onedio

Ateist Haberleri

Ateist ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Ateist ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Erdoğan'dan ODTÜ Eylemcilerine: 'Bunlar Solcu, Ateist, Terörist...'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de Kuvayi Milliye Meydanı'ndaki AKP mitinginde konuştu. Üslubunu daha da sertleştiren Erdoğan'ın konuşmasında dikkat çeken nokta “dinlemeler”le ilgili oldu. Telefon kayıtları için “montaj” ifadesini sürdüren Erdoğan, “Oğlum da izinsiz dinlenmiş” dedi. Başbakan Erdoğan özetle şöyle konuştu: (3 Temmuz 1960 tarihli bir gazetenin haberini göstererek) Menderes'in kasası, yolsuzluk evrakı ve vesikalarla dolu diyor. Merhum Başbakan'la ilgili son derece alçakça, son derece edepsizce, hayasızca iftiralarlar var. Merhum Menderes ve arkadaşlarını hapse atmışlar yetmemiş, bu haberlerle Menderes'in itibarını sıfırlamak istiyorlar. Aynı gazete bugün de aynı manşetleri atıyor, bugün de AK Parti hükümetine yapmak istiyorlar, o gün nasıl iftira attılarsa bugün de aynı iftiraları atıyorlar, nasıl çirkin, kirli tuzaklar kurdularsa bugün de tıpatıp aynısını yapıyorlar. Bu yapı kendi ülkesinin en gizli, en stratejik, en mahrem bilgilerini ele geçirecek, bunları servis edecek kadar alçalan bir tavır, ihanet içerisinde. Temiz, saf, ihlaslı kardeşlerimin artık bu yapıyı sorgulamalarını istiyorum. Bunlar niçin böyle patladılar biliyor musunuz? Dershanelere, çünkü buradan yılda 1 milyar dolar bunların geliri vardı. Biz dershaneler yasasını öne sürünce bunlar patladılar. GEZİCİLER, VANDALLAR  O Geziciler, o vandallar o açılış sırasında bir kez daha ortaya çıktılar. Dikkatinizi çekiyorum. Bunlardan bir tanesi üzerine Bizans kıyafetleri giymiş. Şu hale bakar mısınız? Alparslan 1071'de Bizans'a karşı savaşıyor ya, o da Bizans tişörtü giymiş. Kendini Bizanslı yerine koymuş. 1071 Malazgirt Bulvarı'nın açılışını protesto ediyor. Yazıklar olsun. Şunu unutmayın, bu eylemcilerin önünde, yanında CHP var, CHP milletvekilleri var, CHP Genel Başkanı var. Bu eylemcilerin avukatlığını da maalesef MHP yapıyor. Şu anda bu paralel örgüt bu Gezicilere, bu Bizans hayranlarına arkadaşlık, yoldaşlık yapıyor. Oyun çok büyük Balıkesir. Hesap başka. “HAİNLERİ DEFEDECEĞİZ” -Bu parelel yapı, bu paralel örgüt Türkiye'nin önündeki son engel, Türkiye'deki son çetedir. Onu da tasfiye edecek, bu hainleri de defedeceğiz. İşte o zaman Türkiye'nin önünde hiçbir engel kalmayacak. 30 Mart'ta bir tercih yapacaksınız, ya eski Türkiye ya yeni Türkiye diyeceksiniz. ONUN DA ÇOCUĞU YOK... -Bundan 17 yıl önce 28 Şubat’ta seçilmiş bir hükümete post modern bir darbe girişiminde bulundular. Sizin seçtiğiniz hükümeti baskılarla, tehditlerle görevden uzaklaştırdılar. İmam hatipleri, meslek liselerini kapattılar. İnançlarımıza değerlerimizi kutsallarımıza el uzattılar. Başörtülü okumaz okuyamaz diyorlardı. İmam hatipli üniversiteye giremez diyorlardı. Yoksulların çocukları okumasın diyorlardı. Sen başörtülüsün senden kapıcı olur diyorlardı. Şimdi avukatta oldu mühendis de oldu, doktor da oldu. -Bugün kendi ülkesine tuzaklar kuran zat, o günlerde ülkesini sırtından hançerliyordu. Ne diyordu biliyor musunuz. “Beceremediniz artık bırakın diyordu” Başörtüsü için takmayabilirsiniz diyordu. Ya sen ne karışıyorsun. Çünkü onda evlat yok. Bizim derdimiz var. (Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için. 'Onun çoluğu çocuğu yok bizi anlayamaz' demişti) -28 Şubat’ta darbecilere hoşgörü ödülleri dağıtıyordu bunlar. Bugünde darbecilere telekulak desteği veriyor. OĞLUMUN AVUKATI MÜRACAAT ETTİ Oğlumun avukatı müracaat etti ve 3 savcının imzasıyla açıklama yapıldı. Oğlum da izinsiz dinlenmiş. İşti iftira at izi kasın. Bunu yapmaya hakkın var mı? Nasıl yaparsınız bunu. Sipariş üzerine de bunlar aynı şeyleri yaptılar. Türkiye’nin en mahrem konuşmalarını dinlemişler. Beni de dinlemişler. Bizim güvenli hatlarımız var, uluslararası görüşmelerimiz var bunları dinlemişler. BANA KİTAP, TESPİH GÖNDERİYORDU  Eyyyy Pelsinvanya sana sesleniyorum. Eğer yüreğin varsa çık vatanına gel vatanına. Siyaset yapacaksan çık er meydanına. Ben öyle bilmiyordum, aldanmışım. Bana kitaplar gönderiyordu, bana methiyeler düzüyordu. Tespihler gönderiyordu. Şimdi her şeyi anladık. Tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Çocuklarınızı bunların dershanelerinde çekin. Okullarından da çekin. Benim 4 çocuğumun 4’ü de devletin imam hatiplerinde okudu. Başörtüsünden üniversiteye sokmadılar, yurtdışına okudular. Devletin okulları bize yeter. Bunlara tavır koyun. Bunların yayın organlarına da tavır koyun. Doğru haber bulamazsınız, dürüst haber bulamazsınız. Bunları boykot ederek tavrınızı göstereceksiniz. 'SOLCULAR, ATEİSTLER... BUNLAR TERÖRİSTLER'  Pazartesi günü Ankara’da bir bulvar açtık. Kimlere rağmen o solculara rağmen. O ateistlere rağmen. Bunlar terörist. Ama CHP bunlara bizim gençler diyor. Bizim sevgili gençlerimizin elinde Molotof kokteyli olmaz. Bilgisayarı, kalemi olur. Bulvarın adı ne 1071 Malazgirt. Bunlardan bir tanesi üzerine Bizans kıyafeti giymiş Alpaslan Bizans’a karşı savaşıyor ya kendini Bizans’ın yerine koyuyor. Yazıklar olsun. Kalabalıktan birinin seslenmesi üzerine: Bizim sosyologlara ihtiyacımız var. Şöyle gel. Lütfi Bey, notlarını al. Bakan Bakanımız ne diyor. Sosyolog kadrosunu attırdık. Yurt
"Bir Yahudi, Bir Ateist, Bir Zerdüşt Yapsa Anlarım"
Eski Ekonomi Bakanı ve AKP Mersin Milletvekili Zafer Çağlayan, Tarsus’taki konuşmasında kendilerine yönelik oyunlar oynandığını vurgulayıp, “Bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun” dedi.Kendilerinin seçimden seçime gelen siyasetçilerden olmadıklarını ve kimsenin önünde eğilmeyeceklerini dile getiren Çağlayan, “Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı, AK Parti büyüyor ve güçleniyor. Mitinglerdeki kalabalıkları herkes görüyor. Birileri de ‘montaj’ diyor. Kimlerin montaja sarıldıkları ortada.” dedi. 102 milyar dolar olan ihracatı 150 milyar dolara çıkarmak suç ise kendisinin suçlu sayılabileceğini söyleyen Çağlayan, 17 Aralık operasyonunun özellikle belli bakanlar üzerinde yapıldığını dile getirdi. Zafer Çağlayan konuşmasına “Müslüman” geçinenlerin kendilerine komplo kurduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Operasyon yapılan bakanların hepsi vatanına, milletine, bayrağına sonuna kadar bağlı olan Kürt kökenli arkadaşlarımızdır. Barış ve kardeşliği bozma adına bizleri hedef aldılar. Ama biz dimdik durduk. Başbakanımızın arkasında da dimdik durduk ve durmaya devam edeceğiz. Onlar şehit haberleri gelsin istiyor. Çünkü onlar kandan, terörden besleniyor. Nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimizi bu millet çok iyi görüyor. Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize yapanlar bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun. Bir Müslüman bunları nasıl yapar? İşte bu nedenle 30 Mart yerel seçimleri seçim olmaktan çıktı. 30 Mart seçimleri istiklal mücadelesidir. Zafer AK Partinin olacak.”zete.com
