilecek en uygun, en güvenli yolu öğretir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur.En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır.Yeni nesil, en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir.Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Eğitim Bakanlığı’nı almak isterdim.İlim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Bundan dolayı okul lazımdır. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım.Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılâplar sizin, sayın öğretmenler, sizin sosyal ve fikri inkılâptaki başarılarınızla pekiştirilecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.Türkiye’nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî, idarî inkılâplar çok büyük, çok mühimdir. Bu inkılâplar, sayın öğretmenler, sizin; toplumsal ve fikrî inkılâptaki muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet,sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister!Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.Memleketi ilim, irfan, ekonomi ve bayındırlık alanlarında da yükseltmek, milletimizin her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lazımdır. Bu kutsal amaçlar elde etmek için mücadeleye atılanların arasında öğretmenler en önemli ve en hassas yeri almaktadır.Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz… Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal yaşamda bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkarlarına sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da ayni öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.Öğretmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır.Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir…Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.Okullarda öğretim vazifesinin güvenilir ellere teslimini, memleket evladının, o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ideal sayacak üstün saygıdeğer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, derece derece ilerlemeye ve her halde refah sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır.İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken, bir yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta aktif şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri, uygulamalı bir biçimde vermek metodu eğitimimizin temelini oluşturmalıdır.Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır. Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir.Yeni nesil, en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
Memur Teoman: 'Görevimin Gereği Neyse Onu Yaptım'
Rıza Zarrab ile adamı Rüçhan Bayar arasındaki görüşmede ‘Teoman’ olarak geçen ve tüm ısrarlara rağmen rüşveti geri çeviren memur Teoman konuştu Reza Zarrab ve adamlarının rüşvet tekliflerini geri çevirdikleri tutanaklara yansıyan memur Teoman , “Devlet memuru olduğum için kayıtlarla ilgili artı ya da eksi bir şey söyleyemem. Görevim gereği davrandım. Gelişmeleri ben de internet ve televizyondan takip ediyorum' dedi. 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun kilit ismi Reza Zarrab ile Rüçhan Bayar arasında geçtiği iddia edilen bir konuşmanın kaydında ‘Teoman’ isimli gümrük memurunun bütün ısrarlara rağmen rüşveti kabul etmemesinden yakınılıyor. Rüçhan Bayar, memur Teoman’ın müdürlerinin emrine rağmen işi yapmamasına tepki gösterirken, “Teoman’a neler yaptım, ne vaatler, ne şeyler...Yok. Yok, adam almıyor” sözleri, “Memur Teoman”ı sosyal medyanın kahramanı haline getirdi. Memur Teoman’ın 17 Aralık operasyonunun öncesinde İstanbul’da Gümrük Müdür Yardımcısı olarak çalıştığı ancak daha sonra Gaziantep’e Gümrük Müdür Yardımcısı olarak sürgün edildiği belirlendi. İnternet fenomeni haline gelen Teoman Coşkun Dudak, Gaziantep’te bir toplantı sırasında Hürriyet'ten Hacer Boyacıoğlu 'nun sorularını yanıtladı. Devlet memuru olduğu için konuşamayacağını söyleyen Dudak, “Devlet memuru olduğum için kayıtlarla ilgili artı ya da eksi bir şey söyleyemem. Görevim gereği davrandım. Gelişmeleri ben de internet ve televizyondan takip ediyorum. İlginize teşekkür ederim. Kayıtlardan sonra bir bürokrat ya da bakanla herhangi bir görüşmem olmadı” dedi. Yazıcı: Bilgi notu istedim Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, internete sızan fezlekelerde adı geçen Gümrük Müdür Yardımcısı Teoman Coşkun Durak’la ilgili ilk kez konuştu ve “Konuyla ilgili bir bilgi notu istedim” dedi. Yazıcı konuyla ilgili Hürriyet’in sorularını yanıtlarken; “Evet sosyal medya ve internet sitelerine yansıyan olayı duydum. Biraz beklemek lazım” diye konuştu. Yazıcı, Durak’ın görev yerinin değişmesiyle ilgili soruya da “Ben konuyu duydum ama tam olarak nedir bilmiyorum. Bu nedenle bir bilgi notu istedim” yanıtını verdi. 'T24
‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ İstanbul'da
Erdal Beşikçioğlu’nun tek kişilik oyunu ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ İstanbul turnesi için geliyor. Oyun, 2008 yılından bu yana kapalı gişe sahneleniyor. Yaşadığının farkına bile varılmayan bir memur olan Popriçin’in hikayesinin anlatıldığı Ankara Devlet Tiyatrosu'nun oyunu ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ İstanbul turnesine geliyor. Erdal Beşikçioğlu’nun tek kişilik performansıyla sahne aldığı oyun, 18-20-22-25-27-29 Mart tarihlerinde Üsküdar Stüdyo Sahne’de izlenebilir. Gogol’un metni Rus tiyatro ve oyun yazarı Nikolay Vasilyeviç Gogol’un yazdığı, Sylvie Luneau ve Roger Coggio’nun oyunlaştırdığı ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ bir deliden çok, yaşadığı toplum tarafından adım adım deliliğe itilen, gerçek yaşamın acımasızlığı ile baş edemeyen bir adamın hikayesini anlatıyor. Prömiyerinin yapıldığı 4 Ocak 2008 yılından bu yana kapalı gişe oynayan ve birçok ödül alan tek kişilik oyunda, dekor ve köstüm tasarımı Sertel Çetiner’e, müzikler Tayfun Gültutan’a ve ışık tasarımı Seyhun Ayaş ile Zeynel Işık’a ait. Yönetmenliğini Cem Emüler yaparken, Erdal Beşikçioğlu bu oyundaki performansıyla bugüne dek eleştirmenlerden ve izleyiciden büyük övgüler aldı.
