onedio

Ayşe Arman Haberleri

Ayşe Arman, 9 Aralık 1969 Adana doğumludur. Türk gazeteci ve köşe yazarıdır.

Ayşe Arman

Ayşe Arman, orta ve lise öğrenimini Tarsus Amerikan Lisesi'nde tamamlamıştır. Üniversite öğrenimini ise İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi radyo, televizyon ve sinema bölümünde devam ederken yarıda bırakıp, çeşitli dergilerde çalışmaya başlamıştır. Buradaki görevlerinden sonra Hürriyet dergisine girerek orada 27 yıl çalışan Arman, kendi sitesini ve röportajlarını yaparak kariyer hayatına devam etmiştir. Gazetecilik kariyerinin yanında kolye tasarımıyla da uğraşan Ayşe Arman, buradan kazandığı gelirleri yardım kuruluşlarına bağışlamaktadır. Arman, Haldun Dormen ve Betül Mardin'in oğlu olan Ömer Dormen ile evlidir. Bu evliliğinden Alya adında bir kızı bulunmaktadır.

trend-arrow

Popüler İçerikler

"Gözümü Çıkarıp İşkence Yaptılar"
Gezi protestoları sırasında gözünü kaybeden Hakan Yaman: Sürünerek ateşin içinden çıktım. Ayağa kalkmaya çalıştım, gözlerim görmediğim için TOMA’ya doğru gidiyormuşumGezi eylemleri sırasında evine giderken polis şiddetine maruz kalan ve dövülüp gözü çıkarıldıktan sonra ateşe atılan Hakan Yaman , 'Karnımdan vuruldum, yere düştüm. Biraz sonra, 5-6 kişinin üzerime koştuğunu gördüm. Ve işte, her şey o zaman başladı. Sonra beni biraz daha sürüklüyorlar. Ve ateşin içine atıyorlar. Direnişçilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, ölüp giderim diy' dedi. 'Polis destan yazdı' sözlerine de tepki gösteren Yaman, 'Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar öyle mi? Polisin yazdığı böyle bir destan işte' ifadesini kullandı. Gezi protestoları sırasında gözünü kaybeden Hakan Yaman yaşadıklarını Ayşe Arman 'a anlattı. Hürriye'te yer alan söyleşinin bir bölümü şöyle: Sizi tanıyabilir miyiz? -Adım Hakan Yaman. 22 yıldır Sarıgazi’de yaşıyorum. Karım Nihal, alt sokağımızda otururdu, çocukluk aşkıyız. Evlendik. İki kızımız var. Biri sekiz, diğeri 14 yaşında. Bu olay olana kadar kendi yağımızda kavruluyor, mutlu mesut yaşıyorduk… Ne iş yapıyorsunuz? -Servis şoförlüğü. Bazen okul, bazen personel. O gün de, 3 Haziran’dı, işimi bitirip, semte dönmüştüm. Arkadaşlarımla biraz Merkez’de takıldım… Merkez neresi? -Semtin merkezi. Bir kaç sokak üstümüz. Kahvehane-pastane karışımı bir yer var, orada çay içtik, sohbet ettik. Saat 10 buçuk gibi de eve dönmek için yola koyuldum. Arabayla mı? Yok hayır. Abim de Merkez’deydi. Araba ona lazımdı, bıraktım, ben eve doğru yürümeye başladım. O aralar Sarigazi’de de Gezi protestoları yapılıyordu… -Evet ama eylem bir üst caddede oluyordu. Zaten ben ara sokaklardan çabucak eve gidecektim. Bir terslik olacağı aklıma gelmedi. O sokakların birinde tenha, boş bir arsa var. Yanında da bir bina. Tam oradan geçerken, bir TOMA çıktı verdi köşeden. Çıktığı gibi de, bana tazyikli su sıktı. Yüzüme geldi. Ne olduğunu bile anlamadan, gaz fişeği atmaya başladılar… Kaç kişi olduklarını görebiliyor musunuz? -O anda bir şey fark edemedim. Karnımdan vuruldum, yere düştüm. Biraz sonra, 5-6 kişinin üzerime koştuğunu gördüm. Ve işte, her şey o zaman başladı… Başlayan ne? -İşkence, başka bir kelime bulamıyorum. Ben orada savunmasız bir şekilde yerde yatıyorum, 5-6 kişi beni tekmeliyor. Yüzümü, kafamı esirgemeden. Sadece tekme olsa iyi, başka sert cisimlerle de vuruyorlar... “Benim alakam yok, ben eylemci değilim, evime gidiyorum” diyemediniz mi? -Diyemedim. Tekmelerden fırsat olmadı. Zaten söylesem de bir faydası olmazdı ki… Peki yerde tekmelenirken kendinizde miydiniz? Neler olup bittiğini algılayabiliyor muydunuz? -Hayal meyal. Bir taraftan da kollarımla