"Tweet Mweet Anlamam Ben Bu İşlerden"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,ın Konuşmasından satır başları İstanbul Türkiye’nin özetidir. Bu ne manzara? Bugün Türkiye bizi izliyor. Tüm dünya İstanbul’u izliyor. Tüm mazlumları, mağdurları, yolda kalmışları, garipleri, öksüzleri sizi izliyor. Kahire’de oyları çalınmış kardeşlerim sizi izliyor. Şam’da kurşunların bombaların altında yaşayan açlıkla sefaletle imtihan edilen, belki de yavrusunun başında ağıtlar yakan ciğeri parçalanmış anneler sizi izliyor. Bağdat’ta barışa susayan gönüller İstanbul’u izliyor. Karabağ’da toprakları çiğnenen Azeri kardeşlerim sizleri izliyor. Mogadişu bugün İstanbul’u izliyor. 'KILIÇDAROĞLU BAK BU MONTAJI NASIL YAPTIK' Varsın birileri montaj desin. Kılıçdaroğlu bak bu montajı nasıl yaptık? Güzel mi, beğendin mi? Bir montaj da sen yap böyle. Varsın birileri montaj desin, taşıma desin. Bu muhteşem coşkuyu küçümsesin. Ama bilesin ki İstanbul, Gazze’nin yetimleri Ramallah’ın öksüzleri sizi izliyor. Kabe’nin etrafında tavafta olanlar size dua ediyor. Diyorlar ki 30’unun akşamında müjde bekliyoruz. 'ONLAR AHLAKİ OLMAYAN ŞEYLERİ İZLİYOR' Telefon, sürekli soruyorlar İstanbul nasıl. Gelirken aynı şeye muhatap oldum. İstanbul sen her an dildesin, kulaktasın, gözlerdesin. İzleniyorsun İstanbul. Ama Pensilvanya’nın izlediği gibi değil. Onlar mahremleri izliyor. Ahlaki olmayan şeyleri izliyor. Ama burası güzellikleri izliyor. Ülkemin aydınlık yarınlarını izliyor. Mahzun, boynu bükük Kudüs bugün sizleri izliyor. “Biz, kısık sesleriz minareleri, Sen ezansız bırakma Allah'ım. Ya çağır şurada bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allahım. Mahyasızdır minareler göğü de, Kehkeşansız bırakma Allahım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allahım. Bize güç ver... Cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah'ım. Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah'ım. Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah'ım. Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah'ım. Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım. Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız, Ve vatansız bırakma Allah'ım. Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım.” Amin sonsuz kere amin. Bugün bir kez daha tarih yazıyorsun İstanbul. Bugün bir kez daha tuzakları oyunları bozuyorsun İstanbul. 'RAHŞAN AFFIYLA KURTARDIN' Millet oynanan oyunu görüyor. Millet sınırsız basiretiyle Türkiye üzerindeki kirli oyunu, tuzağı görüyor. 94’te İstanbul’a aday olduğumda, kimse kazanacağımıza ihtimal vermiyordu. Kimden aldık belediyeyi CHP’den. Yolsuzlukların belediyesi CHP. Kılıçdaroğlu sen bu işleri anlamazsın. Seni zaten SSK’dan tanıyoruz. SSK’daki yolsuzluklarınla tanıyoruz. Rahşan affıyla kurtardın işi yırttın. SSK hastanelerinde çektiğimiz çileleri biz biliriz. Az önce Kocaeli’nde yaşlı bir amca illa sahneye sahneye dedi. Getirin dedim, geldi. Ne dedi biliyor musunuz? İki kere beni hastanede rehin tuttular beni dedi rehin. Nice rehin tutulanlar oldu. Geldiğimde ilk verdiğim talimat şuydu. Bundan böyle hastanelerin kapısından kimseyi döndürmeyeceksiniz ve asla rehin tutmak gibi bir şey duymayacağım. Duyduğum zaman başhekimlere kesin ikazımdır, kesinlikle ilişkilerini keseriz. İstanbul’un seçkinleri kaymak takımı böyle bir sonuç beklemiyordu. İstanbul susuzdu, çöp dağları vardı. Çünkü CHP demek kirlilik demektir. Yolsuzluk demektir, çöp demektir. CHP demek susuzluk demektir. Ey İstanbul o zaman Ümraniye’nin belediyesi de CHP’liydi. Ümraniye çöplüğünde vahşi depolama vardı, o çöplük patladı 39 kişiye maalesef mezar oldu. gençler bunu bilmeyebilir, geziciler bunu bilmeyebilir. Ah ah, çevreci ha, ne çevrecisi ya? 39 kişi orada maalesef öldü. CHP’li belediye vardı. Bunun hesabını soran oldu mu? Nerde o medya? Yandaş medya nerede? sordular mı bunun hesabını? Sormazlar, işlerine gelmez. Niye? Paslaşıyorlardı, dayanışma içerisindeydiler. Onları onlar getirdiler. Ama tarih hesap soruyor şimdi. Diyor ki ey CHP o 39 vatandaşımızın hesabını ver. Kılıçdaroğlu sen bunların hesabını ver. Ama bunlarda o yüz yok. Geldi İstanbul’a büyükşehir başkan adayı oldu Kılıçdaroğlu. Ben de merak ettim nerede oturuyor diye. Dediler ki Kağıthane’de. Nerede oturuyorsunuz diye, Kağıttepe’de oturuyorum demiş. Ve seçim günü geldi oyunu kullanamadı. Yahu bunun eline üç koyun verin kaybedip gelir. İnanın bundan bir şey olmaz. Şimdi biliyorsunuz pozlar veriyordu, klasör. Yolsuzluk klasörü. Tabi böyle şeylerin olacağını da zannetmiyordu. Baykal genel başkan o da yanında. Klasörün sırtında ne yazıyor yolsuzluk. Kimin klasörü bu? Şu anda büyükşehir adayı olarak gösterdiler zatın. Ne yaptılar onu? Partiden ihraç ettiler hırsız ya. O ihraç ettikleri kişiyi şimdi getirdiler büyükşehir adayı yaptılar. Peki bu nasıl iş? Ben söylemiyorum klasörü sen hazırladın, şimdi de kalkıyorsun o adamı aday yapıyorsun. Niye? Malzeme yok ellerinde malzeme. Kimi koysunlar? Bunlar felç olmuş felç. Ama biz gümbür gümbür geldik, yine gümbür gümbür geliyoruz. Biz İstanbul’a, ülkemize, milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik. Yine hizmetkar olarak yolumuza devam edeceğiz. İstanbul’daki seçkinler elitler, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan seçileceğine inanmıyorlardı. Milleti dahi kontrol ettiklerini, milletin aklını çeldiklerini zannediyorlardı. Milletim onlara ağır bir ders verdi. şimdi ne diyorum biliyor musun? 30 Mart’ta sadece onlara değil, hani bu telefonları dinleyenler var ya, Pensilvanya var ya, en önemli dersi ona vereceğiz. 'BUNLAR BİZİM HELALİMİZİ YEDİLER' Bunların dershanelerine gidenler varsa yavrularımızı lütfen oralardan alın. Milli Eğitim Bakanlığı olarak hafta sonlarında takviye kurslarını biz ücretsiz olarak vereceğiz. Yıllarca bunlar bizi sömürdüler ya. Sülük gibi sömürdüler. Ama sülük faziletli, sülük zararlı kanı emer. Bunlar bizim helalimizi yediler ya. Sadaka dediler yediler, zekat dediler yediler, kurbanlık koyun dediler yediler, adak dediler yediler. Ah kardeşlerim ha, benim sevgili peygamberime, kendi televizyonunda miraçtan iniyor kamyonete bindiriyor. Ve bu senaryoları da o onaylıyor biliyor musun? Yahu sen hoca mısın senarist misin? Nesin? İyi niyetimizin kurbanı olduk. Başörtülü kızlarımızın, yahu üniversiteye giderken başlarını açmaları noktasında fetva veriyor beyefendi. Niye? Çünkü 28 Şubatçı generaller onu istediler. Ya sen nasıl hocasın be. Ama 28 şubat öncesi öyle demiyor. Akşam başka sabah başka. Şu andaki yandaş medya var ya muhtar bile olamaz dediler. Muhtar bile olamaz dedikleri kişi 11 yıldır aralıksız Türkiye’de başbakan oldu. Bu milletin iradesini çalamazsınız. Biz önce halkın sonra hakkın iradesine boyun eğdik. Benim meselem milletimin hak meselesidir. Benim meselem milletimin hukuk meselesidir. Biz hukuku çiğnemeye karşı dik duruyoruz. Yargı darbesi yapmak isteyenlere karşı dik duruyoruz. Milli iradenin çalınmasına karşı dimdik duruyoruz. Müslüman olmayanlara da hizmet etmek bizim görevimiz. İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, ister ateist olsun. Bizim görevimiz alanında hepsi var. Bizim iktidarımız ayrımcılığın iktidarı olmayacaktır. Epey zamandır bir şarkı tutturdular. Demokrasi sandıktan ibaret değildir. Sevsinler sizi. Nereden ibaret? Doğru bunlar öyle alıştılar. Ama böyle değil. Biz sandıksız bir demokrasiyi asla kabul etmedik ve etmiyoruz. Sen Şişli’de ne yaptın ya? İstanbul’a ne yapacaksın. Bunların böyle bir imkanı gücü yok. Geçenlerde bizim Taksim Yenikapı hattındaki, yeni yapılan köprü var ya, o köprüyü yıkacakmış. Ya bu CHP yıkmakla mükellef, yapmakla değil. İstanbul’da ulaşım sıkıntısı var. İkinci tüp geçidi yapacağız. Kılıçdaroğlu onu da yıkarsınız olur mu? Ama iktidara gelemeyeceğine göre sen artık aracınla gezersin. 