onedio

ÖTV Haberleri

ÖTV ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. ÖTV ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

AKP Esnafı Da “Sıfırladı”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, TESK’in 2005’ten bu yana tuttuğu kayıtlara göre, AKP iktidarının son 9 yılında toplam 1 milyon 145 bin 641; yani yılda ortalama 135 bin esnaf ve sanatkâr mesleği bırakarak sicil kaydını sildirdiğini bildirdi. Nevşehir, Burdur ve Bartın başta olmak üzere 17 ilde durumun çok daha vahim olduğunu, bakkal, bayi ve büfe esnafının işyerlerinin daha çok kapandığını vurgulayan Umut Oran, '30 Mart'ta esnaf da kendisinin sıfırlayan AKP'yi sıfırlayacaktır. Esnaf ve sanatkârımız ekonomik yapıda hak ettikleri ve olması gereken konuma CHP iktidarında gelecektir' dedi. Yazılı açıklama yapan Umut Oran, CHP'nin esnaf ve sanatkara yönelik proje ve çözüm önerilerini de anlattı. Umut Oran'ın açıklaması şöyle: TESK’in 2005’ten bu yana tuttuğu kayıtlara göre, AKP iktidarının son 9 yılında toplam 1 milyon 145 bin 641; yani yılda ortalama 135 bin esnaf ve sanatkâr mesleği bırakarak sicil kaydını sildirdi. Ocak 2005-Şubat 2014 döneminde ticari faaliyeti bırakan esnaf ve sanatkâr sayısı, aynı dönemde bu alanda faaliyete geçenlerin yaklaşık dörtte üçünü oluşturdu. Bu dönemde faaliyetine son veren esnaf ve sanatkâr sayısı Şubat sonu itibariyle 1 milyon 510 bin dolayında bulunan faaliyetteki mevcut esnaf ve sanatkâr sayısının da yaklaşık yüzde 80’ine denk geliyor. 1.5 milyon dolayındaki mevcut esnaf ve sanatkârlar, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Sosyoekonomik ve demografik açıdan stratejik önem taşıyan, toplumun sigortası konusundaki esnaf ve sanatkâr kesimi, büyük zincirlerle rekabette zorlanıyor, mevzuattan kaynaklanan sorunlar, ağır mali yükler altında eziliyor. AKP iktidarı, küçük esnafı, perakendecilik sektörüne giren büyük sermaye gruplarına ezdirdi. Pıtrak gibi çoğalan AVM’ler, esnaf ve sanatkâra büyük darbe vurdu ve vurmaya da devam ediyor. Esnaf ve sanatkârlarımız, ekonomik ve sosyal yapımızın istikrar unsuru, toplumumuzun orta direğidir; bölgeler arası dengeli büyüme ve gelişmeye katkısı, istihdam artışı-işsizliğin azalmasındaki önemli rolü yadsınamaz. - CHP olarak bizler, esnaf ve sanatkârlarımızın talep değişikliklerine ve çeşitliliklerine ve rekabet koşullarına hızla uyum sağlayabildikleri bir düzen öngörüyoruz. Ekonomik ve sosyal yapımızın istikrar unsuru, toplumun orta direği olan esnaf ve sanatkâr kesim, AKP iktidarı döneminde ağır darbe yedi. AKP iktidarı, küçük esnafı, perakendecilik sektörüne giren büyük sermaye gruplarına ezdirdi. Bölgeler arası dengeli büyüme ve gelişmeye katkısı, istihdam artışı-işsizliği azaltmadaki önemli rolü dolayısıyla Türkiye’nin demografik yapısı açısından son derece büyük önem taşıyan esnaf ve sanatkâr kesimde, AKP döneminde tam bir yaprak dökümü yaşandı. Ülke genelinde pıtrak gibi çoğalan AVM’ler, esnaf ve sanatkâra büyük darbe vurdu ve vurmaya da devam ediyor. Sosyoekonomik ve demografik açıdan stratejik önem taşıyan esnaf ve sanatkâr kesimi, büyük zincirlerle rekabette zorlanıyor, mevzuattan kaynaklanan sorunlar, ağır mali yükler altında eziliyor. 9 yılda 1,2 milyon esnaf ve sanatkâr faaliyetini sonlandırdı Esnaf ve sanatkârların çatı kuruluşu olan Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu’nun (TESK) istatistik kayıtlarını tutmaya başladığı 2005’ten, Şubat 2014’e kadar olan dönemde 1 milyon 212 bin 73 esnaf ve sanatkâr “sicil terkini” yaptırdı, yani faaliyetine son vererek kaydını sildirdi. Buna göre yılda ortalama 135 bin dolayında esnaf ve sanatkar mesleki faaliyetini bırakmak, işyerini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi’nde yayımlanan ilanlardan derlenen bu verilere göre; aynı dönemde esnaf ve sanatkârlık için sicil kaydı yaptıranların sayısı ise 1 milyon 709 bin 438 oldu. Buna göre Ocak 2005-Şubat 2014 döneminde ticari faaliyeti bırakan esnaf ve sanatkâr sayısı, aynı dönemde bu alanda faaliyete geçenlerin yaklaşık dörtte üçünü (yüzde 71) oluşturdu. Anılan 9 yıllık dönemde faaliyetine son verenlerin sayısı Şubat sonu itibariyle 1 milyon 510 bin dolayında bulunan faaliyetteki mevcut esnaf ve sanatkâr sayısının da yaklaşık yüzde 80’ine karşılık geliyor. 17 ilde durum çok vahim Bu dönemde mesleği bırakanların yeni ticaret hayatına atılanlara oranı özellikle Nevşehir, Burdur, Bartın gibi illerde rekor kırdı. Bunlarla birlikte Aydın, Ardahan, Balıkesir, Ordu, Kars, Bolu, Amasya, Afyon, Eskişehir, Düzce, Trabzon, Konya, Artvin veKırıkkale’de de sicil kaydını sildirenlerin sayısı, yeni kayıt yaptıranların üzerinde; Kastamonu, Manisa, Bingöl, Rize, Muğla, Kırşehir, Kütahya, Sinop, Gümüşhane, Niğde, Zonguldak, Karaman ve Yalova’da ise iki sayı neredeyse başa baş gerçekleşti. Mesleği bırakanların, yeni başlayanlar oranı üç büyük kentte de rekor düzeylere ulaştı. Kapanma rekoru bakkal, bayi ve büfelerdeSicil terkini yapan esnaf gruplarının başında bakkallık, bayilik, büfecilik; kahvecilik, kıraathanecilik ve internet kafe işletmeciliği; minibüsçülük; taksicilik; kadın ve erkek kuaförlüğü; nakliyecilik ve nakliye komisyonculuğu; kamyonculuk, kamyonetçilik; lokantacılık; pazarcılık; servis aracı işletmeciliği geliyor. Kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, piknik ve dinlenme yeri işletmeciliği; tuhafiyecilik; şoförlük; konfeksiyon imal ve satıcılığı; otobüsçülük; kafe, kafeterya, kahvaltı salonu işletmeciliği; emlakçılık; aperatif yiyecek maddeleri imal ve satıcılığı; turistik, otantik hediyelik ve hatıra eşya imal ve satıcılığı ve hırdavatçılık da en fazla sicil terkini yapılan işler arasında... AKP, AVM’de ranta baktı esnafı unuttu AKP iktidarı, küçük esnafı, büyük sermayeye karşı koruyucu önlemleri almadı. Büyük sermaye gruplarının perakendecilik sektörüne girerek bu işi büyük ölçekli zincirlerle yapma eğilimi sonucunda İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropoller başta olmak üzere ülke genelinde pıtrak gibi çoğalan AVM’lerin sayısı 300’e ulaştı. Daha önce çarşı ve pasaj dükkânlarında gerçekleşen perakende ticaret, ülke genelinde yaygınlaşan AVM’lerde toplanırken, kentlerin geleneksel dokusundaki bozulma ve çarpık gelişme de bununla at başı gitti. Kentlerin en merkezi yerlerine dikilen AVM’ler, bir yandan halkın ortak kullanım alanı olan ve nefes almasını sağlayan yeşil alanlar ve meydanları yok ediyor, bir yandan da kent ekonomisi ve demografisinin en önemli unsurları olan küçük mağaza ve işyerlerinin varlığını tehdit ediyor. Esnaf ve sanatkâr kesim nüfusun yüzde 10’u… Şubat sonu itibariyle sayıları 1 milyon 510 bin 945 olan mevcut esnaf ve sanatkârlar, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Esnaf ve sanatkâr sayısında nüfusuyla orantılı olarak İstanbul 169 bin 761 kişiyle başı çekiyor. Bu ili 98 bin 429 esnaf ve sanatkârla İzmir, 71 bin 299 kişiyle Ankara, 63 bin 719 kişiyle Antalya, 57 bin 102 ile Bursa, 44 bin 409 kişi ile Konya, 43 bin 12 kişiyle Mersin, 40 bin 475 kişiyle Manisa izliyor. Daha sonra 38 bin 547 kişiyle Adana ve 37 bin 407 kişiyle Balıkesir geliyor. Ülke genelindeki toplam esnaf ve sanatkârların yüzde 44’ü bu on ilde kayıtlı. Bölgelere göre bakıldığında ise ülke genelindeki toplam esnaf ve sanatkarların yüzde 25.9’unun Marmara’da olduğu görülüyor. Bu bölgede esnafın nüfusa oranı yüzde 1.7 düzeyinde. Ülkedeki tüm esnaf ve sanatkarların yüzde 18’i Ege, yüzde 15.2’si Akdeniz, yüzde 14.6’sı İç Anadolu, yüzde 13.1’i Karadeniz, yüzde 7’si Güneydoğu, yüzde 6.2’si Doğu Anadolu bölgesinde. Esnaf sayısının bölge nüfusuna oranı yüzde 2.8’le Ege’de en yüksek düzeye ulaşıyor. Karadeniz yüzde 2.6 ile ikinci sırada…   Esnaf ve sanatkâr toplumun sigortası… Esnaf ve sanatkârlarımız, ekonomik ve sosyal yapımızın istikrar unsuru, toplumumuzun orta direğidir. Esnaf ve sanatkârlar, özellikle işletme sayılarının çokluğu, ülke çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, bölgesel sosyoekonomik dengelerin kurulması ve üretimde azımsanmayacak bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik ve sosyal yapının önemli bir unsurudur. Anayasamız devletin esnaf ve sanatkârları koruyup desteklemesini hükme bağlıyor.  