kendimi korumaya çalışıyorum. Ama ne fayda! Tekmeleye tekmeleye çenemi kırmışlar. Ben kendimi kaybetmişim. Elmacık kemiğim, tuzla buz olmuş. Gözümün iç duvarları, içe çökmüş. Burnumun üstü kopmuş. Delinmiş resmen, içi görünüyormuş, alnımdan bir parça kopmuş. Ben nasıl hayatta kaldım bilmiyorum. Ama ben özel değilim, burada kaç kişiyi bu hale getirdiler biliyor musunuz? Benim gibi kaç kişiye orantısız güç kullandılar. Ama onlar konuşmuyorlar, çünkü devlete güvenmiyorlar, nasıl olsa sonuç çıkmaz diye. Yolda yürürken işe giderken, kimi yakalasalar dövdüler, resmen işkence yaptılar. Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar öyle mi? Polisin yazdığı böyle bir destan işte! Sonra? -Burnumu da kırdıklarını söyledim değil mi, tepesi kopuyor. Perişan haldeyim. O kadar darptan sonra, beni 15 metre sürüklüyorlar. Bir sivil, beş çevik kuvvet var. Ben de video görüntüsünden gördüm, biri binadan çekmiş, youtube’a yüklemiş, beni yere bırakıyorlar. Sonra biri, gözüme bir şey sokup, gözümü patlatıyor... Nasıl yani? -Gözümün içine sivri bir şey sokup, gözümü çıkarıyorlar! Patlatıyorlar, göz eriyip gidiyor. Videoyu çeken çocuk görgü tanığım oldu, o anlattı bana neler yaptıklarını… Bu nasıl bir rezalettir ya! -Bitmedi ki! Sonra beni biraz daha sürüklüyorlar. Ve ateşin içine atıyorlar. Direnişçilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, ölüp giderim diye… Aman Allah’ım! -Ne var ki, ateşin içine atıldığımda, yanınca kendime geldim. Sırtım yanıyordu. Zaten yanık tedavisi de gördüm… Peki sizi oradan oraya sürüklüyorlar, müdahale edecek bir Allah’ın kulu yok mu? -Binalardan izleyenler var. Birkaçıyla konuştum, “Yapamadık, cesaret edemedik!” dediler. O durumda inip, bana yardım etmek demek, ölüm fermanını imzalamak demek… Siz nasıl izah ediyorsunuz bu olup biteni? -Edemiyorum ki... Düşününce hâlâ kabul edemiyorum. İlaçla yaşıyorum ben. En çok moralimi bozan da; tamam vurdun beni, yıktın yere, tak kelepçeyi, götür merkeze. Adalete teslim et. Varsa suçum söylesinler, neyse cezam çekeyim. Zaten savunmasız durumdayım, daha ne istiyorsun benden. Gözümü niye çıkarıyorsun! O da yetmedi, ateşe niye atıyorsun? Bu resmen sadizm! Peki o ateşten nasıl çıkabildiniz? -Şimdi bakın, feci bir durum, ateşin içindeyim, yanıyorum. Ama oradalar mı, gittiler mi diye tereddütte kaldığımda, ilk başta ölmüş gibi yaptım. Sonra gözlerimi açmaya çalıştım. Bir tanesi hiç görmüyordu, bir tanesi de hafif bulanıktı. İki ışık gördüm. TOMA’nın farları diye düşündüm, bir kaç metre önümde bekliyordu, sesinden anladım. “Yanarsam yanayım” dedim, hiç sesimi çıkarmadım, 4-5 dakika bekledim. Acı beynimi oyuyordu ama hiç yerimden kıpırdamadım. Onlar da öldüğümü sandı ve TOMA geri çekildi… Siz n’aptınız? -Sürünerek ateşin içinden çıktım. Ayağa kalkmaya çalıştım, gözlerim görmediğim için TOMA’ya doğru gidiyormuşum, birileri “Oraya değil, bu tarafa dön!” diye bağırdı. Bir iki adım attıktan sonra, iki kişi koluma girdi, beni bir binanın içine soktular. Bayağı beklettiler. Sonra bir tanesi, arabasına koydu ve hastaneye götürdü… Nihayet kurtuldunuz! -Nerdeee? Polis, hastane önünde barikat kurmuş, kimseyi içeri bırakmıyor... Niye? Sağlık yardımı alınmasın diye. O haldeyken hastaneye girmek mümkün değildi. Ama ben de girmek zorundaydım, yoksa ölebilirdim. Ve yalan söyledim. Karşıma çıkan polise, “Yol kavgası oldu, 4-5 kişi vurdu, kaçtı” dedim. “Emin misin?” dedi. “Eminim” dedim. İkna oldu. Beni bir ambulansa koyup Kartal Araştırma Hastanesi’ne gönderdiler. Hastanede size ne dediler? -Doktorlar bizimkilere, “Her şeye hazırlıklı olun!” demiş. 