'TENCERE TAVA HEP AYNI HAVA' Bak Kanal İstanbul dedik, adam Kanal İstanbul’dan rahatsız. Biraz kendinize gelin. Şu ülkede bir dikili ağacınız yok. Sadece yakarsınız yıkarsınız başka işiniz yok. Ondan sonra da tencere tava hep aynı hava. Adı da ne? Demokrasi özgürlük. Tencere tavayla özgürlük olur mu? Ancak huzursuzluk olur. Bakıyorsunuz şimdi bazı bu zihniyette olan, sokaklarda yollarda çirkin hareketler yapma… 12 yıl boyunca hırsızların art niyetlilerin farklı hesaplar içinde olanların bu davaya sızmaması için hep hassasiyet içinde olduk. 'UYDURMA BİR PASAPORTLA KAÇTIN GİTTİN' Pensilvanya beddua seansları yapıyor. Varsınlar etsinler ya. Hiç önemli değil. Bumerang gibi onları vurur. Kötü söz sahibinindir. Bitmedi. Şimdi geçenlerde baktım bir şey daha düşmüş. Ne diyor? O uzun bize çok hainlik etti diyor. Şu hale bak, ya sen ne biçim hocaefendisin ya. Ya sen bu noktada eğer dürüstsen 99’da bu ülkeden niye kaçıp gittin? 15 yıldır kaçaksın. Uydurma bir pasaportla kaçtın gittin. İlkokul mezunu ve öbür taraftan da maalesef hak etmediği halde bir pasaportla kaçış. Şimdi soruyorum diyorlar ki inzivaya çekiliyor. TWEET MWEET ANLAMAM BEN BU İŞLERDEN Ya şu medya. Açık söylüyorum. Başta Doğan Grubu olmak üzere, açık söylüyorum, Ciner grubu olmak üzere, buna benzerler. İsimlerini diğerlerinin vermeyeceğim. Utanmadan sıkılmadan kalkıp şu anda bu olaylarda bize karşı yapılan haksızlıkları savunur durumdalar hala. Ya bu ülkenin başbakanına bu hakaretler yapılırken, siz nasıl oluyor da bunları savunuyorsunuz? Ha söyleyeyim, çünkü Pensilvanya’nın onlarla ilgili kasetleri de var. Şantaj var onlarla ilgili şantaj. Yeri geldiğinde onu da açıklarız diyorlar. Geçenlerde bir tane açıklandı, diğeriyle de ilgili açıklandı. Şimdi korkuyorlar. Şimdi batmışlar, bataklığa batmışlar. Bunlardan çekiniyorlar. Kendi devletine güvenmiyor, onlara güveniyor. Biz de kusura bakmasınlar, gereken neyse bunu yaparız. Öyle tweet mweet anlamam ben bu işlerden. Evet, Twitter dürüst davranacaksa her türlü desteği veririz. Youtube her türlü desteği veririz. Facebook ahlaksızlıklarından vazgeçerse destek alır. Ama aileleri bozacaksa karşısında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini bulur. Bunlarda neler var neler. Şimdi ne diyorlar, 25 Mart’ta şu çıkacak, 30 Mart’ta şu çıkacak. Hangi iftirayı atarsanız atın. Bu montajların bu ahlaksızlığınızın altında ezilip gideceksiniz. Daha şimdiden 30 Mart akşamı hangi yalanları söyleyeceklerini konuşuyorla “CUMHURBAŞKANIMIZIN KANAATİ FARKLI OLABİLİR” Şimdi ne diyorlar? Özgürlük elden gidiyor. Kusura bakmasınlar, bak şu Tayyip Erdoğan, kim ne derse desin bizim mahremimizi, görüşmelerimizi, konuşmalarımızı dinleyen ve dinletenlere karşı sonuna kadar mücadelesini verecektir. Özgürlük adı altında kimse bizim mahremimize giremez. Kim olursa olsun. Cumhurbaşkanımızın kanaati farklı olabilir. Beni dinleyecek, bakanları dinleyecek. Yahu bırakın tüm insanları dinleyecek. Beni dinleyemezsin, yok böyle bir şey. Ben artık evimde bile rahat rahat konuşamıyorsam, telefonla konuşamıyorsam, ailemle konuşamıyorsam, bu montaj, dublaj, uydurma şeylere itibar etmek suretiyle bu ülkede başbakanını yargılayamaz. Böyle bir hakları olmadığı halde bunlar bizi dinliyorlar. Ya şu medya. Açık söylüyorum. Başta Doğan Grubu olmak üzere, açık söylüyorum, Ciner grubu olmak üzere, buna benzerler. İsimlerini diğerlerinin vermeyeceğim. Utanmadan sıkılmadan kalkıp şu anda bu olaylarda bize karşı yapılan haksızlıkları savunur durumdalar hala. Ya bu ülkenin başbakanına bu hakaretler yapılırken, siz nasıl oluyor da bunları savunuyorsunuz? Ha söyleyeyim, çünkü Pensilvanya’nın onlarla ilgili kasetleri de var. Şantaj var onlarla ilgili şantaj. Yeri geldiğinde onu da açıkları diyorlar. Geçenlerde bir tane açıklandı, diğeriyle de ilgili açıklandı. Şimdi korkuyorlar. Şimdi batmışlar, bataklığa batmışlar. Bunlardan çekiniyorlar. Kendi devletine güvenmiyor, onlara güveniyor. Biz de kusura bakmasınlar, gereken neyse bunu yaparız. Öyle tweet mweet anlamam ben bu işlerden. Evet, Twitter dürüst davranacaksa her türlü desteği veririz. Youtube her türlü desteği veririz. Facebook ahlaksızlıklarından vazgeçerse destek alır. Ama aileleri bozacaksa karşısında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini bulur. Bunlarda neler var neler. Şimdi ne diyorlar, 25 Mart’ta şu çıkacak, 30 Mart’ta şu çıkacak. Hangi iftirayı atarsanız atın. Bu montajların bu ahlaksızlığınızın altında ezilip gideceksiniz. Daha şimdiden 30 Mart akşamı hangi yalanları söyleyeceklerini konuşuyorlar. MİT müsteşarımı tutuklayıp süreci bozmak istediler. Benim Anadolu’daki Trakya'daki kardeşimin gözünden bile sakındığı 20 yaşındaki evladı o dağlarda şehit olmuş bunların umurunda mı? Yozgat'taki kardeşimin Samsun'daki Kastamonu'daki kardeşimin ocağına ateş düşmüş bunların umurunda mı? Babaların ciğeri dağlanmış bu Pensilvanya'nın umurunda mı? Ya Mavi Marmara vuruluyor Pensilvanya'nın gözünde yaş yok. Tam aksine o başkalarının yanında yer alıyor. Bu Aydın Doğan'ın bu Pensilvanya'nın onların medyasının umurunda mı? ‘NE KOMADA ÖLEN ÇOCUK, NE DE BURAK YAVRUMUZ’ Ne İstanbul'da, ne komada ölen çocuk, ne de sokakta vurulan gencecik Burak yavrumuz bunların asla umurunda değil. Bunlar nebbaş nebbaş. Bunlar mezarlık soyguncusu. Cumhuriyet
‘Hiçbir İktidarın Dili Olamayız’
Ekranların Behzat Ç’si Erdal Beşikçioğlu, bugünlerde “Bir Delinin Hatıra Defteri” ile İstanbul’da. Oyundan sonra, merdivenlerde göründüğünde, delikanlının biri önüne atılıyor: ‘Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Abi sen nasıl bir adamsın ya!’Üsküdar Stüdyo Sahne, oyunu bekleyen insanlarla tıklım tıklım. Bazıları şanslı. Satışa sunulduğunda dakikalar içinde tükenen biletlerden alabilmiş. 2008’den beri bu böyle. Diğerleri bir ihtimal, sahnede boş yer kalmasını dileyerek bekliyor. Onların sayısı da hiç az değil.Oyun başlıyor. Yaklaşık 1.5 saatlik, tek perdelik, tek kişilik bir oyun. Tiyatro sanatçısının enstrümanı bedenidir derler. Sahnedeki oyuncu bu ifadenin saf karşılığı. Hareketli vincin üzerinde, Gogol’ün “Bir Delinin Hatıra Defteri” eserini, alın teri sahneye yağarken, tek an soluğu kesilmeden oynuyor.Kalabalık da nefesini tutmuş, 7. sınıf memur Poprişçin’i sistemin nasıl delirttiğini izliyor. Oyun bitince alkış kıyamet.Ama aradan yarım saat geçmesine rağmen kimsenin Stüdyo Sahne’den ayrılacağı yok. Sanatçının yanlarına gelmesini bekliyorlar. Alkışlamak yetmemiş, bir kez de yüz yüze teşekkür etme hevesindeler.Merdivenlerde göründüğünde, delikanlının biri, sanatçının önüne atılıyor. Hayranlık ve içtenlikle “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Abi sen nasıl bi adamsın ya!” diyor.Gence gülümseyip göz kırpan o abi, Erdal Beşikçioğlu. Bu kez Behzat Ç. değil, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun turnedeki oyuncusu olarak seyircilerin arasında.Tüm bunlar olup biterken, kapıda, Devlet Tiyatroları’nı lağvedecek, hükümetin Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı Taslağı’na karşı imza kampanyası var.