onedio

çatışma Haberleri

çatışma ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. çatışma ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Platonik: Mavi Dolunay Oteli Dizisinin Konusu Ne? Yayınlanma Tarihi Ne Zaman? Oyuncu Kadrosu ve Tüm Detaylar
Netflix’in merakla beklenen yeni dizisi “Platonik: Mavi Dolunay Otel”, daha şimdiden çok konuşulmaya başladı. Gupse Özay’ın kaleminden çıkan ve Alaçatı’nın büyülü atmosferinde geçen hikâye; aşk, kader ve aile bağlarını romantik bir tonda işliyor. Kerem Bürsin ve Öykü Karayel’i buluşturan dizi, hem güçlü oyuncu kadrosu hem de sıcak butik otel atmosferiyle dikkat çekiyor. Onur Bilgetay’ın yönetmenliğini üstlendiği yapım, “Platonik: Mavi Dolunay Otel” dizisinin tüm detaylarına, gelin birlikte göz atalım.
Kırım'da Neler Oluyor?
Ukrayna’nın özerk Kırım bölgesinde çekildiği iddia edilen bir görüntü, bu sabah Rus savaş gemilerinden kalkan askeri MI-24 Hind savaş helikopterlerinin Ukrayna hava sahasına girerek Kırım’da Sivastopol havalimanına doğru uçtuğunu gösteriyor. Youtube’a yüklenen bu amatör videoda gözüken helikopterler, yerel medyaya göre Ukrayna Sınır Güvenliği tarafından da teyit edildi. Helikopterlerin radara yakalanmayacak şekilde alçaktan uçarak ilerledikleri gözüküyor. Zete
Bilinçaltımız Hastalıklara Yol Açabilir mi?
Hastalıklarımızın sebeplerinin sadece fiziksel olmadığını, duygusal çatışmalarımızın da hasta olmamızda büyük bir etken olduğu bilinen bir gerçek. Ruhsal Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal duygusal çatışmalarımızn hastalık sebebi olduğunu belirtiyor ve “Hastalığı bedenden uzaklaştırmak tedavi edilmeli. Ancak, bilinçaltımıza yerleşmiş ve hastalığa neden olan olumsuz düşünceleri tespit ederek onları dönüştürdüğümüzde hastalıkları kalıcı biçimde ortadan kaldırmak mümkün” diyor. Son zamanlarda hangi doktora gidersek gidelim, “stresten uzak durun” önerisini sık sık duymaya başladık. Yaşamımızdaki her deneyim gibi hastalıklarımızı da düşüncelerimizle, bilinçaltımıza yerleşmiş inançlarımızla kendimiz yaratıyoruz. Ruh, zihin ve beden bütünlüğünü bozduğumuz zaman ruhsal veya fiziksel rahatsızlıklar baş göstermeye başlıyor. Öfke en önemli etken Ayrıca öfkenin hasta olmamızla ilgili çok önemli bir etken olduğunu vurgulayan Gülnur Ünal Şunları söylüyor: “Yaşadığımız olaylar ve bunların bizde bıraktığı düşünce, inanç ve duygular bilinçaltımızda kodlamalar olarak yerleşiyor. Geçmişte yaşanmış bir olayı kodlayan bilinçaltı, o durumu hatırlatan bir imgeyle karşılaştığında sorunu aktifleştiriyor. Duygusal çatışma yaşadığımız her durum bedenimizde belirli bir bölgeyi etkiliyor. Çatışmanın şiddetine bağlı olarak rahatsızlığın ölçüsü de değişiklik gösteriyor. Yorgunluk, halsizlik, isteksizlik, çarpıntı, sırt ve boyun ağrıları, egzama gibi rahatsızlıklar; en çok da korku, endişe, öfke, güvensizlik duyduğumuz zamanlarda ortaya çıkıyor. Öfke ya da korkuya kapıldığınızda kalbinizin ritmini, akciğerlerinizi ve diğer organlarınızın sağlıklı çalışmasını bozabilirsiniz.” www.unimetre.com Ayrıca kimi duygu ve düşüncelerin vücudun belirli yerlerinde rahatsızlıkara yol açabileceğini söyleyen Gülnur Ünal, bunları şu şekilde sıralıyor; •Baş Ağrısı: Kendini muteber görmemek. Kendini eleştirmek. Korku. • Kilo: Korku, korunma ihtiyacı. Duygulardan kaçmak. Güvensizlik, kendini reddetmek. Doyum aramak • Bulimia: Kendinden nefretin çılgın bir doldurma ve boşaltması. Umutsuz dehşet. • Bunama (Alzheimer): Çocukluğuna sözde geri dönüş. Bakım ve ilgi talep etmek. Hayatın yükünden kaçış. • Cinsel Soğukluk: Korku, zevk almayı reddetmek. Cinsel ilişkinin kötü bir şey olduğuna inanmak. Duyarsız partnerler. Babadan Korkmak. • Depresyon: Sahip olma hakkına sahip olmadığını hissetmekten kaynaklanan kızgınlık. Umutsuzluk. • Hiperaktiflik: Korku. Kendini baskı altında ve çılgın hissetmek • Diyabet: “Keşke öyle olsaydı” düşüncesinden kaynaklanan özlem. Büyük bir kontrol ihtiyacı. Derin keder. “Geriye hiçbir tatlılık kalmadı.” • Horlama: Eski düşünce kalıplarını bırakmayı inatçı bir biçimde reddetmek. • Kalp Krizi: Para ya da mevki uğruna kalbindeki tüm sevinci yok etmek. • Kanser: Derin incinme. Uzun zamandır süren içerleme. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşımak. “Ne yararı var ki?” yaklaşımı. • Kısırlık: Korku ve yaşama sürecine direnme veya ebeveynlik deneyimine ihtiyacı olamama. • Menepoz: Artık arzu edilmeme korkusu. Yaşlanma korkusu. Kendini reddetmek. Kendini yeterince iyi, yeterli hissetmemek. • Sağırlık: Reddetmek, inatçılık, kendini tecrit etmek. “Duymak istemediğiniz nedir? “Beni rahatsız etmeyin?” • Selülit: Biriktirilmiş öfke ve kendini cezalandırmak. • Tiroit- boğaz rahatsızlıkları: Kendi duygu ve düşüncelerini ifade edememe: • Göz rahatsızlıkları: Hayatından memnun olmama, kendine güvensizlik, umut kaybı. • Dalak, pankreas rahatsızlıkları: Hayatın zevklerini yaşayamama, gelecekten ve başaramamaktan korkma • Boyun, omuz ağrıları: Yaşamda esnek olmama, inatçılık, öfke kaynaklı duygusal çatışmalar.