14 gün hastanede yattım. Bir göz tamamen gitmiş, öbüründe yüzde 80 görme kaybı var. Çene kırık, burun kırık, ucu kopuk, yüzümün sol tarafı neredeyse yeniden yapıldı, protez göz takıldı. Beynimde sıvı akıntısı vardı, durmasaydı ya sakat kalacaktım ya da ölecektim. Allah’a şükür ölmedim, yaşıyorum. Allah beni karıma ve iki kızıma bağışladı… Peki kaç ameliyat geçirdiniz? -Beş. Önce beyin ve göz. Sonra da yüzümü hale yola getirmeye çalıştılar. Burnumdan parça koptuğu için başka yerlerden parçalar alındı. Göz kemiklerimin hepsi içeri göçmüştü, başka yerlerden kemik alınıp takviye yapıldı. Hepsi de riskli ameliyatlardı. Mayıs’ta tekrar ameliyat olacağım… Peki bu olay sizde nasıl bir travma yarattı? -Üzerinden bu kadar ay geçti, hâlâ çalışamıyorum, yeni yeni sokağa çıkmaya başlıyorum. O arsanın oradan geçemiyorum, kötü oluyorum. Sarıgazi öyle bir bölge ki, hep polisler bekliyor. O polislerin yanından geçerken, “Acaba bana saldıranlar arasında onlar da var mıydı?” diye düşünmeden edemiyorum! Çünkü bana bunları yapanlar, o sadistler, hâlâ görevleri başında. Adalete teslim edilseler rahatlayacağım, o da yok. İşimi de kaybettim, artık araç da kullanamayacağım. 10 aydır sürekli tedavi, sürekli ameliyat… Daha da bitmedi! Bütün dünyadan destek yağıyor Korkunç şeyler yaşadınız. Ama çoğumuzun haberi bile yok. Neden yeteri kadar gündeme gelmedi? -Hiçbir fikrim yok. Belki olay, Sarıgazi’de geçtiği içindir, bilemiyorum. Zaten acıklı olan şu: Başıma gelenler yurt dışında daha çok biliniyor. Her gün, dünyanın her yerinden mektup alıyorum, 10 bin geçti. Her yaştan, her milliyetten, her dilden, her dinden insan yazıyor. Bir de üstelik Uluslararası Af Örgütü’nün dilekçesini imzalayıp Adalet Bakanlığı’na gönderiyorlar. Peki Uluslararası AF Örgütü sizi nereden, nasıl buldu? -Avukatım aracılığıyla. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz Hukuki olarak neler yapıldı? -Emniyet’e ifade verdim, bana bunu yapan polislerden şikayetçi oldum, savcılığa çağrıldım. Soruşturma açılmasına karar verildi. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz… Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce Berkin’de olduğu gibi sizin vakanızda da örtbas mı edilecek? -Ben bu davaya güvenmek istiyorum. Kolumu kıpırdatamayacak hale getirdikten sonra hâlâ şiddete devam etmeleri bir linç girişimi. Ali İsmail Korkmaz’ı o şekilde öldürdüler, ben Allah’tan yaşama tutunabildim.. Nihal Yaman Hayatta olması gerçekten mucize! Eşinizin başına gelenlerden siz ne zaman haberdar oldunuz? Kartal’dayken aradılar. Abisiyle birlikte gittik. En fazla, “Kafası yarılmıştır!” diye düşünüyordum. Görünce gözlerime inanamadım. Gerçekten hayatta olması mucize! Yüzü feci durumdaydı, kandan hiçbir şey görünmüyordu. Aklımız almadı, “Böyle bir şey nasıl olabilir ki?” dedik. Bir insan evladı, kimseyi o hale getiremez. Ama o anda, hayatta kalmasından başka hiç bir şey umurumda değildi… Kaybederim diye mi korktunuz? -Hem de çok! Her saniye yanındaydım. İlk gün ameliyata alamadılar, çok fazla kan kaybı vardı. Havlularla kanı durdurmaya çalışıyorduk... Nasıl bir isyan ve kızgınlık hissediyor insan? O anda insanın tek düşündüğü yaşaması. Ama sonradan yaşayacağı anlaşılınca insan isyan doluyor. Nefret doluyor. Çocuklar? -Çok şaşkındılar. Önce ne diyeceğimizi bilemedik, “Babanız bir kaza geçirdi!” dedik. Sonra öğrendiler tabii. Gizli tutamıyorsunuz. İkisi de şok oldu. Küçük kızım bir ay babasıyla konuşamadı, ona yaklaşamadı, babasının yüzüne neler olduğuna anlam veremedi, bakamadı, korktu. Sonra da tam tersine aşırı bir bağlanma oldu, şimdi babasının yanından hiç ayrılmıyorT24
'Engelli' Ayşe Arman'ın Tekerlekli Sandalye ile İstanbul Macerası!
Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman , engellilerin sorunlarını anlayabilmek için peruk takarak tekerlekli sandalye ile üç gün boyunca İstanbul turu yaptı. İlk gün İstiklal Caddesi’ni dolaşmaya çalışan Arman, ikinci gün Karaköy, Eminönü ve Kadıköy’de engellilerin karşılaştığı sorunları yaşadı. Omurilik Felçlileri Derneği Başkan Yardımcısı Semra Çetinkaya ’yla birlikte İstanbul turu yapan Ayşe Arman’ın “Ayşe’yle Semra engelli İstanbul özürlü” başlığıyla yayımlanan (29 Haziran 2014) gezi hikâyesi şöyle: Ayşe’yle Semra engelli İstanbul özürlü!!! 'Gördüm ki, engelliler için, sokaktaki tehlikeler bitmiyor. Sokak, savaş alanı gibi. Kaldırımlar, oluklar, mazgallar, dik rampalar...' Omurilik Felçlileri Derneği, ilginç bir teklifle geldi: “3 gün birlikte İstanbul’u tekerlekli sandalyeyle dolaşalım, bizim ne çektiğimizi biraz olsun anlayın...” Üzerine atladım! Başkan Yardımcısı Semra Çetinkaya’yla birlikte 3 gün tekerlekli sandalye tecrübesi yaşadım. Tanınmamak için kafama peruk taktım. Ve bu şehrin, engelliler için nasıl bir cehennem olduğuna bizzat tanık oldum. Taksim, Beyoğlu, Tünel, Karaköy, Eminönü, Kadıköy... Yollarda gezdik, toplu taşıma araçlarına bindik. Gördüm ki, engelliler için, sokaktaki tehlikeler bitmiyor. Sokak, savaş alanı gibi. Kaldırımlar, oluklar, mazgallar, dik rampalar. Karşıdan karşıya geçmek en büyük ıstırap. LPG’li taksi, tekerlekli sandalyeni alamıyor, binemiyorsun. Metro, otobüs, tramvay işkence. Yardımsız mümkün değil. Engelli liftleri çalışmıyor, engelli tuvaletleri göstermelik, depo niyetine kullanılıyor. Koskoca şehirde tuvalete bile gidemiyorsun. İstiklal Caddesi boyunca tekerlekli sandalyeyle girilebilecek lokanta yok denecek kadar az. ATM’den para çekebilmen imkansız, engelliler düşünülmemiş. Sandalyenin boyu yetişmiyor. Kartını ve şifreni birine verip yardım istemekten başka çaren yok. Yaşadığımız zorluklar say say bitmiyor. Hakikaten engelliler için İstanbul özürlü bir kent! Yazının devamı için tıklayınız...
Gülmek İçin Yapılmış Birbirinden Saçma Burç Yorumları
İnternetin fenomen yorumlarından biri olan özellikle kızların hergün baktığı burç yorumları.Peki nedir bu burç işi,inanana lafım yok ama kimisine göre gerçekten saçma geliyor.İşte bunlarda tamamen komiklik olsun diye kafadan uydurulmuş burçların birbirinden saçma yorumları.