‘Sistem değişmediği sürece…’‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ klasik bir eser. Ama bugünleri de çok iyi anlatıyor değil mi?Sistemler değişmediği sürece dertler de değişmiyor. Dertler değişmediği zaman, bilmem kaç tarihinde yazılmış bir oyunun bugünde karşılığını bulabiliyorsunuz. Zaten edebiyat böyle bir şey. Şimdi bir de yaşadığımız hikâyeyle, Gogol’ün anlattığı hikâye arasında paralellik kurulunca...‘Gençler sorguluyor’Aslında metaforlarla yüklü ağır bir hiciv. Oyuna gençlerin ilgisi de muazzam. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?Gençler her şeyi araştırıyor, sorguluyor. İnternet, kitabın yerini almış durumda, okumaya ön ayak oluyor. Biz biraz daha romantik insanlar olduğumuz için, elimizdeki kitapla, onun yazarı tarafından var edilip elle tutulur bir hale geldikten sonraki durumuyla ilgileniyoruz.Ama gençler bilgi açlığına düştükleri için, neredeyse bütün dünyadaki bilgileri emiyorlar. Biz onların yaşlarındayken tek kanal televizyonumuz vardı, üzerinde dantel örtülü. Onlar ceplerindeki telefonlarla her şeye ulaşabiliyorlar. Her ne kadar engellenmeye çalışılsa da bir yolu bulunup o bilgiye ulaşıyor.‘Senaryo inandırıcı değil’Engel demişken, konu mecburen internet yasaklarına geliyor…Başbakan “Bundan 10 yıl önce SSK’de kuyruktaydınız” diyor. 10 yıl önce benim 226 KB’lik bir bilgisayarım vardı. Şimdi dünya bambaşka bir teknolojiye ulaştı. Devletin işletilmesine talip olan bir iktidarın zaten bu değişimin gereğini yapması gerekiyor. Bu çok normal, yapmazsa ayıp.Ama bunun yanında Twitter’ı kapatmaya çalışıyor. Bu hareket çok gülünç. Bir de diyorlar ki yargı gereği kapatmak zorunda kaldık. Böyle bir bahane olabilir mi?Bu senaryoyu kimse beğenmiyor. İnandırıcı bulmuyor. İnandırıcı bulmayınca da bu filmin gişesi olmaz.‘Tedavi görmeli…’Geçende Türk Tabipleri Birliği, Başbakan’ın ruh sağlığından endişe duyduğunu açıkladı. Siz 6 yıla yakın zamandır, sahnede “deli”yi canlandıran biri olarak, nasıl buluyorsunuz ruh halini?3 yıl boyunca Behzat Ç. gibi bir karakteri canlandırdım. 3 yıl boyunca sabahtan gece yarılarına kadar bir rolle beraber yaşamak zorunda kaldım. Her şeyi aynı şekilde kodladığınızda, bir süre sonra kendinizi öyle zannetmeye başlıyorsunuz. Bu büyük bir hastalıktır.On yıllık bir iktidar süresince, hikâyenin böyle geliştiğini düşünürsek, birtakım ruhsal değişiklikler çok normaldir. O da insan. Ama bunun kişi tarafından fark edilip tedavisinin yapılması gerekiyor.Bazen insanlar devlet işletmesine geldiklerini unutabilir. Bunun hatırlatılması gerekiyor. Devlet başka bir şey. Onun işletmesine gelen siyasi iktidarlar başka.Hizmeti görmezden gelmek…Yıllardır biletleri yok satan bir oyunun kahramanı, bir devlet sanatçısı olarak, TÜSAK tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?TÜSAK büyük bir saçmalık. İngiltere sistemi diyorlar, ama dünyada en fazla DVD’nin satıldığı ülke İngiltere’dir. Eğitim seviyesi o kadar yukarıda ki. Ben Diyarbakır’da mecburi görevimi yaptığım zaman, Güneydoğu’daki kasabalara, köylere gidiyorduk. Sahneleri yoktu, yemekhanelerde masaları yan yana koyup sahne haline getiriyorduk. Şimdi sistem böyleyken, Devlet Tiyatroları’nın yaptığı hizmeti görmezden gelmek korkunç. Bir de aranızda çalışmayan adamlar var diyorlar.‘TÜSAK büyük bir yalan’‘Bankamatik sanatçıları’ söylemi...Evet, ama o bankamatik sanatçılarını biz yaratmadık. Devlet Tiyatroları kurulduğundan bugüne kadarki hükümetlerin kayırmalarıyla gelen birtakım arkadaşlar eğer oradaysa, bu kurumun problemi değildir. Siyasi iktidar Devlet Tiyatrosu’nun üzerinde hâkimiyet kurduğu sürece bankamatik sanatçıları maalesef oluşacaktır.Siz siyasi iktidarlar olarak elinizi ayağınızı çekeceksiniz ki biz kendi kıstasımızda, kendi entelektüel seviyemizdeki insanlarla beraber sorunlarımızı çözelim.Bir kere olsun tiyatroya gelmemiş bir insanın tiyatronun sıkıntılarını bilmesi mümkün değildir. O yüzden TÜSAK büyük bir yalan, kandırmaca ve umarım bu konuda halk desteğini bizden esirgemez.Sadece bizim için değil, Shakespeare çok önemli bir laf söylemiş: “Bir tek bilgili dost bilgisiz bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.” Halkın desteği bunun için gerekli. Güneydoğu için, Doğu Karadeniz için, İç Anadolu için... En azından herkese soru sormasını öğretebilmemiz için gerekli.‘İçeride de oynarım…’İşin bir de repertuvar boyutu var. Malum, genel ahlak kriteri vb. Diyelim “Bir Delinin Hatıra Defteri” uygun bulunmadı, ne yaparsınız?Bedenim kaldırabildiği ölçüde, kendi imkânlarımızla oynarız. Yasaklarlar, ben yine oynamaya devam ederim. Suç işledin derlerse içeride de oynarım. Çünkü benim başka derdim yok.Bir kavram kargaşası var. Bunu yaratan da hükümetin lideri. Sanatçının tanımının yeniden yapılması gerekiyor. Değersizleştirmeye çalıştığı ölçüde hepimizi aynı kefenin içine koyuyor. Bizi niye basitleştiriyorsun? Niye değersizleştiriyorsun? Öyle kolay yetişen insanlar değiliz biz.Geçenlerde çok üzüldüm. Bunları söylediğimiz için ateist olduk biz. Benim nüfus kâğıdımda İslam yazıyor kardeşim! O değerlendirdiğin kitle içindeyim, ama ateist değilim. Bir başbakana bunun için dava açabilir miyim diye çok düşündüm. Belki şimdi burada söylemek bile yeterli: Ben ateist değilim. O senin söylediğin standartlardayım, nüfus kâğıdımda da İslam yazıyor.‘Tiyatroda ısınalım…’Devlet sanatçıları, özel tiyatrolardakiler gibi, kendini halka teslim edemez mi? Bu da bir alternatif olamaz mı?Oyuncular iyiyse tabii ki seyirciyle buluşmaya devam edecekler. Ama bizim amacımız seyircilere 50 lira karşılığında bu işi sunmak değil. Bizim amacımız 5 liraya, 10 liraya sunmak. Kısıtlı bütçesi olan bir insanın evde yakacak odunu yoksa bu gece tiyatroda ısınalım diyebilmesini sağlamak.İkinci Dünya Savaşı sırasında bu yapıldı zaten. Almanya bombalanırken Alman tiyatroları doluydu. Toplu halde ısınabildikleri için... Kalben, ruhen, zihnen ısınmak manasında da söylüyorum bunu.‘Mesleğim gereği…’ Bir tarafta TÜSAK tartışması varken, Ankara’daki Devlet Tiyatroları arazisindeki talan yaşandı. Siz oradaki manzarayı gördünüz, manzara nasıldı?O olay çok korkunç. Bir devlet kurumunun özel bir şirkete karşı yalnız bırakılması korkunç. Teamüllere aykırı. Biz devletin kurumuyuz ve devlet ayakta kaldığı sürece biz de üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yapmakla mükellefiz.Biz hiçbir siyasi iktidarın dili ya da söylemi olamayız. Ben buna inanıyorum, bu inancımı da insan gibi sonuna kadar söylemeye, anlatmaya çalışacağım. Çünkü benim mesleğim bunu gerektiriyor.