onedio
Motivasyon arttırmak için ödül mü özgür irade mi?
İş dünyasında çalışma performansını arttıracak motivasyon kaynakları uzun yıllardır incelemeye alınıyor.  Geleneksel olarak, ödüllendirme sisteminin başarıyı ve motivasyonu arttırdığına yönelik bir kanı vardır. Fakat, bu kanının son yıllarda yapılan deneyler sonucunda çürütülmesine rağmen, sıkı bir düzen ve ödüllü çalışma koşulları hala iş dünyasında ağırlıklı olarak kullanılan yöntemler arasında.Kariyer analisti Dan Pink, TED konferansı kapsamında yaptığı konuşmada, dünyada denenmekte olan farklı çalışma düzenleri ve motivasyon kaynakları hakkında bilgilendiriyor. Google gibi şirketlerin çalışanlarının motivasyonlarını hangi araçlarla yükselttiğini deneylerle açıklıyor...Devamı: http://www.uplifers.com/motivasyon-arttirmak-icin-odul-mu-ozgur-irade-mi/#ixzz366LyUN7n
İkna yeteneğinizi geliştirmenin bilimsel olarak kanıtlanmış 50 yolu
Yes! 50 Scientifically Proven Ways to Be Persuasive, Noah Goldstein, Steve Martin ve Robert Cialdini tarafından yazılan, psikolojik araştırmaları ikna etme kabiliyetini geliştirmeye dayalı ipuçlarıyla ve örnekleriyle beraber veren bir popüler psikoloji kitabı. Yazarlara göre “ikna etmek” bir sanat değil, bir bilim. Hal böyleyken, doğru yaklaşımla herkes bu yeteneğini geliştirebilir. Peki bu 50 yol nedir?Bahsedilen 50 madde, kitabın pazarlama tekniklerinin algı üzerindeki etkilerini gösteren araştırma sonuçlarıyla desteklenen 50 bölümünden oluşuyor. Uplifers olarak bu hafta paylaşacağımız ilk 25 madde iş hayatıyla ilgili gibi görünse de; ikna kabiliyetinizi arttırmak için işe yarayacak bir çok öneri sunuyor.1. Talebin yüksek olduğunu gösterin.Yakın zamanda telefon hatlarında verilen “Operatörler bekliyor” mesajından “Hat meşgulse tekrar arayın”a geçiş, kullanıcı üzerinde herkesin aynı ürünü almaya çalıştığı algısını yaratarak, arama hacmini ve ürün/hizmete olan talebi arttırmış.2. Sürü psikolojisini kişiselleştirin.Bir otelin banyosunda havluların geri dönüşümünü teşvik etmek amacıyla, “Odada sizden önce kalanların bir çoğu havlularını geri dönüştürerek çevre dostu oldular” bilgisi verdi. Ancak yazı “Bu odada kalan kişilerin çoğunluğu, havlularını tekrar kullanarak çevre dostu olduklarını gösterdiler” olarak değiştirildiğinde, mesaj neredeyse aynı olmasına rağmen kişisellik arttığından, geri dönüşüm %33 oranında artmış.3. Olumsuz davranışı gösteren reklamlar, bu davranış biçimini tetikliyor.Petrified Forest National Park’ta yapılan bir araştırmada, parkta sergilenen parçaların çalınmaması için iki farklı uyarı üzerinde çalışılmış. Bir uyarıda yıl içerisinde çok miktarda parçanın çalındığı bilgisi verilirken, diğerinde ziyaretçilerden parçaların yerini değiştirmemeleri istenmiş. İlk uyarı, çalma eyleminin ne kadar yaygın olduğu hissi uyandırdığından, çalınma oranını üç kat arttırmış.Kadınları oy vermeye teşvik etmek için hazırlanan ve bir önceki yıl 22 milyon kadının oy vermediği bilgisini veren reklam da, oy vermemenin sosyal olarak kabul edildiği algısını yarattığından; amacına ulaşamamış..4. Ortalamaya göre konumlandırmaktan kaçının.Kaliforniya’da yapılan bir araştırmada, bir bölgedeki elektrik kullanımı haftalık olarak gözlenmiş. Araştırmanın sonuçlarına göre; elektrik kullanımında muhafazakar olan kişilere bir teşekkür notu gönderilirken, daha cömert kullanan kişilere de küçük bir uyarı notu gönderilmiş. Sonuç şaşırtıcı; elektriği ortalamanın üstünde kullanan kişiler kullanımlarını azaltmaya çalışırken, ortalamanın altında elektrik kullandığını öğrenenler elektrik tüketimlerini arttırmış. Bölgenin genel elektrik kullanımı istemeden arttıran bu çalışma; enerji kullanımında tutumlu olan kişilere “ortalamanın altındasınız” algısını yaratmaktansa, bir “gülen yüz”le birlikte, “yapmakta olduklarına devam etmeleri” istenilerek düzeltilmiş...
Çalışma İzni Nasıl Alınır?