'9 Sefer Şampiyon Olmuş Siyasi Hareket Bir Dönüm Noktasındadır'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, 'Bizim kongrelerimizde havada uçuşan sandalyeler, yumruklar konuşmaz. Ağızlar, diller gönüller konuşur. Gözler hüzün veya sevinç gözyaşları veya sevgi parıltıları dökerek konuşur' dedi.Çelik, düzenlediği basın toplantısında, AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'ne ilişkin hazırlıkları anlatarak, gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. AK Parti'nin olağanüstü kongrelere alışkın olmadığını, ilk defa olağanüstü bir kongre yapacaklarını ifade eden Çelik, partinin bugüne kadar gerçekleştirdiği 4 olağan kongrenin diğer siyasi partilere örnek olabilecek kongreler olduğunu söyledi. Kongrelerin siyasi partiler için bir hesaplaşma, hesapları gözden geçirme faaliyetleri olduğunu, AK Parti'nin de her büyük kongresinde delegelerine, seçmenlerine ve halka hesap vererek bugüne kadar geldiğini ifade eden Çelik, yarınki olağanüstü büyük kongrede de AK Parti'nin kuruluşundan bu yana neler yapıldığını, nelerin başarıldığını ve bundan sonra da nelerin yapılacağının halkla paylaşılacağını aktardı. Hüseyin Çelik, AK Parti'nin dünyadaki en büyük sivil siyasal organizasyonlardan biri olduğunu belirterek, 'Bizim kongrelerimizde havada uçuşan sandalyeler, yumruklar konuşmaz. Ağızlar, diller gönüller konuşur. Gözler hüzün veya sevinç gözyaşları veya sevgi parıltıları dökerek konuşur. 9 sefer sandıktan şampiyon olmuş bir siyasi hareketten söz ediyoruz. Böyle bir siyasi hareket bugün bir dönüm noktasındadır. Her son aynı zamanda yeni bir başlangıçtır' diye konuştu. AK Parti'nin, Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, milletin oylarıyla 12. Cumhurbaşkanı seçilmiş olmasından dolayı zaruri olarak olağanüstü kongreye gittiğine değinen Çelik, genel başkanlığa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun aday olduğunu anımsatarak, kongrenin sonuçlarının merak edilmediğini söyledi. Çelik, kongreye 3 bin kişinin davetli olarak katılacağını, 81 ilden bin 20 otobüsle 40 bin kişinin Ankara'ya geleceğini, siyasi parti, tüccar, sanayici, esnaf, işçi, memur ve işverenlerin sivil toplum kuruluşları ile sendika temsilcilerinin de kongreye davetli olarak katılacaklarını anlattı. Kongre olağanüstü olduğu için sınırlı sayıda yabancı konuk davet ettiklerini, kendiliğinden katılma arzusunda olan yabancı konuklar da olacağını ifade eden Çelik, 'Yurt dışından gelen, özellikle kalburüstü insan sayısı olarak zikredeyim, 70'in üzerinde bir katılım var'' ifadesini kullandı. Hüseyin Çelik, kongreyi 100'ü yabanc, teknik ekipler de dahil 900'ün üzerinde basın mensubunun takip edeceğini dile getirerek, AK Parti'nin her organizasyonuna olduğu gibi olağanüstü büyük kongresine de basının ilgisinin üst düzeyde bulunduğunu vurguladı. AK Parti'nin olağan kongresinin de herhangi bir değişiklik olmaması halinde 2015 yılının sonbahar aylarında gerçekleştirileceğini anımsatan Çelik, bu kongrenin de diğer siyasi partilere örnek olacak ve AK Partiye yakışır şekilde gerçekleştileceğini söyledi. AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'nin organizasyonunda 2 bin 500 kişinin görev aldığını, medyanın ve davetlilerin her türlü ihtiyacının karşılanması için büyük çaba harcadıklarını ifade eden Çelik, salona sığmayan partililer için de 2 bin 500 metrekarelik birkaç çadır kurulduğunu, buralarda da vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanacağını aktardı. Özürlüler için özel hazırlıklar Özürlüler için özel hazırlıklar yapıldığını, braille alfabesiyle hazırlanmış yaka kartları ile işaret levhaları kullanıldığını, engellilerle ilgili bilimsel çalışma yapan kişilerin de kongreye davet edildiğini anlatan Çelik, özürlülerin haklarının yer alacağı kitapçıkların da yine braille alfabesiyle hazırlanarak, salonda dağıtılacağını belirtti. Salona girişlerin sabah 07.30'da başlayacağını, AK Parti Genel Başkan adayı ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile eşi Sare Davutoğlu'nun salona 09.40'da girerek, katılımcıları selamlamalarının planlandığını ifade eden Çelik, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan'ın ise saat 09.45'te salona girmesi ve hazırlanan platform üzerinde tur atarak, partilileri selamlamalarının öngörüldüğünü söyledi. Erdoğan'ın, salona girmeden önce dışarıda bekleyen kalabalığa hitap etmesini beklediklerini, buradaki konuşmanın da dev ekranlarla salona aktarılacağını dile getiren Çelik, saat 10.00 itibarıyla kongrenin resmi olarak başlamasını öngördüklerini, sırasıyla AK Parti iktidarlarının icraatları ile Erdoğan'ın siyasi geçmişinin konu edildiği iki ayrı filmin izlettirilmesinin ardından Erdoğan'ın salona hitap edeceğini ifade etti. Erdoğan'ın konuşmasının ardından, 'Bizim Hikayemiz' adını taşıyan AK Parti'nin siyasi hareketine ilişkin başka bir film gösteriminin olacağına değinen Çelik, Davutoğlu ile ilgili bir tanıtım filminin de izlettirileceğini söyledi. Yabancı konuklar için resepsiyon Kongre devam ederken 15.00-16.00 saatlerinde salonunun üst katında yabancı misafirlere bir resepsiyon verileceğini ve daha sonra seçime geçileceğini belirten Çelik, resmi sonuçların açıklanmasıyla olağanüstü büyük kongreyi tamamlayacaklarını kaydetti. Çelik, görsel olarak hazırlanan filmlerin yanı sıra AK Parti'nin seçim şarkılarının da seslendirileceği kongrenin AK Parti ve Türkiye için hayırlı olmasını diledi. Bu arada, kongrenin yapılacağı Ankara Arena Spor Salonu, AK Parti'nin illerde düzenlediği mitinglerde de kullandığı 'Türkiye’nin partisi, Türkiye’nin lideri', 'Şimdi Türkiye zamanı', 'Millet eğilmez, Türkiye yenilmez', 'Bir olduk, birlik olduk birlikte Türkiye olduk', 'Yeni hedefler, yeni Türkiye', 'Hayallerimiz var, sevdamız var', 'Herşey Türkiye için, bu ışık sönmeyecek' ve 'Durmak yok, yola devam' afişleriye süslendi. 