‘Baba, ben bu ülkeden…’Erdal Beşikçioğlu’yla sohbet ederken, “Geçen gün çok önemli bir şey oldu” diyerek anlatmaya başlıyor. O çok önemli şey, Berkin Elvan’ın ölümünün ardından, 13 yaşındaki kızının eve gelip “Baba, ben bu ülkeden nefret ediyorum” demesi.Sonrasını yine ondan dinleyelim:Kızımla 3 yaşından beri Anıtkabir’e gideriz. Orada olmak, o hikâyeleri anlatmak, Cumhuriyetin ne manaya geldiğini anlatmak...Bütün gelişim sürecinde böyle bir ortamda büyümüş bir genç kız adayı okuldan gelip “Baba, ben bu ülkeden nefret ediyorum” dedi. Neden kızım diye sorduğumda yanıtı “Bu ülkenin başbakanı çocukları öldürüyor” oldu.Bu noktadan sonra beni ilgilendiren ne ayakkabı kutusu, ne yolsuzluklar, ne başka bir şey. 13 yaşında bir kız çocuğu, kalbiyle, ruhuyla hareket edip hayatı sorgulamaya başladığında böyle bir örnekle karşılaşıyor. Bu reva mıdır?Bir çocuk ölmüş. Allah rahmet eylesin demek çok mu zor? Bir ölümü siyasi rant haline getirmek bu kadar basit mi?Benim ailemin içine böyle hastalıklı bir düşünce düşmüşse o zaman ben bir baba olarak sorgulamaya başlarım. Bunu yapmaya bu devlette yaşayan hiç kimsenin hakkı yok. Başbakan’ın bile.Aslı Uluşahin / Cumhuriyet
'Başörtüsü ve Namaz Konusunda Hatalarımız Oldu'
İlker Başbuğ: 'Savaşta, cephedeki mevzide ateist yoktur' sözü doğrudur, mevziye girince kimse ateist olmaz, dua eder Ergenekon davasında tahliye olan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ , özeleştiri yaparak, başörtüsü ve namaz konularında o dönemde hata yaptıklarını söyledi. 'Bizim de hatalarımız oldu' diyen Başbuğ, 'Mesela şehidimiz olduğu zaman gidiyoruz, şehidimizin başı örtülü annesinin elini öpüyoruz, ona anne diyoruz, sarılıyoruz, acısını yürekten paylaşıyoruz. Ama o anneler yemin törenine geldiklerinde başları örtülü diye içeri almıyoruz. İşte bu bizim çelişkimiz ve hatamız' ifadelerini kullandı. Milliyet gazetesinden Fikret Bila 'ya konuşan Başbuğ, “'Savaşta, cephedeki mevzide ateist yoktur' sözü doğrudur, mevziye girince kimse ateist olmaz, dua eder' dedi. Başbuğ, 'Biz cenazeye gidiyoruz ama namaz sırasında ayrılıyoruz ve kenarda duruyoruz. Bu da hatalı bir davranıştı. Sonra bu hatadan dönüldü' diye belirtti. İlker Başbuğ'un Fikret Bila'ya verdiği söyleşiden satırbaşları şöyle Başbuğ Paşa, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olaylarında yer alan sanıklar hariç Ergenekon davası sanığı silah arkadaşlarının suçsuz olduğuna inanıyor. Balyoz davasının çökmüş olduğunu kamuoyunun da anladığını belirttikten sonra, bu iki davayla gündemin alt sıralarında kalan “Casusluk davası”nın da özellikle Deniz Kuvvetleri ağırlıklı zorlama bir dava olduğu inancını koruyor. Basının ve kamuoyunun bu davanın da üzerine eğilmesi gerektiğini vurguluyor. Dikkatimi çeken bir yön de İlker Paşa’nın olayları değerlendirirken TSK’ya yönelik haksız suçlamalara yanıt verdiği kadar, açık bir özeleştiri yapmasıydı. “Bizim de çelişkilerimiz, hatalarımız oldu” diyerek, sürdürdü özeleştirisini. Din konusu Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, TSK’ya din konusunda haksız eleştiriler yöneltildiğini vurgulayarak değerlendirme yapmaya başladı. “TSK’ya dine uzak hatta dinsiz” diye yapılan eleştirilerin haksızlık olduğunu hatta zaman zaman psikolojik harekata dönüştürüldüğüne dikkat çekerek şöyle konuştu: “Böyle bir şey olabilir mi? Ben daha önce de söyledim Peygamber ocağı dediğiniz bir kurumdur ordu. Dinsizlik söz konusu olabilir mi? Allah Allah diye taarruz eden bir ordudan, gemilerinin direğinde Kuran-ı Kerim bulunan bir ordudan söz ediyoruz. Bu TSK’ya yöneltilen en haksız eleştiridir. Türk ordusunu bu şekilde suçlamak kabul edilemez, bizler bu ocağın içinde büyüdük, yaşadık. Ben sorumlu olduğum her kademede çok hassas davranmış, gerekli imkanların sağlanmasına özen göstermişimdir.” Başbuğ Paşa din ve inanç konusunu açıklarken “çok beğendiğim ve sık tekrarladığım bir söz vardır” diye devam etti : 'Savaşta, cephedeki mevzide ateist yoktur' “Evet” dedi İlker Paşa, “bu söz doğrudur, mevziye girince kimse ateist olmaz, dua eder” diye ekledi. 'Hatalarımız yok muydu?' Başbuğ, bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra, “Peki bizim çelişkilerimiz, hatalarımız yok muydu” diye sordu ve şöyle devam etti: “Evet, elbette vardı. Bizim de hatalarımız, çelişkili tutumlarımız vardı. Mesela şehidimiz olduğu zaman gidiyoruz, şehidimizin başı örtülü annesinin elini öpüyoruz, ona anne diyoruz, sarılıyoruz, acısını yürekten paylaşıyoruz. Ama o anneler yemin törenine geldiklerinde başları örtülü diye içeri almıyoruz. İşte bu bizim çelişkimiz ve hatamız. Bunu ben de görevli olduğum dönemde arkadaşlarımla konuştum. Bir çözüm bulmalarını istedim. Törende bir protokol bölümü olur, oradakiler görevleri gereği oradadır, ama annelerin, babaların törene katılacağı yer de olur. Keza bir başka çelişki, bir başka hata, cenazeye gidiyoruz ama namaz sırasında ayrılıyoruz ve kenarda duruyoruz. Bu da hatalı bir davranıştı. Sonra bu hatadan dönüldü.' Ordunun milli vasfı Başbuğ, TSK ile ilgili olarak yaşamsal derecede önemli bulduğu özelliklere de değindi. Başbuğ’a göre, TSK’nın en önemli özelliği “milli ordu” olması. İlker Paşa, geleceğe dönük olarak “TSK milli ordu vasfını kaybetmemeli” vurgusu yaparak, şöyle devam etti: “Türk ordusu milli ordu olma vasfını kaybetmemelidir. Bir ordu milli ordu olma vasfını nasıl kaybeder? Üç şekilde kaybeder: 1 - Etnik farklılıkların girmesi, 2 - Mezhep farklılıklarının girmesi, 3 - Liyakatin kaybolması. Eğer orduya bu farklılıklar girer, liyakat yerine başka ölçüler esas alınırsa, ordunun emir-komuta düzeni de, görevinin gerektirdiği yapısı da bozulur, dağınıklık başlar. Bu nedenle Türk ordusunun milli vasfını koruması, kaybetmemesi hayati önemdedir. En çok dikkat edilmesi gereken husus budur.” 3 iddia, 3 yanıt Başbuğ, Ergenekon davası bağlamında şahsına ilişkin olarak yöneltilen üç iddiayı yanıtlarken, esasın siyasilerce de ifade edildiği gibi “kumpas”tan oluştuğunu da sık sık vurguladı. Yargılanmasıyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Benim üzerime üç konuyla ilgili olarak geldiler. İddiaları şunlardı: 1 - Basın toplantısında boş olan LAW silahına “boru” dedi. 2 - İrticayla Mücadele Eylem Planı’na “kağıt parçası” dedi. 3 - İnternet andıcıyla internet siteleri kurdu. Bu üç iddia da gerçek değildir. Bu iddialara dayanarak dava açıldı, terör örgütü üyesi denildi. Bu iddialar da suçlamalarda yasal ve hukuki dayanaktan yoksun, komik suçlamalardı. Bir kere şunu söyleyeyim, o basın toplantısında neler dediğime tekrar tekrar baktım. Ben “boru” sözcüğünü kullanmamışım bile. Benim boş LAW malzemesini göstermekteki amacım, kullanılmış, içi boş bir LAW askeri malzemenin gömülmesinin, saklanmasının saçma olduğunu göstermekti. Bu işten anlayan biri, bir subay boş, kullanılmış bir sarf malzemesini gömmez, bunun bir daha kullanılmayacağını bilir. Bu malzeme bir defa kullanılır, onun için silah değil sarf malzemesi olarak adlandırılır. Bunu göstermek istedim. Bir SAT komandosu bunu niye gömsün, niye saklasın, zaten bu tür malzemeleri depolarında, kullanabilecekleri yerler de var. Fakat bunu dillerine doladılar ve bir suçlamaya dönüştürdüler. İkincisi ben basın toplantısında İrticayla Mücadele Eylem Planı’na kağıt parçası dedim. Çünkü bir fotokopiydi. Ancak fotokopi diye ciddiye almamazlık da yapmadım. Ben bununla ilgili haber çıktığı gün askeri savcılığa bunu soruşturun dedim ve aynı gün soruşturma başladı. İnternet siteleri meselesine gelince bildiğiniz gibi bu siteleri kapatan benim, yeni açılmış bir iki siteyi de kullandırmadım, aktif hale getirtmedim. Bütün olay bu. Bunların belgeleri, tarihleri de belli zaten.” Yargılama süreci İlker Paşa, bütün yargılama süreci için üç kritik nokta bulunduğunu ve bunların aydınlatılması halinde resmin bütününün ortaya çıkacağını düşünüyor. Bu noktaları şöyle ifade etti: “1- Birinci konu Erzincan’daki olaydır. İlhan Cihaner olayı olarak biliniyor. Erzincan’da başsavcı olarak yürüttüğü soruşturma çok önemli. Erzincan’da ne oldu sorusunun cevabını bulmak gerekiyor. 