onedio

Aziz Nesin Haberleri

Aziz Nesin ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Aziz Nesin ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Hangi Yazar Senin Ruh Eşin?
Yazarlar nev-i şahsına münhasır insanlardır. Bu acayip kişilikler de romanlarına yansır. Biz de yazarları okurken 'tam da beni anlatmış'  diye çokca düşünmüşüzdür. Yazarların başarısı çoğu zaman buradan gelmekte. Peki hangi Türk yazar size hitap ediyor. Bu testi çözerek bunu öğrenebilirsiniz!
Ali Nesin: 'AKP Türk Halkını Anladı'
Abbas Güçlü ile Genç Bakış’a konuk olan, Türkiye’nin yaşayan en ünlü matematikçisi Prof. Dr. Ali Nesin, AK Parti’den, babası Aziz Nesin’e, seçimlerden, matematiğe birçok konuda gençlerin sorularını yanıtladı, çok çarpıcı açıklamalar yaptı. VATANDAŞ ESKİ REJİMİN GERİ DÖNMESİNDEN KORKUYOR, HAKARETE UĞRAMAK İSTEMİYOR Bu seçimlerden çıkan sonuç şu ki; Türk halkının yolsuzluk gibi bir sorunu yok. Birileri yolsuzluk yapmış filan, Türk halkının umurunda değil. İkincisi Türk halkı eski rejimden çok şikayetçi. Eski rejim geri dönecek diye çok korkuyor ve o dönmesin de ne olursa olsun diyor. Eski rejim dediğim Kemalist rejim. Tek parti döneminden 2000’li yılllara kadar devam eden, çoğunlukla beyaz Türk’e hizmet eden ve belirli bir kalıba girmiş vatandaş isteyen rejim. Vatandaş hakarete uğramaktan, türbanlıların üniversiteye girememesinden çok korkuyor ve artık jandarmadan, devletten korkmak istemiyor. İKTİDAR MATEMATİĞİ DİĞERLERİNDEN DAHA İYİ BİLİYOR Belli ki iktidar matematiği diğerlerinden daha iyi biliyor. Siyasette bazı şeylerin içindeyim. Binde bir oy alan sol partiler ben kimden oy alacağım, en fazla oyu hangi kesimden çıkaracağım, benim amacım nedir, neyi hedefliyorum diye düşünmüyor. Siyasi partilerin çoğu herkesten oy almak istiyor. Bu olmuyor. AKP belli bir kesimden oy aldı, yavaş yavaş çapını genişletti. Bu da herhalde bir mantık ve matematik. AKP TÜRK HALKINI ANLADI Eskiden araba yoktu, buzdolabı yoktu, köylerde elektrik yoktu. Bugün köylere bakın apartmanlar var, oralarda benim zamanımda buzdolabı olmayan köylüler oturuyor. Paralandılar. Artık hakaret görmek istemiyoruz diyorlar. Artık iktidarda, hükümette payımız olsun diyorlar. Sevin ya da sevmeyin gerçek budur. Ve istenecek oy da onlardan alınacaktır. Ya darbe yaparsın, ya da oyla gelirsin. Oyla gelmek istiyorsan eğer, oy istediğin halka hakaret etme hakkın yoktur. Yapılan şey budur. Zamanında Alevilere hakaret edilmiştir, Müslümanlara hakaret edilmiştir, solculara, Kürtlere hakaret edilmiştir. Demokraside bunları yapamazsın. Bunu anlayacaksın. AKP bunu anladı ve başa geldiler. Gördüğünüz gibi Türk halkı da her şeye rağmen bir defa daha onları seçti. BABAM BU HALK İÇİN ÇOK ÇEKTİ AZARLAMAYA HAKKI VAR Babamın meşhur yüzde 60 sözünün aslı aslında yüzde 92.5. O da Evren anayasasına evet diyenlerin yüzdesi. Ama Türk halkını sevdiği için indirim yapmıştı. Babam Türk halkı için çok çekmişti. O yüzden böyle bir azara hakkı vardı. Bu sözü söylediği için babama çok davalar açıldı o dönem. O da yahu dava açmayın, olur da kazanırsam eğer Türk halkının aptallığı mahkemelerce tescil edilmiş olacak diyordu. BABAM BANA DA APTAL DEDİ Babam bu sözü söylediği sıralar bizim de Sevan Nişan ile birlikte Konya’da orduyu isyana teşvikten davamız vardı, ben de Ankara’dan bu dava için Konya’ya gidecektim. Babam da gelecekti. Beni aradı ve evden bir çanta getirmemi istedi, aman sakın unutma ve kaybetme dedi. Merak etme baba dedim. Kalacağımız oteli de söyledi, sözleştik. Ben çantayı aldım, Konya’ya gittim. Otelin adını unutmuştum. Başka bir otelde kaldım. Sabah babamla mahkemede buluştuk. Otelin adını unuttum başka bir otelde kaldım dedim. Çanta