İkamet tezkeresinin “Oturma İzninin” alınmasından sonra on (10) gün içerisinde Çalışma Bakanlığına “Yabancı Çalışma İzni” için başvuruda bulunulması gerekmektedir. Bu zorunluluk hem Türkiye’de şirket kuran veya ortak olan yabancılar için, hem şirketlerde istihdam edilecek yabancı personel için hem de evlerde istihdam edilecek ev hizmetlileri alanında geçerli olmaktadır. Türkiye’de çalışma izni için gereken başvuru Türkiye’den veya yurt dışından yapılabilir: Türkiye dışında ikamet eden yabancı uyruklular, ikamet ettikleri/vatandaşı oldukları ülkedeki T.C Büyükelçiliği/Konsolosluklarına başvuruda bulunabilirler. Türkiye’de geçerli bir oturma iznine (eğitim amaçlı olanlar hariç en az 6 ay süreyle geçerli olmak kaydıyla) sahip olan yabancı uyruklular, doğrudan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvuru yapabilirler. Gönderilen tüm belgelerin doğru ve eksiksiz olması durumunda, çalışma izninin düzenlenmesi yaklaşık 30 gün sürecektir. Onaylanma işleminin gerçekleşmesinin ardından başvuru sahibi telefon veya e-posta yoluyla haberdar edilir. Elektronik başvuru işleminin yapılabilmesi için bir Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası gerektiğinden, yabancı uyruklu kişilerin bu süreci yetkili olarak yürütecek bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına vekâlet vermeleri gerekir. Çalışma vizesi işlem ücreti iade edilmez. Çalışma vizesi ve çalışma izni sahiplerinin ikamet izni alabilmeleri için, Türkiye’ye giriş yaptıkları tarihten itibaren 30 gün içinde Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ne başvurmaları gerekir. Eğitim amacı taşıyan ikamet izinleri hariç olmak üzere, en az 6 ay süre ile geçerli olan bir ikamet izni bulunan yabancılar doğrudan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvuruda bulunabilir.
Freelance Çalışanlar için Home Office Disiplini
Günümüzde betonların içerisine tıkılmak istemeyen sabah 9 akşam 6 stresinden kurtulmak isteyenler için home office denilen kavram gittikçe yaygınlaşıyor diyebilirim. Amerikada ciddi bir oran evinde çalışırken, Türkiye’de bu oran düşük ancak hiç olmamasından iyidir. Böyle bir alt yapıya sahip olmadığı için özel sektör ve işverenler ne yazık ki bu kavramdan da uzaklar. Belirli sektörler dışında kimsenin home office çalışma gibi bir durumu söz konusu değil. Örnek verecek olursak tasarımcı ve yazılımcı arkadaşlar bu alanda çok rahatlar diyebilirim. Peki home office çalışan kimselerin ne tür bir disipline sahip olması gerekir? Evdeki çalışma mantığını ailemize nasıl kabul ettirebiliriz, bu konular üzerinde durmak istiyorum. 1-İkna: Home office çalışma modelinde ailenizi çalıştığınıza ikna etmek en zor süreçlerden biridir. Bütün gün eşofmanlarınız ve yağlı saçlarınızla paspal paspal evde oturduğunuzu gören anneniz, trilyon da kazansanız gerçek bir işte çalıştığınıza ve her ay düzenli olarak para aldığınıza inanmaz. Bu sebeptendir ki, siz çok önemli bir telefon konuşması yaparken odanıza elektrik süpürgesiyle dalacak, ziyarete gelen dayınızla iki çift laf etmeniz için sizi uyaracak, kabul gününde çay servisine yardım etmeniz için darlayacaktır. Gerekirse odanızın duvarına vergi levhası asın, evde boynunuza şirketin yaka kartını asıp dolaşın ama bir şekilde çevrenizdekileri bir işiniz olduğuna ikna edin. 2-Beslenme: Home office çalışmanın normal iş yaşamına nazaran türlü avantajları olmasına karşın, dünyada halen fazla rağbet görmemesinin temel sebeplerinden biri, evde çalışan adama kimsenin ticket vermemesidir. Başta üşenip 3 öğün dışarıdan yemek sipariş etseniz de, kazandığınız bütün paranın gıda harcamasına gittiğini farketmeniz çok uzun zaman almayacak. El mahkum karnınızı doyurmak için kendi başınızın çaresine bakacak, mutfağın sihirli dünyasını keşfetme yoluna gideceksiniz. Ortalama bir home office çalışanı, ilk 1 yıl içerisinde yaprak sarmasından mantıya dek geniş bir yelpazede yemek yapabilecek maharete sahip olabiliyormuş. 3 – Çalışma pozisyonu: Uzanarak çalışmak, yatarak çalışmak gibi kulağa hoş gelen şeylerin bir süre sonra uyuklayarak çalışmaya döneceğinden hiç şüpheniz olmasın. Uyumasanız bile günde 10 saat bir kanepede uzanan adam bir süre sonra o kanepenin şeklini alır, anatomisi bile ona göre evrimleşir. Siz siz olun, en azından kendinize adam gibi bir masa ve rahat bir sandalye temin edip bunları arada bir de olsa kullanın. Üstelik söz konusu masa-sandalyeyi ofis tipi mobilyalardan seçerseniz, çevrenizi gerçekten bi iş yaptığınıza ikna etmeniz daha kolay olacaktır. 