'Kimsenin istifa etmesine falan da gerek yok zaten' Çelik, AK Parti 1. Olağanüstü Kongresi'nin yapılacağı Ankara Arena'da düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Çelik, bir gazetecinin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, dün Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamasındaki bazı sözlerinin, kabine üyelerinin istifasını sunduğu yönünde değerlendirildiğini hatırlatması üzerine, toplantıdan sonra Arınç ile görüştüğünü söyledi. Arınç'ın, 'Bunun bütün Bakanlar Kurulu üyelerini kapsayan bir şey olmadığını ifade ettiğini' belirten Çelik, şöyle devam etti: 'Bir hükümetin başbakanı değiştiği zaman o hükümetin bütün üyeleri otomatik olarak zaten düşecektir. Kimsenin istifa etmesine falan da gerek yok zaten. Yani Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 28'inde ant içip Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde mazbatasını alıp, ant içip Cumhurbaşkanlığı görevine fiili olarak başladıktan sonra zaten 61. hükümet fiilen sona ermiş demektir. Şu anda herkes görevinin başındadır zaten.' Yeni hükümet kuruluncaya kadar 61. hükümetin üyelerinin görevlerinin başında olacağını anlatan Çelik, 'Şunun altını çizmek istiyorum, yani zaten başbakan değiştiği için bütün Bakanlar Kurulu üyelerinin üyelikleri düşmüş durumdadır. Bu, sadece onlar için geçerli değil. MYK üyeleri için de bu geçerlidir, AK Parti MYK'sı da genel başkanın değiştiği gün MYK üyelerinin üyelikleri otomatikman düşer ve sayın yeni genel başkan ama MKYK üyeleri arasından olmak kaydıyla istediğini bu görevlere getirebilir, eski arkadaşlarla yola devam etmek isteyebilir, yeni arkadaşlar tayin edebilir' diye konuştu. 'Arınç'ın yaptığı siyasi nezaketin gereğidir' Arınç'ın, Bakanlar Kurulu'nda '5,5 yıldan beri başbakan yardımcılığı yaptığını, yeni başbakanın rahat olması, kendi kabinesini rahat olarak kurması için bu görevinden feragat ettiğini' söylediğini ifade eden Çelik, şunları söyledi: 'Ama daha sonra Sayın Başbakan, Sayın Arınç'a 'sizi de bu kabinede görmek istiyorum' dediği zaman Sayın Arınç'ın tavrı ne olacaktır, veyahut da böyle bir teklif kendisine gidecek mi, gitmeyecek mi onu bilmiyorum. Ama bu Sayın Arınç'ın yaptığı siyasi nezaketin gereğidir. Aslında burada Sayın Arınç, bana kalırsa dediğim gibi tecrübesinin, birikiminin bir sonucu olarak bir tavır sergilemiştir fakat daha sonra Bakanlar Kurulu nasıl şekillenecektir hep birlikte bunu göreceğiz.' 'Sayın Davutoğlu seçilsin, şarkı kolaydır' Çelik, Ahmet Davutoğlu'na özel yeni bir şarkı hazırlanıp hazırlanmadığı yönündeki bir başka soru üzerine ise şöyle konuştu: 'Sayın Davutoğlu seçilsin, şarkı kolaydır. Seçilmeden, bu bir çeşit tanıtım filmidir, aslında Sayın Davutoğlu'nun çok tanıtıma da ihtiyacı yoktur, bütün kamuoyunun, iç ve dış kamuoyunun tanıdığı bir insandır. Ama işin dediğim gibi tabiatı gereği genel başkan adayımızla ilgili olarak burada bir tanıtıcı filmin olması siyasi, akademik kariyerinin, siyasi ve bireysel geçmişinin kongre delegeleriyle paylaşılması son derece nezaket gereği olan bir şeydir bu yapılacaktır.' Kongreyi yabancı konuk olarak kimlerin katılacağına ilişkin soruya karşılık Çelik, 'Olağanüstü bir büyük kongre olduğu için devlet başkanları, hükümet başkanları, bakanlar veyahut da dünyadaki ünlüler nezdinde zaten ciddi bir davet etme teşebbüsümüz olmadı. Çok sınırlı sayıda, siyasi partiler nezdinde davetler yapılmıştır. 70-80'in üzerinde hatta belki 100'e yaklaşacak olan bir yabancı konuk vardır. Salonda isimleri anons edilecek, çünkü bir kısmı teyit edildi, bir kısmı edilecek. Dolayısıyla o detaya müsaade ederseniz burada girmesem daha doğru olur' ifadesini kullandı. Yabancı konuklar konuşma yapmayacak Çelik, kongrede, yabancı konuklardan konuşma yapacak olup olmayacağına ilişkin soruya da 'Yabancı katılımcı dostlarımızdan da biz tabi affımızı dileyeceğiz. Çünkü bu durumda çok fazla uzuyor ve yaz ayları, malum ağustos ayındayız, salon ne kadar soğutulursa soğutulsun, klimalar ne kadar mükemmel çalışırsa çalışsın en azından bu salonun içinde 15 bin insanın nefes alıp vermesi söz konusudur, bunun üstesinden gelebilecek klima henüz icat edilmedi. Dolayısıyla çok uzamaması, bunaltıcı olmaması için yabancı konuklara söz verilmeyecektir' yanıtını verdi. 