nerede dedi? Otelde unuttum dedim. Hangi otelde kalıyorsun dedi, otelin adını unuttum dedim. Ah benim aptal oğlum dedi. Babam nasıl en sevdiği oğluna aptal dediyse Türk halkına da aptalsınız demiştir. DERSHANELERİN KALDIRILMASI FİKRİ BAŞARILI OLAMAZ Ben sınavlara da dershanelere de karşıyım ancak demokrasinin d’si olan bir ülkede arz ve talep olan bir şeyi yasaklayamazsın. Başka türlü yaptığın zaman diktatör olursun. Her ne kadar dershanelere karşı olsam da böyle bir kararı doğru bulmuyorum ve başarılı olacağına inanmıyorum. BUGÜN HÜKÜMETİN DEDİĞİ HERŞEYE HAYIR DERİM O zamanki koşullar olsa bugün de yetmez ama evet derim. Ama bugün için herhalde hükümetin dediği her şeye hayır derim. Çünkü hükümet değişti. SOSYAL MEDYA YASAKLARI REZALET Sosyal medyayı seviyorum. Son dönemdeki sosyal medya yasakları rezalet. HÜKÜMETLERİN GENÇLERİ BİÇİMLENDİRMEYE HAKKI YOK İçki yasağı olacak iş değil. Doğru değil. 18 yaşını geçmiş biri istediği gibi yaşayabilir. Bu ülkede bütün hükümetler kendilerini, gençleri biçimlendirmekle yükümlü zannediyorlar. Okullarda, kitaplarla, öğretmenlerle onları dindar, Kemalist, ülkesini seven vatandaş yetiştirecek. Hakkı yok buna. TÜRKİYE ZENGİNLEŞTİ Türkiye eski Türkiye değil, benim çocukluğumdaki Türkiye değil. En azından bugün insanlar açlıktan kırılmıyorlar. Türkiye zenginleşti. Sosyal bir problem var tabii ki; bu zenginlik paylaşılamıyor. Ama Türkiye benim çocukluğuma nazaran yüz kat daha zengin bir ülke. SINAVLARA KARŞIYIM Ben bu yapılan sınavlara karşıyım. Sınavlar hiç olmasın. Rezalet bunlar. Ama eğitim sistemi merkezi olduğu sürece, devlet kendinden başka kimseye güvenmediği sürece bunlar yapılmak zorunda. Bir yandan da bakıyorum Türkçe, matematik sorularına filan, çok akıl çalıştıran, olağanüstü sınavlar. Ama maalesef bu güzel sınavlara bile dershaneler ezberle hazırlıyorlar çocukları. Ben bu kadar deneyimime rağmen bir problemi 15 dakikada yaparken 1 dakikada çözüyor çocuklar. ARTIK HİÇ OLMAZSA ÖLDÜRMÜYORLAR HAPSE ATIYORLAR Bazı devrimlerde ilk birkaç yıl demokratik olmayan kararlar alabilirsin ama bu 10 yıl 20 yıl sürerse daha sonra toplumda hastalıklı bir hal alır. Bedeli ne olursa olsun, önce insan hakları. Türkiye’nin şu anki insan hakları notu bence zayıf. Öte yandan da pek faili meçhuller olmuyor artık bu da pozitif bir şey. Hiç olmazsa hapse atıyorlar öldürmüyorlar artık. TÜRBANLI KIZLAR GELEBİLSİN DİYE DERSLERİ EVİMDE YAPTIM Hiç kimsenin giyimine kuşamına karışamazsın. Nokta. Üstelik sen aydınlanmacısın ama türbanla üniversiteye girmeyi yasaklıyorsun. Ne hakkın var ki? İnsan haklarına aykırı. Ayıptır ve bunun ayıp olduğunu anlamadı insanlar. Ben bunu söylediğimde binlerce mesaj küfürler, hakaretler, tehditler geldi. Babasını Sivas’ta yakmaya çalıştılar bak o ne diyor diye üzerime geldiler. Bana ne o yakmaya çalışanlardan ben o türbanlı kızlara bakıyorum. Ben Bilgi Üniversitesi’ndeki derslerimi bazen evimde yapardım, türbanlı kızlar derse girebilsin diye. Müfettişler gelirdi okula. HERKES KÜÇÜK AZİZ NESİN OLMUŞ BANA AKIL VERİYOR Aziz Nesin’i Aziz Nesin yapan öngörülemezliğiydi. Ama şimdi Türkiye’de herkes küçük Aziz Nesin benden başka herkes babamın ne yapacağını biliyor bir ben bilmiyorum. Bana akıl veriyorlar. Gezi Parkı’nda matematik dersleri vermek çok hoşuma gitti. Başbakan çapulcu dedi ya, gerçekten de birkaç çapulcu vardı orada, uyuşturucu kullanan filan, gözlerimle gördüm. Ama zehir gibi çocuklar vardı. HALK BABAMI SEVMEZDİ HALA DA SEVMİYOR Bizim yaşamımız 68’de değişti. O yıllarda babam para kazanmaya başladı. Daha önce çok zor geçinirdik. Kanepeler, perdeler yırtık pırtıktı. Babam günlük gazeteleri biriktirirdi onlardan masa, kanepe filan yapardık. Polisler sabahın köründe evi basar, babamı alıp götürürlerdi. Halk sevmezdi o zamanlar babamı, yaşlandıkça sevmeye başladılar ki yine de hala çoğu insan sevmez. Bana vatan haininin, komünistin, satılmışın oğlu derlerdi. AZİZ NESİN’DEN ÜÇ KEZ DAYAK YEDİM Çok şefkat dolu, bir babaydı. Ama üç kez dayak yedim. Bir defasında hak etmiştim, bir tanesini hatırlamıyorum, bir tanesini hak etmemiştim. BABAMA DÖRT KEZ KURŞUN SIKILDI Ben birkaç kez sormama rağmen babam bize Madımak ile ilgili şöyle oldu, böyle oldu diye hiçbir şey anlatmadı. Anlattığı şey bunun arkasında başka bir şey olduğu, bunun ortaya çıkması gerektiğiydi. Babama dört kez kurşun sıkıldı. Kimse bilmez. Kimseye söylememiştir. Evimize de kurşun sıkıldı. Birkaç kez linç tehlikesi geçirdi. Kendi kişisel sorunlarını hiç konu etmezdi. EĞİTİM SİSTEMİMİZ MİLİTARİST Hemen hemen her eğitim sistemi başarıya çok odaklı. Öğrenciler illa başaracak. Başarmak üzerine, ana, baba, mahalle baskısı var. Çocukların başarısızlıktan ödü patlıyor. Özgürlüğün olmadığı bir ülkede yaratıcılık da olmaz ve Türk eğitim sistemi hiçbir şekilde özgür değil. Militarist bir eğitim sistemimiz var. Okul binalarına bak, resmen hapishane. Demokratik bir ülkede eğitim bakanlığı, milli eğitim bakanlığı bile değil, hükümetlerden, ideolojilerden bağımsız olmalı. ÖĞRETMENLER KENDİLERİNİ GELİŞTİRMİYOR Öğretmenler maalesef üniversiteden mezun olduktan sonra kendilerini hiç geliştirmiyorlar. Çünkü kendisini geliştirmesine gerek yok. Bence öğretmenlere her yıl sınav yapılmalı. TÜBİTAK DESTEĞİ KESTİ TÜBİTAK 2008’e kadar Matematik Köyü’nü destekledi. 2008’de TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik Dergisi’nde hazırlanan Darwin özel sayısının son anda engellenmesinden dolayı ben Matematik Dünyası Dergisi’ne bunu protesto eden bir karikatür koyduk. Sonra TÜBİTAK bize düşman kesildi ve bütün desteği kestiler. TÜBİTAK’IN TEK AMACI ELEKTRİKLİ ARABA YAPMAK Bir üniversitede matematik, felsefe, sanat mutlaka olmalı. Çünkü bunlar meslek değildir. Bir varoluş ve düşünme biçimidir. Belli bir işe yaramaz. Hiçbir işe yaramadığı için her şeye yarayan dallardır bunlar. Ama toplumda prim yapmazlar, para kazandırmazlar, bunlar meslek değillerdir. Bunların desteklenmesi gerekir. Temel bilim olmadan teknolojik gelişme olmaz. Türkiye bir mühendisler ülkesi. TÜBİTAK’ı da maalesef mühendisler ele geçirmiş. Bilimsel gelişmeyi teknolojik gelişme olarak algılıyorlar. Tek amaçları elektrikli araba yapmak. En sonunda yapacağım bir tane elektrikli araba önlerine koyacağım. TÜRKİYE’DE MÜCADELE ETMEYİ SEVİYORUM Yurtdışında birçok ülkede bulundum ama Türkiye’yi hiçbirine değişmem. Burada bir şeyler yapabilme, insanların hayatını değiştirebilme şansınız var: Diğer ülkelerde bu hiç yok. Ben mücadele etmeyi seviyorum. Amerika’da mesela düzen o kadar kuvvetli ki hiçbir şeyi değiştiremezsin. MATEMATİKTE GELİŞMEK İÇİN SPOR YAPIN, OKUYUN, YALNIZ KALIN Toplum çok değişti. Sürekli internet, televizyon, cep telefonu… Hep bir dış etken var. Çocuklar hiç yalnız kalamıyor. Oysa düşünmek demek yalnız kalmak demektir. Temel bilimlerde iyi olmak için zeki doğman gerekmiyor, yoğunlaşabilmen gerekiyor. Temel bilimlerde, mantıkta, matematikte iyi olmak bu konuda çalışmaktan değil yazmaktan ve okumaktan geçer. Bana anne babalar ne yapalım çocuğun matematikte gelişmesi için dediklerinde; bol bol kitap okusun, spor yapsın, sıkılıncaya kadar tek başına kalsın derim. İnsanın kendi zihninden zevk almayı öğrenmesi lazım. MATEMATİK KÖYÜ NASIL KURULDU? Bilgi Üniverstesi’nde matematik bölümü kurdum. Ve araştırmacı yetiştirmek üzere, en üst düzeyde bir eğitim kurmak istedim. 30 yıl yaşasam, her yıl 20 öğrenci yetiştirsem, 600 matematikçi yapar. Onların da öğrencileri olacak. Böylece yaklaşık 2 bin bilim adamı yetiştirmiş olurum ve bu Türkiye’yi değiştirir dedim. Yaptım ama ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Öğrenciler o kapasitede değildi. Böyle olunca önce çocuklara fazla mesai yaptırdım, evime aldım akşamları ders yaptık. Olmadı hafta sonları vakıfta ders yaptık, olmadı her yıl değişik bir yerde yaz okulu yaptık. Çok başarılı geçti. Sonra Matamatik Köyü kurmaya karar verdik, Sevan Nişanyan ile birlikte. O Matematik Medresesi diyelim diyordu ama ben laikler bize kızar diye korktum. Ve böylece Matematik Köyü’nü kurduk. Benim amacım matematik Köyü’nün bulunduğu bütün o vadiyi bir korsan eğitim vadisine dönüştürmek. Tiyatrosu, felsefesi sanatıyla sıra dışı bir eğitim merkezi. DHA
Tiyatroculardan Afife Jale Ödülleri Jürisine Tepki
Ali Poyrazoğlu, Behzat Uygur, Nilgün Belgün, Levent Özdilek, Zafer Diper ve Kemal Kocatürk'ün de aralarında bulunduğu bazı özel tiyatro sahipleri, düzenledikleri ortak basın toplantısıyla, Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri'ne katılmayacaklarını açıkladı.Toplantıya katılan Ali Poyrazoğlu, jüri üyelerinin oyunlarını izlemediklerini ve yetersiz olduklarını öne sürerek, 'Bu yıl kirletildiği ve değersizleştirildiği için Afife Tiyatro Ödülleri verilmemelidir' diye konuştu.'ÖDÜL PEŞİNDE KOŞMUYORUZ'Cihangir'deki Bo Sahnesi'nde düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Ali Poyrazoğlu, açıklamayı, 'Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Nilgün Belgün Tiyatrosu, Kemal Kocatürk Tiyatrosu, Süheyl-Behzat Uygur Tiyatrosu, Levent Özdilek Tiyatrosu, Müjdat Gezen Tiyatrosu, Metin Zakoğlu Tiyatrosu, Zafer Diper Tiyatrosu ve Kartal Sanat Tiyatrosu' adına yaptıklarını söyledi.Poyrazoğlu, Afife Tiyatro Ödülleri jüri üyelerinin tiyatro oyunlarını yeterince izlemediklerini ve yetersiz olduklarını öne sürerek, 'Bu yıl kirletildiği ve değersizleştirildiği için Afife Tiyatro Ödülleri verilmemelidir' dedi.Poyrazoğlu, şöyle konuştu: 'Tüzük, başka tiyatrolarda görev alanlar, kendi dallarında aday olamaz, aday gösterilemez diyor. Ancak buna rağmen aday gösterilenler var. Ödülü alacak olan arkadaşların ödülleri de şaibeli hale getirildi. Taraf tutulduğu ve baskı grubu oluşturulduğu ortaya çıktı. Ahbap-çavuş jürisi kurularak kendilerine yontuluyor. Geçmişte 4 kez bu ödülü aldım. Bizler ödül peşinde koşan insanlar değiliz.'KOMEDİ DALININ KALDIRILMASINA TEPKİAli Poyrazoğlu, bu yıl 18'incisi düzenlenecek olan Afife Tiyatro Ödülleri'nden 'Komedi' dalının çıkarılmasına da tepki gösterdi. Poyrazoğlu, 'Hangi cüretle komedi dalını çıkarıyorsunuz? Geleneksel Türk Tiyatrosu'nu ve eski ustalarımızı ne yapacağız? Orta oyunu, Karagöz-Hacivat'tan yola çıkarak, Aziz Nesin, Haldun Taner, Turgut Özakman gibi ustalarımızı ne yapacağız? Böyle bir densizlik yapılabilir mi? Komedi dalını kaldırmak, edepsizlikten başka bir şey değildir' diye konuştu.Nilgün Belgün de, Afife Tiyatro Ödülleri'ne inanmadığını söyleyerek, 'Ben 40 yıldır tiyatroya hizmet veriyorum. O kadar çok ödül aldım ki. Ancak dert, ödül almak değil. Dert, yapılan yanlışlıkların düzeltilmesidir. Büyük yanlışlıklar yapıldığına, haksızlıklar yapıldığına inanıyorum' dedi.Behzat Uygur da, ödüllerden komedi dalının çıkarılmasına tepki gösterdi. Afife Tiyatro Ödülleri'ni artık ciddiye almadıklarını belirten Uygur, 'Bundan sonra verilecek hiçbir ödül umurumuzda değildir. Tiyatro sadece dram değildir. Komedi dalını kaldırarak, bizim ustalarımıza da hakaret etmiş oldular. İşte Nejat Uygur, Gazanfer Özcan, Erol Günaydın, İsmail Dümbüllü'ye kadar, daha nicelerine kadar gider' ifadesini kullandı.Cumhuriyet
47 Yıl Sonra 'Sakıncalı' Bulundu!
Aziz Nesin’in bugüne dek yüzbinlece baskısı yapılan ‘Şimdiki Çocuklar Harika‘ kitabını öğrencilerine tavsiye eden 13 Türkçe öğretmeni hakkında, ‘kitabın küfürlü ve Türk aile yapısına uygun olmayan’ içeriğe sahip olduğu iddiasıyla soruşturma açıldı.‘Birtakım değer yargılarının yanlışlığını anlatıyor’ Nesin’in “Salt çocuklar için değil, anababalarla öğretmenler için de yazdım” dediği kitap, Birgün gazetesinin‘Şimdiki faşistler bir harika’ başlığıyla manşete taşıdığı habere göre, İstanbul’da MEB Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Kumport Ortaokulu’nun Türkçe öğretmenlerinin 5′inci ve 6′ıncı sınıf öğrencileri için hazırladığı kitap tavsiye listesinde yer alıyordu. Öğretmenler, tavsiye listesindeki tanıtımda da kitabı şöyle anlatmıştı: “Bu roman, çocukların büyüklerine karşı haklarını ve kendilerini savunmalarıdır. Bu roman, çocuk eğitiminde gerekli sanılan, günümüzde geçerli birtakım değer yargılarının yanlışlığını anlatıyor.”Bugün ifade alınacak Ancak iki öğrenci arasındaki mektupları içeren 1967 tarihli ‘Şimdiki Çocuklar Harika’, ilk kez yayımlanmasından 47 yıl sonra ‘Aziz Nesin’lik‘ bir soruşturmanın konusu oldu. Ccumhuriyet gazetesinin haberine göre, okul yönetimi soruşturmaya gerekçe olarak, MEB’in Alo 147 şikâyet/ihbar hattına velilerden şikâyet gelmesini gösterdi. Okulun Türkçe Zümre Öğretmenler Kurulu Başkanı’nın bugün ifadesi alınacak.‘MEB’in kendisi tavsiye ediyordu’ Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube Yönetim Kurulu üyesi Barış Uluocak ise Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Kitap, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe öğretmenleri için hazırlanan kılavuz kitapta 5. ve 6. sınıf öğrencileri için tavsiye edilen bir kitap. Tavsiye edilmese de Aziz Nesin kitabı bu” diye konuştu.Diken
Bir Adet A4 Kağıdı İçin Polisten Avukata Güldüren Dava...
Şanlıurfa'da Aziz Nesin'in güldüren öykülerini hatırlatan bir 'polis fezlekesi' hazırlandı. Bir avukat, karakoldaki A4 kağıtlarından '1 tanesini', şahsi işinde kullanmak üzere aldığı gerekçesiyle, 'devlet malına zarar vermekle' suçlandı... Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde görev yapan Başkomiser Cengizhan Yıldız, Baro Temsilcisi Avukat Emin Baran’a hakaret ettiği savıyla hakkında dava açılınca Aziz Nesin’lik bir yola başvurdu. Başkomiser Yıldız, Avukat Baran hakkında 4 ay sonra bir fezleke düzenlendi. Fezlekede, “Karakolda görüşmeler sürerken avukat Emin Baran hiçbir görevliden talep etmeden kamu hizmetinde kullanılan A4 kağıtların bulunduğu bölümden bir adet A4 kağıdı alarak cebinden çıkardığı kalemle yazmak suretiyle kamuya ait malı şahsi işinde kullanmış ve bu suretle kamuyu zarara uğratmıştır” diyerek, ‘mala zarar verme’ suçlamasıyla fezleke düzenleyip savcılığa sundu. İsmail Saymaz'ın Radikal'de yer alan haberine göre savcılığın işlem başlatması üzerinde Suruç’ta CMK’da görev yapan dokuz avukat, “karakolda hukuki güvenlikleri kalmadıkları” için listeden istifa etti. Şanlıurfa Barosu da, Suruç’taki CMK işlemleri için hiçbir avukat göndermeme kararı aldı. Suruç’ta, geçen 16 Şubat’ta Avukat Nahide Polat Arslan, Çarşı Polis Karakolu’na gitti. Burada görevli polislerle Arslan arasında tartışma çıktı. Arslan da Şanlıurfa Barosu Suruç Tesilcisi Emin Baran ve büro arkadaşı arkadaşı Müslüm Baran’ı arayarak, polislerin kendisine kötü davrandığını belirtti ve yardım istedi. Avukatlar Emin Baran ve Müslüm Baran, Çarşı Polis Merkezi’ne gitti. Polis Merkezi Amiri Başkomiser Cengizhan Zengin, görüşmelerin sonunda avukatların kimliğini istedi. Emin Baran da, “Avukat olduğumuzu biliyorsunuz, girişte kendimizi tanıttık” dedi. Tam ayrılacakları sırada Başkomiser Zengin, “El kol hareketi yapma, artist misin!” dedi. Baran da “Siz artist misiniz?” diye karşılık verdi. Başkomiser Zengin, “Evet, artistim. Defol git, gözüm görmesin” diye çıkıştı. Avukat Baran şikayetçi olunca Başkomiser Zengin hakkında Suruç Sulh Ceza Mahkemesi’nde ‘hakaret ve basit tehdit’ iddiasıyla dava açıldı. Başkomiser Zengin, hakkında dava açılınca olaydan dört ay sonra Avukat Baran hakkında fezleke düzenledi. Öcalan’ın yakalanmasının yıldönümünde üç avukatın karakola gelerek, “Suruç’ta kim gözaltına alındıysa biz onların avukatıyız” dediklerini iddia etti. Görüşmeler esnasında Avukat Baran’ın karakoldaki A4 kağıdı destesinden bir adet aldığını savunan Başkomiser Yıldız, ‘kamu malına zarar’ verildiğini iddia ederek, fezlekede şunları savundu: “Konuşmalar esnasında Avukat Emin Baran hiçbir görevliden talep etmeden kamu hizmetinde kullanılan A4 kağıtların bulunduğu bölümden bir adet A4 kağıdı alarak cebinden çıkardığı kalemle yazmak suretiyle kamuya ait malı şahsi işinde kullanmış ve bu suretle kamuyu zarara uğratmıştır. Değeri her ne kadar düşük gözükse de devlet malını, kamu malını zarara uğratmıştır. Bu nedenle Baran hakkında resmi kurumda hırsızlık yapmaktan ve kamuyu zarara uğratmaktan dava açılması kamu adına talep olunur.” Bu arada Avukat Baran, karakol görüntülerini istedi. Fakat görüntülerin bozuk olduğu ifade edilince Baran da bir dilekçe vererek, “hukuk dışı müdahalelerle ilgili kamera kayıtları istenildiğinde genelde bozuk olduğu yönünde bilgi verildiğini” belirtti. Başkomiser Yıldız da bu dilekçedeki ifadeler hakkında iftira iddiasıyla ayrı bir fezleke daha düzendi. Yıldız fezlekede, kameranın o günlerde arızalı olduğunu savundu. Başkomiser Zengin’in fezlekesi sonrası Avukat Baran hakkında savcılıkça işlem yapılarak dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi karara bağlanınca Şanlıurfa Barosu ayağa kalktı. Baro, 11 Haziran’da yaptığı toplantıda, “Suruç’ta mesleğin güvenliği ve icrasının normalleşmesine kadar CMK hizmetlerinin soruşturma evresi ile sınırlı olmak üzere ikinci bir kararımıza kadar durdurulmasına karar verilmiştir” dedi. Yazı Şanlıurfa ve Suruç başsavcılıklarına da gönderildi. Aynı gün Suruç’ta CMK listesinde görev alan dokuz avukat “karakolda hukuki güvenlikleri kalmadığı” gerekçesiyle istifa dilekçesi verdi. Şanlıurfa Barosu da, Suruç’a şehir merkezinden hiçbir avukatı göndermeme kararı aldı. Karakolda bir adet A4 kağıdı almakla suçlanan Avukat Emin Baran, güvenlikleri kalmadığı için CMK listesinden istifa ettiklerini ifade etti. Baran, şunları söyledi: “10 polisin içinde bir kağıdı çalabilecek maharetteymişiz. Hukuk açısından ‘Aziz Nesinlik’ bir hikaye. Emniyet, savcılığa 20 küsur sayfalık bir fezleke getirdi. Kendilerinde de aynı miktarda bir örneği bulunduğundan şimdiden 44 sayfalık bir harcama yapıldı. Bana da bir fotokopisini verdiler. Oradan bir yirmi sayfa daha... Soruşturma uzadıkça masraf artıyor. O bakımdan devletin kaynakları israf ediliyor. Ayrıca polis gerçekten hırsızlık yaptığımı düşünüyorsa, polisin bir suçu gördüğünde müdahale sorumluluğu vardır. Olaya müdahale etmeliydiler. Bu bakımdan polis de görevini ihmal etmiştir.” Haber: İsmail Saymaz | RadikalKaynak: Demokrat Haber
25 Madde ile Sivas Katliamı; Dünü, Bugünü...
İki otel çalışanı ve 33 aydının diri diri yakılarak can verdiği Sivas katliamının üzerinden 29 yıl geçti. Katliamın davası 29 yıl boyunca türlü hukuksuzluklarla devam etti. Ve, 29 yıldır bıkmadan, usanmadan adalet arayan 'İnsanlık suçlarında zamanaşımı olamaz' diyenlerin mücadelesi bugün de her yıl olduğu gibi devam ediyor...
28 Maddede "Giresunlu" Olmak
Mavi ile yeşilin kucaklaştığı yerde, dünyanın en kaliteli fındığını, kirazın ana vatanında yetiştirmek ve Karadeniz'in tek adasına karşı Giresun  karşılaması oynamak... Giresunlu olmak.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Yıl 2009. Hani şu Balyoz davasının sahte delillerinin üretildiği yıl. ( 11 no’lu CD’deki tarih çelişkileri ve Gölcük donanmasında bulunan 5 no’lu harddiskte yapılan çalışmalar bu tarihi işaret ediyordu.) İşte o yılın Ekim, Kasım veya Aralık ayı. Odaklanın. Ve hatırlamaya çalışın bakayım. O vakitlerde kimlerle yazıştınız e-postanız üstünden? Yahoo, Hotmail ya da Gmail’inizden. Patronunuzla, annenizle, dostunuzla, sevgilinizle, kuzeninizle, çocuğunuzla… Bankanızla? İnternet üstünden alışveriş yaptığınız şirketle? Psikiyatristinizle? Doktorunuzla? Kan tahlil sonuçlarınızı gönderen laboratuvarla? Kredi kartı ekstrenizi mi e-posta ile alıyorsanız? Cep telefon faturanızı ve konuşma dökümünüzü? Sosyal medyadaki hesaplarınızla ilgili güncellenen bilgilerinizi?
Sadece Tatar Olanların Anlayabileceği 10 Şey
Geçmişte savaşçı bir yapıya sahip olmakla birlikte şimdilerde neşeli oluşlarıyla ön plana çıkan Tatar halkının kendine has nice özelliklerinden belki de en güzeli birbirinden lezzetli yemeklere sahip olması. Henüz bir Tatarla tanışmadıysanız, bizimle ilgili bilgilere hazır olun, eğer zaten bir Tatarsanız  gelin birlikte kendimizden bahsedelim!
Say: 'Laik ve Hür Bir Ülkede Öleceğim'
Piyanist Fazıl Say, Cumhuriyet Gazetesi'nden Esra Açıkgöz ile yaptığı röportajda yeni albümünü ve planlarını anlattı. Say kendisine yönelik yapılan eleştirilere cevap verirken “Ben laik bir ülkede doğdum. Laik ve hür bir ülkede de öleceğime inanıyorum” dedi.Farklı ülkelerde dünya prömiyerlerini gerçekleştirdiği ve yıllar boyunca hazırlıklarını sürdürdüğü besteciliğinin ilk ürünü olan eserlerini 'Say Plays Say' adlı yeni albümünde bir araya getiren dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtladı. Yakın zamanda 2 yeni albümünün çıkacağını söyleyen Say Haziran Direnişi'nde yaptığı eserler için “ Gezi Parkı konusu sanat eserleriyle kalıcı olmalıdır. Ben de üç ayrı eserde toplamı bir saatlik bir müzikle kendimce anlattım yaşananları... Umutlarımız eksik olmasın... Karanlık ise her taraf, aydınlatalım” ifadelerini kullandı. Laik bir ülkede doğdunu, laik ve hür bir ülkede öleceğine inandığını söyleyen piyanist Fazıl Say kendisine yöneltilen 'elitist' eleştirileri için de “ Zehir gibi akan, durmadan akan, önyargılar, hazımsızlık ve kıskançlıklar” dedi.- Müzik hayatınız boyunca verdiğiniz konserlerde seslendirdiğiniz parçalar var bu albümde. Dile kolay 30 yıldır bestelediğiniz onlarca parça arasından bunları nasıl, neye göre seçtiniz? Neden bu 19 parçayla çıkıyorsunuz karşımıza?Bu CD’de Opus 1 dediğim, 1990 yılında, 20 yaşımdayken bestelediğim eserim “Nasreddin Hoca’nın Dansları”ndan itibaren yıllarca konserlerimde çaldığım solo piyano müziğimden örnekleri derledim. Beni dinleyen takip eden sanatseverler, “Kara Toprak” bestemi, kızım Kumru için yazdığım parçayı, baladlarımı bilirler, konserlerimde de çok çaldım. Sıkça memleketimden ezgilerin, ritimlerin yer aldığı baladlar, çağdaş eserler ve tabii ki konserlerde insanların çok zevkle dinlediği caz fantezilerim de var içinde…- Aziz Nesin, Âşık Veysel, Nâzım, Nasreddin Hoca, İsmail Dede Efendi... Albümde, esinlendiğiniz, ithaf ettiğiniz, içine kattığınız sanatçılar olarak yerlerini alıyor. Türkiye kültür ve sanat tarihinde bir yolculuğa çıkarıyorsunuz albümle bizi. Nedir bu isimlerin, toprakların sizdeki etkisi?Sanatçı ait olduğu toprağın çiçeğidir. Tabii ki bu saydıklarınız var, gayet doğal bunların olması. Benim geldiğim ailenin anlayışı da budur. Bu topraklara sahip çıkmak, bu toprakları insanlığın geleceği için çağdaş bir noktaya getirmek için uğraşanlardan biri olmak, bu bizim geleneğimizdir. Belki de ruhumuza işlenmiş, bizi biz yapan özelliğimizdir. Saydığınız isimler hiç tanımamış olsam da benim hocalarımdır, dostlarımdır aynı zamanda... - Say Plays Say, aslında bir albümden ötesi, bir nevi sizin hayat anlatınız. Ben albümü dinlerken iniş-çıkışlara rağmen daha çok umut ve aydınlık hissettim. Siz hayatınıza baktığınızda ağır basan duygular bunlar mı yoksa?- Ben yaşamaktan mutluluk duyan, ümitler taşıyan bir insanım. “O ümitler nedir?” diye soracak olursanız, “özgür ruh”, “özgür bir dünya”, “ hür bir insanlık” diye tanımlamak elimden gelir belki... Hür olalım, gerisi gelecektir.- 40’ınızdan sonrası için hedef ne?- Üretmeye ve daha iyi şeylere ulaşmaya devam etmek. 2015’de mesela altı CD’lik Mozart’ın tüm sonatları kaydım çıkacak. SAİT FAİK eserimi DVD yaptık o çıkacak. Bunun yanında ilki çok sevilen, büyük bir satış rakamı yakalayan şarkılarıma devam, İlk Şarkılar 2 çıkacak.- Müziğinizde Türkiye ve Anadolu esintisini de taşıyorsunuz. Köylerde konserler vermeye önem veriyorsunuz. Buna rağmen “burnu büyüklük”, “elitistlik” eleştirilerinden kurtulamıyorsunuz. Neden kaynaklanıyor sizce bu?- Zehir gibi akan, durmadan akan, önyargılar, hazımsızlık ve kıskançlıklar… Bunların önüne geçilemiyor maalesef. En iyisi onları görmemek, onlar yüzünden çok çektik hakikaten. En kötüsü de, dost zannettiğin insanların ihaneti...- Gezi Parkı için de üç beste yaptınız. Neydi Gezi Parkı’nın size öğrettiği, hissettirdiği?- Milyonlarca insan “hür bir insan hayatı” için el ele verdi. Bir nevi Rönesans, bir nevi 68 devrimi… Önemli olan gaz sıkılması değil, önemli olan hür bir hayat, hür bir millet, özgürlük ve demokrasi için milyonlarca insanın sokağa dökülmesi. Kendilerine baskı yapanlara, her şeye rağmen zeytin dalı uzatması… Uzatılan zeytin dalını tutup tutmamak artık karşı tarafa kalır. Bu insanlar hem Türkiye’ye, hem tüm dünyaya çok mühim bir mesaj verdiler. Öncülük ettiler. Gezi Parkı konusu sanat eserleriyle kalıcı olmalıdır. Ben de üç ayrı eserde toplamı bir saatlik bir müzikle kendimce anlattım yaşananları... Umutlarımız eksik olmasın... Karanlık ise her taraf, aydınlatalım...- Kültür ve Turizm Bakanlığı iki konserinizi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın programından çıkartınca, geçen ay hükümete çok samimi, tane tane ve sakince her şeyi anlattığınız bir açık mektup yolladınız. Ancak ne yazık ki yine anlamayı denemediler. Gerçekten bir umudunuz var mıydı buna dair?- Evet yazdım, “bari, artık eserlerimi sansürlemeyin” dedim... “Biz zaten sansürlemedik” dediler, şaka gibi... Her şey aynı yerde kaldı, eserler programda yok, eserlerim henüz programa geri alınmadı yani. Ankara’da üç eser, Antalya’da da Nâzım oratoryosu programdan çıkartıldı... Öyle kaldı durum. Sanatçılar da çok fazla direnemiyor...- Başka ülkelerde yaşama şansınız var. Nereye gitseniz kapılar size sonuna kadar açık. Zaman zaman üzüntü ve sinirden, bu ülkeden gideceğim dediğiniz de oldu. Ancak ayrılamadınız. Niye bırakamıyorsunuz bu ülkeyi?- Yok, ben on beş yıl Türkiye’den ayrı yaşadım. Sekiz yıl Almanya’da, yedi yıl da ABD’de, New York’ta yaşadım. 2002 yılında memleketime geri dönmüştüm. Ben burada, laik bir ülkede doğdum. Laik ve hür bir ülkede de öleceğime inanıyorum. Umutlar yüreğimizdedir...İlerihaber.org