Dolayısıyla esnaf ve sanatkârı koruyup desteklemek anayasal bir görevdir… Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısında esnaf ve sanatkârlar ve küçük işletmelerin önemi saymakla tükenmez. Daha az yatırımla üretim yapabilmeleri ve ürün çeşitliliği sağlamaları, emek-yoğun çalışarak ve ülke çapında istihdam yaratarak işsizliği azaltmaya katkıda bulunmaları, istihdamı daha düşük maliyetle sağlamaları bu kesimin ülke ekonomisi açısından önemini gösteriyor. Bu kesim talep değişikliklerine daha kısa sürede uyum sağlama becerisine sahip, ekonomik dalgalanma ve krizlerden korumasız olarak etkilenmekle beraber, bu şartlara genellikle büyük işletmelerden daha kolay ve çabuk uyum sağlayabiliyor. Bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını azaltmaya katkıda bulunan esnaf, sanatkâr ev küçük işletmeler, yan sanayi olarak büyük ölçekli firma ve yatırımları destekliyor ve tamamlıyor, nitelikli işgücünün yetiştirilmesine katkıda bulunuyor.  Bu kesim, gelirin dengeli dağılımına katkı sağlamaları ve orta sınıf olarak toplumsal hayatta denge faktörü olmaları ve istikrara katkıları ile demokrasinin vazgeçilmez unsuru ve adeta toplumun sigortası konumunda bulunuyor. Esnaf ve sanatkâr ağır sorunlar altında eziliyor… ü  Sosyoekonomik ve demografik açıdan stratejik önem taşıyan esnaf ve sanatkâr kesimi, büyük zincirlerle eşitsiz rekabet koşulların yanı sıra mevzuattan kaynaklanan sorunlar, BAĞ-KUR’la ilgili yükümlülükler başta olmak üzere ağır mali yükler altında eziliyor. ü  Esnaf ve sanatkâr kesimi büyük sermaye kuruluşları karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. ü  Esnaf ve sanatkâr işletmeleri, finans kaynaklarına ulaşamıyor. Bu nedenle de gelişmiş teknoloji kullanarak üretim yapabilme ya da tüketicinin büyük zincirlere tercih edeceği kaliteli ve ucuz hizmeti sunma kapasitelerini geliştiremiyorlar. Yeterli finans desteği bulamadıkları için kendilerini yenileyemiyor, rekabet gücü kazanamıyorlar. ü  Esnaf ve sanatkâr işletmeleri ağır bürokratik işlemlerden mağdurlar; vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinden dolayı zorlanıyorlar. ü  Pazarlama, yönetim, tanıtım bilgilerinin eksik oluşu, esnaf ve sanatkâr işletmelerinin büyük perakende zincirleri ve sermaye kuruluşları ile rekabet etmesini imkânsız hale getiriyor. ü  Son kredi kartı düzenlemesiyle taksitin sınırlanması esnafı olumsuz etkiledi. Protestolu senetler ile takipteki alacaklardaki artışlar da koşulları iyice içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Esnaf da kendisini sıfırlayan AKP’ye sıfır verecek 30 Mart yerel seçimleri, Türkiye’nin 12 yılını çalan AKP iktidarından kurtulma sürecinde önemli bir dönüm noktası olacak. Yerel seçimlerde oy kullanacak seçmenin önemli bir bölümünü esnaf ve sanatkâr kesim oluşturuyor. Esnaf ve sanatkârın oy tercihi, ülkenin kaderini belirleyecek nitelikte ve AKP uygulamalarından zihniyetinden kurtulma yönünde büyük önem taşıyor. Türkiye’nin 12 yılını çalan; küçük esnafı AVM’lere ezdirerek yok eden bu rantçı iktidardan kurtulmada esnaf ve sanatkârımıza büyük görev düşüyor… Esnaf ve sanatkâr kesimin iradesi;  ekonomide haksız rekabetin ve tekellerin hâkimiyetinin sona erdiği yeni Türkiye’ye giden yolda belirleyici olacaktır. Bu nedenle esnafımız da iktidarı döneminde kendisini bitiren AKP’yi sandıkta sıfırlayacağına inanıyorum. Peki CHP ne yapacak?   CHP ise bölgeler arası dengeli büyüme ve gelişmeye katkıda bulunan, ülke çapında istihdamı artıran, ekonomik ve toplumsal yapının vazgeçilmez unsuru olan esnaf ve sanatkârlarımızın talep değişikliklerine ve çeşitliliklerine, rekabet koşullarına hızla uyum sağlayabildikleri bir düzen öngörmektedir. Esnaf ve sanatkârımız ekonomik yapıda hak ettikleri ve olması gereken konuma CHP iktidarında gelecektir. Bu doğrultuda; 1-      Ekonomik büyümeden esnaf, sanatkâr ve küçük işletmelere yeterli pay verilecektir. 2-      Ülke ekonomisinin canlandırılması için hazırlanan destek paketlerine esnaf ve sanatkârlar öncelikli olarak dâhil edilecek, tamamen bu kesime özel teşvik ve destek paketi hazırlanacaktır. 3-      Bu kapsamda, yeni işyeri açacak esnaf ve sanatkârlara 5 yıl süreyle vergi indirimi, 4-      Esnafımıza, bir önceki yıl ödediği SGK primi ve gelir vergisi oranında, sıfır faizli Cansu Suyu Kredisi verilmesi, 5-      Nakliyeci esnafına indirimli akaryakıt, şoför, minibüsçü ve servisçi esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını yenileme imkânı, esnafın yanında çalışanların sosyal güvenlik primlerinde indirim, kalfaların sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması, enerji fiyatlarında indirime gidilmesi, 6-      Halk Bankası’nın ayakkabı kutuları yerine yeniden esnaf ve KOBİ’lerle ilgilenmesi, Ziraat’in ise yeniden çiftçinin bankası haline gelmesi, 7-      Yapısı güçlendirilecek, siyasi baskılardan arındırılıp, özerkleştirilecek Halk Bankası tarafından kullandırılan esnaf kredilerinde sıfırdan başlayan faizlerle çeşitlendirilmesi sağlanacaktır. 8-      Esnaf ve sanatkârlara Halk Bankası tarafından kullandırılan krediler mesleklere göre çeşitlendirilecek, kredilerin vadeleri uzatılacak ve bütçeden ayrılan destek miktarı artırılacaktır. 9-      Çok sayıda vergi, harç ve prim yükü altında ezilmekte olan esnaf ve sanatkârlar bu kargaşadan ve yükten kurtarılacaklardır. Vergi sisteminde bürokrasi azaltılacak, esnaf ve sanatkârın vergi işlem ve mevzuatı kolaylaştırılıp, sadeleştirilecektir. 10-  Gelir Vergisi Kanunu’nda esnaf ve sanatkâr tanımı yenilenecek, esnaf muaflığının kapsamı yeniden tanımlanacaktır. Kaldırılmış olan, vergiden muaf esnaf ve sanatkârların esnaf odalarına kayıtlı olmaları koşulu yeniden öngörülecek, Vergiden Muaf Esnaf Belgesi’nin esnaf odalarınca verilmesi sağlanacaktır. 11.  __Esnaf ve sanatkârlar ile ücretlilere uygulanan gelir vergisi oranları diğer mükelleflerin tabi olduğu tarifeden 5 puan düşük olarak belirlenecektir. 12-  Esnaf ve sanatkârların birikmiş vergi ve SGK prim borçlarının gecikme faizleri, enflasyon oranı esas alınarak yeniden yapılandırılacaktır. 13-  Esnaf ve sanatkârlarımızı, sanayi ve bilgi toplumunun yeni üretim sektörlerine, katma değeri yüksek yeni mal ve hizmet üretimlerine, kendi faaliyet alanlarında inovasyona yönlendirecek girişimcilik, bilgi ve teknoloji, finansman ve kredi desteği sağlanacaktır. 14-  Küçük Sanayi Sitelerinde faaliyet gösteren esnaf ve sanatkârlara sağlanmakta olan düşük faizli ve sosyal amaçlı kredi desteği uygulamaları güçlendirilerek, bu kesimin üretimini artırıcı, rekabet gücünü geliştirici araca dönüştürülecektir. 15-  Esnaf ve sanatkârların üst destek kuruluşlarının siyasi ipotek veya baskı altına alınma uygulamalarına son verilecektir. Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinin esnafa destek çalışmalarının güçlü ve etkin olması özendirilecek ve denetlenecektir. 16-  Esnaf ve sanatkârlara, KOBİ’lere sağlanan kredi olanaklarının yeni kredi ve finansman yöntemleri ile ‘on yılda beş katına’ çıkartılması hedef alınacaktır. 17-  Hiper ve grosmarketlerin kuruluş ve faaliyetlerine sınırlama getiren AB mevzuatı ülkemizde de yürürlüğe konularak, bu kurumların mahallelerde alt birimler açarak bakkallarla rekabete girmelerinin önü alınacaktır. 18-  Esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lerin sanayi envanteri eksiksiz olarak çıkartılacak, bu birimlerin sorunlarına en üst düzeyde sahip çıkılacaktır. 19-  Anayasada düzenlenen haklardan olan “Yaşam Hakkı” bütün temel haklardan daha üstün olduğundan 60 günden fazla prim borcu bulunan esnaf ve sanatkârların ve ailelerinin sağlık hizmetinden faydalanması sağlanacaktır. 20-  Düz lise ve üniversite mezunu işsiz gençlerin çıraklık eğitimi yoluyla kendilerini yeni meslek alanlarına yönlendirmesi amacıyla çıraklık eğitimi bütünüyle yenilenecek ve geliştirilecektir. 21-  Mesleki eğitim yapan işletmeler ve meslek kuruluşları beşeri, teknik ve mali açılardan teşvik edilecektir. 22-  Esnaf ve sanatkârların el emeğine dayalı veya küçük işletmelerde üretilen mallarının dış pazarlarda tanıtılmasına katkı sağlayacak fuarlara katılmaları, özel teşvik sistemi ile desteklenecektir. 23-  Ticari amaç kapsamında yurt dışında işbirlikleri kurmak ve seminer, konferans ve fuarlara katılmak üzere yapılacak geziler için vize kolaylığı sağlanması amacıyla girişimler başlatılacaktır. 24-  Devlet, esnaf ve sanatkâra yönelik danışmanlık hizmetlerinin yoğunluğu ve çeşitliliğini artırıcı önlemler alacaktır.