2- İkincisi Kayseri’deki bir soruşturmadır. Pek kamuoyunun gündemine gelmedi. Orada garnizon komutanın bir genelge yayımlayıp askerlerin bazı yerlere gitmelerini yasakladığı ifade edildi. Bu konu soruşturuyordu. Bu tahminin gerçek olmadığı anlaşıldı. Garnizon komutanının öyle bir genelgesi yok. Orada ihbarda bulunan sivil kişiler vardı. Bunlar kimlerdi? Bunlar bulunamadı. Kaçtılar. Bu konunun da aydınlığa kavuşturulması gerekiyor. 3- Üçüncüsü Gölcük’te bulunan CD meselesidir. Bu CD’yi ve diğer malzemeleri oraya kim veya kimler koydu? Bu açıklığa kavuşursa, sürecin ne olduğu da ortaya çıkar.” İhbar eden subay nerede? Başbuğ’un dikkat çektiği bir konu da İrticayla Eylem Planı’nın imzalı halini İstanbul Başsavcılığı’na bir ihbar mektubuyla gönderen kişinin kim olduğu. Bu konuda şöyle konuştu: “Eylem Planı’yla ilgili haber 12 Haziran 2009’da yansıdı. Ben aynı gün askeri savcılığa soruşturun dedim ve soruşturma başladı. Eldeki belge fotokopiydi. Sonra ekim ayında biri ıslak imzalı belgeyi ihbar mektubuyla savcılığa gönderdi. Ayrıca belgeyi 12 Haziran günü dosyadan aldığını söyledi. Bu kişinin bir subay olduğu anlaşılıyor. Peki 12 Haziran’da bu ıslak imzalı belgeyi edindiyse ekim ayına kadar niye bekledi? Kaldı ki, bu ihbarcı tanık olabileceğini, mahkemeye gelip anlatabileceğini söyledi. Ama tanık olarak çağrılmadı? Neden? Madem davanın esasını oluşturan belgeyi gönderdiğini ve tanık olabileceğini söylüyor neden çağrılmadı? Bu soruların cevapları da çok önemlidir.” Başbuğ, Ergenekon ve Balyoz davalarına göre arka planda kalan ama en az onlar kadar mağduriyet yarattığına inandığı bir davanın da İzmir’de görülen ve kamuoyuna “Casusluk davası” olarak yansıtılan dava olduğunu söyledi, şu değerlendirmeyi yaptı: ‘Tıpkı kozmik oda gibi’ “Bu davada 350 kişi var, bunların 316’sı subay. Aralarında 9 tane de general ve amiral var. Büyük ölçüde Deniz Kuvvetleri’ni hedef alan ve mağdur eden bir dava. Bu dava da esas itibarıyla Balyoz’da, Ergenekon’da örnekleri görüldüğü gibi dijital düzmece verilere dayanıyor. Bu davayla ilgili ihbar da yine ABD’den eposta ile gönderilmiş bir ihbar mektubuna dayanıyor. Tıpkı kozmik oda olayında olduğu gibi ABD’den gönderilmiş bir e-posta. Kozmik odaya varan süreçte Çukurambar’da içinde şüpheli şahısların bulunduğu ihbarına dayanıyordu. Hadi arabadan ve içindekilerden şüphelendiniz ama Bülent Arınç’a suikast yapabilirler iddiasını nasıl çıkardınız ve oradan kozmik odaya kadar geldiniz? Ayrıca önce soruşturmayı başlatan savcı bir suç unsuru bulamıyor. Ve o savcı hemen görevden alınıyor. Yerine gelen savcı ise geldiği günün ertesinde daha dosyayı inceleyemeden operasyonu başlatıyor. ‘Babasını ziyaret edeceğim’ Bu davada çok sayıda alt rütbedeki subay mağdur durumda. Henüz gençler, çocukları küçük. Aileleri zor durumda. Maddi olanakları sınırlı. Bu subaylarla, aileleriyle, çocuklarıyla ilgilenmek de bizim görevimiz. 18 Nisan’a İzmir’e gideceğim. Cezaevinde silah arkadaşlarımı ziyaret edeceğim. Tabii sessiz çığlık olarak anılan aileleri ziyaret edeceğim. Bana Ankara’da sarılarak o mektubu veren 10 yaşındaki kızımız Sabiha Gökçen Kışkan’ın babası binbaşıyı da ziyaret edeceğim. ‘Arkadaşlarıma üzülüyorum' Başbuğ Paşa, cezaevindeki arkadaşları için üzüldüğünü de sık sık belirtti. Özellikle askeri liseden sınıf arkadaşı olan Hurşit Tolon’un tahliye edilmemiş olmasına dikkat çekti. Tolon’un bir konferans için gittiği Malatya’da Zirve cinayetleri olayına sokulmak istenmesine tepki gösteriyor. Atatürk kitabından film İlker Paşa’nın projeleri arasında cezaevinde yazdığı Atatürk kitapları var. (20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal, 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Atatürk). Yazdığı kitaplar içinde en çok Atatürk kitabını önemsediğini vurgulayan Başbuğ, bu kitaptan yazılacak bir senaryo ile Atatürk’le ilgili bir film veya dizi film çekilebileceğini düşünüyor. Bu konuyla ilgili önerileri değerlendiriyor, bazı temaslar sürdürüyor.T24
Türkiye'nin İlk 'Ateizm Derneği' Kuruldu
Türkiyeli bir grup ateistin örgütlenme çalışmalarının sonunda 'Ateizm Derneği' kuruldu Radikal gazetesinin internet sitesinin haberine göre, Türkiyeli bir grup ateistin örgütlenme çalışmalarının sonunda 'Ateizm Derneği' kuruldu. Derneğin sosyal medyadaki açıklamasında açıklamasında 'Uzun uğraşlarımız sonucu onaylanmış- resmi olarak kurulmuştur. Artık hiçbir ateist ne mahkemede, ne de sokakta yalnız kalmayacak.Kadıköy'deki dernek merkezimize çayımızı içmeye, salyangozumuzu yemeye bekleriz arkadaşlar' denildi.'Ateizm Derneği Girişimi' adıyla çalışma yürütenlerden Tolga İnci ve Ahmet Balyemez’le geçen mart ayında AGOS'tan Özgün Çağlar'a konuşmuştu. 'Kutsal kitapaları' okuyarak ateist olduklarını anlatan İnci ve Balyemez, Türkiye'de artık 'ben ateistim' demenin bile dine hakaret olarak algılandığına işaret ederek, Sevan Nişanyan ve Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararlarını hatırlatmıştı. İnci ve Balyemez, Özgün Çağlar'a özetle şunları anlatmıştı:'Bir grup ateist olarak internet üzerinden bir araya geldik. Birinin başı sadece ateist olarak derde girdiği zaman çalabileceği bir fiziki kapı olmalı, hukuki destek verilmeli dedik. Türk Ceza Kanunu’nunda yer alan bazı maddeler nedeniyle Sevan Nişanyan ve Fazıl Say gibi göz önündeki ateistler yakın zamanda bazı davalara muhatap oldu. Türkiye ’de artık neredeyse ‘Ben ateistim’ demek dine hakaret anlamına gelmeye başladı. Başbakan’ın ‘Ateist teröristtir’ tarzında lafları normal karşılanır hale geldi. Ateistler olarak ‘Biz de buradayız!’ dememiz gerekiyor. ‘Artık ne mahkemede, ne sokakta hiçbir ateist kendini yalnız hissetmeyecek’ dedik ve bu şekilde başladık.(...) Ateistlere açılan davalara bakarsak, bu davalar gerçek! (...) Biz herhangi bir ideolojiye bağlı değiliz. Ateizme ideolojik değil, bilimsel yaklaşmak istiyoruz.'Röportajın tamamı: Hiçbir ateist kendini yalnız hissetmeyecek’ 
"Erdoğan'ın Köln Sınavı"