'Kabine totolarını falan takip ederim ama inanmam' Çelik, kabine değişikliğinin kapsamlı olup olmayacağına ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı: 'Ben, bu kabine değişikliklerinde tabii medyanın bu kabine totolarını falan ben hep takip ederim ama onların çoğuna da inanmam. Şimdi zaten siz 25-30 kişiden söz ediyorsunuz, hepsini atsanız yüzde 30, yüzde 40'ı tutar. Elbette sizin yazdıklarınızın içinde tutanlar olacaktır, tutmayanlar olacaktır. Onun için bence çok meraklanmayın. Bir de zaman zaman CHP'li arkadaşlara takılırım kuliste, 'yav siz niye çok merak ediyorsunuz? Bunların hiçbirisi CHP'li olmayacak.' Neticede, AK Parti'den a gider, b gelir dolayısıyla ben bakan toto veya genel merkezde şu gidecek, bu kalacak gibi yapılan tahminlere saygı duyuyorum. Meydanın işi bu. Yani sonuçta siz kendinizce sondaj yapıyorsunuz. Petrol çıkar mı çıkar ama çıkmayabilir her sondajdan petrol çıkmıyor.” Kongre salonunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti Genel Başkan Adayı Ahmet Davutoğlu’nun oturacağı bölümle ilgili soru üzerine Çelik, “Şimdi doğrusunu isterseniz nokta olarak yerlerini gösteremeyeceğim, genel başkan, başbakan hali hazırda Sayın Başbakan olduğuna göre onun oturması gereken yer var, bellidir o zaten. Sayın Davutoğlu da kendisine tahsis edilmiş bir yere oturacaktır. Yarın oturduğu yeri hep birlikte göreceğiz. Yan yana büyük ihtimalle oturmayabilirler. Yan yana otursalar ne değişir” değerlendirmesinde bulundu. Muhalefet partilerinin, cumhurbaşkanı seçim sonuçlarının Resmi Gazete’de yayınlanmamasına ilişkin eleştirilerine de değinen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Başbakan yemin etmek üzere, hala bizim muhalefet ‘başbakan, efendim niye Resmi Gazete’de seçim sonuçlarını yayımlatmadı, şu anda başbakanlık yapamaz. Kararname imzalayamaz’, ‘şu anda fiilen cumhurbaşkanıdır’ diyenler var. Şunu çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum, Sayın Başbakanın adaylığı söz konusu olduğu zaman, ‘kesinlikle cumhurbaşkanı olmamalıdır, Recep Tayyip Erdoğan, asla cumhurbaşkanı olamaz.’ Sayın Bahçeli’nin sözlerini hatırlıyor sunuz değil mi? ‘Kesinlikle cumhurbaşkanı olamaz’ dedi. Şimdi de ‘sen cumhurbaşkanısın, bir an önce cumhurbaşkanlığı yap’ diyorlar. Bunun hangisi tutarlı?” Çelik, bazı medya mensuplarının da eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, görev süresi dolmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde 4 ay fazla kalmasını eleştirmediğine dikkati çekerek, şöyle konuştu: “Bazı medya mensuplarına da buradan bu eleştiriyi yöneltiyorum, 2007’de Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü 4 ay fazladan işgal etti. Bakın, 'işgal' kelimesini kullanıyorum. Ona hakkı yoktu. Sayın Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi bittiği zaman cumhurbaşkanı seçilmediği için Meclis Başkanı, dönemin Meclis Başkanı ki o zaman Sayın Bülent Arınç’tı, otomatikman orada cumhurbaşkanı adayı olarak oturması gerekiyordu. 80 darbesine doğru giden Türkiye’de hatırlayın cumhurbaşkanı seçilemediği için kimdi cumhurbaşkanı vekili? Dönemin malum meşhur Dışişleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil’di. O zaman Senato Başkanı olduğu için. İhsan Sabri Çağlayangil vekalet etti ama bir türlü cumhurbaşkanı seçilemedi. Sayın Başbakan’ın 15’inden sonra 13 gününün hesabını yapanlar Ahmet Necdet Sezer’in 4 ay boyunca Çankaya Köşkü’nü işgal etmesine hiçbir şey demediler. Son derece nezaketsiz bir şekilde de çekip gitmesine bir şey demediler. Yani Sayın Gül'e devir teslim yapmamasına da bir şey demediler. Bu açıdan hepimizin oturup kendimizi yoklamamız lazım. Biz gerçekten objektif miyiz? Gerçekten biz hukuk ne diyorsa onu mu söylüyoruz?” CHP'nin başvurusunun ardından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kararını verdiğini ve son noktayı koyduğunu dile getiren Çelik, “Her konuda ‘yargı yargı’ diyenler, baktım, bu konuda yargı fiilen demiyor. Çünkü onların kendi sabit yargıları vardı. Onun için yargıdan söz etmiyorlar. Ama işin sonuna gelindi. Şimdi şurada bugün ayın 26’sı, Sayın Başbakan ayın 28’inde mazbatasını alıp, yemin edip cumhurbaşkanı olacak. Ben Sayın cumhurbaşkanımıza, Sayın yeni seçilecek olan Genel Başkanımız ve Başbakanımıza da bugüne kadar olduğu gibi başarılarla dolu bir hayat diliyorum. İnşallah Türkiye’ye ekipleriyle birlikte hizmet etme, daha fazla hizmet etme imkanının bulurlar” dedi. “Sayın Başbakan sabah ayrı akşam ayrı karar vermez” Çelik, “Adli yıl açılış törenine, Sayın Erdoğan, gitmeyeceğini söylemişti. Kararında bir değişiklik olacak mı” sorusunu, “Sayın Başbakan sabah ayrı, akşam ayrı karar vermez. Bugüne kadar hep görmüşsünüz. Sayın Başbakan gideceğim derse gider, gitmeyeceğim derse de gitmez. Sayın Başbakan ne dedi, 'gitmeyeceğim.' Demek ki gitmeyecek. Bir değişiklik yok'' diye yanıtladı. Bur başka soru üzerine de Hüseyin Çelik, şunları kaydetti: “Ben, tabii bir CHP tahliline gidersem bu basın toplantısı çok uzar. CHP’nin ne halde olduğunu siz biliyorsunuz. CHP, bu tür tartışmalarla acaba bu içerideki tartışmaları dışarıya pas edebilir miyim derdindedir. Sayın Kılıçdaroğlu aslında kendi derdine yanıyor, şu anda. Kendi içlerinde neler yaşardıklarını biliyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin kadrolu anamuhalefet partisidir. Bu kadro sabittir. Hiç değişmiyor bildiginiz gibi. Böyle oldukları için bu