Başbakan'dan Bahçeli'ye: 'İspatlamazsan Alçaksın, Adisin'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’nin haftalık grup toplantısında konuşuyor. Erdoğan konuşmasında Bahçeli'nin 'Pınarhisar'ı mumla arayacak' sözlerine cevap verirken Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi.İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:AVRUPA ZİYARETLERİBildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta sonu itibariyle Avusturya ve Fransa’daki vatandaşlarımızın, orada yaşayan çalışan hayat kurmuş kardeşlerimizin samimi sizlere selamları var, bunu iletmek istiyorum. Perşembe günü Avusturya’nın başkenti Viyana’ya gittik, ayağımızın tozuyla kardeşlerimizle bir araya geldik. Avrupalı Türk Demokrat Birliği’nin 10’ncu kuruluş yıl dönümü kapsamında düzenlediği toplantı 10 bin kişinin katıldığı bir salonda yapıldı. Daha büyük bir salon talebi vardı, ancak çeşitli bahanelerle bu karşılanmadı.Avusturya’daki vatandaşlarımız akın akın geldiler. Salon içinde ve salon dışında çok büyük bir coşku çok büyük bir heyecan söz konusuydu. Ve saatlerce orada bekleyen vatandaşlarımızın salon dışında olanları da kapalı salondaki konuşmamızı sonuna kadar dışarda izlediler, beklediler, salon içindeki toplantıdan sonra çıkıp dışarda da açık hava mitingi yaptık.Gerçekten Türkiye’yi aratmayan, mitingleri aratmayan, heyecanın coşkunun muhabbetin zirve yaptığı anları Avusturya’daki kardeşlerim bizlere yaşattılar. Ertesi gün kaldığımız otelde Avusturya Dışişleri Bakanı’nı kabul ettik. Ardından Paris’e geçtik. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Holland ile başbaşa görüşmemiz oldu.Bir güncelleme diyebileceğim geleceğe yönelik bir plan oluşturduk. Cumartesi günü Fransa’nın, aynı zamanda Türkiye’de 1200’ü bulan Fransız şirketi var. Bunların ileri gelenlerinden bir kısmıyla kahvaltı yaptık. Paris’teki bu resmi temaslar esnasındaki yaptığımız bu görüşme, Türkiye’deki yatırımların geleceğine yönelik de bir yeni değerlendirme fırsatı verdi. arzuları talepleri nelerdir, bunları dinlemek suretiyle de bu eksiklikleri gidermek ve geleceğe yönelik de yaptıkları yatırımların daha da artırılması için taleplerimizi kendilerine ilettik.Lyon kentine geçtik. Paris’ten sonra Fransa’nın en büyük kenti. Bölge valisi ve belediye başkanıyla görüşmeler yaptık. Belediye başkanı, aynı zamanda senatör. Lyon’da da yine Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin düzenlediği vatandaş buluşmasına katıldık. 20 bin vatandaşımızla buluştuk, hasret giderdik. Üç vatandaş buluşması gerçekleşti. İlkini Köln, ikincisi Viyana, üçüncüsü ise Lyon olmuş oldu. orada yaşayan vatandaşlarımızın morallerinin yüksek olduğunu bizzat müşahede ettim. Askerlikle ilgili konularda kolaylıklar sağladık, bulundukları ülkede oy verme hakkı, Türkiye ile ilgili irtibatlarını daha da güçlendirdi. Vatandaşlarımız ilk kez olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacaklar. Tüm genel seçim ve halk oylamalarında Türkiye’ye gelmelerine gerek kalmaksızın demokratik tercihlerini yapabilecekler. Oy kullanma tarihleri tabi ki buradan farklı olacak, bazı ülkelerde 4 bazı ülkelerde 2 gün olarak bu oy kullanma süreci devam edecek.Yurt dışında ilk tur 31 Temmuz 3 Ağustos, seçimler ikinci tura kalırsa 17 ila 20 Ağustos tarihi arasında olacak. Büyükelçiliklerimiz seçimlerinin sağlıklı şekilde yapılmasını, katılımın yüksek olmasını sağlamak için çalışmalarını sürdürüyorlar.Cumartesi akşamı Fransa’dan döndük. Pazar günü çalışmalarımıza devam ettik. İlk olarak Ak Parti İstanbul İl Teşkilatımızın danışma meclisi toplantısına katıldık. Ardından milli irade platformunun düzenlediği STK buluşmasına iştirak ettik. Böyle bir buluşmayı 25 Ocak’ta yapmış, gerçekten istifade etmiştik.'BİZE OY VERENLER - VERMEYENLER DİYE AYIRMADIK'Sevgili peygamberimizin “ümmetimizin ihtilafı rahmettir” diye buyurdu biliyorsunuz. İhtilaftan kasıt çatışma değildi. İstikamet belliyken, menzil belliyken, helal haram çizgileri belliyken, farklı yolların izlenmesi hayırlı bir ihtilaf olarak hazreti peygamber tarafından rahmet olarak tarif edilmişti. Her insan nevi şahsına münhasırdır. Fikirler beceriler farklı olabilir. Mezhepler meşrepler tutulan yollar farklı olabilir. Bu farklılıklar çatışmanın değil, renkliliğin yani zenginliğin belirtisidir.Biz mezheplere meşreplere kültürlere karşı eşit mesafede olduk. Kucaklayıcı olduk, yapıcı davrandık. Hiçbir ferdi grubu bize oy verenler vermeyenler diye asla ayırmadık. Asla ve asla seçim sonuçlarını önümüze almadık. Kimin nereye oy verdiğini kriter olarak kullanmadık. Bizim kriterlerimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir.'YAŞAM TARZLARI BİZİM İÇİN ZENGİNLİK ALAMETİDİR'Bunun dışındaki her özellik, mezhep meşrep yaşam tarzları bizim için zenginlik alametidir. Türkiye’deki dini yapılanmalara cemaatlere aynen bu nazarla baktık. Bize oy versinler, yöntemlerimizi tasvip etsinler etmesinler, özgürce fikirlerini ifade edecekleri bir zemini inşa etmenin mücadelesi içinde olduk. On yıllar boyunca, örgütlenmenin, örgütlerin, dernek ve vakıfların üzerinde çok ciddi baskılar oldu, zulümler yapıldı. Farklı düşünen herkes ve her grup on yıllar boyunca ötelendi. Kurban derilerini kimlerin toplayacağı dahi bu ülkede bir dönem çok büyük zulümlere sahne oldu.'BU KURBAN SENİNDİR, DERİSİ DE SENİNDİR'Benim kurbanım, benim kurbanımın derisi, sana ne ya. Sen buna nasıl müdahale edersin? Hayır ben nereye istiyorsam oraya vereceksin dediler. Bunların hepsine biz son verdik. Dedik ki kardeşim bu kurban senindir, derisi de senindir. Nereye istersen oraya verirsin. Hristiyan, Musevi, Müslüman