Erdoğan’ın Köln ziyareti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce ilk yurtdışı miting olarak değerlendiriliyor. Almanya en çok yurtdışı seçmenin yaşadığı ülke. Ziyaret öncesi Alman siyasiler Erdoğan'a 'itidal' çağrısı yaptı. Alevi Birlikleri Federasyonu ise Erdoğan’ı protesto etmeye hazırlanıyor. Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) 10. Kuruluş yıldönümünü 24 Mayıs Cumartesi günü, Almanya’nın Köln şehrindeki 20 bin kişilik Lanxess Arena’da düzenleyeceği toplantı ile kutlayacak. Toplantının onur konuğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan Köln’de önce bazı sivil toplum kuruluşları ile toplantı yapacak. Ardından da Almanya dışından Türklerin de geleceği toplantıda konuşacak. Ancak kutlama olarak duyurulan toplantı, Ağustos ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Erdoğan’ın yurtdışındaki ilk kampanya mitingi olarak görülüyor. AK Parti her ne kadar henüz cumhurbaşkanı adayını açıklamasa da, Erdoğan’ın adaylığına kesin gözüyle bakılıyor. Toplantı, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden bir gün öncesine denk gelmesi ve Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Türkiye ziyaretindeki eleştirilerinin ardından yapılıyor olması nedeniyle de ayrı bir önem taşıyor. Gauck ile yaşanan tartışma Gauck Nisan ayındaki ziyareti sırasında, Gezi olayları, Twitter ve Youtube’un kapatılması, yargı ile hükümet arasındaki tartışmalar konusunda “gelişmeler beni korkutuyor” açıklaması yaptı. Erdoğan’ın Alman Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarına tepkisi ise sert oldu. AK Parti grup toplantısında konuşan Erdoğan, Gauck’un “garip garip şeyler söylediğini” ifade etti. “Almanya’da sekiz vatandaşımız öldürülüyor, bunun hesabını veremeyenler çıkıp bize akıl vermesinler, o aklı kendilerine saklasınlar” dedi. Erdoğan ayrıca Almanya’nın “Ateist bir anlayışı Alevilik olarak yansıttığı”nı savunarak, “Almanya’da küçük bir grup var ve bunu açıkça destekliyorlar. Ama bu devlet adamlığına yakışmaz. Gittiğimde Almanya’da söyleyeceğim bunları” dedi. Merkel'den çağrı, Türkiye'den tepkilere yanıt Başbakan Erdoğan’ın Köln’e gidiş tarihinin yaklaşmasıyla Alman basınında yer alan yorum ve haberlerin sayısı arttı. Almanya merkezli Deutsche Welle ’de yer alan 22 Mayıs tarihli haberde, son olarak Almanya Başbakanı Merkel’in de Erdoğan’a ziyareti sırasında “itidal” çağrısı yaptığı yer aldı. Habere göre Merkel, “Başbakan Erdoğan'ın Cumartesi günü sorumluluk bilinci ve hassasiyetiyle davranacağına eminim” dedi. Hristiyan Demokrat Birlik Partili Avrupa Parlamentosu Milletvekili Elmar Brok da, “Köln onbinlerce Türk’ün sorunlarının taşındığı bir yer haline getirilemez. Başbakan Erdoğan'ın, Almanya’da kutuplaşmanın artmasına neden olacaksa, Cumartesi günkü konuşmasından vazgeçmesi iyi olur” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan ise Türkiye içinden ve dışından gelen 'ziyareti yapmayın' şeklindeki telkinlere Cuma günü İl Başkanları Toplantısı'nda yanıt verdi. Erdoğan, 'Kusura bakmasınlar biz gideriz. Bize o aklı verenler bunu kendilerine saklasınlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıysak, orada 3 milyon vatandaşımız varsa biz oraya gideriz.' dedi: 'Günlerdir karalama kampanyası yapanlara da gerçek Türkiye tablosunu orada sunacağız. Türkiye'nin demokrasiden, hukuktan başka hedefi yok. Bizim büyümemizden, etkin bir dış politikaya sahip olmamızdan rahatsız olmasınlar. Türkiye'nin büyümesini kaygıyla değil umutla izlesinler çünkü bizden kimseye zarar gelmez.' Ziyaret öncesi telefonda görüştüler İki lider ziyaret öncesi Perşembe günü bir telefon görüşmesi de yaptı. Başbakanlık Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre Başbakan Tayyip Erdoğan Almanya Başbakanı Angela Merkel'i aradı. Yaklaşık 35 dakika süren görüşmede Erdoğan Köln'e yapacağı ziyarette Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin 10. yıl kutlamalarına katılacağını anlattı, görüşmede ağırlıklı olarak Ukrayna’daki son durum ele alındı. Merkel ise Soma'da hayatlarını kaybeden madenciler için duyduğu üzüntüyü dile getirerek, Erdoğan'a tekrar taziye dileğinde bulundu. Aleviler protesto yürüyüşü yapacak Almanya’daki aleviler de Erdoğan’a bir yürüyüş ile tepki göstermeyi planlıyor. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) 'Büyük Demokrasi Yürüyüşü ve Recep Tayyip Erdoğan’ı Protesto Mitingi'ni Erdoğan’ın Köln’de bulunduğu saatlerde gerçekleştirecek. Federasyon daha önce de internet sitesinde, Erdoğan’ın alevilik ile ilgili sözleri üzerine ‘Recep Tayyip Erdoğan’a Açık Mektup: Mızrak artık çuvala sığmıyor’ başlıklı bir mektup yayınladı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Cuma günü yaptığı açıklamada iki ülke arasında çok yakın ilişki olduğunu belirtti ve protesto çağrıları konusunda uyardı: 'Kimse kriz görüntüsünden medet ummasın. Birileri eğer ziyareti provoke etmek istiyorlarsa onların yaptığı anormaldir, onların yaptığı yasa dışıdır. Bu ziyaretler öncesinde bazı çevreler şu veya bu gerekçeyle Başbakanımıza veya Türkiye Cumhuriyeti'ne dönük olarak herhangi bir faaliyet içine girerlerse tabi Alman yetkililerden, dostlardan beklentimiz, bu faaliyetlerin engellenmesidir. Hele hele anti-İslam bir gösteri olacaksa, bunun ırkçı bir temeli vardır. Hiçbir yerde biz herhangi bir dini karşısına alan bir gösterinin yapılmasını Avrupa değerlerine de evrensel değerlere de uygun bulmayız. ” UETD – AKP ilişkisi Almanya’da kurulan UETD, kendisini Avrupalı Türklerin partilerüstü kuruluşu olarak tanımlasa da, AKP’nin yurtdışındaki lobi kuruluşu olarak kabul ediliyor. AK Parti hükümeti bakanları yurtdışı ziyaretlerinde birliğin toplantılarına, UETD Başkanı Süleyman Çelik de AK Parti’nin grup toplantılarına sık sık katılıyor. Erdoğan en son Şubat ayında gittiği Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinden sonra Birlik’in düzenlediği “Berlin Buluşması” adlı toplantıda konuştu. Didem Özel Tümeraljazeera.com.tr
Başbakan'a Bir Yanda Destek Bir Yanda Protesto
Başbakan Tayyip Erdoğan, bazı sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmek üzere gittiği Köln’de hem destekçileri hem protestocular tarafından karşılandı.  Erdoğan’ı destekleyenler Ren nehrinin bir kıyısında, protesto edenler ise karşı kıyısındaki merkez tren istasyonu yakınlarında toplandı.Başbakan Erdoğan’ı destekleyen bir grup Köln’de kalacağı otelin önünde toplanıp Erdoğan’ın makam aracına güller attı, “Dik Dur Eğilme Bu Millet Seninle” sloganıyla destek verdi. Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) düzenlediği, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da konuşma yapacağı 10′uncu Yıl Etkinliği’nin yapılacağı Lanxess Arena’ya yoğun ilgi gösterildi. Arena girişinde izdiham yaşanınca AKP milletvekili Metin Külünk, gelenleri sabırlı olmaya çağırdı. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) organize ettiği protesto mitingine ise Avrupa’nın pek çok ülkesinden ve Almanya’nın hemen her kentinden katılım yaşandı. Gruplar toplantı alanına otobüslerle geldi. Protestocu grup Ebertplatz’dan yürüyüşe başladı. Grup Ring Caddesi, Rudolfplatz ve Aachener Caddesi üzerinden İnnere Kanalstrasse ile Schmalbeinstrasse arasındaki yeşil alana geldi. Burada miting düzenlendi. “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” yazılı tişörtler giyip Soma yazılı baretler takan göstericiler, “Ekmek Almaya Gidiyoruz, Cenazemiz Geliyor”, “Ekmek Parası Kazanmaya Çalışıyoruz, Cenazemiz Geliyor”, “Cenazeye Gidiyoruz, Yine Cenazemiz Geliyor” pankartları taşıdı, Erdoğan aleyhine sloganlar attı. Protesto gösterisine polisin verdiği bilgiye göre 50 bine yakın kişi katıldı. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanı Turgut Öker mitinge 100 bin kişinin katıldığını söyleyerek Başbakan Erdoğan’ın Almanya’daki Alevilerle ilgili daha önce yaptığı açıklamasına karşı bir ders olduğunu söyledi. Erdoğan Köln’deki Lanxess Arena’da 15.000’den fazla kişiye bir konuşma yapacak. Erdoğan’ın ziyareti hafta boyunca Alman siyasetçiler tarafından eleştirilmişti. Alman gazeteleri de bugün ‘İstenmiyorsunuz’ yazılı manşetlerle çıkmıştı.zete.com