"Selçuk Beni Yordu, Üzdü"
A Milli Takım'ın eski teknik patronu Abdullah Avcı, aldığı tarihi kararın perde arkasını anlattı.“Onun yerine uluslarası standartta Mehmet Topal’ı, Atletico’dan gelen Emre’yi oynattık. Mehmet gibi dünyanın her takımında rahatlıkla oynayacak bir isimden vazgeçemezsin. Nuri, Şampiyonlar Ligi oynamıştı, o da oynamadı. 4 elit oyuncudan 2’sini seçtim, bu bir tercihtir” Abdullah Avcı... 6 yıl İBB ve sonrasında milli takımda Türk futbolunun patronluğu... 21 aylık bu serüvenin ardından yeniden eski takımının başında, yeni adıyla Başakşehir’de. Hocayı, Hollanda’da ziyaret ettik. Her şeyi sorduk, biraz ezber bozmasını istedik. Çünkü yapı olarak çok medeni bir insan. Polemik sevmiyor, ancak milli takımda çok üstüne gidildi. Biz de Ayşe Arman röportajından, Selçuk olayına, giyiminden, Volkan olayına ve gurbetçi tercihlerine kadar sorulmayanları sorduk, açık yüreklilikle cevap verdi. Aslında Avcı doluydu. Ben sormadan ilk tepkisini anlattı... 'Saha dışını yönetemedim' “6+0+4’ü benim yaptığımı söyleyecek kadar ileri gittiler. Gerçekten medyada bazı önyargılar var. Bunları kırmak kolay değil. Bu işte başarılı olmak istiyorsan, yüzde 20 saha içi, yüzde 80 saha dışını yönetmektir. Ben 80’lik bölümü yaşayarak öğrendim. Teknik anlamda bana olan saygıdan belki de daha az eleştiri almış olabilirim. Ancak futbolla ilgili olmayan eleştiriler, beni daha çok üzdü. Saha dışındaki algı operasyonunu çözdün mü korkma. Çünkü isterlerse yazılıyor, istemezlerse yazılmıyor.” 'Ben 4. bıraktım, 4. bitti' Milli takıma Hollanda maçıyla başladık deplasmanda. Maç sonrası Van Gaal bana gelip tebrik etti, ‘Çok iyi bir takım oluşturmuşsun’ dedi. Buradaki son maçta Hollanda’ya yenildik ama hiç kimse Van Gaal’in söylediklerini yazmadı. Milli takımı bıraktığımda grupta 4’üncüydü. Son maç bittiğinde de 4. bitirdik. Macaristan maçı öndeydik. Semih belki de futbol hayatında yapmayacağı bir hata yaptı ve beraberliği yakaladı rakip. Romanya maçı... Volkan şimdiye kadar yapmadığı bir hata yaptı ve golü yedik. Bugün tekrar göreve gelsem saha içini değil, yüzde 80 dediğim saha dışını halletmek en akıllıcası.” 'Van Gaal'in dedikleri ortada' “Buradaki Hollanda maçından sonra Van Gaal’e iki Hollanda maçı soruldu. ‘Birincisinde çok zorlanmıştık. Ama Kadıköy’de maç baştan sona bizim elimizdeydi’ dedi. Bu sözler yayınlandı mı, hayır! Selçuk krizini iyi yönetemediğinizi düşünüyor musunuz? ‘Keşke oynatsaydım’ dediniz mi? “Ersun Hoca da benzerini Hakan Şükür’le yaşadı. Eğer öyle yapsaydım mesleki anlamda kendime ihanet ederdim. Bu Selçuk olayı değil. O gün Emre de olabilirdi. Bu bir tekniz analiz sonucudur. Şu bir gerçek ki Fenerbahçe ve Galatasaray milli takımın üzerinde. Biz Selçuk’u İskenderun’dan, Dardanel’den beri tanırız.” Selçuk’un duruşu, vücut dili de size darbe oldu gibi... “Doğrudur beni yordu, üzdü. Şimdi röportaj yaptığmız otelde ilk Hollanda maçına hazırlandık. İlk defa söylüyorum. Kadroyu açıkladığımda burada soğuk rüzgarlar esti, çok net gördüm. 3 büyükler her şeyin önünde. Onların medyası, onların taraftarı, realite bu. Baskı yapan gol kaçıran takım övgü yerine bir futbolcu üzerinden vurulmaya çalışıldı. Deplasmanda yenemedik diye hayıflandığımız takım Dünya Kupası’nda finalin kapısından dönüp 3. oldu, biraz insaf. Selçuk’un yerine uluslarası standartta Mehmet Topal’ı, Atletico’dan gelen Emre’yi oynattık. Mehmet Topal gibi dünyanın her takımında rahatlıkla oynayabilcek bir isimden vazgeçemezsin. Nuri, Şampiyonlar Ligi oynamış, o da oynamadı. 