zihniyeti taşıdıkları için de o asgari devlet terbiyesinin gerektirdiği kurallara, kaidelere uymadıkları için her seferinde nelerle karşılaştıklarını görüyorsunuz. Şimdi siz cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu sevmeyebilir ama halkın yüzde 52’sinin oyuyla seçilen bir cumhurbaşkanı olduğu için halka olan saygısından dolayı eğer halka güveniyorsanız, eğer halka zerre kadar saygınız varsa onun seçtiği o makamda olan insana saygı duyacaksınız. Ben sevin demiyorum. Kuralla, kaideyle sevgi olmaz. Talimatla, kanunla sevgi olmaz. Ama sevmediğiniz insana devlet yönetiminin, siyasetin, adabı muaşeretin gerektirdiği saygıyı gösterebilirsiniz. Biz Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, MHP’den de diğer partilerden de bu nezaketi bekliyoruz.” Muhabir: Kadir Karakuş, Kurbani Geyik, Enes Kaplan
‘Hiçbir İktidarın Dili Olamayız’
Ekranların Behzat Ç’si Erdal Beşikçioğlu, bugünlerde “Bir Delinin Hatıra Defteri” ile İstanbul’da. Oyundan sonra, merdivenlerde göründüğünde, delikanlının biri önüne atılıyor: ‘Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Abi sen nasıl bir adamsın ya!’Üsküdar Stüdyo Sahne, oyunu bekleyen insanlarla tıklım tıklım. Bazıları şanslı. Satışa sunulduğunda dakikalar içinde tükenen biletlerden alabilmiş. 2008’den beri bu böyle. Diğerleri bir ihtimal, sahnede boş yer kalmasını dileyerek bekliyor. Onların sayısı da hiç az değil.Oyun başlıyor. Yaklaşık 1.5 saatlik, tek perdelik, tek kişilik bir oyun. Tiyatro sanatçısının enstrümanı bedenidir derler. Sahnedeki oyuncu bu ifadenin saf karşılığı. Hareketli vincin üzerinde, Gogol’ün “Bir Delinin Hatıra Defteri” eserini, alın teri sahneye yağarken, tek an soluğu kesilmeden oynuyor.Kalabalık da nefesini tutmuş, 7. sınıf memur Poprişçin’i sistemin nasıl delirttiğini izliyor. Oyun bitince alkış kıyamet.Ama aradan yarım saat geçmesine rağmen kimsenin Stüdyo Sahne’den ayrılacağı yok. Sanatçının yanlarına gelmesini bekliyorlar. Alkışlamak yetmemiş, bir kez de yüz yüze teşekkür etme hevesindeler.Merdivenlerde göründüğünde, delikanlının biri, sanatçının önüne atılıyor. Hayranlık ve içtenlikle “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Abi sen nasıl bi adamsın ya!” diyor.Gence gülümseyip göz kırpan o abi, Erdal Beşikçioğlu. Bu kez Behzat Ç. değil, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun turnedeki oyuncusu olarak seyircilerin arasında.Tüm bunlar olup biterken, kapıda, Devlet Tiyatroları’nı lağvedecek, hükümetin Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı Taslağı’na karşı imza kampanyası var.‘Sistem değişmediği sürece…’‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ klasik bir eser. Ama bugünleri de çok iyi anlatıyor değil mi?Sistemler değişmediği sürece dertler de değişmiyor. Dertler değişmediği zaman, bilmem kaç tarihinde yazılmış bir oyunun bugünde karşılığını bulabiliyorsunuz. Zaten edebiyat böyle bir şey. Şimdi bir de yaşadığımız hikâyeyle, Gogol’ün anlattığı hikâye arasında paralellik kurulunca...‘Gençler sorguluyor’Aslında metaforlarla yüklü ağır bir hiciv. Oyuna gençlerin ilgisi de muazzam. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?Gençler her şeyi araştırıyor, sorguluyor. İnternet, kitabın yerini almış durumda, okumaya ön ayak oluyor. Biz biraz daha romantik insanlar olduğumuz için, elimizdeki kitapla, onun yazarı tarafından var edilip elle tutulur bir hale geldikten sonraki durumuyla ilgileniyoruz.Ama gençler bilgi açlığına düştükleri için, neredeyse bütün dünyadaki bilgileri emiyorlar. Biz onların yaşlarındayken tek kanal televizyonumuz vardı, üzerinde dantel örtülü. Onlar ceplerindeki telefonlarla her şeye ulaşabiliyorlar. Her ne kadar engellenmeye çalışılsa da bir yolu bulunup o bilgiye ulaşıyor.‘Senaryo inandırıcı değil’Engel demişken, konu mecburen internet yasaklarına geliyor…Başbakan “Bundan 10 yıl önce SSK’de kuyruktaydınız” diyor. 10 yıl önce benim 226 KB’lik bir bilgisayarım vardı. Şimdi dünya bambaşka bir teknolojiye ulaştı. Devletin işletilmesine talip olan bir iktidarın zaten bu değişimin gereğini yapması gerekiyor. Bu çok normal, yapmazsa ayıp.Ama bunun yanında Twitter’ı kapatmaya çalışıyor. Bu hareket çok gülünç. Bir de diyorlar ki yargı gereği kapatmak zorunda kaldık. Böyle bir bahane olabilir mi?Bu senaryoyu kimse beğenmiyor. İnandırıcı bulmuyor. İnandırıcı bulmayınca da bu filmin gişesi olmaz.‘Tedavi görmeli…’Geçende Türk Tabipleri Birliği, Başbakan’ın ruh sağlığından endişe duyduğunu açıkladı. Siz 6 yıla yakın zamandır, sahnede “deli”yi canlandıran biri olarak, nasıl buluyorsunuz ruh halini?3 yıl boyunca Behzat Ç. gibi bir karakteri canlandırdım. 