Araç Sahibi Olmadan Önce İkinci Kez Düşünmeniz İçin 16 Sebep
Araç sahibi olmak prestijinin yanı sıra hayatı kolaylaştırdığı düşünülen bir durum. Peki gerçekten öyle mi? Araç sahibi olduğumuz da sınıf atlayıp hayatı daha mı güzel yaşamaya başlıyoruz? İşte araç sahibi olmayı bir kere daha düşünmenizi sağlayacak bazı küçük ipuçları. Karar elbette yine sizin.
AKP İktidarı Fahiş Benzin Vergileriyle De Halkı Soydu
AKP döneminde akaryakıta yapılan zamları ve üzerindeki dolaylı vergi yükünü inceleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, 'AKP döneminde benzin yüzde 210 pahalandı. Bu dönemde dolardaki yüzde 35'lik artıştan arındırıldığında benzin fiyatındaki net artış yüzde 129'a geliyor. AKP, petrol ürünlerinden alınan fahiş vergiler yoluyla yıllardır halkı soyuyor. Türk halkı, uygulanan fahiş vergiler nedeniyle akaryakıta diğer ülke yurttaşlarının kat kat üzerinde para ödüyor. Bu çarpıklığı ancak halkçı bir iktidar düzeltir, bu soyguna CHP son verecektir' dedi.Yazılı açıklama yapan CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran şunları kaydetti:5 TL'yi aşan benzin fiyatıyla dünya rekortmeni olan Türkiye, Fed kararları ve 17 Aralık operasyonları üzerine döviz kurundaki sıçrama nedeniyle dolar cinsinden sıralamada birkaç basamak aşağı kaysa da hala ilk 5'te yer alıyor.Türkiye'de fahiş benzin fiyatının nedeni, tüketiminden alınan insafsız nitelikteki dolaylı vergiler… Vatandaşın 1 litre benzine ödediği paranın sadece üçte biri ana fiyat… B ütçe açıklarının kapamada kolay yöntem olarak başvurulan ve fiyatın içinde tahsil edilen aşırı yüksek miktar ve oranlardaki ÖTV, KDV gibi dolaylı vergilerle birlikte benzinin pompa fiyatı, rafineri çıkış fiyatının 3 katına ulaşıyor.Türkiye'de dolar bazında benzin fiyatı, kişi başına milli gelirin 100 bin doları aştığı Norveç'teki ile neredeyse aynı düzeyde. Bir depo benzinin bedeli Norveç'te asgari ücretin yaklaşık yüzde 2'sine, Türkiye de ise dörtte birine denk geliyor.AKP döneminde; özellikle de serbest fiyat sistemi ne geçilen 2005'ten sonra, akaryakıttan alınan yüklü miktardaki dolaylı vergiler, bütçe açıklarının kapatılmasında önemli bir rol oynadı. EPDK verilerine göre 2005-2012 döneminde akaryakıttan 181 milyarı ÖTV ve 69 milyarı KDV olmak üzere toplam 250 milyar liralık dolaylı vergi tahsil edildi.AB'ye uyum gerekçesiyle ÖTV'de ' kırsal motorin ' uygulaması 2011 başında kaldırıldı, çiftçinin kullandığı motorinle, gemilerde ve diğer alanlarda kullanılan motorinin fiyatı eşitlendi. Yani Çiftçi Mehmet 'in traktöründe kullandığı motorinden de 'gemiciklerin' yaktığı motorinden de aynı ÖTV alınıyor, ikisi de 1 litre motorine aynı parayı ödüyor.AKP hükümeti yıllarca bütçeyi, başta akaryakıt olmak üzere vatandaşın tüketiminden aldığı dolaylı vergilerle finanse edip, sonra da 'mali istikrar'ı sağlamakla övündü, 'cari açık azar' bahanesiyle de vergi oranlarını makul düzeylere çekmekten kaçındı, ancak cari açıkta da Türkiye'yi dünya rekortmeni yaptı.AKP, petrol ürünlerinden alınan fahiş vergiler yoluyla yıllardır halkı soyuyor. Türk halkı, uygulanan fahiş vergiler nedeniyle akaryakıta diğer ülke yurttaşlarının kat kat üzerinde para ödüyor.Bu çarpıklığı ancak halkçı bir iktidar düzeltir, bu soyguna CHP son verecektir.AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılının sonunda 1.64 TL (1 dolar) olan benzinin litre fiyatı, 26 Mart itibariyle 5.08 TL'ye (2.30 dolara) ulaştı. Benzin fiyatında yaklaşık 11 yıllık dönemdeki kümülatif artış yüzde 210'a ulaştı. Buna karşılık 2002 yılının sonunda 1.6345 TL olan dolar kuru, Fed'in başlattığı parasal sıkılaştırma ve 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmaları sonrası ortaya çıkan siyasal istikrarsızlığın etkisiyle sıçrama yaşayarak 2013 sonlarında 2 TL'yi aştı. 26 Mart 2014 itibariyle 2.2121 TL olan dolar kuru baz alınırsa AKP döneminde dolarda TL'ya karşı kümülatif değerlenme yüzde 35 dolayında gerçekleşti. Fiyatı bu dönemde üçe katlanan benzinde dolar cinsinden artış yüzde 129 olarak gerçekleşti. Başka deyişle bu dönemde Türkiye'de benzin kurdan bağımsız olarak yüzde 129 zamlandı.En pahalı benzinde Türkiye hala ilk 5'te…5 TL'yi aşan benzin fiyatıyla dünya rekortmeni olan Türkiye, Fed kararları ve 17 Aralık operasyonları sonrası dolar kurunda yaşanan sıçrama nedeniyle ülkeler sıralamasında birkaç basamak aşağı kaysa da hala ilk 5'te yer alıyor. Mart 2014 itibariyle benzinin en pahalı olduğu ülkeler litrede 2.87 dolarla Norveç, 2.45 dolarla İtalya, 2.44 dolarla Hollanda, 2.36 dolarla Danimarka ve 2.30 dolarla Türkiye ve Yunanistan…Ancak gelirle orantı kurulduğunda Türkiye göreli olarak akaryakıtta en pahalı ülke… 40 litrelik deposu bulunan bir araç Norveç'te 115 dolara, Türkiye'de ise 92 dolara doluyor.  Kişi başına milli gelirin 100 bin doları aştığı Norveç'te bir depo benzin bedeli, 6 bin dolar dolayındaki asgari ücretin yaklaşık yüzde 2'sine denk geliyor. Kişi başına milli gelirin 10 bin dolar dolayında bulunduğu Türkiye de ise arabanın deposunu doldurabilmek için net 382 dolar olan asgari ücretin dörtte birini ödemek gerekiyor. Üst sıralardaki diğer ülkelerle kıyaslandığında da durum aynı…Türk halkı, uygulanan fahiş vergiler nedeniyle akaryakıta dünyadakinin kat kat üzerinde para ödüyor, başka deyişle hükümet halkı soyuyor.Pahalılığın nedeni insafsız vergiler…Türkiye'de akaryakıtın dünyaya göre çok daha yüksek fiyata satılması, tüketiminden alınan dolaylı vergilerden kaynaklanıyor. Yani Türkiye'yi dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkeler arasına sokan, sık sık da dünya şampiyonu yapan faktör, bu ürünlerden alınan yüksek boyutlardaki dolaylı vergiler... Petrol ürünlerinde vergisiz rafineri fiyatı dünya ile paralel, bazen onun da altında seyrederken, bütçe açıklarının kapamada kolay yöntem olarak fahiş ölçülerde tahsil edilen dolaylı vergiler bu ürünlerdeki pahalılığın asıl nedenini oluşturuyor. Dolaylı vergiler; rafineri çıkış fiyatı ile pompa fiyatı arasında yaklaşık 3 katlık bir orantıya yol açıyor. Yani 1 litre benzine pompada ödenen fiyat içinde rafineri çıkış fiyatının payı sadece üçte bir dolayında bulunuyor. Litre fiyatının yaklaşık yüzde 60'ı, Maliye'nin kasasına giden Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi'nden (KDV) meydana geliyor. Pompa fiyatının kalan yüzde 10'luk kısmını ise BDDK payı, dağıtım şirketi ve bayi karları ile nakliye ve benzeri unsurlar oluşturuyor.5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu gereğince 1 Ocak 2005'ten itibaren yeni bir düzenlemeye gidilerek, sektörde serbest piyasa modeline geçildi. Bu dönemde akaryakıt fiyatları dünya ham petrol fiyatları ve kurdaki gelişmeler paralelinde piyasa tarafından belirlenirken, devlet ise akaryakıttan yüksek oranlarda vergi almaya; Türk halkı da pahalı benzin ve motorin kullanmaya devam etti. Devletin akaryakıt fiyatlarını son kez belirlediği 31 Aralık 2004'te 2.3 TL olan 1 litre benzin 26 Mart 2014 itibariyle 5.08 TL oldu. Serbest piyasa döneminde geçilen 1 Ocak 2005'ten bu yana pompada benzinin litre fiyatı yüzde 117 artış kaydetti.Rafineri çıkış fiyatı 1.6 TL dolayında bulunan 1 litre benzin, ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergiler ve ayrıca EPDK payı, dağıtıcı ve bayi payı gibi unsurların üzerine eklenmesiyle pompada 5 TL'yi geçiyor. Tüketicinin 1 litre benzine ödediği paranın 1.6 TL'si rafineriye, yaklaşık 50 kuruşunu da üretim-satış zincirindeki diğer kuruluşlara giderken, KDV ve ÖTV olarak devlete ödenen kısım 3 lirayı buluyor. Benzin tüketenler, rafineri fiyatının iki katı vergi ödemek durumunda kalıyor. Yani 1 litre benzine ödenen paranın 3 lirası sektörün değil Maliye'nin kasasına gidiyor. Akaryakıttan 8 yılda 250 milyar TL dolaylı vergi topladılar…AKP döneminde; özellikle de serbest fiyat sistemi ne geçilen 2005'ten sonra, akaryakıttan alınan yüklü miktardaki dolaylı vergiler, bütçe