4 elit oyuncudan ikisini seçtim, bu bir tercihtir.” Baskı ve krizlere hazırlıksız mıydınız? “Bugün Belediyespor’daki Abdullah Avcı da değilim milli takımdaki de. Bu yaşananlardan müthiş bir kazancım oldu. Değişmeyen tarafım samimiyetim.” 'Volkan’a sahip çıktım’ “Volkan olayında iki taraf da haksızdı ama ben futbolcuma sahip çıktım. Hiç kimseye küskün değilim. Sadece üzüldüğüm kırıldığım çok anlar olmuştur. Kişiler var fakat isimlendirmek istemiyorum.” Yeni stadın isminin Fatih Terim olacağını biliyor muydunuz? “Yok orada açılışta öğrendim. Ben aslında bir sponsorla anlaşılıp öyle bir isim konacağını zannediyordum, sürpiz oldu. Hocamızın ismi hayırlısı olsun. Biliyorsunuz beni Galatasaray’a alan Fatih Terim’dir. Milli takımdayken de 17 Yaş milli takımının başına getiren isimdir.” Gurbetçilere ağırlık verdiniz ve işler kötü gidince eleştiri konusu oldu... “Bu konuda acayip rahatım. İki örnek vermek istiyorum. Dünya şampiyonu Almanya’da İlkay sakatlanmasa iki Türk oyuncu vardı Mesut’la birlikte. Çok eleştirildiğim gurbetçi oyuncular Süper Lig’in yüzde 15’ini teşkil ediyor. Yüzde 30 da Türkiye’den çıkanlar. Benim alıp da eleştirildiğim bu oyuncular 3 büyüklerde büyük futbolcu oldu. Hakan Çalhanoğlu’nu ilk çağıran benim. Ailesine kadar gittim ve A Milli Takım’a çağıracağımı söyledim, ikna ettim. 14 milyon Euro’ya Leverkusen’e gitti.” Takımında olmasını istediğin oyuncular kimler? “Mustafa Pektemek oyuncu kalitesi, insan kalitesi profesyonelilğiyle benim gönlümde çok öne çıkar. Ayrıca Holmen’i söyleyebilirim.” Şike sürecinden etkilendiniz mi? “Sürecin dışında kalsam da Türk futbolu çok kan kaybetti.Yorucu ve yıpratıcıydı.” Prolisans olmayan hocaların konuşturulmamasına ne diyorsunuz? “Bence komik... Bir de lise mezunu olmayan alamaz şartı. Tugay, İngiltere’de 8 yıl oynamış. Arif Erdem ve Suat Kaya UEFA Kupası kaldırmış. Bu düzeltildi ve karardan vazgeçildi. Bir de U23 Ligi olması lazım. 19 yaş önemli ama futbolcuya bir şans vermemiz lazım. 23’ten sonra benden bu kadar diyebilirsiniz. Altınordu modelini çok destekliyorum ve organik bir bağımız var, güzel bir model.” Son söz UÇK (Uyuşmazlık Çözüm Kurulu) geri gelsin mi? “Tabii ki, mahkemelerde ne işimiz var. Bizim sorunlarımıza bizim işimizden anlayanlar baksın ve süreçler uzamasın. Yıldırım Demirören de sanırım bu kararın yanlış olduğunu ve geri bir dönüş yapacağını söyledi.” Fanatik
'İstifa Kararı Kolay Olmadı Ama CHP Sayfasını Kapattım'
CHP’den geçen hafta istifa eden Emine Ülker Tarhan, uzun zamandır beklenen bu kararının ‘ duygusal ‘ açıdan zor olduğunu ama ‘ işin içine mantık ve sorumluluk girince kolaylaştığını ‘ söyledi. Bir zamanlar partideki ulusal kanadın en önemli temsilcilerinden olan Tarhan, CHP hakkında da ” Ama benim için artık bu sayfanın kapandığını düşünüyorum, söyleyeceklerimi söyledim ” dedi.Tarhan’ın, Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği röportajdan öne çıkan kısımlar şöyle:İstifa zor oldu mu?* Duygusal olarak kolay olmadı. Ama işin içine mantık ve sorumluluk girdi, o zaman kolaylaştı. Bir yanda ülkenin her geçen gün kötüye giden vahim tablosu ve Meclis’e sıkışmış bir siyaset anlayışı, diğer yanda ise çoğunun iyi niyetli olduğuna inandığım parti emekçileri…‘Her türlü hakarete uğradım’* Evet! Birileri bir yerden başlamalı diye düşündüm. Kararım da anlık değildi. Medeni bir çabayla yaptığım kurultay çağrısı sonrası, bana karşı bir linç kampanyası başlatıldı. Her türlü hakarete uğradım. Ardından kurultay toplandı. Baktım, yol haritası çizmek gibi bir niyetleri yok, tam tersine koltuk kavgası, yer kapma yarışı, öfke hezeyanları, masaya vurulan yumruklar… Hamaset diz boyu! Şaşkınlıkla izledim.‘Sonuç alamayınca doğru bildiğimi yaptım’* İstifa, akılda taşınmaz. Benim tek istediğim CHP ile baskıya ve zulme karşı güçlü bir duruşu sergilemekti. Kadın temsilini güçlendirmekti ama olmadı. Çeşitli uyarılarda bulundum, bazen sessizce, bazen yüksek sesle… Ama bir sonuç alınamayacağını anladığımda da doğru bildiğimi yaptım.‘Ucuz kahramanlık’ mı yaptı?* Kahramanlık az çok bilirim ama ucuzluk bilmem! Her zaman şeffaf ve net olmuşumdur. Yapaylıktan rahatsız olurum. Bunlar bir yana, aslında hepimiz biliyoruz ki, ülke siyasetini elinde tutan ve siyasi statüko oluşturan bir güç var. Bu güçler, birbirlerinden besleniyor. Sanki anlaşmışlar gibi ülkeyi yeni fikirlere, doğru politikalara kapatmışlar. Bu durumda, parti içi muhalefet seçenekleri çok fazla olamıyor. Sizin enerjinizi aşan bir çözümsüzlükle karşı karşıya kalıyorsunuz.CHP’deki temel sorun ne?* Aslında bir sorunlar zinciri! Ama benim için artık bu sayfanın kapandığını düşünüyorum, söyleyeceklerimi söyledim.Bundan sonra ne yapacak?* Bundan sonra sadece ülkede gördüğüm sorunlar üzerine yürüyeceğim. Otoriterleşen tek adam yöntemine, çakma yeni cumhuriyet anlayışına, gelir dağılımındaki adaletsizliklere, eğitimde eşitsizliğe, durma noktasına gelen ekonomiye, tıkanan sosyal güvenlik sistemine, ellerinde patlayan dış politikaya ve benzeri meselelere… Bir de Anadolu’da unutulmaya yüz tutan kardeşliğimizi yeniden nasıl hatırlatabiliriz, bunu üzerine çalışmak istiyorum.Yeni parti kuracak mı?* Siyaset, ülkeyi ve halkın karar alma süreçlerini etkilemek ve yönlendirmek için yapılıyor. Ben ‘Eğer iyi yoksa, bulmayız, icat etmeliyiz. Kaybolduysa da geri getirmeliyiz’ diyorum. Bu çerçevede, temsil ettiğim kitlenin yaşamını nasıl kolaylaştırabilirim, ihmal edilmediklerini nasıl hissettirebilirim onlara. İşte buna kafa yoruyorum. Siyasi yol haritam da bununla bağlantılı olarak şekillenecek.Onu harcadılar mı?Mümkün değil! Kendimle ilgili kararları ben veririm. Başkalarına verdirtmem. Birçok şeyi elimin tersiyle ittiğim de oldu.Fazla mı sert davranıyor?* RTE’den de mi sert buluyorlarmış? Bakın, ben neysem oyum. Ama evde de, sokakta da, gençlerle buluştuğumda da hep tam tersini söylerler. Ancak haksızlığa karşı olabildiğince de sert olmaya devam edeceğim.Neden cumhurbaşkanı adayı gösterilmedi?* Sadece benimle veya CHP ile ilgili değil, diğer muhalefet partileri de kendi tabanlarında rahat kabul görebilecek adaylardan bilerek kaçındılar. O günün şartlarında bazı isimlerin yarışarak parlamasından çekinmiş olabilirler. Ama önemli olan ve yanlış olan, Cumhurbaşkanlığı’nın ilk turda ve kolayca hiç mücadele edilmeden, otoriter anlayışa hediye edilmiş olmasıdır.Diken
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Sabah sabahın dokuzu. Yüzlerce kadın İstanbul Kongre Merkezi’nde toplanmış.Kimi muhafazakar, kimi liberal, kimi sağcı kimi solcu, kimi sivil toplum aktivisti kimi ev kadını, kimi işçi kimi patron. Kimi CHP’li kimi MHP’li kimi HDP’li kimi de AKP’li.Kadınların erkeklerden farkı futbol takımı tutar gibi kamplaşmıyor. Hepsi farklı geleneklerden gelseler farklı düşünce ve inanca sahip olsalar da bir araya gelebiliyorlar.Bu kez de ‘Haklı Kadın Platformu kurucu Üyesi’ Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ev sahipliğinde İstanbul Kongre Merkezi’de bir aradayız. Partilerin kadın milletvekilleri ve milletvekili adayları kadın erkek eşitsizliği ve kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı neler düşündüklerini, nasıl bir dayanışma içinde olacaklarını anlatacaklar.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Belki de Erdoğan’a “samimiyeti” için teşekkür etmeliyiz. O dinmek bilmez öfkesini azıcık dizginleyebilse, biraz tarafsız bir görüntü verebilse, böyle meydanlara inip ekranlara çıkıp muhaliflerini uluorta tehdit etmese, belki imdadına koştuğu partisi bu kadar ağır bir yenilgi tatmayacaktı. Yapamadı. Kendini tutamadı. Her zamanki gibi hedef gösteririm, korkuturum, sindiririm sandı. Bu kez sert kayaya çattı. Hep kendi kitlesini sağlamlaştırmak için kullandığı taktiği, yıllardır ekmeğini yediği öfkesi, bu kez ona ihanet etti; muhaliflerinin bir araya toplanmasını sağladı. “Hepsine karşı ben” söylemiyle, karşısında bir “anti-Erdoğan” cephesi yarattı. Yüzde 10 barajını yıkan da o cephe oldu; yani Erdoğan kendi kurduğu barajın altında kaldı. Baraj yıkıldı; sıra Saray’a geldi.
13 Maddede Türk Müziğinin Serseri Çocuğu; Teoman
Fazlı Teoman Yakupoğlu (20 Kasım 1967) İstanbul'un Tünel semtinde doğmuş olan şarkıcı, ailesinin tek çocuğuydu. Avukat olan babası, sanatçı 2,5 yaşındayken öldü. Belki de en bilinen parçası Paramparça'da da ''Bugün benim doğum günüm her sarhoşum hem yastayım bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım'' sözlerinde babasına atıfta bulunmuştur.
"Namaz Kılamazsam Çok Sinirli Olurum"
Ayşe Arman, Murat Ülker'e 5 vakit namazla ilgili birbirinden garip sorular yöneltti. Ülker'in cevapları ise ilginçti...Hürriyet yazarı Ayşe Arman, Murat Ülker'le yaptığı röportajda 'Kimseye çaktırmadan 5 vakit namaz nasıl kılıyorsunuz' gibi garip sorular yöneltti. Ülker ise 'Tuvalete giderken çaktırıyor musunuz, niye çaktırmadan namaz kılayım' dedi.Namaz kılmadığında sinirli olduğunu söyleyen Ülker, dünyanın her yerinde ibadete saygı duyulduğunu, bu yüzden namaz kılarken zorluk çekmediğini belirtse de röportajda en ilgi çekici olan bölümler Ayşe Arman'ın namazla ilgili sorduğu sorulardı. İşte o bölümler..Hiç kimseye çaktırmadan 5 vakit namaz kalmayı nasıl başarıyorsunuz?-Çaktırmadan kılmıyorum ki.Çaktırarak mı kılıyorsunuz?-Hayır, çaktırarak da kılmıyorum. Affedersiniz tuvalete gitseniz herkese ilan mı edersiniz? Namazımı kılıyorum, geri geliyorum. Dünyanın her yerinde ibadetinize saygı duyuyorlar, Paris'te misin, odaya girdiğinde yatağının üzerine seccadeni ve kıblenameni bırakmış oluyorlar. Ben Çin'e de gitsem öyle oluyor. Tabii namaz kıldığımı bildiklerinden öyle davranıyorlardır.Peki bir patron olarak soruyorum, iş verimliliğini düşüren bir şey mi? Toplantının ortasında kalkıyor namaza gidiyor...-Toplantının ortasında tuvalete gidemez mi? 'Otur, gitme!' mi diyeceğim? Bakın, ben namaz vakti gelip de kılamazsam çok sinirli olurum. Kılsam daha iyi. Toplantının selameti için. O yüzden de kimseye asla itiraz etmem.Röportajın tamamı için