tüm inanç sahiplerinin, önündeki engelleri tek tek kaldırdık kaldırıyoruz.Azınlıklara ait gayrimenkuller el konulmuştu. Şimdi bu vakıflara tek tek biz iade ettik. Gayrimenkullerin toplam değeri 2 milyar doları aşmış vaziyette.Bundan dolayı Türkiye zayıflamadı. Toplumu korkuttukları gibi Türkiye bölünmedi. Azınlık vakıflarıyla ibadethaneleriyle ilgili bu adım, muhalefet partileri tarafından adeta sürekli sömürüldü. Bu Türkiye’nin sonu olur dediler, oldu mu? Hayır. Başörtüsünü yasaklayanlar, başörtüsünün Türkiye’yi böleceğini ifade ediyorlardı. Türkiye bölündü mü? Parçalandı mı? İşte biz serbest bıraktık. Dinlerle kültürlerle inançlarla ilgili yaptığımız her reformun öncesinde, başta CHP ve MHP olmak üzere, muhalefet karanlık tablolar çizdiler. Şu dilde tv açarsanız bölünür, klavyelere özgürlük getirirseniz Türkiye parçalanır. Peki ne oldu? hiçbir dedikleri çıkmadı. Ne oldu biliyor musunuz? CHP ve MHP’nin onların egemen zihniyetlerinin bizden önceki on yıllar boyunca gereksiz yere zulmettikleri ortaya çıktı.'CHP VE MHP VARLIK ZEMİNİNİ KAYBEDİYOR'Korkuları kendileri ürettiler. Korkularla milleti tehdit ettiler. Millete istedikleri gibi istikamet çizmeye çalıştılar. Aslında şu anda CHP ve MHP’nin hırçınlaşmasının altında bu yatıyor. CHP bölünme parçalanma korkusuyla işi idare etti. Varlık zeminini kaybediyor. MHP terör korkusuyla şehitleri istismar ederek işi idare etti. Şimdi bu korku ortadan kalkınca, o da varlık zeminini kaybediyor.Bu sabah yaptığı konuşmaya bakıyorsunuz Bahçeli’nin, aman yarabbi. Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor. Biz öyle konuşmayacağız. Ve tamamıyla bir müfteri edasıyla yaptığı konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. 16 – 17 yıldır partinin başındasın geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum. MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da. Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu bu filan falan.'İSPAT EDEMEZSEN ALÇAKSIN ADİSİN'Kalkıp evladıma hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Bakın bu kürsüden söylüyorum. Terör örgütünün başıyla aynı sofraya oturup oturmamaktan bahsediyor. Ey Bahçeli, bunları ispat edemezsen sen alçaksın adisin.Üç buçuk yıl başbakan yardımcılığı yaptık. Takımın yargılandı. Niye kaçıp gittin iktidardan? Sakarya düzce depremlerinin altında kalan sensin sen. Oraları ayağa kaldıramadınız. Kaçıp gittiniz. Biz geldik ayağa kaldırdık. Bu ülkede faiz lobisinin ihya edilmesinin tek sebebi sizsiniz. Şu anda da beraber yandaş olduğunuz CHP o da aynı işi yaptı. CHP’nin yavrusu DSP ile beraberdiniz. Görev zararı adı altında, bu ülkede sıkıntılarının en önemli sebebi siz oldunuz. Ziraat Bankasını, Halkbank’ı batırdınız. Biz Halkbank’a şahsiyetini kazandırdık, kişiliğini kazandırdık. Esnafıma yüzde 47 ile kredi verirken, öbür tarafta aynı şekilde ziraat bankası yüzde 59’la kredi verirken. Biz bunları adeta sıfırladık, 0-5 aralığına indirdik. Bu halka zulmeden siz oldunuz.AYAKKABI KUTUSUNA MİLYARLARLA NE AVRO NE DOLAR SIĞMAZİkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum. Milyarlarla ne avro ne dolar sığmaz. O ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bunu ortaya koyun. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, o yüzden kaçıp gittiniz. Ben davalarımı yine açacağım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına köksüz diyecek kadar kökten binasip olan kişi bunun hesabını verecektir. Despot diyen bir adam bunun hesabını verecektir.“CEMAAT MASKESİ ALTINDA İHANET ŞEBEKESİ İNŞA EDİLDİ”Görünürde öğrenci yetiştiriyor, yoksul öğrencilerin elinden tutuyorlardı. Milletimizin değerlerinin şefkatinin merhametinin yardım etme hissiyatının görünenden çok farklı amaçla kullanıldığı acı bir şekilde ortaya çıktı. 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında ince ince sinsi şekilde bir ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük. Öyle bir notaya geldi ki, benden olmayanın söz hakkı yaşam hakkı yoktur demeye başladı. Hiçbir alanda başkalarının varlığına tahammül edemez hale geldiler. Tatmin edilemez bir hırsla, kendileri gibi her grubu son derece iğrenç metodlarla saf dışı bırakmaya başladılar. Kendilerine rakip olan herkes, yanlarındaki arkadaşlarını, telefonlarını dinleyerek, iftira atarak saf dışı bırakma gayreti içine girdiler.“BUNLARIN BİZİM DÖNEMİMİZDE BÜYÜDÜKLERİ GELİŞTİKLERİ İDDİASI ASILSIZ BİR İDDİADIR”Öyle bir noktaya öyle bir azgınlık seviyesine ulaştılar ki, Türkiye’nin istikametini tek başlarına belirlemek gibi bir şehvete kapıldılar. Orada maskeleri düştü. Gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dertlerinin talebe yetiştirmek, yoksulların elinden tutmak olmadığı, dertlerinin iktidar olduğu güç olduğu orada ortaya çıktı. Başta emniyet ve yargıya yerleştirdikleri maşaları dışında teşebbüslere giriştiler. Bize farklı göründüler. Ama başka işlerin içine girdiler. Bunların bizim dönemimizde büyüdükleri geliştikleri iddiası asılsız bir iddiadır. 12 Eylül darbesine bakın bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz 28 Şubat’ta görürsünüz. Uluslararası bazı çevrelerden özellikle de istihbarat örgütlerinden bunların güç devşirdiklerini görürsünüz. Her işlerinde tedbir adı altında 40 yıllık gizlenme taktiklerini kullandılar.“BÖCEK’TE BİZ İKİ YIL BEKLEMEDİK ONLAR ENGELLEDİ”Nasıl hukuk cinayetlerini işlediklerini geçmişte fark edebilmek kolay değildi. Evet mağdurlar biliyorlardı fakat ateş düştüğü yeri yakıyor. Bizim de milletimin de gerçeklerden haberdar olmamız engelleniyordu. İşte böcek soruşturması. Bazıları soruyor, neden iki yıl beklediniz? Biz iki yıl beklemedik, onlar maşaları yoluyla iki yıldır soruşturmanın üzerini örtüyorlar. Biz bunun takipçisiyiz. Bunu takip edeceğiz.“MASUM İNSANLARI DAHİ NASIL ZİNDANA ATTIKLARI TEK TEK ORTAYA ÇIKIYOR”Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları tek tek ortaya çıkıyor. Darbeyle mücadele ediliyor görüntüsü altında masum insanların nasıl mahkum edildiği tek tek ortaya çıkıyor.“BUGÜN EVET HAYIRCILARA YARADI”2010 yılında halkın oyuyla yaptığımız anayasa değişikliği bugün geç de olsa hatan dönüşün vasıtası olmuştur. O değişikliği olmasa halen içerde olacaklardı. AİHM’e gittikleri zaman böyle bir tabloyu karşılarında bulabilecekler miydi? Hayır. Fakat biz bireysel başvuruyu getirmek suretiyle böyle bir imkanı yakalamış oldular. Bugün bahçeli yine aynı şeyleri konuşuyor, diğeri konuşacak. Çünkü bunlar o referandumda biliyorsunuz bizim getirdiğimiz değişikliğe ‘hayır’ dediler. Biz ‘evet’in mücadelesini verdik, bugün evet hayırcılara yaradı.“HALA KENDİNE GELEMEMİŞSİN”Bazıları cezaevinden çıkınca, oradan intikam ifadeleriyle bağırıp çağırıyorlar. Sen bir defa kendine gel. Hala kendine gelememişsin. Bunu bir defa hal yoluna koymak gerekir. Ne olacak? Kılavuz ortada, kendileri de ortada. Bunların birbirinden farkı olmaz.O anayasa değişikliği olmasa 12 Eylül sorumluları yargıda da mahkum olmayacaklardı. AYM, HSYK değişikliğiyle ilgili seçimi yapmasa yargı tartışılıyor olmayacaktı. Yargı Türkiye’deki tüm devlet kurumları içinde son sıraya düşmüş durumda, güvenilirliği itibariyle.“İNANIN ORTAYA ÇOK DAHA FAZLA BİLGİ BELGE ÇIKACAK”Yargı ne CHP’nin ne MHP’nin ne Pensilvanya’nın egemenliğine asla teslim olmayacak. Yargı birilerinin arka bahçesi değil, milletin yargısı olacak. İnanın ortaya çok daha fazla bilgi belge çıkacak. Yargı emniyet içinde nasıl ahlak dışı vicdan dışı komplolara giriştikleri ortaya çıkacak. Ben milliyetperver olan yargı mensuplarına güveniyorum. Bu süreci onlar aslına dönüştürecekler.Hem yargı hem emniyet içinde vatanını milletini seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi inanıyorum ki yüreklerini gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler. Daha önce de söyledim. Polis fezlekesine şüpheli diye isim koyacaklar, neye bakıyorlar, şüphelinin çocuğu hangi okulda okuyor, malum gazetelere üye mi değil mi? Buna bakıyor şüpheli yapıyorlar. Yargı bu urun temizlenmesi için cesur olmak zorundadır. Savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, hediyeler, tatiller vesaire. HSYK da ortada bu kadar deliller şüphe varken maalesef bunu izlemekle yetiniyor. Bir ülkenin başbakanın ofisine dinleme cihazı koyulması, sadece başbakanın şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış bir ihanettir.“BİZ YARGIYA MÜDAHALE ETMİYORUZ, YARGIYA GÖREVİNİ HATIRLATIYORUZ”Başbakanın ofisine bu böcekleri koyanlar, kim bilir millete neler yaptılar, yapıyorlar. Binlerce on binlerce sanatçısına varıncaya kadar herkesi dinlemişler. Polis üniforması içinde birileri çıkıp da başbakanın ofisine koyuyorsa, yarın gidip hakimin savcının yatak odasına kamera koymaktan da çekinmez. Koymadıkları ne malum?Kitap yazma hazırlığını yaptı diye insanlar mahkum ediliyor. Ama dinleme cihazı koyan zanlılar, dışişleri bakanlığındaki toplantıyı dinlenmesinden haberi olanlar ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar. Biz yargıya müdahale etmiyoruz, yargıya görevini hatırlatıyoruz. İşte 17-25 aralık’ta biz dik durmasaydık, ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı.“O PENSİLVANYA’DAKİ (PINARHİSAR) YATIŞIMIN NEDENİ BENİM ASİLLİĞİMİN İFADESİDİR”SELAM örgütü diye bir örgüt uydurdular. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi toplamış olacaklardı. Hazırladıkları fezlekeyle, sizler burada, kendilerine tabii olmayan kim varsa alıp götüreceklerdi. Şimdi CHP MHP bu Pensilvanya çetesinin arkasında duruyor.Ne diyor Bahçeli biliyor musunuz? Pınarhisar’da yattığın günleri arayacaksın diyor. Ey Bahçeli, o Pensilvanya’daki (Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi) yatışımın nedeni benim asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak. Pınarhisar günleri, senin düşündüğün ya da düşlediğin günler değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse, biz öper başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok. Yeri geldiği zaman Ziya Gökalp dersin…“Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, müminler asker” Cümlelerinden rahatsız oluyorsan bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkum edecek.“SON KULLANMA TARİHLERİ GEÇİNCE ONLARI DA SIRTLARINDAN HANÇERLEYECEKLER”CHP MHP Pensilvanya’nın arkasında duruyorlar. Son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler. Kılıçdaroğlu mu dik duracak, Devlet Bahçeli mi dik duracaklar? Şimdi ki genel müdüre kurmayacaklarını mı zannediyorsunuz? Anayasa oylamasında parlamentoda bize bu haber geldiğinde, Baykal’la ilgili onu hemen yarım saat içerisinde yayından kaldıran benim. Fakat Kılıçdaroğlu hala bunu farklı şekilde yorumlama yollarına gidiyor.“BİZ CHP İÇİN DE MHP İÇİN DE DİK DURDUK, DİK DURACAĞIZ”Çünkü kendisi o kasetle geldi. MHP’li vekillere kurduklarının aynısını Devlet Bahçeli’ye kurmayacaklar mı? Onu da yayından süratle kaldırtan biz olduk. Bu Pensilvanya çetesi var olduğu sürece o kayıtları da muhafaza edecek. Gün gelecek CHP’yi MHP’yi yeniden dizayn etmek bunlar için önemli, o kayıtlar da ortaya çıkacak. Biz CHP için de MHP için de dik durduk, dik duracağız. Bu çetenin siyaseti yargıyı yasamayı dizayn etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. CHP ve MHP bu çeteyi korusa da biz bu çetenin inlerine gireceğiz. Zaten girdik, giriyoruz.Cumhurbaşkanlığı seçimlerine artık 47 gün kaldı. Adaylık başvurusu için de 10 günlük süre var. Son değerlendirmeleri yapacak, adayımızı 1 Temmuz Salı günü açıklayacağız. Hemen ardından yollara revan olacak. Milletimizden adayımızdan yetki isteyeceğiz.Kendileri aday olamadılar. Siyasetin güç kazanmasını istemediler. Hatta şu ifadeleri de kullandılar 'Biz cumhurbaşkanlığı makamının siyasetçi olmasını da istemiyoruz'Yani siyasetçi olmasını istemeyecekseniz de apoletli olmasını mı isteyeceksiniz? adayımız kim olursa olsun, AK Parti'nin istikametinde, heyecanında, gücünde hiçbir değişiklik olmayacak. Bu konuda yapılan tartışmaları hem gereksiz hem de art niyetli tartışmalar olarak görüyorum. Önemli olan AK Parti'yi kimin yönettiği değil AK Parti'nin ne olduğudur. Şunu unutmayın.Baki olan davalar, fanilerden öte hizmetkarlarıyla yürür. Önemli olan şahıslar isimler değil muhtevadır. Allah’a çok şükür mayası sağlam, ilkeleri politikaları sağlam bir partimiz var. AK Parti şahıslara göre istikameti değişen değil, şahıslara istikamet belirleyen bir partidir.AK Parti başta parlamento grubu olmak üzere kulislerin bir partisi olmamalıdır olamaz. Şunu da açıkça söylüyorum. Ganimet paylaşımı peşinde olmayı arzu etmek bizim şiarımız değildir. Bizim hedefimizde sadece cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. 2015’ten sonrası nasıl gidecek, bunları konuşmanın yanlış bir yaklaşım türü olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bırakın küçük hesapların peşinden başkaları koşsun. Küçük hesapların peşinden muhalefet koşsun. Biz büyük bir dava çınarının kollarıyız, büyük hedeflerin peşinden koşacağız. Küçük hesapların peşinden küçük insanlar koşar.Diyarbakır’da evlatları için yüreklerini ortaya koyan ağlayan anneleri burada görüşeceğiz. Neler yaptık, neler yapabileceğimizin değerlendirmeleri yapacağız. Bizler bu anneleri yalnız bırakmamak için bütün imkanlarımızla seferber olmuş durumundayız. Başta HDP olmak üzere burada yapmaları gereken görevler var. gittik dağdan şunları aldık getirdik diyeceksin, öbür tarafta sessiz kalacağız, belediyenin önünden kalkıp gitmesi için her şeyi yapacaksın. Hani siz özgürlük barış diyordunuz? Galatasaray annelerine gösterdiğiniz ilgiyi alakayı Diyarbakır’daki annelere niye göstermiyorsunuz?haberler.com
Yazıcıoğlu'nun Ölümünde Yanıt Aranan 7 Soru
BBP Genel Başkanı Destici, BBP liderinin ölümüyle ilgili şüpheleri sıralarken 'Eski Kayseri Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'in konuşması lazım' dedi. BBP'nin eski genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili iddialar son dönemde alevlenirken, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici VATAN'ın sorularını yanıtladı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili dönemin valisinin 'Bize yaşıyor diye bilgi notu geldi' sözleri hala tartışılıyor... Kayseri eski Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'in konuşması lazım. Çünkü bilgiyi sayın valiye getiren kendisidir. Sayın Vali, TBMM Araştırma Komisyonu'nda da söyledi. Vali, helikopterin düştüğünü öğrenince, emniyet müdürünü arıyor. Emniyet müdürü, 'Helikopter düştü. Muhsin Bey'in ayağı, kaburgaları kırık ama şuuru yerinde. Şu anda da yolda hastaneye götürülüyor' diyor. Bize gelen bilgi de böyle söylediği. Vali Bey, 'teyitli mi?' diye soruyor. Emnyiet Müdürü bir süre sonra tekrar arıyor ve 'Evet teyit edilmiş' diyor. Aramalar duruyor mu? Orasını bilemiyoruz ama mutlaka etkilemiştir. Çünkü önce 'kurtuldu' diye basına yansıdı. Bazı köylüler 'Gidiyorduk, haberi duyunca geri döndük' dedi. Bildiğimiz Kahramanmaraş Emniyet İstihbarat'tan, sadece Kayseri'ye değil, çevre illere de aynı bilgi notu geçiliyor. Bu dava açıldığında teferruatlı bir şekilde araştırılacaktır. Benim bilmediğim, muallakta olan şey, Kayseri Emniyet Müdürü'nün bu bilgiyi nereden aldığı. Maraş istihbaratının da nereden aldığı ayrıca önemli. Özdemir, 'Kahramanmaraş istihbarattan aldım' dedi ama bizim için yeterli olmadı. Maraş istihbaratın da 'bilgi kaynaklarımız çeşitlidir' gibi bir açıklaması var. Bu da bizi tatmin etmedi. 'Bu sürece alet edilmesin' Sosyal medyada Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili önümüzdeki günlerde şok bilgilerin çıkacağı iddiası geziniyor? Rahmetli Genel başkanımızın ve arkadaşımızın şehadet sürecinin Türkiye'nin şuanda bulunduğu çatışma sürecine alet edilmemesini istiyorum. Herkesin bundan uzak durmasını, titizlik göstermesini istiyorum. Gerçekten bilgisi, belgesi olan varsa dosya açık. Burada istismarcılar, provakasyoncular da çıkabiliyor. Kendi camiamıza da çağrım şu; sabırla bu işi bu noktaya getirdik. Geçmiş dönemde üzerimizde oynanmaya kalkan olayların peşinden gitseydik, hukukun dışına çıkmış olsaydık dosya buraya gelmezdi. Soruşturma istediğimiz gibi gitmedi. Ama bu tür hadiselerde bana göre Türkiye'nin en başarılı dosyası. Bu dosyanın üzeri kapatılamaz ancak geciktirilir. Sonunda aydınlanacak. Er ya da geç. 'Sokak olmasın' Ergenekon'da gizli tanık olduğu iddiaları da ortaya atıldı... Onu yapacak bir insan değil. Gidip kimseyi şikayet edecek, tabiri caizse gammazlayacak biri değildi. Ergenekon davasında yargılananlardan da diyalogda olduğu insanlar vardı. Muhsin Yazıcıoğlu'nu birisinin yanına koyup diğerinin karşısına koymak, bence ona haksızlıktır. Tüm cemaatlere yakındı. Sayın Baykal'la, Erdoğan'la, Bahçeli'yle diyaloğu vardı. Elbette PKK'ya karşı bir duruşu vardı. Ama bakın Hasip Kaplan bile cenazesine gelmiştir. Öldürülmesi için bir sebep bulamıyorum. Son günlerde sosyal medyada dolaşan iddialara inanmak da istemiyorum. Herkes soğukkanlı olsun. Neticede ne olursa olsun sokak olmasın. Hukuk içinde zaten hesabı sorulur. İki helikopter inip kalktı mı? 'Kurtuldu geliyor' bilgisi nereden çıktı? Helikopterin düştüğü 2.5 saatte tespit ediliyor ama o alan değil başka bir yer aranıyor. Neden? Helikopterin üzerinden bir takım cihazlar sökülüyor. Yakalananlar 9 ay tutuklu kalıyor ama bir şey söylemeden serbest bırakılıyorlar Bir hava hareketliliği var. Uçaklar düşürdü iddiası doğru mu? Yanlışlıkla mı, kasıtlı mı? Radar kayıtları 5 yıl olmasına karşın dört dakikalık o kayıtlardaki şüphe hala sürüyor Gizli bir tanık olaydan iki saat sonra 2 askeri helikopterin oraya inip kalktığını söylüyor. Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin kanlarındaki karbonmonoksit oranları 3 raporda farklı belirtiliyor. Zehirlenmeye neden olacak bu oran hangi raporda doğru? Gül'e video gönderilmişti Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009'da, bindiği helikopterin Göksun'da düşmesi sonucu öldü. Cumhurbaşkanı Gül'e gönderilen bir videoda, 4 askerin düşen helikopterden parça söktüğü görüldü. Yazıcıoğlu için yeni keşif yapıldı Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, Ahlatlıbel'deki Hava Radar Mevzi Komutanlığında keşif yapıldı. Malatya Başsavcılığı'nın talimatı üzerine Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Başer ve bilirkişiler Ahlatlıbel'deki Hava Radar Mevzi Komutanlığında keşif yaptı. Savcı Bayer, Genelkurmay Başkanlığı'nda rotaların takip edildiği merkezde keşif işlemi yapmıştı.Gerçek Gündem
"Erdoğan ve Öcalan Yüz Yüze Görüştü, Anlaştı"
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Oslo görüşmelerine Abdullah Öcalan ve Başbakan Erdoğan'ın da katıldığını ima etti. Terörist başı Öcalan’la Başbakan Erdoğan'ın 'KCK Paralel Devlet' oluşturulmasında Kuzey Kürdistan’ın inşa edilmesinde ve Türkiye’de bir Kürdistan coğrafyası oluşturulmasında anlaşmaya vardığını iddia eden Vural, 'Bu anlaşma muhtemelen yüz yüze bir görüşme neticesinde olduğuna ilişkin bende bir kanaat güçlüdür.' dedi. Seçim gezileri kapsamında Antalya'ya gelen Oktay Vural, parti binasında düzenlediği basın toplantısında ülke gündemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Vural, son günlerde sosyal medyada dolaşan 'Oslo görüşmelerine Başbakan Erdoğan ve Abdullah Öcalan da katıldı' iddialarını değerlendirdi. Kendisinin bir ay önce 'Oslo’da Öcalan’ın fotoğrafının yer aldığı bir şey var mıdır?' diye sorduğunu hatırlatan Vural, 'Yine soruyorum. Ben yadırganacak bir şey de görmüyorum. Çünkü ruh ikizi Erdoğan ve Öcalan beraber yürüyorlar, iki tarafı var. Erdoğan 'Beraber yürüdük biz bu yollarda' demişti. 'Beraber ıslandık' demişti vatandaşa. Ustalık döneminde gördük ki beraber yürüttüklerini ve beraber böldükleriyle devam ediyor. İşte beraber yürüttükleri hayırsever Reza, beraber böldükleri de Öcalan. Böyle bakıldığı zaman Abdullah Öcalan’ın doğrudan doğruya Erdoğan tarafından muhatap alındığı gayet açık ve nettir.' şeklinde konuştu. 'HARİTA ÜZERİNDE ANLAŞTIKLARINI BİLİYORUZ' Milliyet gazetesi sahibi Erdoğan Demirören’in İmralı tutanaklarının yayınlanmasından dolayı Başbakan Erdoğan tarafından azarlandığını ifade eden Vural, Öcalan'ın Erdoğan’ın koruma ve kollaması altında olduğunu kaydetti. Oslo'daki müzakereler sırasında Başbakan’ın Öcalan’la irtibata geçmesinin yadırganacak bir husus olmadığını belirten Vural, sözlerine şöyle devam etti 'Bunun böyle olabileceğini düşünen genel başkanımız 'Televizyon verildiğinde acaba görüntülü telefon var mıdır?' Acaba Öcalan İmralı'da mı? diye sormuştu. Demek ki bu soruların bir hikmeti vardır. Dolayısıyla bu millet Öcalan’ı muhatap alan, Öcalan’ı koruyan ve kollayan zihniyetin ne yaptığını bilme hakkıdır. Bu resimlere ne diyecek doğrusu merak ediyorum. Biz de bekliyoruz. Ama görünen köy kılavuz istemez. Başbakan Erdoğan yol arkadaşı Öcalan olduğu gayet açık ve net ortadadır. Böyle bir fotoğraf olduğunu biliyoruz. Fotoğrafın ötesinde bir harita üzerinde anlaştıklarını biliyoruz. Bu haritayı da meşrulaştırmak için adım atacaklarını söylüyorlar.' 'ÖCALAN İLE ERDOĞAN KUZEY KÜRDİSTAN İNŞASINDA ANLAŞTI' Başbakan'ın miting meydanlarında 'Çözüm süreci devam edecektir' dediğini hatırlatan Vural, şu soruları sordu: 'Nereye kadar? Ne vaat ettin ve vereceksin? Kimi sen kontrol etmek istiyorsun? Bu süreçten sonra devam edilecek dediği şey 30 Mart’tan sonra Doğu ve Güneydoğu'da özerklik ve federasyondur. Siyasal çözümün hedefi budur. 'Çözüm devam edecek' diyen Erdoğan, devam ettireceğin başka ne kaldı?' AKP’ye oy verenlerin bu soruları sorması gerektiğini ifade eden Vural, 'Türkiye’yi nereye götüreceksin? Sonucunu söyle. Tablo bellidir ki Öcalan’la Erdoğan 'KCK Paralel Devlet' oluşturulmasında Kuzey Kürdistan’ın inşa edilmesinde, Türkiye’de bir Kürdistan coğrafyası oluşturmakta bir anlaşmaya varmışlardır. Bu anlaşma muhtemelen yüz yüze bir görüşme neticesinde olduğuna ilişkin bende bir kanaat güçlüdür.' iddiasında bulundu. 'AKP, BALYOZ VE ERGENEKON SÜRECİNİ YÖNLENDİRDİ' Okta Vural, Balyoz davasında hüküm giyen milletvekilleri Engin Alan'ın tahliye edilmemesini ise 'Maalesef bir tahliye söz konusu değil. Zaten yargı karman çorman, mahkemeler birbiriyle girmiş. Adalet bakanı ne yaptığını bilmiyor.' şeklinde değerlendirdi. Vural, AK Parti’nin Balyoz ve Ergenekon süreçlerini yönlendirdiğini, bunun tarihin karanlığında kalmayacağını ifade etti. 'Raflarda indirilen planların hangi amaçlar için kullanıldığını hangi amaçlar için yönlendirildiğini bütün milletimiz idrak etmelidir.' diyen Vural, şunları ifade etti: 'Bundan önce Balyoz ve Ergenekon ile ilgili iddiaları 'milli iradeye darbe vurmak istiyorlar. Biz demokrasinin yanındayız' diye milli iradeden yetki isteyenler, milli iradeyi çalmışlardır. HSYK ile ilgili 12 Eylül referandumunda da 'milletin yargısı yapacağız' diye yine milli iradeyi çalmışlardır, 'darbe tehditleri var' diyerek. Şimdi geldiğimiz bu noktalarda da rüşvet ve yolsuzluğun üstünü örtmek için de 'yargı darbesi var' diyerek yine kendilerini bu süreçten kurtarmak istiyorlar. Bu süreçlerin hangi siyasi hedeflerle yönlendirdiğini AKP’nin nasıl yönlendirdiği yaşla kurunun nasıl bir araya getirildiği bundan sonraki süreçte de takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.' 'FETHİYE'DE DERİN AKP İŞ BAŞINDA' Muğla'nın Fethiye ilçesinde önceki gün yaşanan olaylarla ilgili olarak da Vural, 'Derin AKP iş başında.' yorumunu yaptı. 'Derin AKP ve AKP’yi kurtarmak için kaotik bir ortamın, başka tartışmaları gündeme getirmek istediğini' söyleyen Vural, 'Toplumun içerisinde bu karmaşaların oluşturulabilmesi için birileri maşa olarak kullanılıyor mu? Yönlendiriliyor mu?' sorusunu sordu. AK Parti'nin kendisi ile ilgili tartışmaları toplumdan uzaklaştırmak amacıyla toplumda bir çatışma ortamı oluşturulmak amacıyla 'cambaza bak' siyaseti uygulandığını kaydeden Vural, 'Provokasyonlar olabileceğini genel başkanımız çok önceden ifade etmiştir. Rahmetli Cengiz Ayyıldız’ın öldürülme sürecinden itibaren bakıldığında bu süreç içerisinde gerçekten AKP toplumda kendisinin tartışılması yerine başka olayların tartışılmasını gündeme getiriyor olabilir. Bu konuda endişemiz var. MHP olarak biz demokrasiyi sokakta değil sandıkta çalıştıracağız. Kaotik ortama girilmesi kabul edilecek bir durum değildir. Bu durumdan en fazla faydalanacak olanda sıkışmış, yorulmuş bitmiş Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’dir.' ifadelerini kullandı. 'BAŞBAKAN, İNSANLARI BİRBİRİNE KIRDIRMAK İSTİYOR' Erzurum'da veli ziyaretine giden iki öğretmenin AK Partili oldukları iddia edilen 5 kişi tarafından dövülmesi olayına da değine Oktay Vural, bunun Başbakan Erdoğan'ın toplumla kutuplaşma ve çatışmayı körüklemesinin sonucu olduğunu vurguladı. Başbakan'ın miting meydanlarında kin, nefret ve düşmanlık ürettiğini belirten Vural, şöyle devam etti: 'Çok tehlikeli bir oyundur. Toplumsal kutuplaşmayı hızlandırarak düşman üreterek kendisine oy vermiş insanları başkalarına düşman kılarak seçmen konsolidasyonu yapmak istiyor. Bunu Gezi Parkı ekseninde de uyguladı. Şimdi de uyguluyor. Bu bir toplumdan giderek uzaklaşan ve toplumsal desteği azalan Erdoğan’ın manipülasyonudur. Böylelikle kutuplaşma ve çatışma meydana getirip bu konuda düşman üreterek toplumu yönetme modellerinden biridir. Bunun hayrı yoktur. 'Türkiye’de iç düşman yok' diyen Erdoğan bugün kendisine iç düşman oluşturmakta ve insanları birbirine kırdırarak siyaset üretmektedir. Böyle bir olay, gerçekten toplumsal kutuplaşmanın hangi boyutlara kadar götürebileceğini, makam mevki ve ihtirasın birbirine düşman kılınarak bu boyuta gelmesi kabul edilebilir gibi değildir. Bu bakımdan Erdoğan, kin ve nefret kusmaktan ve milleti birbirine kırdırmaktan ve devleti çökertmekten vazgeçmelidir.' CİHAN
Halepçe Katliamı'nın Üzerinden 26 Yıl Geçti
Dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biri olarak kabul edilen Halepçe Katliamı'nın üzerinden 26 yıl geçti16 Mart 1988 günü Irak Baas Rejimi’ne ait uçak ve helikopterlerin eşliğinde yaptığı ve en az 5 bin Kürdün yaşamına mal olan Halepçe Katliamı’nın üzerinden 26 yıl geçti. İran-Irak Savaşı’nın sonlarına doğru gelindiği bir dönemde, 16 Mart 1988’de yaşanan Halepçe Katliamı’nda çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan en az 5 bin Kürt yaşamını yitirirken, 7 ila 10 bin arasında kişi de yaralandı. Katliamdan sağ kurtulanlar ise birçok hastalığa maruz kaldı. Binlerce insan sinir sistemi, deri, akciğer hastalıklarınına yakalanırken, tümör oluşumu ve özürlü doğum da birçok kişi de görülen rahatsızlıkların başında geliyor. Fırat Haber Ajansı'da Halapçe katliamının anlatıldığı haber analizi şöyle yer aldı: Katliam, dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve Baas Rejimi’nin Kürt politikasının bir parçası idi sadece. İlk işaretleri 70’li yıllara dayanan Kürtleri topraklarından sürerek, Arap halkı içinde eritme ve Kürdistanı yavaş yavaş boşaltma politikası, İran-Irak Savaşı’nın doruğa ulaştığı yıllarda giderek bir soykırım politikasına dönüştü. Katliamın olduğu Halepçe’de 15 Mart 1988 günü İran askeri birlikleri ‘Zafer-7 Harekatı’ adlı genel bir taarruz başlatmıştı. Celal Talabani liderliğindeki YNK’ye bağlı güçler de İran Ordusu ile ortak hareket ediyordu. İran ordusu ve YNK güçleri Halepçe’yi geçerek, kent yakınlarındaki Derbendihan Gölü’nün güneyine çıkmışlar ve Süleymaniye karayolunu tutmuşlardı. Bölgede konumlanan binlerce Irak askeri arasında onlarca üst rütbeli kurmay da bulunuyordu. Ancak, buradaki birliklerin ve bölgenin Irak’ın diğer bölgeleri ile ilişkisi kesildi. Irak ise, hem İran ordusunun girişi, hem de bölgenin Kürt Peşmergesinin denetimine geçtiğini ve isyan başladığını görünce paniğe kapılmıştı. Durumun vehametini gören Saddam Hüseyin ise, İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için Kuzey Cephesi Komutanı ‘Kimyasal Ali’ lakaplı Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî’ye kimyasal silah kullanmasını emretti. 16 Mart sabahı, Irak Hava Kuvvetleri’ne bağlı Sovyet yapımı Mig – 23 uçakları Halepçe, Dûceyde, İnab, Hurmal ile Sirva kasaba ve köylerini kimyasal bombardımana tabi tuttular. Uçak ve helikopterler hardal, sinir ve siyanit gazı bombaları kullanıyordu. Bombalamanın kurbanlarının başında ise, erkeklerin önemli bir kısmının savaşta olması nedeniyle kadın ve çocuklar geliyordu. Kimi kaynaklara göre 5 bin, kimilerine göre ise 6 bini aşkın kişi yaşamını yitirirken, bunların dörtte birinden fazlasını kadın ve çocuklar oluşturuyordu. 'Önce çöp gibi kötü, sonra elma gibi güzel bir koku geldi' Katliamdan sonra yüzlerce hatta binlerce tanık anlatmıştı o günü. Aradan geçen süre içinde devletler sussa da, birçok medya mensubu olay yerine gitmiş ve geçte olsa soykırımın bu vahşi anını dünyaya göstermişlerdi. 16 Mart 1988 saat 11’de evlerindeki sığınakta olan Halepçeli bir genç kız, şöyle anlatacaktı katliamı: “Önce helikopterler geldi, sonra uçaklar. Bir bir atıldı bombalar. Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu. Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu. Herkese yanlış giden bir şeyler olduğunu söyledim. Havada ters giden bir şeyler vardı. Rahatsızlanmaya başlasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik. Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Annem ağlıyordu. Sonra yaşlılar kusmaya başladı. Havada kimyasal maddeler olduğunu anlamıştık. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyordu. Sonbahardaymışız gibi ağaçların yaprakları dökülüyordu. Etrafta yere çöken duman bulutları vardı. Çocuklar yürüyemiyorlardı. Kusmaktan bitkin düşmüşlerdi. İnab köyüne doğru giderken çoğu kadın ve çocuk ölmeye başladı. Kimyasal bulutlar yere yakındı. Ağırdılar. Onları görebiliyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiğinde korkudan çılgına dönen ebeveynleri çocuğu yolun kenarında bırakıyorlardı. Aynı şekilde yaşlılar da bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı.” 'Her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü' Katliamdan sonra 21 Mart’ta Halepçe’ye ilk girenlerden olan ve katliam ile özdeşleşen, Kürt bir babanın minik bebeğini kurtarmak isterken yere düşerek öldüğü anı gösteren ‘Sessiz Tanık’ fotoğrafı ile bilinen gazeteci Ramazan Öztürk, o günü daha sonra şöyle anlatacaktı: “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine... Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.” Katlimın bıraktığı izler halen belirgin Halepçe Katliamı, hem Kürtler hem de uluslararası gözlemciler tarafından 23 Şubat- 6 Eylül 1988 arasında süren Enfal Operasyonu’nun doruk noktası olarak görülüyor. Katliamdan sonra kent ve çevresinde yaşayan insanlar diğer Güney Kürdistan halkının da yaptığı gibi Kuzey ve Doğu Kürdistan’a kaçmak zorunda kaldı. Savaşların sona ermesi ile birlikte evlerine geri dönen insanların yaşamlarını yeniden eski düzene koymaları bir daha asla mümkün olmadı. Her ne kadar tüm Enfal Harekatı boyunca katledilen Kürtlerin sayısı 100 ila 200 bin arasında olsa da, yaşanan vahşetin boyutu ve sonrasında yarattığı tahribatlar ile Halepçe Katliamı, hem Kürt hem de insanlık tarihinde belki de Enfal’den daha derin izler bıraktı. Halen binlerce kişi çeşitli hastalıklarla boğuşurken, birçok kadın doğum sonrası çocuklarını kaybedebiliyor. Yapılan araştırmalara göre, 2000’li yıllara kadar Halepçe’de özürlü doğum oranı Hiroşima ve Nagazaki’den bir kaç kat daha fazla idi. Katliamdan kurtulan birçok insan gözlerini kaybederken, binlerce insan deri, akciğer, boğaz ve diğer sinir sistemi hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kaldı. Katliam sonrasında Güney Kürdistan’ın 2000’li yıllara kadar sürekli bir çatışma halinde olması ve yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle sağ kurtulanların rehabilitasyonuna ilişkin ciddi bir çalışma da yapılamadı.T24
IŞİD İstanbul'da Polisle Çatıştı
Ümraniye'de belirlediği bazı adreslere operasyon düzenleyen Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı polis ekipleri, silahlı saldırıya uğradı. Saldırıda 3 polis ve 2 saldırgan yaralandı. Olay akşam saatlerinde, Topağacı Mahallesi Armağan Sokak'ta meydana geldi. İddiaya göre, Özel Harekat ve Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, El Kaide'ye yakın IŞİD örgütüne yönelik olarak daha önceden tespit edilen bazı adreslere operasyon düzenledi Adem Yavuz Caddesi Armağan Sokak'taki baskında, şüpheliler polise ateş açtı. Saldırıda, 3 polis memuru yaralandı. Çıkan çatışmada, biri kadın 2 saldırgan da yaralandı. Yaralı polisler Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Polis memurlarının hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi. Yaralı olarak yakalanan 2 şüpheli ise Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldığı öğrenildi. Çatışmanın ardından polis ekipleri çevrede geniş güvenlik önlemi aldı. POLİSLERİN DURUMU İYİ Çatışmadan sonra Komiser Yusuf Yavuz Alemdar ile polis memuru Mustafa Ulukuş Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alınırken, diğer polis memuru Cengiz Hüsamettin Yılmaz ayakta tedavi gördükten sonra taburcu edildi. 2 polis memurunun sağlık durumunun iyi olduğu ve hayati tehlikelerinin bulunmadığı belirtildi. EMNİYET'TEN RESMİ AÇIKLAMA İlk resmi açıklama, saat 22.30 sıralarında İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapıldı. Açıklamada şöyle denildi: 'Bugün akşam saatlerinde Ümraniye Topağacı Mahallesi, Armağan Sokak üzerinde Terörle Mücadele Şubesi unsurlarımızın şüpheli şahıslara yönelik operasyonu sırasında, 3 meslektaşımız hafif şekilde yaralanmış olup, tedavileri Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde devam etmektedir. Ayrıca, konuyla ilgili olarak terör örgütüne yönelik yapılan bu operasyonda, çıkan çatışma sonucu 2 şüpheli şahıs da yaralı olarak ele geçirilmiştir.' (AJANSLAR)