açıklarının kapatılmasında önemli bir rol oynadı. EPDK'nın en son 2012 sonu itibariyle açıkladığı verilere göre 2005-2012 döneminde akaryakıttan 181.2 milyarı ÖTV ve 69.2 milyarı KDV olmak üzere toplam 250.3 milyar liralık dolaylı vergi tahsil edildi.Satın aldıkları benzin, motorin ve diğer ürünlerin fiyatı içinde tahsil edilen bu vergiler, devletin bu dönemdeki toplam vergi gelirinin yaklaşık yüzde 15'ini, milli gelirin de yüzde 3'ten fazlasını oluşturdu. Oysa gelir düzeyine bakılmaksızın herkesten eşit olarak alınan dolaylı vergiler, ülkede vergi adaletini ve gelir dağılımını bozuyor.Yüksek oranlarda alınan dolaylı vergiler yüzünden benzin, motorin gibi petrol ürünlerinin aşırı pahalanması, bu ürünlerin yolcu ve yük taşımacılığı ve birçok sektörde temel girdi olması dolayısıyla zincirleme biçimde tüm mal ve hizmetlerin fiyatına yansıyor. Bu durum ayrıca, kaçak ve katkılı benzin satışlarını artırıyor, kayıt dışı ekonominin büyümesine de yol açıyor.AKP hükümeti yıllarca bütçeyi, başta akaryakıt olmak üzere vatandaşın tüketiminden alınan dolaylı vergilerle finanse edip, sonra da 'mali istikrar'ı sağlamakla övündü, 'cari açık azar' bahanesiyle de vergi oranlarını makul düzeylere çekmekten kaçındı, ancak cari açıkta da Türkiye'yi dünya rekortmeni yaptı.Çiftçi Mehmet de 'gemicikler' de aynı ÖTV'yi ödüyor…Avrupa Birliği'ne uyum gerekçesiyle kırsal motorin uygulaması 2011 başından itibaren kaldırıldı. Kırsal-euro diesel ayrımı kaldırılarak, motorinden maktu olarak alınan ÖTV miktarları alan ayrımı gözetmeksizin içerdiği kükürt oranına göre belirlendi. Böylece çiftçinin kullandığı motorinle, gemilerde ve diğer alanlarda kullanılan motorinin fiyatı eşitlendi. Motorinden kırsal ayrımı olmaksızın litrede 1.5245 TL ÖTV alınıyor. Yani Çiftçi Mehmet 'in traktöründe kullandığı motorinden de gemicikleri yüzdürmek için kullandıkları motorinden de aynı miktarda ÖTV alınıyor, hepsi de 1 litre motorine aynı parayı ödüyor.Halen 1 litre motorin pompada 4.43 liraya satılıyor. Türkiye, motorin fiyatında da dünyada ilk sıralarda yer alıyor. 2002 sonunda kırsal motorinin litre fiyatı 1.28 lira düzeyinde bulunuyordu. Buna göre çiftçinin kullandığı motorinin fiyatı on bir yıllık dönemde tam yüzde 246 zamlandı. Soyguna son vereceğiz… Benzin, motorin gibi petrol ürünlerinden nispi ve maktu olarak alınan ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler, aşırı yüksektir. Dolaylı vergiler nedeniyle rafineri çıkış fiyatı ile pompa fiyatı arasında oluşan yaklaşık 3 katlık fark izah edilir olmaktan uzaktır. Akaryakıttaki yüksek vergi oranları, kişi başında milli gelirde dünya 63'üncüsü olan Türkiye'yi, birinci sıradaki Norveç'le birlikte ' dünyanın en pahalı benzini tüketen ülkesi ' haline getirmiştir. Yüksek dolaylı vergiler, zaten dışa bağımlı olunması nedeniyle petrolün varil fiyatı ve kur hareketlerinden kaynaklanan artışlar yaşandığında, pompaya katlamalı olarak yansımıştır.Birçok sektörde temel girdi olan akaryakıtın aşırı pahalanması, ekonomi genelinde zincirleme bir etkiyle maliyetleri yükseltiyor. Fahiş vergiler yüzünden akaryakıtın aşırı pahalanması, tüketicileri 'katkılı benzin', '10 numara yağ' gibi toplum sağlığını tehdit eden yasa dışı ürünlerin kullanımına itiyor, sektörde kayıt dışılığı büyütüyor .Gelir düzeyine bakılmaksızın herkese aynı biçimde uygulanan fahiş dolaylı vergiler AKP döneminde, dar gelirli milyonlar aleyhine vergi adaletini bozmuştur .Vergi pastasında, kar ve servet üzerinden alınan doğrudan vergilerin payı yükseltilmeli, adaleti bozan ve sosyo ekonomik açıdan birçok olumsuzluğa yol açan dolaylı vergilerin payı düşürülmelidir .CHP iktidarında bu çarpık yapı düzeltilecektir. Bu soyguna CHP son verecektir…
Dosya: 15 Soruda Mali Af Yasa Tasarısı
En büyük af yasasını üç yıl önce çıkaran AKP Hükümeti, “bir kez daha af yok” sözüne rağmen Köşk seçimleri öncesinde, yeni bir af düzenlemesini Meclis’e sundu. Vergi ve prim alacaklarını kapsayan düzenleme, “patronlara” bilançolarını düzeltme, kayıtdışı varlıklarını kayıt içine alma, kapanmayan kasaları kapatma imkanı da getiriyor. Böylece Teklif, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yeniden yapılandırma düzenlemesi olma özelliğini taşıyor.
Otoriterleşen Erdoğan'ın Ekonomi Yönetimindeki Çatlak İlk Değil
ÇIKILAMAYAN ORTA GELİR TUZAĞI VE OTORİTERLEŞEN ERDOĞAN, FAİZ TARTIŞMASIYLA ÇATLAĞI DAHA DA BÜYÜTTÜ, SÜRDÜRÜLEMEZ KILDI CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Umut Oran, ekonomi yönetiminde faizler dolayısıyla baş gösteren çatlağın yeni olmadığı, AKP hükümetleri döneminde sıkça yaşandığı, ancak orta gelir tuzağından çıkılamaması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın giderek otoriterleşmesi nedeniyle artık konunun içinden çıkılamaz noktaya doğru gitmekte olduğu uyarısını yaptı. Umut Oran'ın konuyla ilgili olarak bugün yaptığı yazılı açıklama şöyle: Erdoğan’ın Merkez Bankası’na “faizi indir” baskısının ardında, 11.5 yıldır şişirdikleri inşaat-konut balonun patlama noktasına gelişi yatıyor. Ekonomiyi tamamen sıcak paraya bağımlı hale getirip; ağır borç yükü altına soktular, inşaata dopingle ekonomiyi canlı tuttular. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında artan siyasi risk – azalan güvenin etkisiyle dövizde yaşanan sıçramaya şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Yükselen finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu durum piyasada durgunluğa yol açtı. İnşaattaki saadet zinciri bozuldu. Daireler satılmıyor, konut stoku elde kaldı. Şimdi Erdoğan telaşla “faizleri indirin!” diye feryat ediyor. Faizde sert bir indirim, dış muslukların iyice kısılması, zaten yüksek olan dövizin fırlaması demektir. Bu durumda cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur. - Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, buzdağının görünen ucudur. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yanlış ekonomi yönetimi ömrünü bitirmiştir. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık sesini yükseltme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda giderek daha da otoriterleşirken, ekonomi hızla kötüleşirken, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’na (MB) “faizi indir” baskısı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu konuda MB’ye verdiği destekle ekonomi yönetimindeki çatlak kamuoyunun gündemine geldi ve piyasalar bundan etkilendi. Ancak 12 yıla yaklaşan AKP iktidarında aşırı dış kaynağa bağımlı hale getirilen, sıcak para ile döndürülen, inşaat sektörüne yapılan dopingle canlı tutulan, aynı zamanda iktidar üyelerinin rant ve yağma iştahına kurban edilip eşi görülmemiş yolsuzluklara sahne olan ekonominin yönetimi konusunda AKP içinde yaşanan ilk çatlak değil bu.İLK BÜYÜK ÇATLAK ŞENER’LE YAŞANDI AKP içinde ilk büyük çatlak, partiyi kuran çekirdek kadroda yer alan Abdüllatif Şener ile yaşandı. AKP’nin dört kurucusundan biri olan Şener, iktidarın daha ikinci yılından itibaren bakanı olduğu hükümetle ters düştü, farklı bir ses oldu. Şener, Galataport ihalesi başta AKP’nin peşkeşe dayalı özelleştirme uygulamalarına karşı çıktı. Erdoğan ve AKP ile yolsuzluk konusunda ters düşen Şener, sonunda kurucusu olduğu partiyle yollarını ayırdı.17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasıyla AKP’nin “bütün pisliklerinin ortaya saçıldığını” vurgulayan Şener, bu yolsuzlukların Erdoğan’ın haberi ve onayı olmadan yapılamayacağını söylüyor. Şener’in şu sözleri Erdoğan ve çevresinin zihniyetini oldukça net biçimde tanımlıyor: “Bu kabine ve kabinenin başındaki başbakan parasal konulara meraklıdır. Nerede para varsa üzerini kapatmaya eğilimlidir. Şu ana kadarki hükümet etme biçiminde de paraya sahip olmak en temel refleksidir. Hissiyatımı pekiştiren yüzlerce olay, gözlem yaşadım. Objektif koşullarda bunlar yargı sürecine girecek nitelikte olmayabilir. Ama sübjektif olarak baktığımda yolsuzluklarla yoğurulmuş bir iktidar anlayışı işbaşındadır.”  “GAZ-FREN” ÇATLAĞI… AKP’nin yanlış politikaları sonucu ekonominin tökezlediği 2012 yılında, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan arasında ekonominin direksiyonu için kavga yaşandı. Gelir dağılımı adaletsizliği sürerken, reel geliri yerinde sayan vatandaş borçlanmada da sınıra dayanınca tüketimde frene bastı. Tüketim yavaşlayınca ekonomi çakıldı, devlet vergi toplayamaz oldu, hedefler şaştı, zaten ağırlıkla, vatandaşın tükettiği mal ve hizmetler üzerindeki dolaylı vergilerden gelen gelirle finanse bütçede rekor açık ortaya çıktı. Küresel ekonomide hava sisliydi. Türkiye ekonomisinde kötüye gidiş artık gizlenemez hale geldi, hükümetin tüm hedefleri şaştı, ileriye yönelik belirsizlik arttı, güven kalmadı. Bu koşullarda vatandaşlar gibi, bir ay sonrasını dahi göremeyen sanayici de istese de gaza basamazdı! Uyguladıkları yanlış ekonomi politikalarının ve önlem almadaki ihmallerinin Türkiye’yi getirdiği noktada Babacan, ekonomideki daralma sürecini “yumuşak iniş” adı altında, kendi tercihleri ve kontrollü bir süreç gibi göstermeyi tercih etti.  Ekonomi bozulurken, ilgili bakanlar arasında “gaz-fren” tartışması başladı. Babacan, “Sisli yoldaki şoför ‘Yavaşlama, bas gaza’ seslerini dinlemez” derken Çağlayan ise “Otomobilin şoförü önemli… Eğer sürücü ileri teknik sürüş eğitimi almışsa sorun olmaz” diyerek “Türkiye gaza basması gerektiği yerde gaza basacak” şeklinde hamaset yaptı. “Gaz-fren” aslında bir yöntem tartışması değil, ekonominin direksiyonuna kimin oturacağı, yani koltuk kavgası idi. AKP, çözümü yine vergileri artırarak faturayı vatandaşa kesmekte buldu. Hükümet, otomotivden, tapuya, akaryakıttan içkiye, çeşitli mallardan alınan ÖTV, harç vb. dolaylı vergilerin artırılması yoluyla 10 milyar liralık (yaklaşık 5.5 milyar dolar) ek gelir yarattı. Bu para, zaten geçim derdindeki vatandaşın cebinden çekilerek, bununla bütçe açığı kapatıldı.   SÖZDE “ALTIN İHRACATI” ÇATLAĞI… Gaz-fren tartışmalarından sonra İran’dan alınan doğal gaz karşılığında altın ile yapılan ödeme konusunda da bakanlar arasında çatlak ortaya çıktı. ABD ambargosunu arkadan dolaşma gayretiyle İran’dan alınan doğalgazın ödemesini ithal külçe altınla yapıp, bunun adını da ihracat koydular. Dönemin ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı, aylardır İran’a yapılan altın ihracatının diğer 20 bin üründen farklı bir ihracat olmadığını, bunun bir para transferi olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Babacan ise İran’a yapılan altın ihracatının aslında bizim İran’dan doğal gazı almak için ödediğimiz bir karşılık gibi olduğunu açıkladı ki doğrusu da buydu. CUMHURİYETİN 100. YILINDA İLK ONA GİRME ÇATLAĞI… Zaten ta 1970’li yıllarda ilk 20 ekonomi arasında yer alan Türkiye’yi kendilerinin ilk 20’ye soktuğuyla övünen Erdoğan, bir de Cumhuriyet’in 100. Yıl dönümü olan 2023’de ilk 10 ekonomi arasına sokma hedefi ortaya koydu ve hiçbir ciddi plan ve programı olmaksızın bu iddiasını tekrarlayarak halkı kandırıyor. 2012 yılında bu konuda da AKP yönetiminde bir çatlak yaşanmıştı. Dönemin Ekonomi Bakanı, mevcut üretim ve ihracat yapısıyla Türkiye’nin ilk 10’a asla giremeyeceğini ifade etmişti. Yıllardır aynı ekonomi politikalarını uygulayan AKP’nin içinden birinin bunu fark etmesi olumlu bir gelişmeydi. Ancak “tek adam” mantığı nedeniyle bunun direkt Erdoğan’a söylenmesi imkânsızdı, diğerlerinde olduğu gibi bu konudaki görüş ayrılığı ve çatlak da basın üzerinden dile getirilebildi. 2023 hedefi kulağa hoş gelmekle birlikte ekonominin gerçek dinamikleriyle uyuşmuyor. Bunun için diğer ülkeler sıfır büyüme yaşarken, yılda ortalama yüzde 10 büyümemiz gerekiyor. IMF projeksiyonları 2014’te Türkiye’nin büyük ekonomi sıralamasında 2 basamak düşerek 19’unculuğa ineceğini gösteriyor. Erdoğan ise aklına geldikçe bu iddiasını “büyüklere masallar” kabilinden dillendirmeye devam ediyor. ŞİMDİ DE FAİZ ÇATLAĞI Erdoğan’ın Almanya gezisi dönüşü yaptığı “Merkez Bankası’nın faiz politikalarını kesinlikle beğenmiyorum. Yüksek faizi ülkemdeki yatırımların önündeki en önemli bariyer olarak görüyorum. Yüksek faizi, yüksek enflasyonun sebebi olarak görüyorum” sözleri AKP’nin ekonomi yönetimi anlayışındaki derin çatlağı ve Erdoğan’ın ekonomiyi adeta bakkal dükkânı mantığıyla yönetmeye kalkıştığını ortaya çıkardı. Erdoğan “Faizi yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun, şimdi geliyorsun yarım puan indiriyorsun. Sen dalga mı geçiyorsun?” şeklinde Merkez Bankası’nı azarladı. Erdoğan’ın sözleri üzerine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise “Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana ilkelerinden ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor. Bunlar yapıldığı sürece önümüz açık” sözleriyle Erdoğan’a, MB’nin bağımsızlığı konusunda uyarı yaptı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de “Babacan’ın açıklaması ile aynı görüşte” olduğunu bildirerek Erdoğan’la ters düştü. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise “Başbakanın isyanını haklı buluyorum” diyerek Erdoğan’a arka çıktı. AKP’nin vizyonsuz, plansız programsız ekonomi yönetimindeki derin çatlak daha net ortadadır. Erdoğan (özerk) MB’ye “faizi 5 puan artırdın, şimdi yarım puan indiriyorsun. Dalga mı geçiyorsun!” diye fırça atıyor. Enflasyonun suçunu Merkez Bankası’na yıkarak kendi sorumluluğundan kaçtığı gibi, sadece faizi indirmekle sorunu çözeceğini sanıyor. 11.5 yılda ekonomiyi dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdiler; ağır borç yükü altına soktukları Türkiye’nin geleceğini tükettiler. Fed kararlarının etkisiyle geçen yıl Mayıstan bu yana dış sermaye (sıcak para) muslukları kısılmıştı. Sıcak para ile hovardalığı artık sürdüremiyorlar. Zaten Ocak ayındaki 5 puanlık “şok” faiz artırımı da sıcak para gelmeye devam etsin diye rüşvet kabilinden yapılmıştı. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde dış borç geri ödemeleri ve cari açık finansmanı için 221 milyar dolarlık dış kaynak girişine ihtiyacı var. Şimdi 5 puanlık indirime gidilirse, dış musluklar iyice kapatılır, içeride zaten yüksek olan döviz kurları fırlar, cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur.Erdoğan’ın faiz takıntısının ardındaki gerçek Başbakan’ın, “düşük faiz” talebinin ardında, başka bir gerçek var: İnşaat sektöründe şişirdikleri balonun patlama noktasına gelmesi…Ekonomide gerçek bir vizyonu olmayan AKP, asıl hedefi olan kendi siyasi rejimini kurma yolunda ekonomiyi daha çok bir araç olarak kullandı. Bunda da “konut-inşaat” sektörünü lokomotif olarak gördü. Bu yolla aynı zamanda kendi yandaş sermaye kesimini de palazlandırdı. Konut ağırlıklı inşaat sektörünü görülmemiş devlet imkânlarıyla destekledi; AKP’li belediyeler, başta İstanbul’da olmak üzere imar yetkisini alabildiğine kullanarak rant yarattı. Dışarıdan sağlanan kaynaklar,  müteahhitlere ve konut kredisi biçiminde tüketicilere pompalandı, konuta dayalı bir rant çarkı döndürüldü. Buna ek olarak kentsel altyapı, duble yol, AVM, hava meydanı, köprü gibi yatırımlarla seçmenler adeta hipnotize edildi. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında siyasi riskin artması-güvenin azalmasının etkisiyle dövizde yaşanan sıçrama bu saadet zincirini bozdu. Son bir yılda yeni daire satışlarında belirgin bir düşüş var. Artan kura şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Artan finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu gelişmeler piyasada durgunluğa yol açtı. Şimdi Erdoğan’ın “faizleri indirin!” diye bağırmasının ardında, müteahhitlerin yaşadığı bu sıkışıklık yatıyor. Erdoğan telaşta… Dünyada ucuz ve bol döviz döneminin bittiğini Erdoğan da görüyor. Bu durum, özel sektörün kredi olanaklarının daralması, inşaat-konut sektörünün tıkanması anlamına geliyor. Erdoğan bu yüzden düşük faiz için MB’ye baskı yapıyor. Dış sermaye girişlerinin durma noktasına geldiği bir dönemde, Merkez Bankası’nın faizi indirmesi ise büyük risk. Banka’nın baskıya dayanamayıp yaptığı yarım puanlık indirim Erdoğan’ı tatmin etmiyor, daha da kızdırıyor. Yeni ekonomik koşullarda inşaatta işler iyi gitmiyor, daireler kolay satılmıyor, sektör tıkanma noktasına doğru gidiyor, AKP ekonomisinin lokomotifi tekliyor, konut balonu patlamak üzere. Müteahhitler daireleri satamaz, zarar eder, bankalara ve piyasaya borçlarını ödeyemezse, sıkıntı zincirleme biçimde tüm kesimlere ve dalga dalga ekonomiye yayılacaktır. ÇÜNKÜ ucuz ve bol döviz dönemi bitti, ÇÜNKÜ sıcak para gelmeyecek, ÇÜNKÜ otoriterleşen Erdoğan’a güven erozyonu var ve siyasi istikrar tartışılıyor, ÇÜNKÜ yabancı sermaye çekindiği için gelmeyecek, ÇÜNKÜ Türkiye en kırılgan ekonomilerin arasında anılıyor. AKP EKONOMİDE AĞIR ENKAZ BIRAKIYOR AKP Türkiye ekonomisini, sıcak para ve borçlanma şeklinde dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdi. Tek parti iktidarı olmasına rağmen AKP döneminde ortalama büyüme yüzde 4.9’da kaldı. Sıcak paraya dayalı olarak kâğıt üzerinde sağlanan bu büyüme de istihdam yaratmadı. Umudunu yitirip iş aramayı bırakanlarla birlikte gerçek işsiz sayısı Mart 2014 itibariyle 5.4 milyona, işsizlik oranı da yüzde 18’e ulaşıyor. Halk sürekli borçla tüketmeye teşvik edildi; bankaların yurt dışından sağladığı kaynaklar tüketime ve inşaat başta belli sektörlere pompalandı. Tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla henüz kazanılmamış gelirler üzerinden vatandaşa, bir sanal refah dönemi ve zenginleşme algısı yaşatıldı, bu da oya tahvil edildi. Bankacılık sektörünün adeta kaynak bombardımanına tuttuğu iç tüketim canlandıkça, ithalat, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık hızla büyüdü. AKP işbaşına geldiğinde 6.3 milyar lira olan tüketici kredisi ve bireysel kredi kartı şeklindeki toplam hane halkı borç yükü, 51.4 kat büyüyerek 331 milyara ulaştı. Tüketimle büyüme modeli, kaçınılmaz olarak Cumhuriyet tarihinin cari açık rekorunu kırdırdı ve tüm kesimleriyle ülkeyi ağır bir borç yükünün altına soktu. Sonuçta vatandaş bankalara; bankalar ve şirketler ise yurt dışı kreditörlere gırtlağına kadar borçlu hale geldi. Türkiye’nin toplam dış borcu AKP döneminde 3’e katlanarak 400 milyar dolara yaklaştı. Kamunun iç ve dış toplam borç stoku AKP iktidarı döneminde 257 milyar liradan 624 milyar liraya yükseldi. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yönetim anlayışı ömrünü tamamlamış, artık duvara dayanmıştır. Ekonomideki açmaz büyüdükçe, vizyonsuzluk ve keyfilik daha net biçimde ortaya çıkmıştır. AKP’nin ekonomi yönetim anlayışı tıkanma noktasına gelirken, orkestradan farklı sesler yükselmeye başlamıştır.   Orkestranın şefi olması gereken Erdoğan ise dünyanın 17. büyüğü olmasıyla övündüğü Türkiye ekonomisini adeta bakkal dükkânı mantığıyla idare etmeye çalışıyor, tamamen kafasına göre sopa sallıyor. Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, aslında yıllardır var olan buzdağının ucudur. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık yanlışları ifade etme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda otoriterleşirken, ekonomi giderek kötüleşecek, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Yani ekonomide kötüleşme arttıkça çatlak da giderek derinleşecektir.Ekonomi yönetimindeki vizyonsuzluk ve keyfilik Türkiye’yi büyük yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bunun faturasını tüm halkımız ödeyecektir. Türkiye ekonomisinin yeni bir liderliğe, yeni bir vizyona, henüz düşünülmemiş daha fazla katmadeğer yaratan yeni şeylerin üretiminin planlandığı yeni bir kalkınma hikâyesine ihtiyacı vardır. Bunu da otoriterlikten demokrasiye geçerek ve orta gelir tuzağından kurtulmayı hedefleyerek ancak gerçekleştirebilirsiniz.
Engellilere Müjde
Peugeot, engelliler için geliştirilen özel aparatları yetkili servislerinde araçların garantisini bozmadan monte ediyor... Ülkemizde engellilerin otomobil sahibi olmasını kolaylaştırmak için ÖTV indirimi gibi önemli bir avantaj sunuluyor. Ancak aracı satın aldıktan sonra ortaya daha büyük sorunlar çıkıyor. Engelli sürücüler araç kullanması için hazırlanan özel aparatlar araç üzerine sonradan monte ediliyor. Farklı yerlerde, çoğu kez aracın modeline göre tam uyumlu olmadığı için takılan aparatlar sorun çıkartıyor. Peugeot bu sorunu çözmek için “Peugeot ile Engelsiz Yaşam” projesi kapsamında Peugeot “Engelsiz Ürün Gamı”nı pazara sunuyor. Program kapsamında araç satın almak isteyen engelli müşterilere Peugeot Fransa onaylı özel sürüş aparatları tavsiye ediliyor. Ayrıca tekerlekli sandalye taşımak üzere dönüştürülmüş Partner Tepee araçlar, 62 bin TL'den başlayan fiyatlarla sunuluyor. Müşteriler, “Engelliler ile Doğru İletişim” eğitimi almış olan personel tarafından karşılanıp, ÖTV indirimleri ve doğru araç aparat seçimi hakkında bilgilendirme yapılıyor. Hangi aparatlar takılıyor? Elektronik Sol Gaz Pedalı, Direksiyon topuz aparatı, Twist Grip (Her iki bacağını da kullanamayan engelli sürücüler için sunuluyor). Radyal Gaz Kolu: (Bacaklarını kullanamayan engelli sürücüler için özel olarak geliştirilen sistem, kontrollere izin veriyor). Manuel Fren Kolu: Bacaklarını kullanmayan engelli sürücüler için direksiyonun sağına veya soluna yerleştiriliyor) .
Sık Kullanılan Ama Açılımları Pek Bilinmeyen 20 Kısaltma
Gündelik hayatın temposunda fark edilmiyor; ama kullandığımız dil pek çok kod ile dolu. Günlük hayatta çoğu kez kulağa gelen kısaltmaların açılımlarının ne olduğu, hangi dillerden geldiği ve ne gibi anlam kaymalarına uğradığı birçok insanın bilmediği konular arasında. İşte sosyal hayatımızda sık kullandığımız ama anlamını bilmediğimiz kısaltmalardan bazıları:
Bakan Şimşek'ten ÖTV Müjdesi
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, cari açığın en önemli nedenlerinden olan enerjide tüketimi tasarruf yoluyla azaltmayı amaçladıklarını belirterek, bu kapsamda enerji verimliliği yüksek olan beyaz eşyalara Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) avantajı sağlayacaklarını, binalarına yalıtım yaptıracaklar için de alacakları ürünler için taksit kolaylığını da içeren alternatifli bir çalışma yürüttüklerini bildirdi.Hükümetin, cari açıkla mücadele ve enerji verimliliğin artırma yönünde aldığı kararlar üzerine Maliye Bakanlığı da kendi alanını ilgilendiren düzenlemeleri yapmaya devam ediyor.Bu kapsamda çalışmalarını hızlandıran Bakanlık, elektrik tüketiminde büyük yer tutan beyaz eşyalara ilişkin bir düzenlemeye gitmeye hazırlanıyor.Öte yandan, konuyla ilgili diğer bakanlıklar ve kurumlarla yapılan çalışma ile de yalıtım konusunda ortaya çıkan maliyet üzerine çekimser kalan binalara da kolaylık getirilmesi amaçlanıyor.Bunların yanı sıra, çevre kirliliğini önlemek amacıyla kendi alanında 'ne yapabiliriz?' diye bir süredir çalışma yürüten bakanlık, karbondioksit emisyonu düşük olan araçları vergisel açıdan teşvik edici bir model planlıyor.Verimli beyaz eşyalara ÖTV kolaylığıBakan Şimşek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, daha önce de birçok kez ifade ettiği gibi, ülkenin ekonomi alanındaki önemli sorunlarından birinin cari açık olduğunu söyledi.Bunun en önemli nedeninin de enerji ithalatı olduğuna dikkati çeken Şimşek, hükümetin söz konusu bağımlılığın önüne geçme noktasında kararlı olduğunu ifade etti.Şimşek, bu kapsamda her bakanlığın kendi görev ve yetki alanında çalışmalar yürüttüğüne işaret ederek, şöyle konuştu:'Cari açığın en önemli nedenlerinden biri enerji ithalatımız. Enerjide tasarrufu artırmak suretiyle tüketim hızını azaltmayı hedefliyoruz. Ülkemizde elektriğin yüzde 23'ü meskenlerde tüketiliyor. Günümüzde hemen herkesin evinde kullandığı buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makineleri gibi beyaz eşyalar, bu tüketimde önemli bir rol oynuyor.Tabi bunların arasında enerji verimliliği de tüketimi de yüksek olan eşyalar var. Yeni üretilen ve satılan ürünlerde enerji verimliliği oldukça yüksek. Asıl sorun halihazırda birçok evde kullanılan ve çok elektrik tüketen eski teknoloji ürünler. Hükümet olarak işte bu ürünlerin fişten tamamen çekilmesi ve enerjiyi az tüketen ev eşyalarının daha da yaygınlaştırılmasının gayreti içindeyiz.Bugün ülkemizde rüzgardan üretilen elektriğin iki katından fazlasını sadece buzdolapları tüketiyor. Sürekli elektrik fişine takılı tek beyaz eşya olan buzdolaplarının sarfiyatı ülkemizdeki toplam elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 7'sine tekabül ediyor. Bunun için enerji verimliliği yüksek olan beyaz eşyalara ÖTV avantajı sağlayacağız. Yapacağımız bir düzenlemeyle enerji verimliliği yüksek olan beyaz eşyaları tercih eden vatandaşlarımız, diğerlerine göre daha az ÖTV ödeyecek.'Yalıtım yaptıracaklara kolaylıkEnerji verimliliğini sağlamak için binalardaki yalıtımın da önemini vurgulayan Şimşek, yalıtımı yapılmayan binalarda ciddi bir kayıp olduğunu söyledi.Bakan Şimşek, yalıtımın öneminin aslında herkesçe bilindiğini ancak insanların bazen işin maliyetinden kaçındıklarını belirterek, şöyle devam etti:'Vatandaşlarımızın şunu bilmelerini isterim ki binalara yapılan yalıtım sayesinde önemli bir avantaj elde ediliyor. Elektrik veya doğalgazın tüketiminin azalmasıyla hem vatandaşın parası cebinde kalıyor hem de cari açık noktasında ülkeye büyük bir katkı yapmış olunuyor. Zaten buraya yapılan yatırım, birkaç yıl içinde kendisini amorti de ediyor ama biz yine de bu noktada çekimser kalan bina sakinleri için bir hazırlık içindeyiz.Hükümet olarak binalarına yalıtım yaptırmak isteyenlere, alacakları ürünler için taksit kolaylığını da içeren alternatifli bir çalışma yürütüyoruz.'Öte yandan, çevre kirliliğini önlemek amacıyla da bazı çalışmalar yürüttüklerini anlatan Şimşek, trafikteki araçların söz konusu kirlilikte büyük pay sahibi olduğunu bildirdi.Kullanıcıları, düşük emisyonlu araçları tercih etmeye yönlendirmeyi ve bu sayede daha temiz bir çevre oluşturmayı amaçladıklarını dile getiren Şimşek, sözlerini şöyle tamamladı:'Çevre kirliliğini önlemek amacıyla trafiğe yeni çıkacak araçlardan karbondioksit salınımı düşük olanları vergisel açıdan teşvik edici bir model planlıyoruz. Pek çok AB ülkesinde de uygulanan bu modelle ilgili düzenlemeyi yeni yılın bütçesine yetiştirmek istiyoruz.CNNTürk
7 Milyar TL'ye Taksit Taksit Kurban
AKP'den önce 1,5 maaşla büyükbaş alınabiliyordu şimdi 3 maaş anca yetiyorAKP döneminde besicinin yem fiyatı yüzde 465 zamlandıCHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, son 12 yılda küçükbaş kurbanlıklar ortalama yüzde 450, büyükbaş kurbanlıklar yüzde 725 pahalandığını belirterek, “2002’de ortalama 550 kiloluk bir büyükbaş kurbanlık yaklaşık 4 asgari ücretle satın alınabilirken, bugün 7 asgari ücret buna yetmiyor. Aynı hayvanı satın alıp kurban edebilmek için 2002’de gereken 1.5 memur maaşı, şimdi 3 maaşa çıkmış durumda. Bu durum besicinin de suçu değil çünkü Besi yeminin 2002’de 194 TL olan ton fiyatı, bugün 900 lira dolayına ulaşmış durumda. Türk besicisi dünyanın en pahalı yemini kullandığı için Türk halkı da dünyanın en pahalı etini tüketiyor” dedi.Umut Oran, son 12 yıl içinde besicinin durumu ve kurbanlıkların fiyatlarını inceledi. Oran, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti.Bu yıl Kurban’da 2 milyon dolayında küçükbaş, 800 bin kadar da büyükbaş hayvan kesileceği tahmin ediliyor. Küçükbaşlarda 350-1.350 TL, büyükbaşlarda 2000-11.200 TL arasında el yakan kurbanlık fiyatları, dar gelirli vatandaşların dini vecibesini yerine getirmesini güçleştiriyor. Ortalama fiyatlara göre hesaplandığında, kurban kesecek vatandaşın cebinden çıkacak toplam para 7 milyar liraya yakın.Son 12 yılda küçükbaş kurbanlıklar ortalama yüzde 450, büyükbaş kurbanlıklar yüzde 725 pahalandı. 2002 yılında küçükbaş kurbanlık fiyatları 100-200 TL, büyükbaş olanlar 500-1.100 TL aralığında alınabiliyordu.Canlı hayvan-kurbanlık fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle işçi, memur, emekli gibi dar ve sabit gelirlilerin alım gücü son 12 yılda önemli oranda aşındı. 2002’de ortalama 550 kiloluk bir büyükbaş kurbanlık yaklaşık 4 asgari ücretle satın alınabilirken, bugün 7 asgari ücret buna yetmiyor. Aynı hayvanı satın alıp kurban edebilmek için 2002’de gereken 1.5 memur maaşı, şimdi 3 maaşa çıkmış durumda. 2002’de yaklaşık üç SSK emekli aylığı ile alınabilen ortalama bir büyükbaş hayvana bugün 6 emekli aylığı gerekiyor.Kurbanlık fiyatlarındaki aşırı artışın temel nedeni ise yem fiyatları… Besi yeminin 2002’de 194 TL olan ton fiyatı, bugün 900 lira dolayına ulaşmış durumda. Türk besicisi dünyanın en pahalı yemini kullandığı için Türk halkı da dünyanın en pahalı etini tüketiyor.Maliyet artışları dikkate alındığında besicilerin kurbanlıkları kilosu 14-15 lira dolayında satması gerekirken bu yıl canlı ağırlık fiyatının büyükbaşlarda kilo başına 11-12 lira, küçükbaşta 12-13 lira civarında olacağı tahmin ediliyor. Yani vatandaşın elini yakan kurbanlık fiyatları, hayvan yetiştiricisini ise ondurmuyor.Dar gelirli vatandaş, nakdi yetmediği için kurbanlığını, kredi kartına taksitle büyük marketlerden almak zorunda kalıyor. Kurban eti 9 gün dayanmazken, kesilen kurbanın bedelinin ödemesi 9 ay, yani neredeyse bir sonraki Kurban Bayramı’na kadar sürüyor.Kurban Bayramı öncesi artarak ayda 15 bin âdeti bulan Suriye’den Türkiye’ye kaçak hayvan girişleri sektörün dışında, halk sağlığına da ciddi tehdit oluşturuyor.Kurban bayramlarında daha güncel hale gelmekle birlikte kronik bir sorun olan yüksek canlı hayvan ve et fiyatlarının makul seviyelere indirilebilmesi ve Türk halkının et tüketiminin çağdaş ülkeler seviyesine çıkması için etkin önlemlere ihtiyaç bulunuyor.Ülkemizde hayvan varlığı ve et üretimini büyütmek için sektöre yönelik destekler artırılıp verimli hale getirilmelidir. Ulusal Kırmızı Et Konseyi işlevsel olmalıdır. Hayvan ithalatına kesinlikle başvurulmamalıdır. Hayvan ıslahı çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Aile çiftçiliğinin ölmesine izin verilmemeli; sıfır faizli krediler başta bu işletmelere açılmalıdır. Et ve Balık Kurumu daha etkin hale getirilmelidir. Besicilikte maliyetlerin aşağı çekilmesi için girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalıdır. Hayvancılığın geliştirilmesi; kaliteli ve sağlıklı et üretimi için başetmemiz gereken bulaşıcı hastalıklara karşı seferberlik başlatılmalıdır. Kaçak, hastalıklı ve sağlıksız hayvanların et olarak piyasaya sürülmesi engellenmelidir.İslam coğrafyasına kan ve gözyaşının hâkim olduğu, ateş çemberinin bize doğru yaklaştığı şu günlerde idrak etmeye hazırlandığımız Kurban Bayramı’na ülkemiz ve halkımız sıkıntılar içinde giriyor. Giderek kötüleşen ekonomik koşullarda ağız tadıyla bir bayram kutlama şansından mahrum işçi, memur, köylü, esnaf ve emeklilerin oluşturduğu geniş halk kitleleri, kıt maddi imkânlarını zorlayarak dini vecibesini yerine getirmeye çalışacak.KURBANLIKLAR EL YAKIYOR…15 milyon dolayında büyükbaş, 42 milyon kadar da küçükbaş hayvan varlığı bulunan Türkiye’de, Kurban Bayramı boyunca yaklaşık 3.5 milyon hayvan yer değiştirecek. Bu trafiğin iyi yönetilmesi gerekiyor. Potansiyel kurbanlık talebi büyükbaşta 850-900 bin, küçükbaşta da 2-2.5 milyon dolayında olmakla birlikte bu yıl 800 bin kadar büyükbaş, 2 milyon dolayında da küçükbaş hayvan kesileceği tahmin ediliyor. Kurbanlık fiyatları ise el yakıyor. Küçükbaş kurbanlıklarda ağırlığına göre adette 350-1.350 TL, büyükbaşlarda 2000-11.200 TL arasında seyreden fiyatlar; işçi, memur, küçük esnaf ve diğer dar ve sabit gelirli kesimin bu dini vecibesini yerine getirmesini güçleştiriyor. Tahmini kesim sayısı ve ortalama fiyatlara göre, vatandaşların cebinden çıkacak toplam para 7 milyar liraya yaklaşıyor.YÜKSEK FİYATLAR ÜRETİCİYİ DE GÜLDÜRMÜYOR…Kurbanlık fiyatlarının yüksek oluşu, girdi maliyetlerindeki artışlardan kaynaklanıyor. Aslında üretici, maliyet artışlarını fiyata tam yansıtamıyor. Geçen Kurban Bayramı’nda kurbanlıklar canlı ağırlık fiyatı kiloda 13-14 liradan pazara getirilmiş ancak bayrama yakın bu fiyat 11 liraya kadar düşmüştü. Maliyet artışları dikkate alındığında bu yıl besicilerin kurbanlıkları kilosu 14-15 liradan satması gerekirken canlı ağırlık fiyatının büyükbaş hayvanlarda kilo başına 11-12 lira, küçükbaşlarda 12-13 lira civarında olacağı tahmin ediliyor. Yani vatandaşın elini yakan kurbanlık fiyatları, hayvan yetiştiricisini ise ondurmuyor, kurtarmıyor. Besicilerin, yem fiyatlarındaki artışların yanı sıra kurbanlık satış yerlerine ödenen kiralar, nakliye ücretlerindeki artışlar, kişisel harcamalar gibi birçok sorunla baş etmesi gerekiyor. Hayvan yetiştiricileri, zaten ağır kredi borcu altında eziliyor. Dini vecibesini yerine getirmek isteyen vatandaşlarımızca 3-4 günde milyonlarca hayvanın kesildiği bu kısa süreye yığılan canlı hayvan talebinin karşılanmasında rol alan besiciler; ulaşım, barınma, kurban alanı gibi çeşitli sorunlar da yaşıyor.KURBANLIK FİYATLARI AKP DÖNEMİNDE AŞIRI YÜKSELDİSon 12 yılda kurbanlık fiyatlarındaki artış enflasyonu solladı. 2002’de küçükbaş kurbanlık fiyatları 100-200 TL, büyükbaşlar 500-1.100 TL aralığında alınabiliyordu. 12 yılda ortalama fiyat küçükbaşta 150 liradan 825 liraya, büyükbaşta 800 liradan 6.600 liraya çıktı. 12 yılda küçükbaş kurbanlıklar ortalama yüzde 450, büyükbaş kurbanlıklar yüzde 725 pahalandı. 2002 sonunda bu yana birikimli enflasyonun (TÜFE) yüzde 184 olduğu dikkate alınırsa, kurbanlık hayvan fiyatları enflasyonu 4’e katlıyor. 2002’deki 194 TL’lik ton fiyatı 900 lira dolayına yükselen besi yemindeki pahalanma, bunun ana nedeni.ÜCRETLİ VE EMEKLİNİN KURBAN KESMESİ ZORLAŞTI…Canlı hayvan-kurbanlık fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle işçi, memur, emekli gibi dar ve sabit gelirlilerin alım gücü son 12 yılda önemli oranda aşındı:Büyükbaş kurbanlık canlı ağırlık fiyatlarına göre 2002’de 127 kilo olan bir asgari ücretlinin alabildiği kurbanlık miktarı 2014’te 74 kiloya geriledi. Bu dönemde ortalama memur maaşı ile alınabilen miktar 397 kilodan 181 kiloya, ortalama SSK aylığı ile alınabilen miktar 190 kilodan 88 kiloya düştü.2002’de ortalama 550 kilo civarındaki bir büyükbaş kurbanlık yaklaşık 4 asgari ücretle satın alınabilirken, bugün 7 asgari ücret buna yetmiyor.Ortalama ağırlıkta bir büyükbaş kurbanlık için 2002’de 1.5 memur maaşı yeterken, şimdi bu bedeli ancak 3 maaş karşılayabiliyor.Aynı hayvanı satın alıp kurban edebilmek için gereken tutar 2002’de yaklaşık üç SSK emekli aylığı idi; şimdi ise buna 6 emekli aylığı tutarından daha fazla ödemek gerekiyor.2002-2014 döneminde asgari ücretlinin küçükbaş kurbanlık alım gücü 78 kilodan 69 kiloya, ortalama düzeydeki memurun alım gücü 244 kilodan 167 kiloya, SSK emeklisinin alım gücü de 117 kilodan 82 kiloya geriledi.2002’de bir asgari ücretin yaklaşık yüzde 80’i ile ortalama 64 kilo ağırlığındaki bir kurbanlık küçükbaş hayvan alınabilirken, şimdi aynı hayvan için asgari ücretin tamamına yakınının verilmesi gerekiyor.2002-2014 döneminde ortalama ağırlıktaki bir küçükbaş kurbanlığın fiyatının ortalama memur maaşına oranı yüzde 26’dan yüzde 38’e, ortalama SSK emekli aylığına oranı da yüzde 54’ten yüzde 78’e çıktı. TAKSİTLE KURBANLIK DEVRİ…Kurbanlığını peşin almaya gücü yetmeyen vatandaşlar için yine tüketim ekonomisinin araçları devreye giriyor. Bu yıl da büyük marketlerden kredi kartı ile taksitle kurbanlıklar alınıyor. Geçen yıl 12-20 Ekim arasındaki Kurban bayramı tatili öncesinde taksitle kurbanlık alımlarının da etkisiyle kartlı harcamalarda ciddi bir artış yaşanmıştı. Bu yıl büyük marketlerde 1/7 hisse büyükbaş kurbanlık fiyatları 800-900 TL, küçükbaş kurbanlık paket fiyatları 700-800 TL arasında değişiyor. Kesilen kurbanın eti 9 gün dayanmazken bedelinin ödemesi 9 ay sürüyor, yani neredeyse bir sonraki Kurban Bayramı’nı buluyor.SURİYE’DEN KAÇAK HAYVAN GİRİŞİ CİDDİ TEHDİT!Kurban Bayramı öncesi Suriye’den Türkiye’ye kaçak hayvan girişinde önemli artış yaşanması dikkati çekiyor. Lazkiye’den gemilerle getirilen hayvanlar Hatay’ın Yayladağı ilçesi üzerinden tüm Türkiye’ye dağılıyor. Aylık kaçak hayvan girişi 15 bin dolayında tahmin ediliyor. Bu hayvanların Suriyeli girişimciler tarafından gemilerle Latin Amerika ülkelerinden getirildiği söyleniyor. Kaçak girişler Hatay, Adana, Gaziantep, Kilis başta tüm ülkedeki besicileri zor durumda bırakıyor. Zaten piyasa koşulları nedeniyle yüksek girdi maliyetlerini fiyatlarına yansıtamayan üreticiler, bir de kaçak hayvan girişlerinin fiyat kırması ve haksız rekabeti ile karşı karşıya bulunuyor. Kaçak hayvan girişleri bu sektörü olduğu gibi, halk sağlığına da ciddi tehdit oluşturuyor.PEKİ NE YAPMALI?Hayvancılığın toplum sağlığı açısından taşıdığı hayati öneme ve Türkiye’nin hayvancılık açısından sahip olduğu büyük potansiyele rağmen, ülkemizde bu sektör hak ettiği konuma bir türlü erişemiyor. Türkiye, dünyanın en pahalı etini tüketiyor, çünkü hayvan yetiştiricileri dünyanın en pahalı yemini kullanıyor. Kurban bayramlarında daha güncel hale gelmekle birlikte kronik bir sorun olan yüksek canlı hayvan ve et fiyatlarının makul seviyelere indirilebilmesi ve Türk halkının et tüketiminin çağdaş ülkeler seviyesine çıkması için kapsamlı önlemlere ihtiyaç bulunuyor.Bu bağlamda;Hayvan varlığını ve et üretimini artırmak amacıyla sektöre yönelik destekler artırılmalı ve verimli hale getirilmelidir.Ulusal Kırmızı Et Konseyi işlevsel hale getirilmelidir.Hayvan ithalatı yoluna kesinlikle gidilmemelidir.Hayvan ıslahı çalışmalarına ağırlık verilmelidir.Küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin, yani aile çiftçiliğinin ölmesine izin verilmemeli; sıfır faizli krediler başta bu işletmelere verilmelidir.Et ve Balık Kurumu etkin hale getirilmeli, Kurum’un küçük ölçekli tarım işletmelerine yönelik faaliyet göstermesi sağlanmalıdır.Besicilik sektörünün maliyetlerinin aşağı çekilmesi için kullandıkları girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalıdır.Son yıllarda gerileyen koyunculuğun hayvansal üretim içindeki payını artıracak düzenlemelere gidilmelidir.Sektörde örgütlenmeyi teşvik edecek ve güçlendirecek önlemler alınmalıdır.Hayvancılığın geliştirilmesi; kaliteli ve sağlıklı et üretimi için yenmemiz gereken bulaşıcı hastalıklara karşı seferberlik başlatılmalıdır.Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı, her il, ilçe ve işletmede düzenli olarak ücretsiz aşı faaliyeti yürütmeli, aşı yaptırmayanlara para cezası uygulanmalıdır.Hayvan hareketleri ciddi biçimde denetlenmeli, hastalıklı ve sağlıksız hayvanların et olarak piyasaya sürülmesi engellenmelidir.Yerli sektörü ve halk sağlığını tehdit eden Suriye’den Türkiye’ye kaçak hayvan girişlerine derhal müdahale edilmeli, etkili önlemler uygulanmalıdır.BAYRAM İÇİN ETKİN BİR ORGANİZASYON LAZIM…Kısa süre içinde milyonlarca hayvanın yer değiştirdiği Kurban Bayramı’nda bu trafiğin doğru yönetilmesi, kurbanlıkların naklinin sorunsuz gerçekleşmesi, satış ve kesim yerlerinin sıhhi, çağdaş bir ülkeye yakışır nitelikte olması ve çevre kirliliğine yol açılmaması, bu konularda her yıl ortaya çıkan olumsuz manzaraların tekrar yaşanmaması için etkili önlemler almalıdır. Besicilerin ulaşım, barınma, kurban alanı vb. konulardaki sorunları da bu kapsamda çözülmelidir.Bütün bu önlemler ortak akılla tasarlanarak bütüncül, etkili bir organizasyon yapısı içinde hükümet, belediyeler ve ilgili diğer kamu birimleri tarafından uygulanmalıdır.Milyonlarca vatandaşımızın dini vecibesini rahat bir şekilde yerine getirmesi ve Bayramı ağız tadıyla kutlaması için bu organizasyon ve alınacak önlemler hayati önemdedir.