Ateistler: Mezarlık Tahsis Edilmeli, Krematoryumlar Açılmalı
Ateizm Derneği, belediyelerden ateistler için mezarlık yeri tahsis edilmesini, isteyenler için krematoryumlar açılması gerektiğini istedi. Ateizm Derneği, “Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Kapsamında Görüş ve Önerilerimiz” başlıklı rapor hazırladı. Ateizm Derneği, Ceza Kanunun 216. Maddesinin değiştirilmesi, zorunlu din dersleri, yasal statü, cenaze defin işlemeleri konusunda önerileri var. Dernek, belediyelerden mezarlık yeri tahsis edilmesini istedi. Uygar Gültekin ’in Agos’taki haberine göre, Türkiye’de ilk kez dernek çatısı altında örgütlenen ateistler, ilk kez ateistlerin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerini yüksek sesle dile getirdi. Ateizm Derneği, Ceza Kanunun 216. Maddesinin değiştirilmesi, zorunlu din dersleri, yasal statü, cenaze defin işlemeleri konusunda önerileri var. Dernek, belediyelerden mezarlık yeri tahsis edilmesini istedi. Ateizm Derneği tarafından hazırlanan raporun önemli başlıklarından biri Ceza Kanun 216. Maddesine ilişkin. Maddenin 3. Bendinde yer alan “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” ifadesinin muğlak bir suç tanımı olduğuna dikkat çekiyor. Maddenin uygulanmasında ‘kamu barışının bozulması’ şartının dikkate alınmadığı belirtilen raporda, gayrimüslim ve ateistlerin aleyhine kararlar çıktığı belirtildi. Yasanın bu haliyle kalmasının İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ndan ağır tazminat cezalarına neden olacağı uyarısında bulunuldu. Rapor yasanın inançsızları da kapsayacak şekilde demokratikleşmesi gerektiği belirtilen raporda bu konuda iş birliğine hazır olunduğu çağrısında bulunuldu. Raporda, zorunlu din dersleri uygulamasında gayri Müslimlerden ve Alevilerden çok daha fazla mağduriyet yaşandığı belirtildi. Raporda, “Bir Hıristiyan ya da bir Musevi, mensup olduğu dinin deşifre olmasını kabul ettiği takdirde zorunlu din dersinden muaf tutulabilirken, bir ateistin -deşifre olmayı göze alsa bile- zorunlu din dersinden muaf tutulması maalesef mümkün olmamaktadır. Zorunlu din dersi konusunda ailelerin kararına güvenilmeli, çocuklarının din dersinden muaf tutulması konusunda öğrenci velisinin okul yönetimine sözlü beyanı yeterli hale gelmelidir. Bu durumda hem azınlık ailelerin dini inancı açıklamaları zorunlu tutulmayacak, hem de hangi dinden olursa olsun çocuklarının zorunlu din dersinden muaf tutulmasını talep eden ailelerin isteği göz ardı edilmemiş olacaktır. Çocuklarının geleceğine, alacakları dini eğitime karar vermek, devletin değil, ailelerin tasarrufuna bırakılmalıdır” önerisinde bulunuldu. Rapor, atesitlerin yasal statüsü konusundaki sorunlara da dikkat çekiyor; “Bilindiği gibi din ve inanç, genetik aktarımla, biyolojik olarak nesilden nesile geçen bir özellik değildir. 0 (sıfır) yaşındaki bir bebeğin salt ailesinin dininden dolayı, x bir dine mensup olduğunu varsayan devlet, taraf olduğu BM çocuk hakları sözleşmesini ihlal etmektedir. Çocukta doğuştan var olmayan bir inancın, çocuğun kimliğindeki din hanesine yazılması, çocuğun yasal statüsünü tanımlamakta ve kendi dini tercihlerini seçmesini yavaşlatmakta ya da engellemektedir. Buna ek olarak deist, agnostik ya da ateist bireylerin de felsefi hayat görüşleri yasalar tarafından tanınmamakta, hiçbir yasal statüleri olmadığı için de gerek eğitim hayatında, gerek iş hayatında ve sosyal yaşamda, gerekse defin işlemlerinde mağdur edilmektedir” Yasal statü konusunda öneriler şöyle; Kişilerin doğuştan x bir dine mensup olduğunu varsayan anlayış değişmeli, T.C nüfus cüzdanlarındaki din hanesi, çocuklar reşit olana kadar boş bırakılmalıdır. 18 yaşını doldurmuş her yurttaş, istediğinde ya da gerek gördüğünde bireysel başvurusunu yaparak din hanesine istediği dini/mezhebi ya da inancı yazdırabilmelidir. Devlet sadece azınlık vakıfları ve dernekleriyle değil, Ateizm Derneği, İnanç Özgürlüğü Girişimi gibi STK'larla da müzakere etmeli, mevcut yasal düzenlemelerin demokratikleştirilmesi ile ilgili uluslararası ateist/seküler kurumlarla işbirliği yapmalıdır. Dinsizliği ve/veya Ateizmi bir tür aşağılama aracı olarak kullanılmasına, inançsızlara karşı nefret suçu işlenmesine yönelik gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı, bu tür nefret suçu işleyenlere karşı yasal işlem başlatılmalı ve caydırıcı hukuki yaptırımlar düzenlemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı dindarlar ve dinsizler arasındaki ayrımcılığı besleyecek açıklamalardan kaçınmalı, örneğin ramazanda oruç tutmayan ailelerin toplumsal linç kampanyasına maruz kalmasına karşı hoşgörüyü teşvik eden açıklamalar yapmalıdır. Dinsiz/Ateist olduğunu açıklamış olan bireylere karşı hakaret, basın yoluyla hedef gösterme, iş hayatında ya da okulda ayrımcılık yapan ve bunu teşvik eden kişilerle ilgili yasal düzenleme yapılmalıdır. Rapor ayrıca cenaze ve defin işleri konusunda da önerileri var. Belediyelerin dinsizlere ve ateistler için mezarlık alanı oluşturması önerisinde bulunuldu. Defin işlemleri konusunda raporun önerileri şöyle; Dinsiz ve ateist (non-teist) bireylerin ölümlerinden sonra bedenleriyle ne yapılacağı konusunda öncelikle kendi vasiyetleri esas alınmalıdır. Sadece dinsiz ve ateistler için değil, toplumun her kesimi için organ ve kadavra bağışını teşvik edici kampanyalar düzenlenmelidir. Türkiye’nin hemen her bölgesinde aktif krematoryumlar açılmalı, öldükten sonra yakılmak isteyen bireylerin vasiyetleri kendi istekleri doğrultusunda yerine getirilmelidir. Küllerinin mezarlıkta muhafaza edilmesini ya da ailelerine teslim edilmesini isteyen bireylerin taleplerinin yerine getirilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Mezarlık tahsisi işi, din ve inanç özgürlüğü kapsamında, devletin tarafsızlık ve çoğulculuğu gözetme sorumluluğunu esasına göre yapılmalıdır.T24
Uludağ Sözlük’te Efsaneleşmiş 11 Olay ve Kişi
2005’in Aralık’ında, karlı bir sabahın köründe klavye başlığına girilen ilk entry ile kuruldu Uludağ Sözlük. Mottosu “ulu’lardan ulu bir sözlük” olan bu sözlük Ekşi Sözlük’ün en iyi alternatiflerinden biri olmuş, zaman geçtikçe Alexa’da Türkiye içinde ilk 100’e Dünya çapında ilk 5000’e girmiş bir site olmuştu. Son yıllarda ise başlı başına bir “troll” mekanı olan Uludağ Sözlük’teki efsane olayları ve kişileri şöyle bir inceledik ve ortaya şunlar çıktı: