onedio

doğal gaz Haberleri

doğal gaz ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. doğal gaz ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Skoda'nın Yeni "Vision"U
Skoda Vision C konsepti, markanın gelişiminin ve tasarım anlayışındaki bir sonraki aşamanın simgesi olarak Cenevre Motor Show’da beğenilere sunuldu. Fuarda, ailelere ve maceracı ruhlara hitap eden Octavia Scout modelinin yanı sıra CNG (Sıkıştırılmış Doğal Gaz) ile çalışan seri üretim ilk Octavia da yerini alırken, eşsiz ve özel Octavia L&K, Yeti, Rapid Spaceback ve Citigo’nun Monte Carlo versiyonları da tanıtıldı. Çek otomobil üreticisi Skoda, markanın dinamizmini Cenevre Motor Show’da sergilediği yeni modeller ve versiyonlarla bir kez daha ortaya koydu. Son yıllarda dinamik modeller ve tasarım felsefesindeki gelişimle kaydettiği başarıyı “VisionC” coupe konseptiyle bir sonraki aşamaya taşıyan Skoda, fuarda yeni Octavia Scout ve doğalgazlı Octavia G-TEC’in dünya lansmanları gerçekleştirdi. Ayrıca yeni Octavia’nın en üst donanım seviyesini oluşturan Laurin & Klement versiyonu da Cenevre’de ilk kez görücüye çıktı. Skoda, sportif donanımlara sahip Yeti, Rapid Spaceback ve Citigo’nun yeni Monte Carlo özel versiyonlarını da fuarda sergiledi. Önemli bir kilometre taşı: “Skoda VisionC” Dinamik ve seçkin bir 5 kapılı coupe tasarım çalışması olan “Skoda VisionC”, kusursuz çizgileri ve mükemmel orantılara sahip hatlarıyla ön plana çıktı. Skoda’nın bu tasarım çalışması, aynı zamanda fonksiyonellik ve çevreye saygı anlamında da sofistike bir araç. Skoda’dan beklendiği üzere oldukça ferah bir iç mekana, mükemmel aerodinamik yapıya sahip Skoda VisionC, aynı zamanda doğal gazla çalışıyor. Marka açısından bir ilk olan beş kapılı coupe tasarımını görücüye çıkartan Skoda, böylece yeni araç konseptlerine uzak olmadığını da açıklıkla ortaya koydu. VisionC’yi, tasarım anlayışlarının bir sonraki aşamasının habercisi olarak niteleyen Skoda CEO’su Prof. Dr. Winfried Vahland, “Bu araç, Skoda’nın hareketli bir marka olduğunu açıkça kanıtlıyor. Skoda’nın geleneksel değerlerinden ödün vermeden, sofistike tasarımlar sunup, markanın duygusal karizmasını pekiştirmeyi amaçlıyoruz. Şirket tarihinin en büyük model atağı çerçevesinde, önümüzdeki yıllarda model ailemizi genişletmeye ve geliştirmeye devam edeceğiz” dedi. Skoda Satış & Pazarlama’dan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Werner Eichhorn da Cenevre’de görücüye çıkan “VisionC” konseptinin, marka tasarım dili açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu vurgulayarak, “Skoda VisionC, heyecan verici ve açıkça, atılım içinde olan bir markayı temsil etmekte” diye konuştu. Çok yönlü ve maceraya hazır “Skoda Octavia Scout” Yeni Skoda Octavia Scout modelinin dünya lansmanı da Cenevre’de yapıldı. Bir crossover olan Octavia Scout, güçlü off-road aracı görüntüsü, zorlu zemin koşullarında bile mükemmel olan sürüş dinamikleri, güçlü modern dört tekerlekten çekiş sistemi ve yenilikçi teknolojileriyle gerçek bir scout konsepti deneyimi sunuyor. Çok yönlülüğüne ek olarak, yeni Octavia Scout, yeni nesil Octavia’nın tüm en iyi özelliklerini de üzerinde barındırıyor: yüksek fonksiyonellik, olağanüstü ferah iç mekan, mükemmel kalite, en yeni güvenlik ve konfor donanımları. Farklı yeteneklere sahip olan Octavia Scout, off-road koşullarında olduğu kadar, çarpıcı maceracı görünümüyle kendisini caddelerde de fark ettiren gerçek bir karakter. Güçlü ön ve arka tamponlar, aracı çevreleyen plastik koruma bantları Octavia Scout modelinin ayırt edici görsel özelliklerinden. Yerden yüksekliği 171 mm’ye çıkarılan araç, böylece standart Octavia’dan 33 mm daha yüksek hale gelirken, iç mekanında da Scout modeline özel bazı tasarım unsurları taşıyor. Beşinci nesil Haldex kavrama sistemine sahip dört tekerlekten çekiş sistemi, arazi koşullarında bile mükemmel sürüş kalitesi sunuyor. Yeni Octavia Scout, mükemmel yokuş tırmanma performansı ve yol tutuşuyla da yüksek puanlar topluyor. Octavia Scout’ta ayrıca yenilikçi çok kollu arka aks bulunuyor. Güçleri 184 PS’ye kadar ulaşan motor seçenekleri arasında iki dizel ve bir benzinli motor bulunuyor. Bir önceki modelle karşılaştırıldığında yeni Octavia Scout’ta emisyon ve tüketim değerleri ortalama yüzde 20 oranında düşürüldü. Skoda Octavia G-TEC: “doğayı önem veren erişilebilir teknoloji” Octavia’nın seri üretim ilk doğalgazlı versiyonu olan “Skoda Octavia G-TEC” de Cenevre’de dünya lansmanı yapılan modelleri arasında yer aldı. Yeni Octavia G-TEC, Skoda yelpazesini doğa dostu ve erişilebilir modellerle genişletmesi açısından önemli bir kilometre taşını simgeliyor. 1.4 TSI 110 HP’lik hem benzin hem de doğalgazla çalışabilen motora sahip Octavia G-TEC, bir depo yakıtla maksimum 1.330 km menzile ulaşabilen “yakıt ekonomisi uzmanı” olarak nitelendiriliyor. İki tam dolu gaz tankı toplam 410 km’lik menzil sağlıyor. CNG tankları boşken, araç otomatik olarak benzinle yola devam ediyor. Sadece benzinle aracın katedebildiği toplam yol ise 920 km. Octavia G-TEC doğa dostu Green paket ile (Start-stop sistemi ve fren enerjisi geri kazanım sistemi standart) satılıyor. Yakıt tüketimi 100 km’de 5.4 m3 (3.5kg), doğal gaz ve emisyon değeri yalnızca 97 g/km. Doğa dostu doğal gaz seçeneği Skoda Octavia’nın Octavia Combi modellerinde de sunuluyor. Octavia, Çek üreticinin Citigo’dan sonra doğal gazlı versiyona sahip ikinci aracı oluyor. Ekonomik, düşük emisyonlu Skoda GreenLine modelleri, olağanüstü çevresel değerler sunuyor. Şu anda emisyon değerleri 120 g CO2/km’nin altında olan 97 Skoda modeli bulunurken, bunun 17’sinin CO2 salımı 100 g CO2/km’nin altında. Eşsiz ve zarif “Octavia L&K” Cenevre Motor Show’da tanıtılan ve Çek üreticinin kurucularından Laurin ile Klement’in isimlerini simgeleyen Skoda Octavia L&K ise eşsiz bir zarafet sunuyor. Bu üst donanım paketi ise Skoda Octavia ve Octavia Combi’de yer alıyor. L&K paketinin donanımları arasında; 18 inç alüminyum jantlar, LED gündüz farlarına sahip bi-xenon farlar, LED teknolojili stop lambaları, iç mekandaysa 4 kollu çok fonksiyonlu direksiyon simidi, eşsiz kahverengi deri/Alcantara koltuklar, Canton ses sitemi ve yeni dekoratif döşemeler bulunuyor. Yeni Octavia L&K, üç güçlü motor seçeneğine sahip. Bunlar 1.8 TSI/184 HP benzinli, 2.0 TDI/150 HP ve 2.0 TDI/184 HP dizel motorlar. 1.8 TSI ve 2.0 TDI/150 HP motorlarda manuel veya DSG otomatik şanzıman seçenekleri bulunuyor. 2.0 TDI/150 HP’lik manuel şanzımanlı dizel motor, 4 tekerlekten çekiş sistemiyle tercih edilebiliyor. 2.0 TDI/184 HP motor seçeneğiyse 6 ileri DSG şanzıman ve dört tekerlekten çekiş sistemiyle 2014 yılının ikinci yarısından itibaren satışa çıkıyor. Monte Carlo model ailesi genişliyor Skoda’nın Cenevre’de sunduğu diğer yenilikler ise daha sportif tarza sahip üç yeni Monte Carlo versiyonu. Çek üretici, Yeti, Rapid Spaceback ve Citigo’nun Monte Carlo versiyonlarını ilk kez bu fuarda sergiledi. Bu üç yeni üyenin katılmasıyla, daha önceden tanıtılan Fabia ve Fabia Combi’yle birlikte Monte Carlo özel modellerinin sayısı da 5’e yükseldi. Sportif tasarıma sahip araçlarda etkileyici siyah 15–17 inç alüminyum jantlar, karartılmış arka yan camlar ve ayırt edici siyah tasarım unsurları kullanılıyor. Yeti ve Rapid Spaceback Monte Carlo, siyah tavana sahip. Monte Carlo modellerinin iç mekanında özel kırmızı dikişli direksiyon simidi, siyah iç mekan ve özel tasarımlı spor koltuklar bulunuyor. Bu özel modeller Skoda’nın motor sporlarındaki başarısını simgeliyor.
Otoriterleşen Erdoğan'ın Ekonomi Yönetimindeki Çatlak İlk Değil
ÇIKILAMAYAN ORTA GELİR TUZAĞI VE OTORİTERLEŞEN ERDOĞAN, FAİZ TARTIŞMASIYLA ÇATLAĞI DAHA DA BÜYÜTTÜ, SÜRDÜRÜLEMEZ KILDI CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Umut Oran, ekonomi yönetiminde faizler dolayısıyla baş gösteren çatlağın yeni olmadığı, AKP hükümetleri döneminde sıkça yaşandığı, ancak orta gelir tuzağından çıkılamaması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın giderek otoriterleşmesi nedeniyle artık konunun içinden çıkılamaz noktaya doğru gitmekte olduğu uyarısını yaptı. Umut Oran'ın konuyla ilgili olarak bugün yaptığı yazılı açıklama şöyle: Erdoğan’ın Merkez Bankası’na “faizi indir” baskısının ardında, 11.5 yıldır şişirdikleri inşaat-konut balonun patlama noktasına gelişi yatıyor. Ekonomiyi tamamen sıcak paraya bağımlı hale getirip; ağır borç yükü altına soktular, inşaata dopingle ekonomiyi canlı tuttular. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında artan siyasi risk – azalan güvenin etkisiyle dövizde yaşanan sıçramaya şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Yükselen finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu durum piyasada durgunluğa yol açtı. İnşaattaki saadet zinciri bozuldu. Daireler satılmıyor, konut stoku elde kaldı. Şimdi Erdoğan telaşla “faizleri indirin!” diye feryat ediyor. Faizde sert bir indirim, dış muslukların iyice kısılması, zaten yüksek olan dövizin fırlaması demektir. Bu durumda cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur. - Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, buzdağının görünen ucudur. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yanlış ekonomi yönetimi ömrünü bitirmiştir. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık sesini yükseltme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda giderek daha da otoriterleşirken, ekonomi hızla kötüleşirken, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’na (MB) “faizi indir” baskısı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu konuda MB’ye verdiği destekle ekonomi yönetimindeki çatlak kamuoyunun gündemine geldi ve piyasalar bundan etkilendi. Ancak 12 yıla yaklaşan AKP iktidarında aşırı dış kaynağa bağımlı hale getirilen, sıcak para ile döndürülen, inşaat sektörüne yapılan dopingle canlı tutulan, aynı zamanda iktidar üyelerinin rant ve yağma iştahına kurban edilip eşi görülmemiş yolsuzluklara sahne olan ekonominin yönetimi konusunda AKP içinde yaşanan ilk çatlak değil bu.İLK BÜYÜK ÇATLAK ŞENER’LE YAŞANDI AKP içinde ilk büyük çatlak, partiyi kuran çekirdek kadroda yer alan Abdüllatif Şener ile yaşandı. AKP’nin dört kurucusundan biri olan Şener, iktidarın daha ikinci yılından itibaren bakanı olduğu hükümetle ters düştü, farklı bir ses oldu. Şener, Galataport ihalesi başta AKP’nin peşkeşe dayalı özelleştirme uygulamalarına karşı çıktı. Erdoğan ve AKP ile yolsuzluk konusunda ters düşen Şener, sonunda kurucusu olduğu partiyle yollarını ayırdı.17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasıyla AKP’nin “bütün pisliklerinin ortaya saçıldığını” vurgulayan Şener, bu yolsuzlukların Erdoğan’ın haberi ve onayı olmadan yapılamayacağını söylüyor. Şener’in şu sözleri Erdoğan ve çevresinin zihniyetini oldukça net biçimde tanımlıyor: “Bu kabine ve kabinenin başındaki başbakan parasal konulara meraklıdır. Nerede para varsa üzerini kapatmaya eğilimlidir. Şu ana kadarki hükümet etme biçiminde de paraya sahip olmak en temel refleksidir. Hissiyatımı pekiştiren yüzlerce olay, gözlem yaşadım. Objektif koşullarda bunlar yargı sürecine girecek nitelikte olmayabilir. Ama sübjektif olarak baktığımda yolsuzluklarla yoğurulmuş bir iktidar anlayışı işbaşındadır.”  “GAZ-FREN” ÇATLAĞI… AKP’nin yanlış politikaları sonucu ekonominin tökezlediği 2012 yılında, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan arasında ekonominin direksiyonu için kavga yaşandı. Gelir dağılımı adaletsizliği sürerken, reel geliri yerinde sayan vatandaş borçlanmada da sınıra dayanınca tüketimde frene bastı. Tüketim yavaşlayınca ekonomi çakıldı, devlet vergi toplayamaz oldu, hedefler şaştı, zaten ağırlıkla, vatandaşın tükettiği mal ve hizmetler üzerindeki dolaylı vergilerden gelen gelirle finanse bütçede rekor açık ortaya çıktı. Küresel ekonomide hava sisliydi. Türkiye ekonomisinde kötüye gidiş artık gizlenemez hale geldi, hükümetin tüm hedefleri şaştı, ileriye yönelik belirsizlik arttı, güven kalmadı. Bu koşullarda vatandaşlar gibi, bir ay sonrasını dahi göremeyen sanayici de istese de gaza basamazdı! Uyguladıkları yanlış ekonomi politikalarının ve önlem almadaki ihmallerinin Türkiye’yi getirdiği noktada Babacan, ekonomideki daralma sürecini “yumuşak iniş” adı altında, kendi tercihleri ve kontrollü bir süreç gibi göstermeyi tercih etti.  Ekonomi bozulurken, ilgili bakanlar arasında “gaz-fren” tartışması başladı. Babacan, “Sisli yoldaki şoför ‘Yavaşlama, bas gaza’ seslerini dinlemez” derken Çağlayan ise “Otomobilin şoförü önemli… Eğer sürücü ileri teknik sürüş eğitimi almışsa sorun olmaz” diyerek “Türkiye gaza basması gerektiği yerde gaza basacak” şeklinde hamaset yaptı. “Gaz-fren” aslında bir yöntem tartışması değil, ekonominin direksiyonuna kimin oturacağı, yani koltuk kavgası idi. AKP, çözümü yine vergileri artırarak faturayı vatandaşa kesmekte buldu. Hükümet, otomotivden, tapuya, akaryakıttan içkiye, çeşitli mallardan alınan ÖTV, harç vb. dolaylı vergilerin artırılması yoluyla 10 milyar liralık (yaklaşık 5.5 milyar dolar) ek gelir yarattı. Bu para, zaten geçim derdindeki vatandaşın cebinden çekilerek, bununla bütçe açığı kapatıldı.   SÖZDE “ALTIN İHRACATI” ÇATLAĞI… Gaz-fren tartışmalarından sonra İran’dan alınan doğal gaz karşılığında altın ile yapılan ödeme konusunda da bakanlar arasında çatlak ortaya çıktı. ABD ambargosunu arkadan dolaşma gayretiyle İran’dan alınan doğalgazın ödemesini ithal külçe altınla yapıp, bunun adını da ihracat koydular. Dönemin ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı, aylardır İran’a yapılan altın ihracatının diğer 20 bin üründen farklı bir ihracat olmadığını, bunun bir para transferi olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Babacan ise İran’a yapılan altın ihracatının aslında bizim İran’dan doğal gazı almak için ödediğimiz bir karşılık gibi olduğunu açıkladı ki doğrusu da buydu. CUMHURİYETİN 100. YILINDA İLK ONA GİRME ÇATLAĞI… Zaten ta 1970’li yıllarda ilk 20 ekonomi arasında yer alan Türkiye’yi kendilerinin ilk 20’ye soktuğuyla övünen Erdoğan, bir de Cumhuriyet’in 100. Yıl dönümü olan 2023’de ilk 10 ekonomi arasına sokma hedefi ortaya koydu ve hiçbir ciddi plan ve programı olmaksızın bu iddiasını tekrarlayarak halkı kandırıyor. 2012 yılında bu konuda da AKP yönetiminde bir çatlak yaşanmıştı. Dönemin Ekonomi Bakanı, mevcut üretim ve ihracat yapısıyla Türkiye’nin ilk 10’a asla giremeyeceğini ifade etmişti. Yıllardır aynı ekonomi politikalarını uygulayan AKP’nin içinden birinin bunu fark etmesi olumlu bir gelişmeydi. Ancak “tek adam” mantığı nedeniyle bunun direkt Erdoğan’a söylenmesi imkânsızdı, diğerlerinde olduğu gibi bu konudaki görüş ayrılığı ve çatlak da basın üzerinden dile getirilebildi. 2023 hedefi kulağa hoş gelmekle birlikte ekonominin gerçek dinamikleriyle uyuşmuyor. Bunun için diğer ülkeler sıfır büyüme yaşarken, yılda ortalama yüzde 10 büyümemiz gerekiyor. IMF projeksiyonları 2014’te Türkiye’nin büyük ekonomi sıralamasında 2 basamak düşerek 19’unculuğa ineceğini gösteriyor. Erdoğan ise aklına geldikçe bu iddiasını “büyüklere masallar” kabilinden dillendirmeye devam ediyor. ŞİMDİ DE FAİZ ÇATLAĞI Erdoğan’ın Almanya gezisi dönüşü yaptığı “Merkez Bankası’nın faiz politikalarını kesinlikle beğenmiyorum. Yüksek faizi ülkemdeki yatırımların önündeki en önemli bariyer olarak görüyorum. Yüksek faizi, yüksek enflasyonun sebebi olarak görüyorum” sözleri AKP’nin ekonomi yönetimi anlayışındaki derin çatlağı ve Erdoğan’ın ekonomiyi adeta bakkal dükkânı mantığıyla yönetmeye kalkıştığını ortaya çıkardı. Erdoğan “Faizi yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun, şimdi geliyorsun yarım puan indiriyorsun. Sen dalga mı geçiyorsun?” şeklinde Merkez Bankası’nı azarladı. Erdoğan’ın sözleri üzerine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise “Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana ilkelerinden ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor. Bunlar yapıldığı sürece önümüz açık” sözleriyle Erdoğan’a, MB’nin bağımsızlığı konusunda uyarı yaptı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de “Babacan’ın açıklaması ile aynı görüşte” olduğunu bildirerek Erdoğan’la ters düştü. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise “Başbakanın isyanını haklı buluyorum” diyerek Erdoğan’a arka çıktı. AKP’nin vizyonsuz, plansız programsız ekonomi yönetimindeki derin çatlak daha net ortadadır. Erdoğan (özerk) MB’ye “faizi 5 puan artırdın, şimdi yarım puan indiriyorsun. Dalga mı geçiyorsun!” diye fırça atıyor. Enflasyonun suçunu Merkez Bankası’na yıkarak kendi sorumluluğundan kaçtığı gibi, sadece faizi indirmekle sorunu çözeceğini sanıyor. 11.5 yılda ekonomiyi dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdiler; ağır borç yükü altına soktukları Türkiye’nin geleceğini tükettiler. Fed kararlarının etkisiyle geçen yıl Mayıstan bu yana dış sermaye (sıcak para) muslukları kısılmıştı. Sıcak para ile hovardalığı artık sürdüremiyorlar. Zaten Ocak ayındaki 5 puanlık “şok” faiz artırımı da sıcak para gelmeye devam etsin diye rüşvet kabilinden yapılmıştı. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde dış borç geri ödemeleri ve cari açık finansmanı için 221 milyar dolarlık dış kaynak girişine ihtiyacı var. Şimdi 5 puanlık indirime gidilirse, dış musluklar iyice kapatılır, içeride zaten yüksek olan döviz kurları fırlar, cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur.Erdoğan’ın faiz takıntısının ardındaki gerçek Başbakan’ın, “düşük faiz” talebinin ardında, başka bir gerçek var: İnşaat sektöründe şişirdikleri balonun patlama noktasına gelmesi…Ekonomide gerçek bir vizyonu olmayan AKP, asıl hedefi olan kendi siyasi rejimini kurma yolunda ekonomiyi daha çok bir araç olarak kullandı. Bunda da “konut-inşaat” sektörünü lokomotif olarak gördü. Bu yolla aynı zamanda kendi yandaş sermaye kesimini de palazlandırdı. Konut ağırlıklı inşaat sektörünü görülmemiş devlet imkânlarıyla destekledi; AKP’li belediyeler, başta İstanbul’da olmak üzere imar yetkisini alabildiğine kullanarak rant yarattı. Dışarıdan sağlanan kaynaklar,  müteahhitlere ve konut kredisi biçiminde tüketicilere pompalandı, konuta dayalı bir rant çarkı döndürüldü. Buna ek olarak kentsel altyapı, duble yol, AVM, hava meydanı, köprü gibi yatırımlarla seçmenler adeta hipnotize edildi. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında siyasi riskin artması-güvenin azalmasının etkisiyle dövizde yaşanan sıçrama bu saadet zincirini bozdu. Son bir yılda yeni daire satışlarında belirgin bir düşüş var. Artan kura şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Artan finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu gelişmeler piyasada durgunluğa yol açtı. Şimdi Erdoğan’ın “faizleri indirin!” diye bağırmasının ardında, müteahhitlerin yaşadığı bu sıkışıklık yatıyor. Erdoğan telaşta… Dünyada ucuz ve bol döviz döneminin bittiğini Erdoğan da görüyor. Bu durum, özel sektörün kredi olanaklarının daralması, inşaat-konut sektörünün tıkanması anlamına geliyor. Erdoğan bu yüzden düşük faiz için MB’ye baskı yapıyor. Dış sermaye girişlerinin durma noktasına geldiği bir dönemde, Merkez Bankası’nın faizi indirmesi ise büyük risk. Banka’nın baskıya dayanamayıp yaptığı yarım puanlık indirim Erdoğan’ı tatmin etmiyor, daha da kızdırıyor. Yeni ekonomik koşullarda inşaatta işler iyi gitmiyor, daireler kolay satılmıyor, sektör tıkanma noktasına doğru gidiyor, AKP ekonomisinin lokomotifi tekliyor, konut balonu patlamak üzere. Müteahhitler daireleri satamaz, zarar eder, bankalara ve piyasaya borçlarını ödeyemezse, sıkıntı zincirleme biçimde tüm kesimlere ve dalga dalga ekonomiye yayılacaktır. ÇÜNKÜ ucuz ve bol döviz dönemi bitti, ÇÜNKÜ sıcak para gelmeyecek, ÇÜNKÜ otoriterleşen Erdoğan’a güven erozyonu var ve siyasi istikrar tartışılıyor, ÇÜNKÜ yabancı sermaye çekindiği için gelmeyecek, ÇÜNKÜ Türkiye en kırılgan ekonomilerin arasında anılıyor. AKP EKONOMİDE AĞIR ENKAZ BIRAKIYOR AKP Türkiye ekonomisini, sıcak para ve borçlanma şeklinde dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdi. Tek parti iktidarı olmasına rağmen AKP döneminde ortalama büyüme yüzde 4.9’da kaldı. Sıcak paraya dayalı olarak kâğıt üzerinde sağlanan bu büyüme de istihdam yaratmadı. Umudunu yitirip iş aramayı bırakanlarla birlikte gerçek işsiz sayısı Mart 2014 itibariyle 5.4 milyona, işsizlik oranı da yüzde 18’e ulaşıyor. Halk sürekli borçla tüketmeye teşvik edildi; bankaların yurt dışından sağladığı kaynaklar tüketime ve inşaat başta belli sektörlere pompalandı. Tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla henüz kazanılmamış gelirler üzerinden vatandaşa, bir sanal refah dönemi ve zenginleşme algısı yaşatıldı, bu da oya tahvil edildi. Bankacılık sektörünün adeta kaynak bombardımanına tuttuğu iç tüketim canlandıkça, ithalat, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık hızla büyüdü. AKP işbaşına geldiğinde 6.3 milyar lira olan tüketici kredisi ve bireysel kredi kartı şeklindeki toplam hane halkı borç yükü, 51.4 kat büyüyerek 331 milyara ulaştı. Tüketimle büyüme modeli, kaçınılmaz olarak Cumhuriyet tarihinin cari açık rekorunu kırdırdı ve tüm kesimleriyle ülkeyi ağır bir borç yükünün altına soktu. Sonuçta vatandaş bankalara; bankalar ve şirketler ise yurt dışı kreditörlere gırtlağına kadar borçlu hale geldi. Türkiye’nin toplam dış borcu AKP döneminde 3’e katlanarak 400 milyar dolara yaklaştı. Kamunun iç ve dış toplam borç stoku AKP iktidarı döneminde 257 milyar liradan 624 milyar liraya yükseldi. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yönetim anlayışı ömrünü tamamlamış, artık duvara dayanmıştır. Ekonomideki açmaz büyüdükçe, vizyonsuzluk ve keyfilik daha net biçimde ortaya çıkmıştır. AKP’nin ekonomi yönetim anlayışı tıkanma noktasına gelirken, orkestradan farklı sesler yükselmeye başlamıştır.   Orkestranın şefi olması gereken Erdoğan ise dünyanın 17. büyüğü olmasıyla övündüğü Türkiye ekonomisini adeta bakkal dükkânı mantığıyla idare etmeye çalışıyor, tamamen kafasına göre sopa sallıyor. Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, aslında yıllardır var olan buzdağının ucudur. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık yanlışları ifade etme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda otoriterleşirken, ekonomi giderek kötüleşecek, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Yani ekonomide kötüleşme arttıkça çatlak da giderek derinleşecektir.Ekonomi yönetimindeki vizyonsuzluk ve keyfilik Türkiye’yi büyük yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bunun faturasını tüm halkımız ödeyecektir. Türkiye ekonomisinin yeni bir liderliğe, yeni bir vizyona, henüz düşünülmemiş daha fazla katmadeğer yaratan yeni şeylerin üretiminin planlandığı yeni bir kalkınma hikâyesine ihtiyacı vardır. Bunu da otoriterlikten demokrasiye geçerek ve orta gelir tuzağından kurtulmayı hedefleyerek ancak gerçekleştirebilirsiniz.
1 Litre Atık Yağ 1 Milyon Litre İçme Suyunu Kirletiyor
Türkiye’de her yıl yaklaşık 1,7 milyon ton bitkisel yağ tüketiliyor. Bunun yaklaşık 350.000 tonu bitkisel yağ atığı olarak tüketilemez hale gelir. Su ve toprağa karışması halinde çevreye ciddi zarar veren bitkisel atık yağlar, evsel atık su kirliliğinin de % 25’ini oluşturuyor.Peki atık yağ nedir? Çevreye nasıl zararlar veriyor? İşte 7 soruda atık yağ kullanımı ve geri dönüşümü…. Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, bitkisel ham yağ rafine sanayinden çıkan soap-stock, tank dibi tortu ve yağlı topraklar, kullanılmış kızartmalık yağlar, çeşitli tesislerin yağ tutucularından çıkan yağlar ve kullanım süresi geçmiş olan bitkisel yağlar, bitkisel atık yağ olarak tanımlanmaktadır. Türkiye'de her yıl yaklaşık 1,7 milyon ton bitkisel yağ tüketilmektedir. Yağ rafinasyon prosesi sonucu ve elde edilen yağın tüketimi sonucu yaklaşık 350 bin ton bitkisel atık yağ oluştuğu tahmin edilmektedir. Her 100 kişiden 90’ı kullanılmış atık yağları lavaboya dökerek temizliyor. Lavaboda dökülen yağlar atık sularla birlikte kanalizasyonlara, göllere ve denizlere karışıyor. Yağlar çöpe döküldüklerinde ise çöplük alanlarda önce toprağa daha sonra kullanılabilir yer altı sularına karışıyor. Atık yağlar ekotoksik özelliğe sahiptir. Çevreyi kirletmekte ve bulunduğu ortamda yaşayan canlılara zarar vermektedir. Yeraltı sularını kirletmekte, sualtı canlı varlıklarını etkilemekte, kanalizasyon sistemlerinde ve atık su arıtma tesislerinde tıkanıklıklara ve kirlilik yükünün artmasına neden olarak işletim ve bakım maliyetini arttırmakta, toprağa döküldüğünde kirlenmelere neden olmaktadır. 1 lt atık yağ 1 milyon litre içme suyunu kirletebiliyor. Yapılan araştırmalarda atık su kirliliğinin % 25’ini kullanılmış bitkisel ve hayvansal yağların oluşturduğu bulunmuştur. Arıtılmayan atık suların içindeki bitkisel ve hayvansal atık yağlar, denizlere, göllere ve akarsulara ulaştığında suyun kirlenmesi ve sudaki oksijenin azalması sonucu; başta balıklar olmak üzere ortamdaki diğer canlılar üzerinde büyük tahribata yol açmaktadır. Ayrıca atık bitkisel yağlar özgül ağırlıkları nedeniyle su yüzeyini bir film tabakası gibi kaplamakta ve oksijen transferini önleyerek su altı canlı varlığını yok etmektedir. Atık yağlar deniz anası oluşumunu da hızlandırır. Kullanılmış yağlar lavaboya döküldüğü zaman dren sistemine sıvanmakta, kanalizasyon borusu iç cidarında diğer atıkların yapışmasına ve zamanla borunun daralmasına neden olmaktadır. Bu şekilde tıkanıklıklara ve taşmalara neden olarak kanalizasyon sistemine ve arıtılması gereken atık yükünü arttırarak atık su arıtma tesislerine zarar vermekte ve bakım ve işletme maliyetini arttırmaktadır. ABD’nde yapılan bir araştırmaya göre lavaboya dökülen atık yağlar, kanalizasyon sistemlerinin % 40 oranında tıkanmasına neden olmaktadır. Bitkisel Atık Yağ Yönetmeliği’ne göre atık yağ üreticisinin yükümlülükleri şöyle: Madde 10 — Atık yağ üreticileri; a) Atık yağları diğer atık madde ve çöplerden ayrı olarak biriktirmek, b) Faaliyetleri sonucu oluşan atık yağların biriktirilmesi için sızdırmaz, iç ve dış yüzeyleri korozyona dayanıklı bidon, konteynır ve tank gibi toplama kaplarını kullanmak, c) Atık yağları lisanslı taşıyıcılarla lisanslı geri kazanım veya bertaraf tesislerine göndermek, d) Atık yağ sevkiyatında ulusal atık taşıma formu kullanmak ve her taşımadan sonra bunların bir kopyasını ilgili valiliğe göndermek, bu belgeleri beş yıl süreyle tesiste muhafaza etmek Yönetmeliğe aykırılık Çevre Kanununun 24. maddesi uyarınca, aykırı hareket edenlere 2872 sayılı Çevre Kanununun 20 (r) bendine istinaden idari para cezası gerçek kişilere 31.745 TL, Kurum/kuruluş ve işletmelere 95.235 TL uygulanmaktadır. Kızartma yağları, plastik, metal vb. farklı biriktirme kaplarında biriktirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı ya da belediyelerin atık toplama merkezlerine gönderilebilir. Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliğine göre bitkisel atık yağların geri kazanımı, bitkisel atık yağların Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan çevre lisansı almış geri kazanım tesisleri tarafından geri dönüştürülür. Belediyeler tarafından belirlenmiş atık yap toplama merkezlerine temizcevreengelsizhayat.org adresinden ve 444 9 929 telefonundan ulaşılabilir. Yönetmelik gereğince; lokantalar, sanayi mutfakları, oteller, tatil köyleri, motel ve yemekhaneler, hazır yemek üretimi yapan firmalar ile diğer yerlerden çıkan bu atık yağlar İstanbul’da Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan lisans almış firmalar tarafından toplanması gerekmektedir. Lisanslı taşıma aracı; beyaz renkte ve araç kasasının veya tankının her iki yüzünde yeşil renkte, dikey yüksekliği en az 20 cm olan Bitkisel Atık Yağ Taşıma Aracı ibaresi bulunacaktır. Taşıma araçlarının kasa veya tankları; sızdırmaz, koku önleyen ve kolaylıkla temizlenebilir bir sisteme sahip olması zorunludur. Toplanan bitkisel atık yağlar fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirilerek biodizel yakıta dönüştürülmekte ve dizel motorlarda yakılarak imha edilir. Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliğine göre bitkisel atık yağların geri kazanımı, bitkisel atık yağların Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan çevre lisansı almış geri kazanım tesisleri tarafından toplanarak endüstride kullanılacak yarı mamul (külçe sabun, stearin, kimya sanayinde kullanılacak hammadde ve benzeri) ve ürün (sabun, biyodizel ve benzeri) ürünlerin elde edilmesinde kullanılır. Petrol, kömür doğal gaz gibi alışılagelmiş bu enerji kaynakları rezervlerinin sınırlı oluşu ve petrol krizleri buna bağlı olarak artan fiyatlar ülkeleri hem çeşitli tasarruf önlemlerine hem de yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesi konusuna yöneltmiştir. Yağlı tohum kökenli çeşitli sıvı, katı ve gaz yakıtlar alternatif yakıt olarak üretilmekte ve kullanılmaktadır. Bu yakıtların önemli bir bölümünü de motorine ve fuel-oil’e alternatif sıvı yakıtlar oluşturmaktadır. Bitkisel yağlar doğrudan veya modifikasyon teknikleri ile motorine ve fuel-oil’e alternatif olarak değerlendirilmektedir. Ozon tabakasına olan olumsuz etkiler biyodizel kullanımında dizel yakıta nazaran % 50 daha azdır. Asit yağmurlarına neden olan kükürt bileşenleri biyodizel yakıtlarda yok denecek kadar azdır. Kaynaklar cygm.gov.tr atikyönetimi.kadiköy.bel temizcevreengelsizhayat.org
Gazze'de Son 24 Saatte 8'i Çocuk 23 Kişi Öldürüldü
İsrail'in, kalıcı ateşkes müzakereleri sürerken Gazze’den roket fırlatıldığını iddia ederek yeniden başlattığı saldırılarda 24 saatte 23 kişi öldü. Ölenlerden 8'i çocuk. İsrail 10 günlük ateşkesin ardından yeni saldırılarında Hamas’ın askeri kanadı KassamTugayları’nın önemli komutanlarından Muhammed Deyf’i hedef aldı. Kassam Tugayları, beşinci kez İsrail’in suikast girişimine hedef olan Deyf’in saldırıdan kurtulduğunu açıkladı. Gazze’deki Hamas liderliğinden yapılan açıklamada “Düşmanın liderleri ofislerindeki ekranların arkasında oturup, istihbaratçılarının kendilerini zafer kutlamalarının yakın olduğuna inandırmasını bekliyor. Ama beceremediniz ve ıskaladınız” ifadeleri kullanıldı Ancak saldırıda Deyf’in eşiyle 7 aylık çocuğu hayatın kaybetti. Aynı saldırıda üç kişi daha öldü. İsrail, daha önce sürpriz karşı saldırılarla İsrail ordusuna büyük kayıplar verdiren Deyf’i Gazze’deki ‘en büyük tehidt’lerden biri olarak görürken, geçen hafta açıkça Hamaslı komutanı ölümle tehdit etmişti. Deyf beşinci suikasttan kurtuldu 30 yıldır İsrail’e silahlı direnişin en önemli liderlerinden biri oalrak görülen Deyf, şimdiye kadar tüm siyasi görevleri reddedip, varlığını kabul etmediği İsrail devletine karşı direnişi tercih etti. Deyf İsrail’in 2006'dan beri ambargoyla nefes aldırmadığı Gazze’de tüneller yoluyla ablukayı delme fikrinin de mimarı olarak görülüyor. 50'li yaşlarda olduğu tahmin edilirken, en son görüntüleri 2002’de ortaya çıktı. İsrail daha önce de kendisini hedef almış, Deyf füzeyle vurulan arabasından yaralı olarak çıkarılırken görüntülenmişti. Hamas: İlk kez İsrail doğal gaz tesisini vurduk İsrailli bakan gazetecilere yaptığı açıklamada Hamas liderlerini hedef almaya devam edeceklerini açıklarken, İsrail füzeleri yine sivilleri vurdu. Gazze Sağlık Bakanlığı son 24 saatte İsrail hava bombardımanlarında 8 çocuğun hayatını kaybettiğini söyledi. Ölü sayısı 23'e ulaşırken, 120 Filistinli de yaralandı. İsrail ordusuysa çocuk ölümlerine değinmeyip sadece silahlı 4 kişiyi öldürdüğünü iddia etti. Hamas, ilk kez İsrail’in doğal gaz ana tesislerini vurduğunu açıklarken, İsrail bunu yalanladı. Netanyahu: Türkiye, İran ve Katar Hamas'la beraber İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da yeni saldırıların ardına basın toplantısı düzenleyip, Gazze'yi 'Yedi misliyle' vurmakla tehdit etti. Kahire'deki müzakerelere geri dönüş olup olmayacağına dair bir soruya, 'Kim bizim bir bedel ödeyerek ateşkes sağlanması için çabaladığımızı söylüyor? Biz, ister ateşle isterse siyasetle olsun halkımızın güvenliğini sağlayacak bir zemin üzerinde çalışıyoruz. Mısır'ın gösterdiği büyük çabayı takdir ediyoruz. Biz Mısır'ın girişimini kabul ettik. İsrail Parlamentosu Knesset'teki tüm bakanlar da bunu kabul etti. Kim savaşı durdurmak istiyorsa Hamas'ın yaptıklarını durdurmalıdır. Arap dünyası Hamas'a karşı, kim onlarla beraber Katar, Türkiye ve İran' yanıtını verdi. Filistin Sağlık Bakanlığı da İsrail’in 7 Temmuz’da başlayan saldırılarında şimdiye kadar 2049 kişinin öldüğünü açıkladı. Birleşmiş Milletler’e göreyse tonlarca bombanın harabeye çevirdiğ Gazze’de 425 bin sivil evlerini terketmek zorunda kaldı. Al Jazeera, Reuters
Başbakan Davutoğlu: 'Sınırdaki Valilere Talimatlar Verildi'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye'den gelen sığınmacılara ilişkin yaptığı değerlendirmede, 'İlk hedefimiz, bu kardeşlerime bulundukları yerde yardım edebilmektir.' dedi.Başbakan Ahmet Davutoğlu, Azerbaycan ziyareti öncesi Esenboğa Havalimanı'nda açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, Suriye ve Irak'tan gelen sığınmacılara ilişkin yaptığı değerlendirmede, 'İlk hedefimiz, bu kardeşlerime bulundukları yerde yardım edebilmek için sınırda yardım çalışmalarını yürütmek' dedi.'KAFKASLAR'DAN BALKANLARA KÖPRÜ KURACAĞIZ'Davutoğlu, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki köklü bir gelenekle, her iki ülkenin en üst düzey görevlerine gelen kişilerin, ilk ziyaretileri diğer ülkeye yaptığını hatırlattı. Davutoğlu, Azerbaycan'da TANAP'ın (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) Azerbaycan'daki temel atma törenine katılacağını dile getirdi. TANAP'ın aynı zamanda bir barış projesi olduğunu belirten Davutoğlu, 'Kafkaslar'dan Balkanlar'a bir köprü kuracağız. Bu iki problemli gibi görünen bölgeyi, Anadolu birleştiriyor. Sadece Türkiye ve Azerbaycan olarak ben ve Aliyev değil, aynı zamanda Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Gürcistan, Yunanistan ve Karadağ başbakanları bu törene katılacaklar' diye konuştu.'SINIR BOYUNDAKİ VALİLERE TALİMATLAR VERİLDİ'Başbakan Davutoğlu, Suriye ve Irak'taki iç karışıklıktan kaçarak Türkiye'ye gelen sığınmacılarla ilgili bir soru üzerine şunları söyledi:'Suriye ve Irak'taki istikrarsızlığın yol açabileceği muhtemel sonuçlar konusunda bütün uyarılarımıza rağmen uluslararası toplum gerekli adımları atamadığı için, hem Suriye'den hem Irak'tan en ufak bir olumsuz gelişme olduğunda insanlar yönlerini tarihi hafızalarına da dayalı, bir şekilde Türkiye'ye ulaşıp burada güven bulmak istiyorlar. Bu bizim için insani bir görev olarak, bütün risklere rağmen kucağımızı, gönlümü açtık. Açmaya da devam ediyoruz. Dün güvenlik toplantısında, bugünde çözüm süreci toplantısında bunlar ele alındı; sınır boyundaki valilere talimatlar verildi. İlk hedefimiz, bu kardeşlerime bulundukları yerde yardım edebilmek için sınırda yardım çalışmalarını yürütmek. Ve sınır boylarında birikmiş kardeşlerimizin hepsine yardım etmeye razıyız. Ancak öncelikli hedefimiz Suriye sınırlarları içerisinde mümkün olduğu kadar bu yardımları ulaştırmak. Daha sonra güvenlik konusunda ciddi sıkıntılar çıkarsa, tabii her zaman takip ettiğimiz insani politikayı göz önünde bulundurarak gerekli adımları atarız. Ama şu anda esas hedefimiz, oradaki ihtiyaçları karşılayacak şekilde valiliklerimizin sınır boylarında gerekli tedbirleri almasıdır.'Haberler
Türkiye'den Güney Kıbrıs'a 'Aramayı Durdur' Uyarısı
Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sondaj faaliyetleri hakkında açıklama yayımladığı açıklamada, “Rum tarafının tahrikkâr ve tek yanlı adımlarının engellenmesi için uluslararası toplumu harekete geçmeye davet ediyoruz. Bu yapılana dek KKTC’nin bu kaynaklar üzerindeki asli haklarını koruması için gerekli olan sismik araştırma faaliyeti ile sondaj platformu temini ve belirlenecek bölgeye gönderilmesi yönünde atacağı tüm adımlara tarafımızdan her türlü destek sağlanacaktır” ifadeleri kullanıldı.Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramasına son vermesini istedi.Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama şu ifadeler yer aldı:“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, (GKRY) sözde münhasır ekonomik bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının araştırılmasına yönelik çalışmalarını Kıbrıs Türk tarafının hakça paylaşım için yaptığı somut ve ayrıntılı işbirliği önerilerini dikkate almadan tek taraflı olarak sürdürmesi endişeyle izlenmektedir. Rum yönetiminin bu kez 9. Parsel olarak belirlenen sahada yeni bir sondaj faaliyetine başlamasına ilişkin olarak KKTC Dışişleri Bakanlığı tarafından 3 Ekim 2014 tarihinde yapılan açıklamada belirtilen hususları destekliyoruz. Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının ortak hedefi ve önceliği, 50 yılı aşkın süredir devam eden Kıbrıs meselesinin, Ada’daki her iki halkın asli kurucu iradelerini, siyasi eşitliklerini ve Ada’nın ortak sahibi olmalarını temel alan müzakere edilmiş adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasıdır. Garantör Türkiye bu amaca ulaşılması için bugüne kadar olduğu gibi yapıcı desteğini sürdürme kararlılığındadır. Ancak Rum tarafının, Ada’nın kaynaklarının tek sahibi gibi hareket etmekten vazgeçmesini, tek yanlı arama faaliyetlerini durdurmasını ve yeni bir ortaklık kurma anlayışını benimsemesini bekliyoruz. GKRY’nin bu sorumsuz tutumunun 11 Şubat 2014 tarihinde kabul edilen ortak açıklama temelinde yeniden başlayan ve yakın zamanda sonuç vermesini beklediğimiz kapsamlı müzakere sürecine olumsuz etkileri olmamasını umuyoruz. KKTC’ye yıl sonuna doğru götüreceğimiz suyun, Ada’nın doğal kaynaklarının ve çözüm sonrasında ortaya çıkacak diğer fırsatların iki tarafa da daha müreffeh bir gelecek sağlaması hedefinin herkes tarafından paylaşılmasını temenni ediyoruz.Ancak, defaatle açıklamış olduğumuz üzere, Rum tarafının önceliği, ortaklık ve hakça paylaşım yerine, doğal kaynaklar üzerinde de tek başına hareket etmek ise bu hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir. Rum tarafının tahrikkar ve tek yanlı adımlarının engellenmesi için uluslararası toplumu harekete geçmeye davet ediyoruz. Bu yapılana dek KKTC’nin bu kaynaklar üzerindeki asli haklarını koruması için gerekli olan sismik araştırma faaliyeti ile sondaj platformu temini ve belirlenecek bölgeye gönderilmesi yönünde atacağı tüm adımlara tarafımızdan her türlü destek sağlanacaktır.”T24
Türk Askeri KKTC'den Çekiliyor Mu?
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in Harvard Üniversitesinde 2 Ekim 2014 tarihinde yaptığı konuşmayı TBMM gündemine taşıyan CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yanıtlaması istemiyle TBMM'ye soru önergesi verdi.Oran önergesinde Biden'in konuşmasında şu sözleri sarf ettiğine dikkat çekti: “Ben kariyerim boyunca Kıbrıs konusuna Kongre’de geriye kalan herkesten daha çok derinden dahil olmuş biriyim. Arkadaşlarım Joe Bidenopolis derler. Şaka değil. Yasadışı işgalden beri bu konuyu tutkuyla takip ediyorum. Ama mesele şu arkadaşlar. Dediğim gibi dünya değişiyor. Üç şey oldu. Birincisi, Türkiye Kıbrıs’ta askerinin olmasının kendisine bir menfaat sağlamadığını tam olarak anlamış durumda. İkincisi, Erdoğan işgali önemseyen tek kesimle bir kırılma yaşadı. Bu da (TSK) orduydu. Üçüncüsü, daha yeni (Erdoğan ile) bir tür görüştük ve iki şeyi yapıp yapamayacağımızı anlamak için Ankara’da beni yeniden görme taahhüdünde bulundu.”CHP'li Umut Oran, Başbakan Davutoğlu'na şu soruları yöneltti:1.      Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs adasıyla ilgili köklü bir politika değişikliği hazırlığı var mıdır?2.      Hükümetiniz Türkiye’nin 1974 yılında garantör devlet olarak adada yaptığı yasal müdahaleyi artık “yasadışı işgal” olarak mı görmektedir?3.      Hükümetiniz KKTC’deki Türk askeri birliğini artık Biden’in ifadesiyle “işgalci” olarak mı görmektedir?4.      Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) KKTC’deki varlığı devam edecek midir? Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı bağlı birliklerinin yurda geri çekilmesi, lağvedilmesi gibi bir planlamanız var mıdır?5.      Biden’in “iki şeyi yapıp yapamayacağımızı anlamak için” derken kastettiği “iki şey” nedir?6.      Türkiye’nin KKTC ile ilgili önemli politika değişikliklerini Türk kamuoyu ve TBMM’den önce ABD Başkan Yardımcısı Joe “Bidenopolis” ile paylaşmasının gerekçesi nedir?7.      TCG Gelibolu halen Akdeniz’de Kıbrıs adası yakınlarında mı görev yapmaktadır?8.      Kıbrıs Rum kesiminin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz sondaj çalışmalarını neden önleyemiyorsunuz, bu konuda ABD ve Rum kesimine verilmiş bir sözünüz mü var? Rum Kesimi Dışişleri Bakanı Kasulidis’in, “Sondaj gemisinin işini yapmasının engellenmesi bağlamında herhangi bir tacizin olmayacağına dair ABD’den taahhüt aldık”  açıklamasını yapmasının gerekçesi nedir, bu konuda hangi yetkili ABD’de kime, hangi taahhütte bulundu?
"Üç Beş Sokak Serserisine Boyun Eğecek Devlet Değiliz"
'Bunlar nasıl bir barbar terör örgütü olduklarını dünyaya gösteriyorlar. Bunu bilinçli olarak, Kürtler okumasın cahil kalsın diye yapıyorlar'Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan , Kobanê eylemlerine ilişkin olararak, 'Üç beş sokak serserisine boyun eğecek devlet değiliz, vandalların yaptığı şımarıklıkların hesabını soracağız' dedi. Erdoğan eylemlerle ilgili PKK'yı eleştirerek, 'Bunlar nasıl bir barbar terör örgütü olduklarını dünyaya gösteriyorlar. Bunu bilinçli olarak, Kürtler okumasın cahil kalsın diye yapıyorlar' diye konuştu.Erdoğan, Bayburt'ta toplu açılış töreninde konuştu.Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle12 yılda Bayburt'a çok önemli hizmetler yaptık. Hizmetin sonu yok. Ölene kadar, son nefesimizi verene kadar devam edeceğiz.2006 yılında Bayburt'u doğal gaz ile tanıştırdık.Bayburt ile daha yakından ilgileneceğim. Projeleri yakından takip edecek projeleri beraber bitireceğiz.Bayburt'u bölgenin parlayan yıldızı yapacağız.Sokakları ateşe veren yakan yıkan yağmalayan vandalların 81 vilayetimizi ve Bayburt'u da özellikle rahatsız ettiğini biliyorum.Türkiye cumhuriyeti devleti üç beş sokak serserisine boyun eğecek bir devlet değildir. Onlar yakarlar ama bedelini ağır öderler. Biz daha güzelini yaparız.Biz hangi ecdadın torunuyuz. Kesilen sakal daha gür biter diyen ecdadın torunuyuz. Ama kesilen kol yerine gelmez diyen ecdadın torunuyuz. Bu yağmacılara yaptıkları şımarıklığın hesabını sorarız.Komşularımız Irak ve Suriye'de son derece hassas gelişmeler yaşanırken içerde huzuru bozacak tahriklere kesinlikle müsade vermeyiz.Demokrasiden taviz vermeyiz hukukun dışına çıkılmasına asla göz yummayız. İnsan haklarına aykırı muameleye de göz yummayız. Ancak güvenliğin zaafiyete uğratılmasına da geçit vermeyiz. Güvenlik ve özgürlük dengesini en hassas şekilde muhafaza ederken şımarıklığa mahal vermeyiz.Devletimiz güvenlik birimlerimiz son derece fedakar biçimde suçlu ile masumu birbirinden ayırırken bu serserilere hesap soruyor ve sormaya da devam edecek.Bu hainlerin nerelere saldırdığına dikkatinizi çekerim. Kürt kardeşlerimize saldırıyorlar. İnançlı kesime yani başörtülü sakallı Kürt kardeşlerimize saldırıyorlar.Alın teriyle ekmeğini kazanan esnafa saldırıyorlar. Okullara saldırıyorlar. Müzelere kütüphanelere kitaplara saldırıyorlar. Diyarbakır'da bir müzeye girdiler. 20 kitabı çalıp çok sayıda kitabı yaktılar. Siirt Halk Kütüphanesi'ne saldırıp kitapalrı yakıyorlar. Bunu daha önce Barbarlar yaptılar. Bağdat'ın İsfahan'ın İskenderiye'nin kitaplarını yaktılar. Bunu yapanlar aradan 1000 yıl da geçse Barbar diye anılıyorlar.Bunlar da nasıl bir barbar olduklarını dünyaya gösteriyorlar. Bunu çok bilinçli yapıyorlar. Kürtler okumasın cahil kalsın diye yapıyorlar.Yazıklar olsun diyorum. Bu barbar terör örgütüne yazıklar olsun diyorum. Bu barbar örgütün gölgesinde siyaset yapanlara da yazıklar olsun diyorum.Bedelini ağır ödeyecekler. Böyle bir hareketin benim Kürt kardeşlerimi götüreceği hiçbir huzurlu liman yoktur. Kürt kardeşlerimizi de bu barbarların elinden biz kurtaracağız.Neymiş Türkiye Kobani'ye yardım etsinmiş... Tezkereye hayır diyeceksin zalim Esed'e destek vereceksin Halep Hama Humus Musul yanarken susacaksın. 250 bin Suriye'deki kardeşimiz öldürülürken o zalim Esed'in bombalarıyla susacaksın, Kobani'den kaçanlara sahip çıkan Mehmetçik'e taş atacaksın. Sonra utanmadan sıkılmadan Türkiye Kobani'ye yardım etsin diyeceksin.200 bin Kobanili Kürtü misafir eden kim? Türkiye değil mi? Nasıl bunu söylersin. Böyle bir şımarıklık bakarkörlük olabilir mi? Sizin karşınızda Bakkal dükkanı değil Türkiye Cumhuriyeti var.T24
Yüzyıllar Önce Geliştirilmiş, Ama Mantıken Mümkün Olmaması Gereken 5 Sıradışı Teknoloji
Çağımız insanın en gelişmiş ve mükemmel insanlar olduğunu düşünüyoruz. Büyük ihtimalle doğru bu. Birkaç bin yıl öncesine baktığımızda, 'amma da salaklarmış' diyoruz çoğu zaman. Büyük ihtimalle bir iPhone'u bile kullanamazlardı. Böyle olunca, kendimizi bu dünyaya gelmiş en üstün yaratıklar olarak görmekten kendimizi alamıyoruz. Fakat gerçekten öyle mi? Tarihçiler zamanın tozlu raflarında geriye gittiğinde, antik çağlarda yaşamış bir grup insanın, günümüz insanının hala çözüm bulmakta zorlandığı bir takım problemleri zekaları ile hallettiğini gördüler. Buyrun, binlerce yıl önce insanların neler başardığını kendiniz görün.