3 yıl boyunca sabahtan gece yarılarına kadar bir rolle beraber yaşamak zorunda kaldım. Her şeyi aynı şekilde kodladığınızda, bir süre sonra kendinizi öyle zannetmeye başlıyorsunuz. Bu büyük bir hastalıktır.On yıllık bir iktidar süresince, hikâyenin böyle geliştiğini düşünürsek, birtakım ruhsal değişiklikler çok normaldir. O da insan. Ama bunun kişi tarafından fark edilip tedavisinin yapılması gerekiyor.Bazen insanlar devlet işletmesine geldiklerini unutabilir. Bunun hatırlatılması gerekiyor. Devlet başka bir şey. Onun işletmesine gelen siyasi iktidarlar başka.Hizmeti görmezden gelmek…Yıllardır biletleri yok satan bir oyunun kahramanı, bir devlet sanatçısı olarak, TÜSAK tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?TÜSAK büyük bir saçmalık. İngiltere sistemi diyorlar, ama dünyada en fazla DVD’nin satıldığı ülke İngiltere’dir. Eğitim seviyesi o kadar yukarıda ki. Ben Diyarbakır’da mecburi görevimi yaptığım zaman, Güneydoğu’daki kasabalara, köylere gidiyorduk. Sahneleri yoktu, yemekhanelerde masaları yan yana koyup sahne haline getiriyorduk. Şimdi sistem böyleyken, Devlet Tiyatroları’nın yaptığı hizmeti görmezden gelmek korkunç. Bir de aranızda çalışmayan adamlar var diyorlar.‘TÜSAK büyük bir yalan’‘Bankamatik sanatçıları’ söylemi...Evet, ama o bankamatik sanatçılarını biz yaratmadık. Devlet Tiyatroları kurulduğundan bugüne kadarki hükümetlerin kayırmalarıyla gelen birtakım arkadaşlar eğer oradaysa, bu kurumun problemi değildir. Siyasi iktidar Devlet Tiyatrosu’nun üzerinde hâkimiyet kurduğu sürece bankamatik sanatçıları maalesef oluşacaktır.Siz siyasi iktidarlar olarak elinizi ayağınızı çekeceksiniz ki biz kendi kıstasımızda, kendi entelektüel seviyemizdeki insanlarla beraber sorunlarımızı çözelim.Bir kere olsun tiyatroya gelmemiş bir insanın tiyatronun sıkıntılarını bilmesi mümkün değildir. O yüzden TÜSAK büyük bir yalan, kandırmaca ve umarım bu konuda halk desteğini bizden esirgemez.Sadece bizim için değil, Shakespeare çok önemli bir laf söylemiş: “Bir tek bilgili dost bilgisiz bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.” Halkın desteği bunun için gerekli. Güneydoğu için, Doğu Karadeniz için, İç Anadolu için... En azından herkese soru sormasını öğretebilmemiz için gerekli.‘İçeride de oynarım…’İşin bir de repertuvar boyutu var. Malum, genel ahlak kriteri vb. Diyelim “Bir Delinin Hatıra Defteri” uygun bulunmadı, ne yaparsınız?Bedenim kaldırabildiği ölçüde, kendi imkânlarımızla oynarız. Yasaklarlar, ben yine oynamaya devam ederim. Suç işledin derlerse içeride de oynarım. Çünkü benim başka derdim yok.Bir kavram kargaşası var. Bunu yaratan da hükümetin lideri. Sanatçının tanımının yeniden yapılması gerekiyor. Değersizleştirmeye çalıştığı ölçüde hepimizi aynı kefenin içine koyuyor. Bizi niye basitleştiriyorsun? Niye değersizleştiriyorsun? Öyle kolay yetişen insanlar değiliz biz.Geçenlerde çok üzüldüm. Bunları söylediğimiz için ateist olduk biz. Benim nüfus kâğıdımda İslam yazıyor kardeşim! O değerlendirdiğin kitle içindeyim, ama ateist değilim. Bir başbakana bunun için dava açabilir miyim diye çok düşündüm. Belki şimdi burada söylemek bile yeterli: Ben ateist değilim. O senin söylediğin standartlardayım, nüfus kâğıdımda da İslam yazıyor.‘Tiyatroda ısınalım…’Devlet sanatçıları, özel tiyatrolardakiler gibi, kendini halka teslim edemez mi? Bu da bir alternatif olamaz mı?Oyuncular iyiyse tabii ki seyirciyle buluşmaya devam edecekler. Ama bizim amacımız seyircilere 50 lira karşılığında bu işi sunmak değil. Bizim amacımız 5 liraya, 10 liraya sunmak. Kısıtlı bütçesi olan bir insanın evde yakacak odunu yoksa bu gece tiyatroda ısınalım diyebilmesini sağlamak.İkinci Dünya Savaşı sırasında bu yapıldı zaten. Almanya bombalanırken Alman tiyatroları doluydu. Toplu halde ısınabildikleri için... Kalben, ruhen, zihnen ısınmak manasında da söylüyorum bunu.‘Mesleğim gereği…’ Bir tarafta TÜSAK tartışması varken, Ankara’daki Devlet Tiyatroları arazisindeki talan yaşandı. Siz oradaki manzarayı gördünüz, manzara nasıldı?O olay çok korkunç. Bir devlet kurumunun özel bir şirkete karşı yalnız bırakılması korkunç. Teamüllere aykırı. Biz devletin kurumuyuz ve devlet ayakta kaldığı sürece biz de üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yapmakla mükellefiz.Biz hiçbir siyasi iktidarın dili ya da söylemi olamayız. Ben buna inanıyorum, bu inancımı da insan gibi sonuna kadar söylemeye, anlatmaya çalışacağım. Çünkü benim mesleğim bunu gerektiriyor.‘Baba, ben bu ülkeden…’Erdal Beşikçioğlu’yla sohbet ederken, “Geçen gün çok önemli bir şey oldu” diyerek anlatmaya başlıyor. O çok önemli şey, Berkin Elvan’ın ölümünün ardından, 13 yaşındaki kızının eve gelip “Baba, ben bu ülkeden nefret ediyorum” demesi.Sonrasını yine ondan dinleyelim:Kızımla 3 yaşından beri Anıtkabir’e gideriz. Orada olmak, o hikâyeleri anlatmak, Cumhuriyetin ne manaya geldiğini anlatmak...Bütün gelişim sürecinde böyle bir ortamda büyümüş bir genç kız adayı okuldan gelip “Baba, ben bu ülkeden nefret ediyorum” dedi. Neden kızım diye sorduğumda yanıtı “Bu ülkenin başbakanı çocukları öldürüyor” oldu.Bu noktadan sonra beni ilgilendiren ne ayakkabı kutusu, ne yolsuzluklar, ne başka bir şey. 13 yaşında bir kız çocuğu, kalbiyle, ruhuyla hareket edip hayatı sorgulamaya başladığında böyle bir örnekle karşılaşıyor. Bu reva mıdır?Bir çocuk ölmüş. Allah rahmet eylesin demek çok mu zor? Bir ölümü siyasi rant haline getirmek bu kadar basit mi?Benim ailemin içine böyle hastalıklı bir düşünce düşmüşse o zaman ben bir baba olarak sorgulamaya başlarım. Bunu yapmaya bu devlette yaşayan hiç kimsenin hakkı yok. Başbakan’ın bile.Aslı Uluşahin / Cumhuriyet
Şenol Güneş'ten Duygun Yarsuvat'a Sert Sözler!
Bursaspor teknik direktörü Şenol Güneş, Özlüce Tesisleri’nde düzenlediği basın toplantısında, gündeme dair açıklamalarda bulundu.Şenol Güneş, ligin 13 haftasının geride kaldığını, listeye bakıldığında 19 puanla 7'nci durumda olduklarını hatırlattı. Hiçbir rakibe karşı kötü futbol oynamadıklarını, oyun olarak olumsuzluk görmediğini vurgulayan Şenol Güneş, daha sonra şöyle konuştu:'Yükselen bir değeriz. Şu anda ilk 4’te olmalıydık. Bizden yukarıda olan takımlardan Trabzonspor ile bu hafta oynayacağız. Durumumuzu yukarıya çekme şansımız var. Umut veren bir oyun oynuyoruz. Kadromuzun iskeletinin tecrübesi artacak ve sonuçlarla güveni artacaktır. Ziraat Türkiye Kupası'nda da 2 maçta da 1’er puan aldık. Ama umutsuz bakmıyorum. Herşeyi kaybetmiş değiliz.''PENALTININ GOL OLMAMASINA SEVİNDİM'Kupa maçlarını da değerlendiren Şenol Güneş, şunları söyledi:'Mersin İdmanyurdu maçında kendi sahamızda son dakikada penaltımız var, o penaltının gol olmamasına da sevindim. Hep akılda kaldı. 18 dışında olan bir hareketin penaltı verilmesi, haksız bir karardı. Zaten bir tane haksız karar vardı ve golü atamayarak adaleti yerine getirmiş olduk. Bir sıkıntımız da sizin de gördüğünüz gibi Centone Karagümrük maçındaki yaşananlar. Bizim orada suçlama düşüncemiz yok. Anlatmaya çalıştığımız, Türk futbolu, federasyon, hakemler, seyirciler, medya herşeyin içinde olduğu camiadır. Bunun da başında federasyondur. Profesyonel takımların yarışacağı sahalar kontrol edilmeli. Oyuncuların sakatlanmasına sebep olabiliyorsunuz. Buna hakkınız yok. Bunu tahmin ettiğimiz için yazı yazdık. Eğer bu kadar yaptırım hakkınız yoksa hiçbir yaptırım hakkınız olmaması gerekiyor. Karagümrük başkanı 1 hafta önceden maç bileti satıyordu, bizim yazdığımız yazılara cevap verilmedi. Yönetenler karar verir. Bu konuda herhalde yanlış algılama var. Şahsımla ilgili bir takım beyanlar kullanıldı. En azından İstanbul’da Karagümrük maçında beni görmeye gelseydi yeterdi. Oradaki arkadaşlar evlerine davet etti beni. Karagümrük taraftarları sevgiyle çağırdı. Ama sorun şu evlerin tribün olduğu bir yerde oynadık. Evlerden olumsuzluk olsaydı, evler mi kapanacaktı. Biz yaşadıklarımızı paylaşıyoruz. Futbol güzelleşsin diye konuşuyoruz.''SAHAYA 5 TANE SEDYE GİRDİ'Centone Karagümrük maçının hakemleri konusuna da değinen Şenol Güneş, bu konuda şöyle dedi:'Ben ofsayttan 90+2’de gol yedim. Hakem itildi kakıldı, yine konuşmadım. Maçta 9 kişi kaldık. Eklenen 3 dakikayı anlayamadım. 9 kişiyim doğru ama 5 tane sedye girdi sahaya. 3 dakika neden oynatıldı, diye soruyorum? 15 kişi için 15 bin kişilik tribünü kapatıyorsunuz. Peki orada evi kapatırsanız ne olur? Sonra seyirci neden sahaya gelmiyor diyorsunuz. O konuda da bir adım atıldığını düşünmüyorum. Oturduğunuz yerde kulüplerden para cezası almak yerine ödüllendirme ile yapın o zaman. Taraftarı olmayan kulübün hiç sorunu olmuyor o zaman. Tek sebebi passolig değil. Futbol güzelliği kadar, seyirci giriş çıkışı, medya ilişkileri tüm bunların hepsinin fikirlerinin alınıp ortak akılda buluşturularak yeni düzenleme yapılabilir. Ama hiçbir gayret görmüyorum. Bizim taraftarımız Karagümrük maçına gidemedi. Ben bunu Kıbrıs’ta gördüm. Baskı yok dediler, polisler silahlarla araca bindiler ve gerginlik yok, diyorlar. Demek ki bir rahatsızlık var. Keyif içinde oynanan oyunu ne hale getiriyoruz. Çelişkiler yumağı içinde gidiyoruz ve patinaj yapıyoruz. Birçok takım, sonuç için yapıyor, beni de aynı kefeye koyuyorlar. Ben orada yokum. Sayın federasyon başkanı, mutlaka yenilikler yapmak istiyordur, onlara karışamam. Ama yaşayan biri olarak fikirlerimi söylemek durumundayım. Ben başarısızlığıma kılıf aramak için iş yapmıyorum. Başarı nedir, başarısızlık nedir bunun ölçüsü de yoktur.''TRABZONSPOR'U YENMEK İSTİYORUZ'Pazar günü sahalarında oynayacakları Trabzonspor maçını değerlendiren Şenol Güneş, rakiplerinin kendilerinin üstünde olduğunu belirtti, şöyle dedi:'Kazanırsak Trabzonspor'u geçeceğiz. Kaybettiğimiz puanları geri getirmek için bu maçı almak istiyoruz. İki büyük camianın takımlarının fair play ruhu içinde yarıştığı maç olacağını düşünüyorum. Trabzonspor’un iyi bir takımı ve antrenörü var. Biz de iyi bir takımız ve büyük bir camiayız. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’la kafa kafaya yarışacak bir camiayız. Belki bir takım kırılmalarımız olacak bu sezon. Büyümek istiyorsak, değişeceğiz. Bu süreçte de bazı yaralanmalar olacak. Bir düşünce ortaklığı sağlamamız gerekiyor. Ben gitsem de bu düşüncelerin doğruları varsa, bunların devam etmesinden yanayım. Başka hiçbir şey beni mutlu etmez. Burada güzel bir maç olmasını istiyorum.''KENDİMİ BORÇLU HİSSEDİYORUM'Takımının durumuyla ilgili bilgi veren Şenol Güneş, şöyle devam etti:'Cezalı olarak şu an Traore görünüyor. Ethem'in sakatlığı var. Centone Karagümrük maçında da Serdar, Volkan, Ozan, Bekir, Emre sakatlandı. Suni çim sakatlığını zaten biliyorduk. Serdar’ın ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Orada kendimi ilk defa vicdanen üzüldüğüm olay oldu. Kimseyi rahatsız etmesin. Federasyon başkanını hiç rahatsız etmesin. Serdar bana maçtan önce oynamak istemediğini söyledi. Kendimi borçlu hissediyorum ama oynatmak durumundaydım. kendisi pazar günü maç oynamadığı için seçtim. Ya Civelli, ya o oynayacaktı. Maalesef sakatlık geçirdi. Bu oyuncunun sakatlanmasında ben de kendimi sorumlu hissediyorum ama yapacak da bir şey yoktu. Aynı şekilde Volkan, Ozan sakatlık geçirdi. Bu tip sahalarda üst seviyede oyuncuların riskleri var. Futbol kalitesi düşüyor. Bu kaliteden memnun olanlara afiyet olsun yesinler devam etsinler.'Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in MHK eski başkanı Zekeriye Alp'ın istifasını değerlendirmesi konusunda da görüşünü açıklayan Şenol Güneş, sözlerini şöyle sürdürdü:'Zekeriye Alp’in istifasının benimle ilgisi yok. Çünkü ben atamadım. Şark kurnazlığı yapıyorlarsa yanlış yola giriyorlar. Federasyondan alacağım var. Belki onu da bilmiyor onu da hatırlatayım. Hem de yüklü bir para. Benim bir borcum yok. Ama beni buraya getirdiği için teşekkür borcum da var. Beni başka biriyle karıştırmasınlar. Zekeriye Alp beni aradı teşekkür etti. Orada belki gitmesini istiyorlardı, bu oyunu yaptılar. Madem o kadar istiyorlardı arkasında dursaydılar. Benim bu kadar etkim olsaydı, o kadar çok şey yapardım ki Çarşı grubunun mahkemede söylediği gibi. En azından Türk futbolunun kalkınması için çok daha büyük hamle yapardım. Benim konuşmamı doğru bulmayabilir. Hocam yanlış konuşuyorsun, derse susarım. Ben söylediklerimin arkasında duruyorum. Josue’nin yazısında benim ismim geçirilerek sebebinin ben olduğum yazıldı. 5 maç da ceza verebilir. Ben karışmam o işlere. Ben haksızlığa karşıyım. Josue orada kendini kaybetti. Orada bir dengesizliği vardı. Faul yaptı, gol yedik. O zaman şike mi yaptı? Şamil eliyle vurdu. Bana burada yorum yaparak benim üzerime yığmak doğru değil. Akvaryum kirliyse bu kirlilikten herkes nasibini alır. Bu akvaryumu temizleyelim. Günah keçisi aramayın. Günah keçisi buluyorsunuz. Adamları değiştirip dururuz. O yüzden patinaj yaptığımızı söylüyorum. Benimki suçlama değil, paylaşım. Susma hakkımı kullandım, toplantı yapmıyorum. Bunları kendilerine de söylüyorum. Futbolun değişimi için adım atacaklarmış kimle atacaklar? Bu ülkede şiddet varsa futbolda şiddet olacak. Biz güzellikler olsun topluma da olumlu yansısın diyoruz. Ben de yanlış yapıyorum o zaman. Benim için çocuk da, büyük de, işçi de, memur da insani değerdir. Ama onların bakışı farklı olabilir. İyi bir iş adamısınız, iyi bir federasyon başkanısınız, iyi takımlar olsun, Türkiye çok güzel bir ülke olsun istiyorum. Bunda hakaret yok, mesaj yok. Ben taraftar küfrederse ona da karşıyım. Beni o alan içinde gördüler mi? Vur, kır, parçala tezahüratına da karşıyım. İyi futbolla rakibi hırpalayacaksın. Gidin futbolcularıma sorun. Kafamızı kuma gömmeyelim.'Ozan Tufan ve Serdar Aziz hakkında çıkan transfer haberleri hakkında da açıklamalarda bulunan Şenol Güneş, şunları söyledi:'Bunların bizim oyuncumuza da kulübe de yararı yok. Bizim gazetede yer almamız sadece Ozan ve Serdar’ın transferiyse Türk futbolunun halini düşünün. Diğer kulüplerin bir çoğu bunu gazeteciler kanalıyla kamuoyu oluşturabiliyor. O yüzden güçler dengesi hatalı. Ozan ve Serdar konusunda 1 yıl daha burada kalmalarından yanayım. Bugün Türkiye’nin en iyi stoperi olacak Serdar’ı yaşıyoruz. Serdar’ın yetenekleri var, eksiklerini düzeltmeye başlamıştı. Yıldız oyuncu alırsanız hem ona hem Türk futboluna zarar verirsiniz. Belki 1-2 sene sonra geç kalınmış da olsa Türkiye’nin dünyadaki en iyi stoperi olacak Serdar. Burada yaşam ve Türkiye’nin koşulları onu geriye itiyor. Arda da böyleydi. Serdar’ın önünde çok zaman olduğunu düşünüyorum. Aynı şey Ozan, Serdar ve Enes için de geçerli. Enes oynattığım oyunlarda benim düşündüğüm Enes gibi oynamadı. İsteğiyle oyunu örtüşmedi. Son dönemde oyun hırsı düzeliyordu ama sahada bunu gösteremedi. Hataları olacak, belki bize zarar verecek ama yetenekli oyuncu. Yeteneğiyle üst seviyede. İsteğiyle, çalışmasıyla üste çıkarmalı. Volkan Şen de hızlı bir şekilde değişimle büyüyen bir oyuncu. Volkan çok şey gördü yaşadı ve onlardan dersler çıkarıyor. Onların eskilerini görüp örnek olan oyuncular batağa giderler. Ama şu anda çok iyiye gidiyor.'GALATASARAY BAŞKANININ AÇIKLAMASIŞenol Güneş, Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat'ın şike süreciyle açıklamalarının sorulması üzerine şöyle konuştu:'Hiç girmek istemediğim bir konu. İşte hukukçular bunlar. Bunu söyleyen kulüp başkanı. Ne zaman şike süreci oldu. 4 yıl geçti şimdi mi geldi aklına? Gerçekse çok kolay. Failleri belli. Paraleller var, kareler var, dikdörtgenler var. Kolay nasılsa hapisteler sorarsın soruşturursun. Fenerbahçe kulübü inkar mı etmiş? Peki bu kim oluyor? Ben haksızlığa uğramayı çok iyi biliyorum. Ben çok gerçekler biliyorum söyleyemiyorum çünkü delillendiremiyorum. Fenerbahçe ben şike yapmadım diyor. O zaman yapmadığı için Fenerbahçe’yi koruyalım. Bir yanlışlık var. Türkiye’de ortalık bulandırma hikayesi var. Ben o suda olmak istemiyorum. Bana benim zenginliğim yeter. İşte Türkiye’de hukukçular bunlar. Ben tahkime gittiğimde yapılan haksızlığa bugünkü Cumhurbaşkanı da biliyor. Gücün hukuku olmasın, dediğim lafı o günlerde söyledim. O gün söylediğimde ben yalnızdım. Hukukun gücü olmalı.'DHA