4 – Mazeret: Yalan söyleme olanaklarınız ciddi şekilde kısıtlanır. Zorda kaldığınızda “şu an bi görüşmedeyim” diye kapatabileceğiniz telefonlar, Kiev’de oluşunuzu “bayi toplantısı vardı hayatım”a bağlayabileceğiniz seyahatler home office çalışmada pek olası değildir. Mümkün mertebe yalan söylemekten uzak dururken, “abi çok sıkıştım, bi işiyim ben dönücem sana” seviyesinde bir açık sözlülüğe varmamaya dikkat etmek gerekir. Bunun yanında rapor, mazeret izni gibi şeyleri de unutun. Değil grip, isterseniz verem olun, patronunuzu asla inandıramazsınız. Biraz iyi yürekliyse en fazla çiçek gönderecek , geçmiş olsun demek için aradığında, “neyse sen yattığın yerden şu işleri hallediver bir zahmet” demeyi ihmal etmeyecektir. 5 – Sosyalleşme: Normal bir ofis hayatının en cazip yanlarından olan “çalışanlar arası sosyalleşme ve mümkünse çiftleşme olasılığı”, home office’de pek mümkün değildir. Bu açığı evde canınız istediğinde rahat rahat porno izleyebilme lüksüyle bir miktar kapatabilirsiniz ama dikkat etmezseniz bir süre sonra bunu standart bir ilişki biçimi haline getirip “seks yapıcam diye ne çekicem onun bunun ağız kokusunu, kendime kendime yeterim bundan sonra” kafasına geçmeniz çok olası. Ayrıca adında home geçiyor diye illa orada çalışmak zorunda değilsiniz. Arada bir bilgisayarınızı alıp saatlerce kurulabileceğiniz ekonomik kafeler falan bulun. Dışarı çıkma alışkanlığınızı canlı tutmazsanız, bir süre sonra saçı sakalı salmış, epilasyonu hayatından çıkarmış, üzerindeki 2 haftalık eşofmanlarıyla yek vücut olmuş bir meczuba dönüşmeniz kaçınılmaz olur bilesiniz. 6 – Enformasyon: Nice home office çalışanı vardır ki, işten kovulduğunun ya da şirketin battığının çok geç farkına varır. İş bu yüzdendir ki, ara sıra da olsa hala bordrolu bir çalışan olup olmadığınızı kontrol etmenizde büyük fayda var. Yoksa evde bilgisayar başında ne olduğunu anlamadan çalışmaya devam etmeniz işten bile değil.. 7 – Eğlence: Artık patron geldiğinde alt+tab kombinasyonuyla excel açmak ya da telefonla konuşuyormuş gibi yapmak gibi zevklerden mahrumsunuz. İşten gizlice kaytarmak, çalışma hayatından alınan keyfi önemli ölçüde artıran bir eylem olduğundan, evde ne alışveriş sitelerinde dolaşmak ne de Facebook’ta oyun oynamak size eskisi gibi heyecan vermeyecektir. Bu sorunu aşmak için evdeki diğer bireylerden yardım alabilirsiniz. Misal, annenizden arada bir aniden odanıza dalıp monitörünüzü kontrol etmesini, tam akşam 6’da mail atarak toplantı isteği yollamasını falan isteyin. Eğer yalnız yaşıyorsanız ufak bir kişilik bölünmesiyle de bunu halledebilirsiniz. Bu konuda Gollum, sizin için ideal bir örnek sayılabilir.. 8 – Ekonomi: Home office çalışmak, markete sık sık sipariş vermek demektir. Markete sipariş vermekse, “dur ya şimdi bi paket sigara için de aramak olmaz bi şeyler daha söylemeliyim” duygusunu beraberinde getirip evi kısa sürede şarküteriye çevirmeniz anlamına gelir. İhtiyacınızdan fazlasını almamaya özen gösterin. Almak durumunda kaldığı tekerlek kaşarlardan kendine bilgisayar masası yapabilen home office çalışanları var, unutmayın. 9 – İmaj: Patronunuz arada sırada bile olsa “lan ben bu kadar zamandır kime maaş veriyorum acaba” diye düşünüp, sırf gül yüzünüzü görmek için görüntülü toplantı isteyebilir. Bu tip toplantılarda web cam’den bile olsa iyi görünmek önemlidir. Yalnız, toplantı sırasında patronunuzla konuştuğunuzu unutup “ben bir kahve alıp geliyorum” gibi cümlelerle ayağa kalkmayın. Adam size maaş veriyor diye bir de tazmanya canavarlı boxerınızı görmek zorunda değil. 10 – Mesai saatleri: Belli bir mesai saatinin olmaması başta şahane bir şey gibi görünse de, bir süre sonra uyuduğunuz süre hariç tüm saatlerin mesai saatine dönüştüğünü, gecenin 2′sinde bilgisayar başında çalışırken “9-6 iyiydi lan, en azından kaçta çıktığımız belliydi” diye düşündüğünüzü hayretle fark edeceksiniz. Kendinize normal mesai saatleri koyup onlara riayet etmeye çalışın diyeceğiz ama o da pek mümkün değil. Neyse, buna alışmaya çalışın en iyisi yapacak bişey yok..
Her Yeni Girişimin İhtiyacı Olan 6 Karakter
Entrepreneur dergisinin, RFID teknolojileri girişimi ThingMagic’in kurucu ortağı Bernd Schoner ile yaptığı röportajda Schoner, başarılı bir girişimin içerisinde bulunması gereken 6 karakteri tanımlıyor. Birçok işletme bir ya da iki kişi ile kurulmasına rağmen Schoner başarılı bir girişimin ve iyi bir takımın reçetesine 6 farklı karakter yazıyor.
Artık Tüm Türkiye'nin Buluşabileceği Bir Platform Var
Sosyal topluluk ve etkinlik ağı olarak faaliyet gösteren toplanzi.com; sizi, hobilerinizi ve eğlence anlayışınızı paylaşan insanlarla buluşturan, onlarla beraber etkinliklere katılmanızı sağlayan bir tavşan deliği! İnternet kullanıcıları toplanzi.com’da ilgi alanlarına giren topluluklara katılıyorlar ya da kendi topluluklarını kuruyorlar! Böylece aynı şehirde yaşayan, benzer ilgi alanına sahip diğer kullanıcılarla buluşup beraber etkinlikler düzenliyorlar.
Reklam
Emlak Danışmanı Nasıl Olunur?
Ülkemizde en çok merak edilen ve yapılmak istenen işlerin başında geliyor. Özelikle konut piyasasındaki hareketlilik, hızlı ekonomi büyümesi ile birlikte kişi başı milli gelirin yükselmesi, Ailelerin küçülmesi, ayrılık ve yeni evliliklerin oluşmasından dolayı çok hareketli ve öyle de devam edecek. Türk insanında yatırımda birinci tercihi konut olunca yıllık konutta satım ve alımlar hızla artıyor. Ortalama bir ev 6 yılda el değiştiriyor. En çokta İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya ve İzmir’de oranlar baya yüksek. Bu büyümeden faydalanmak isteyen girişimciler de emlakçılık ve inşaatçılık olmak üzere hemen hemen her sektörden kişilerin ilgisini çekiyor.Ülkemizde kesin kanunlar olmamakla birlikte, Emlak danışmanı olmak için Üniversitelerin bölümlerinde eğitim veriliyor. Ayrıca devletin meslek edindirme kursları programında emlak danışmanlık eğitimleri vardır. Ofis açmak için bu kurslara gitmek zorunlu değil ancak sizlere gitmenizi tavsiye ediyorum. Kazanmanın ilk kuralı eğitimdir. Eğitimsiz kişilerin gelirleri düşük oluyor eğitimsizlere göre ortalama arada en az 2 kat fark görünüyor. Eğitimli bir elaman ayda 5000 ile 15000 TL arasında geliri oluyor tabi ki bu oran yasadığı semte ve çalışmasına bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.İyi bir gayrimenkul danışmanı Avukat, Doktor, Savcı ve Uzmanlar kadar çok para kazanır. Gayrimenkul sektöründe danışmanlık yaparak kazanç sağlayan kişiler bir emlak ofisinde çalışa bilir yâda kendi iş yerini de açar. Bazılar gereksiz görerek ayakçı emlakçı tabiri ile hiçbir yere bağlı olmadan çalışmak istiyorlar ve dolasıyla yıllar geçse de fazla para kazanamıyorlar. Kendi ofisini kurmak isteyenlere en az 3 yıl bir bölgede çalışmaları kendileri için daha doğru karar almalarını sağlar.
Kendi Blogunuzla Sitenize Renk Katın
Kurumsal site, foroğrafçılık sitesi ya da e-ticaret sitesi... Hangi amaçla site kurarsanız kurun, bir blog sitenize her zaman renk katar. Eğer siz de bir blog açmak ve yazılarınızla internette yer almak istiyorsanız aşağıdaki videoları takip ederek dakikalar içerisinde kendi blogunuzu oluşturabilirsiniz.
Reklam
Başarılı İşletmeci Olmak İçin Muhasebe Öğrenin
İş dünyasında işletmeci, girişimci olmak isteyen herkes mali yönetim ve işletmeyi analiz etmesi için muhasebe bilgisi gerekiyor, Muhasebe bilgisi olmadan firmanın gelir giderini analiz ederek ileriye dönük planlar yapamaz ve sorunları da göremez. Sorunları görmek ve tedbirler almadan da doğru finans yönetimi olmaz. İşletme ne kadar güçlü ve karlı bir iş dalında faaliyet gösterse de yatırımları yönetmekte ve maliyet , kar hesaplamalı hatalı olduğu zaman iflas kaçınılmaz olur. İşletmenin gidişatı ve finansal durumunu öğrenmek için muhasebecinize de sora bilirseniz ancak bilginiz olmadığından dolayı onun söylediklerine inanır ve kendi bakış acınızda olayları göremeyerek yeni yaklaşımlar bulunamazsınız. Her ne kadar bu işleri yasal olarak muhasebeciler yapsa da bir işletmecinin yorum yapacak kadar bilgisi olmalı ve ön muhasebeden anlamalıdır. Yatırım yaparken, kişisel ve kurumsal gelir, giderleri takip etmek için mesleği ve işi ne olursa olsun finansal bilgi ve muhasebeden haberdar olmak zorunda. Yoksa sağlıklı yatırımlar ve işletmelere sahip olamaz. İlerde işletme kurmayı düşünenler, Yönetici adayları veya şu anda işletme sahipleri muhasebe bilgilerini gözden geçirerek temel bilgilerini tamamlamalıdır. Diyelim ki kendi işinizi kurdunuz ve muhasebeden anlamadığınız için muhasebeci tuttunuz. O zaman da tümüyle muhasebecinin dediklerine mahkûm kalmamak, onun yaptıklarını anlayıp, izleyebilmek için asgari bir muhasebe bilgisine ihtiyacınız olacaktır. Yönetimde farklı bakış acıları için işletme danışmanlarına da arada bir sormanız sizin için karlı olacaktır.
En Yaratıcı 30 Kartvizit
İşinizi anlatan yaratıcı kartvizitler basmak, sizi kariyer anlamında daha iyi yerlere getirebilir. İşte bu taktiği kullanan 30 kişiyi listeledik.Listenin devamı için tıklayın
Reklam
Pazarınız Gerçekten Büyük mü? Yoksa Kendinizi mi Kandırıyorsunuz?
Her girişimci ürününün büyük bir pazar için yaratıldığına inanmak ister. Bazen de bu konuda kendimizi aldatır, moralsizliğin dibine vurduğumuzda rekabet ettiğimiz markaları düşünüp ayakta kalmaya çalışırız. Girişimcilerden sık sık, “rakibimiz Twitter, 7.2 milyon kullanıcı var Türkiye’de, pazar baya büyük!” veya gerçekten işe yarayan fonksiyonel bir ürünle çıkageldiklerinde; “herkes zaman kazanmak ister- kesinlikle virüs gibi yayılır bu, herkesin ihtiyacı var!” benzeri sözleri duymanız mümkündür. Hatta bazen daha kötüsü olur; pazar payı büyük iki marka ya da şirketi kendilerine model olarak seçip, ikisini bir serviste birleştirmek gibi fanteziler kurma eğilimleri yüksektir. Buna örnek; Facebook ile Gittigidiyor’u birleştirip, “sadece GG satıcıları için sosyal ağ kuralım, ikisi de çok büyük siteler, bizimki daha büyük olur!” gibi düşüncelerdir. Peki size soruyorum; bu kendi kendine gelin güvey olmak değil de nedir? Büyük pazarları hedeflemekte hiçbir sakınca yok, hatta küçük ve “yeni” pazarlara göre bu yaklaşımın daha kullanışlı olmasının bir nedeni var : mevcut talep. Mevcut büyük bir pazarı hedeflemek yeni bir şeyi kullanıcıya anlatmaya çalışmaktansa, bir an önce rekabetin ortasına zıplama şansı verir. Veya küçük bir pazarda spesifik müşterilerinizi bulmaya uğraşmak yerine, çabalarınızı ve maliyetlerinizi, büyüme üzerine odaklayarak, çok daha kolay şekilde ürününüzü ulaştırma olasılığı sağlar. Bu yaklaşımın olumsuz tarafı ise, direk olarak kendinizi rekabetin içinde bulmanız ve halihazırda pazarda bulunan oyunculardan iyi olmak zorunda olmanızdır. Ama girişimci karakterler, bunu sıkıntı vermekten çok eğlendirici bulacaktır. Sonuçta cıva gibi girişimleriniz, koca koca hantal firmalardan daha hızlı hareket edebiliyor değil mi? Müşterilerinize Sorun “Hangi marka X kullanıyorsun?” sorusunu formül olarak kullanırsanız, müşterinize kolaylıkla pazarınıza dair soru yöneltebilirsiniz. Büyük bir pazarın geçerliliğini test etmek için; hedef kitlenize mensup ve müşteriniz olabileceğini düşündüğünüz 20 kişiye “Hangi marka X kullanıyorsun?” diye sorduğunuzda, birçoğu sorunuzu direkt olarak cevaplayacak ve X’in ne olduğunu tanımlayacak kadar bilinçli olacaktır. Örneğin insanlara, “hangi marka araba kullanıyorsun?” diye sorduğunuzda hemen cevabını alırsınız. Ya da “hangi marka ayakkabı giyiyorsun?” sorusunu sorduğunuzda aynı şekilde cevabı saniyeler içinde verecektir potansiyel müşteri. Bu soruyu kendi pazarınızın geçerliliğini test etmek için sorduğunuzda; “O ne ki?” gibi bir tepkiyle karşılaşıyorsanız, muhtemelen hayali bir pazara hitap ediyorsunuz. Bu durumda da genelde kendinizi “yeni bir pazara” hitap ettiğinize inandırarak, ürününüz için mevcut bir pazar olmadığı gerçeğini es geçersiniz. Büyük bir pazarın bundan daha güçlü bir işareti ise, “araba” ve “ayakkabı” örneklerinde olduğu gibi, tüketicinin X’i, “sizi bir noktadan diğerine daha kısa zamanda götüren araç” ya da “ayaklarınız perişan olmadan yürüyüş ve koşu yapabileceğiniz giyecek” gibi tanımlamalardan ziyade, belirli bir ürün kategorisine sokabilmesidir. Bu anlamda, büyük bir pazarda oynamak istiyorsanız, ürününüzün bir kategoriye ait olduğundan emin olun. Kendinizi “benim pazarım çok yeni, ben ilkim” diye kandırmayı bırakın. Diğer bir konu ise, eğer müşteriniz ürün kategorinize aşinaysa, bir soru yöneltildiğinde, pazardaki diğer markalar ve ürünler hakkında da size bilgi verebilecek, hatta bu markaları karşılaştırabilecek düzeyde olacaktır. Örneğin onlara “kola” hakkında bir soru sorduğunuzda, tüketici bir sürü marka ismi söyleyecek ve Coca Cola ile Pepsi’nin rekabetinden ve diğer markaların eksiklerinden bahsedebilecektir. Bu da tüketicinin ürün kategorisindeki oyuncular hakkında ne düşündüğü konusunda size fikir verecek, genel geri bildirim kola’nın sağlıksız olduğu yönündeyse, belki de “sağlık açısından zararsız gazlı içecek” markanızı piyasaya sürebileceksiniz. Teknolojiyi Kullanın Pazarınızı doğrulamak hususunda, kullanabileceğiniz dijital yöntemler de mevcuttur. “Hangi marka X kullanıyorsun? ” sorusunun cevabı pek tabi Google Trends sorgusuyla alınabilir. Potansiyel müşterinizin sizin kategorinizde arama yapıp yapmadığını ve bu konuda neyi merak etmesi gerektiğini dahi bilmesi, ürünü geçerli kılma noktasında değerli verilerdir. Örneğin, “led TV” ile ilgili yüzbinlerce arama olduğunu ve milyonlarca insanın Led TV’nin ne olduğunu bildiğini görmeniz saniyelerinizi alır. Halihazırda ihtiyaç olduğunu bildiğiniz bir pazara girmek istemez misiniz? İlk telefonlara “konuşma telgrafı” ve ilk arabalara “atsız taşıtlar” dendiğini biliyor muydunuz? Önemli olan bu ürünlerin, daha sonradan ne kadar büyük icatlar olduğunu anlaşılması değil, iş anlamında, zamanın değerlerine bağlı kalarak, tüketicinin beklentilerini geleneksel düzeyde karşılamasıydı. Zaten mevcut olan bir pazarda sadece bir “yenilik” getirdiğini iddia eden mucitler, kendi ürün kategorilerini ve işin rekabet boyutunu ancak birkaç yıl geçtikten sonra belirleyebildiler. Yani deyim yerindeyse, köprüyü geçene kadar “ayıya dayı dediler.” Buna diğer harika bir örnek ise Apple’dır. Bir kategoriye yenilik getirmenin, en az yeni bir tanesini oluşturmak kadar önemli olduğunu tüm dünyaya göstermiş bir markadan bahsediyoruz. Dünyaya tamamen yeni bir icat kazandırmak harika bir fikir ve motivasyon kaynağı olsa da, Apple örneğinde açıkça gördüğümüz üzere, halihazırda mevcut laptop, mp3 player, cep telefonu, müzik yazılımı gibi ürünleri yeterince yenilikçi bir yaklaşımla ele alıp, farklı bir boyuta taşıdığınızda, insanlar için tamamen yeni bir kategori oluşturma şansını elinizde tutarsınız. Ve bunu insanların ağzını açık bırakacak şekilde gerçekleştirmeniz sadece vizyonunuzla doğru orantılıdır. 10 yıl öncesine dönelim, akıllı telefonun ne olduğunu biliyor muydunuz? Sonuç olarak, mevcut bir ürün kategorisinde çalışmayı, kopyalamak veya taklit etmekle eşdeğer tutan girişimciler, mevcut bir ürünü Apple’ın yaptığı gibi iyileştirmeyi denemeli ve nereye gideceğini görmelidir. Hedef kitlenizin anladığı bir pazara sahip olup olmadığınızı bilmek öncül görevinizdir. Kitleniz, ürününüzün ne olduğunu anlamazsa, ve bunun diğer mevcut olan ürünlerle karşılaştırmasını yapamıyorsa, kabul edin ki yeni bir pazardasınız. Bu da tamamen farklı strateji ve taktikler gerektiren zorlu bir yolda olduğunuz ve ürününüzü tanımak için çabalamanız gerektiği anlamına gelir. Her iki şartta da, işe tam olarak işin neresinde durduğunuzu çözerek başlayın, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Kurumsal Web Sitesi ile Küçük Girişimler Daha Güçlü
Eğer sizin de küçük veya orta ölçekli bir girişiminiz varsa ve kendinizden katbekat büyük rakiplerle nasıl boy ölçüşebileceğinizi düşünüyorsanız bu yazıda başarılı olmanıza yardım edecek çok sayıda ipucu bulacaksınız.Çoğu küçük ve orta ölçekli girişimcinin fazla teknik veya pahalı olduğunu düşündüğünden ilgilenmediği kurumsal web sitesi olgusunun, biraz incelendiğinde, artık fiziksel bir dükkan kadar önemli olduğu ve onu tamamlamanın yanı sıra pek çok yeni imkan sunduğu da bir gerçek. İstatistiki veriler de bunu doğrular nitelikte. Örneğin TUİK verilerine göre Türkiye'deki tüm  girişimlerin web sitesi sahipliği oranı sadece %53,8. Dolayısıyla Türkiye'deki işletmelerin yarısının kurumsal bir web sitesinin getirdiği faydalardan yararlanmadığını söylemek mümkün.Peki bu faydalar tam olarak ne? İşte küçük ve orta ölçekli işletmelerin kurumsal bir web sitesinden elde edeceği belli başlı başlı faydalar:1. Satış Öncesi Bilgilendirme
: Günümüzde çoğu kişi satın almadan önce internetten ürün ve fiyat araştırması yapıyor. 
Bu noktada potansiyel müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş bir kurumsal web sitesi, müşterilerin sizi tercih etmesini sağlayabilir.2. Kurumsal Kimlik Kontrolü
: Çoğu sosyal medya platformunda hakkınızda yazılanları tam anlamıyla kontrol etmeniz mümkün değildir. Gerek reklam ve tanıtım faaliyetleriniz, gerekse hakkınızda yapılan yorumların kontrolü açısından internet üzerinde tamamen sizin kontrolünüzde olan yegane alan kendi web sitenizdir.3. Sınırların Aşılması: 
Fiziksel dükkanınızın yanı sıra oluşturacağınız bir sanal mağaza, normalde ulaşamadığınız kitlelere ulaşabilmenizi sağlar.4. Az Parayla Büyük Etki
: Küçük ve orta ölçekli işletmeler için az parayla büyük işler yapabilmek önemlidir. Bu nedenle kaynakları etki süresi kısıtlı ve dar bir kitleye hitap eden çalışmalara yönlendirmektense kurumsal web sitesi gibi topyekün bir etki sağlayacak bir alana aktarmak doğru bir karar olacaktır.5. Bedava İletişim
: Bir web sitesi dahilindeki chat, e-posta ve ziyaretçi defteri alanları müşterilerin sizinle ücretsiz olarak iletişim kurabilmesini sağlar.6. Eşit Rekabet Ortamı
: Kurumsal web sitelerinin temel yapısı büyük veya küçük işletme farketmeksizin aynıdır. İşlevsellik ve tasarım açısından başarılı olan bir web sitesi ile küçük işletmeler, kendilerinden katbekat büyük işletmelerle boy ölçüşebilirler.7. Online Satış
: Web sitesi dahilindeki sanal mağaza ile normal satışlara ek olarak internet üzerinden de satış yapmak ve yeni satış kanalları oluşturmak mümkündür.Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Girişimci Olmak İçin Çok mu Geç?
Girişimci profilini sadece Hollywood filmlerinde gördüyseniz, muhtemelen “artık bu işler için çok yaşlıyım dostum” gibi bir Samuel L. Jackson repliği sarfedebilirsiniz. Çünkü o girişimci, Social Network’de de gördüğümüz gibi, Mark Zuckerberg gibi 20 yaşında, üniversitenin kurallarına karşı gelen, kot pantolonlu ve kapşonlusuyla Harvard müdürünü ters köşeye yatırabilen asi ve alabildiğine genç bir dahidir. (İlgili Yazı : Girişimcilerin Mutlaka İzlemesi Gereken 6 Gaz Film) Ama yapımlarda her ne kadar, bu genç ve deneyimsiz stereotipler kullanılsa da, onlar sadece girişimcilik örneklerinin bir parçasını oluşturabilirler. Kot pantolon giymiyorsunuz, 20 yaşında değilsiniz ve üniversiteyi isyankar bir tavırla terkedemiyorsunuz diye, girişimci olamazsınız diye bir şey elbette yok! Hatta bugün dünyada başarılı olmuş girişimcilerin pek çoğu, (yılların deneyimini edinmiş oldukları) 30′larına, 40′larına ve hatta 50′lerine ulaşmadan kendi işlerini kurmayı akıllarından dahi geçirmemiştir. Örneğin James Dyson, kendi adıyla piyasada olan mucizevi elektrik süpürgesini tam 15 yılın sonunda icat etti. Şu anda net değeri 3.000.000.000$ (çok fazla sıfır var değil mi?) . Daha önce kendisinden detaylıca bahsetmiştik. Başka örnekleri de Funders and Founders aşağıdaki infografikte bir araya getirmiş. Bunlar arasında, Zara’nın patronu Amancio Ortega’nın, 30 yaşına kadar bir gömlek mağazasında tezgahtar olduğu ve McDonald’s kurucusu Ray Kroc’un 52 yaşına kadar kağıt bardaklar ve milkshake karıştırıcısı sattığı gibi çarpıcı örneklere rastlamak mümkün. Yani diyeceğimiz o ki; 30′unuza yaklaşıyorsanız veya geçtiyseniz, kendi işinizi kurmak konusunda ümitsizliğe kapılıp üzülmeyin. Sevdiğiniz bir şeyi yapmanın, tutkulu ve mantıklı olduğunuz sürece, hiçbir kötü yanı yok, hatta iyimser bir tahminle sizi zengin etme ihtimali var! Yıllarca çalıştığınız sektör içinde edindiğiniz iş ve hayat tecrübesi de ziyadesiyle yardımcı olacaktır. 55 yaşında reklam yıldızı olan Ayşe Teyze’yi de unutmayın! (Yiyin gari!) Buyrun infografiğe birlikte bakalım ve bugün birçoğumuzun tanıdığı başarılı insanların, öncesinde ne yaptıklarına bir göz atalım:
Reklam
5 Adımda İş Planı Hazırlamak
İş planı her girişim ve girişimcinin ihtiyacı olan, kritik bir araçtır. Fakat her girişimci, işletme okumadığı ve MBA yapmadığı için, iş planının ne olduğunu, profesyonel bir girişimde bulunana kadar bilmiyor olabilir. Veya eğer ilk defa bir iş planı hazırlayacaksa, “ yahu bununla kim uğraşacak, daha yapılacak tonla işimiz var ” şeklinde geçiştirme yolun gidebilir - kendimden biliyorum- , veya iş yükünden gözü korkabilir. Fakat her ne kadar birçok şirket sahibi ve girişimci iş planının uzun olması gerektiğini düşünse de, genelde taze bir girişim (startup) için tek sayfalık bir iş planı, başlangıçta duyacağınız tüm ihtiyaçları kapsar ve işe koyulmak için yeterince organize olmanızı sağlar. Planı tek sayfalık yazıyorsunuz diye, bu, öğrendikçe ve koşullar değiştikçe onu modifiye edemeyeceğiniz ya da ekleme yapamayacağınız anlamına gelmiyor elbette. Hatta eklemenizi tavsiye edebilirim. Örneğin girişiminiz büyüyorsa ve daha fazla sermayeye ihtiyaç duymaya başladıysa, bunu mutlaka planınıza eklemelisiniz. Bu gibi örneklerle de “kervanı yolda düzmeye” devam edebilirsiniz. Unutmayın ki, en kötü iş planı, hiç yazmadığınızdır. “Onu da araştırayım, bunu da test edeyim” diyerek yapacağınız başlangıcı geciktirmeyin. Tek sayfalık iş planınızı oluşturmak için 5 kolay adımı aşağıda sıraladık, umarız işinize yarar : 1. İşe vizyon ile başlayın. Planı, sonunu düşünerek başlatın. Projenizin nereye gitmesini istediğinizi düşünün ve öncelikli olarak bu öngörülere odaklanın. Bu, planınızın genel havasını oluşturacaktır. Projenizi büyütmek ve sonunda onu satmak mı istiyorsunuz? Ya da şirketinizin mirasınız olmasını ve ömrünüzün sonuna kadar adınızla anılmasını mı istiyorsunuz? Nihai hedefiniz için vizyonunuz nedir? Aklınızda sonunda ne olacağı sorusuyla başlamak önemlidir. Vizyonunuz bu nihai hedefi iyi özetlemeli ve tanımlamalıdır. Bakmayın siz o , “sonunu düşünen kahraman olamaz” diyenlere! 2. Hedef tanımı oluşturun. Vizyonunuzun ne olduğunu siz elbette biliyorsunuz. Fakat o vizyonu gerçekleştirmek için neler yapacağınızı, başkaları için de tanımlamanız gerekiyor. Ve bunların ulaşılabilir, özet tanımlamalar olması gerekiyor. Bu tanımlar yapacaklarınızı o kadar belirgin ifade etmeli ki, iş modelinizi değiştirmedikçe, burada söylenenlerden başka birşey yapmıyor olmasınız – tabi ki kendinizle çelişmemek adına. Çünkü bu tanımlar, ekibinizin ve hatta varsa çalışanlarınızın göreceği ve inanacağı bir manifesto olmalı. 1 hafta sonra “aslında şunu da yapmak için buradayız arkadaşlar” derseniz, hem inandırıcılığınızı kaybedersiniz, hem de uygulamada sorun yaşarsınız. 3. Hedef listesi yapın. Hedeflerinizi maddeler halinde sıralanmış, ulaşılması gereken proje çıktıları olarak değerlendirin. Bir satış hedefiniz mi var? “Kendi pazarımın en az %10′una hakim olacağım”. Ya da belki ücretli abone edinme hedefi olabilir : “2. çeyrekte abone sayısını %30 arttıracağım” Bu hedeflerin hepsinde deadline (mühlet) olmasına dikkat edin. Çünkü bunlar, projenin büyümesi için belirli bir zaman içinde gerçekleştirilmesi gereken küçük hedeflerdir. Ama merak etmeyin, dip toplamda yekün tutar! 4. Stratejilerinizi belirleyin. Stratejileriniz, hedeflerinizi nasıl gerçekleştireceğinizi belirler. Pazarlama planınız var mı? Pazarınızda müşteriler kim? Rakipler? Peki ya satış stratejiniz? Zamanınızın çoğunu araştırma geliştirmeye mi harcayacaksınız? Tüm bu soruları kapsayan, genel bir duruş fikriniz var mı? İşte tüm bunları üstünkörü de olsa belirlemeniz gerekiyor. Özellikle, pazarın durumunu çok iyi bilmeniz ve müşterinizi ÇOK İYİ tanıyor olmanız gerekiyor. 5. Hareket planı oluşturun. Bir hedefiniz var, ve izleyeceğiniz stratejide karar kıldınız, peki kağıda yazdığınız tüm bu havalı şeylerden sonra, elinizde somut birşey var mı? Cevap tabi ki hayır. Bu aşamada ihtiyacınız olan, uygulanabilir ve somut adımları belirlemektir. Kısa süreli veya günlük olması gereken bu adımlar, nihai hedefinize hizmet etmeli ve vizyonunuza uygun olmalıdır. Örneğin, yıl sonuna kadar projenizin abone sayısını 5000′e artırmak istiyorsunuz. Stratejiniz de cold calling (rehberden rastgele telefon numaralarını arayarak yapılan satış) yapmak olsun. Bu durumda günlük uygulanabilir hareket planınız, günde 10 arama yapmak olabilir. Hatta zaten 10 arama yapıyorsanız, hedefinize daha layık olduğunu düşünüp 10+2 arama yapabilirsiniz. Küçük bir hesap yapalım Haftasonları çalışmadığınız takdirde her gün fazladan 2 arama, haftada 10, senede yaklaşık 500 fazladan arama anlamına gelir. Müşteri edinme (conversion) oranınız %50 olsa, nihayetinde fazladan 250 abone anlamına gelir servisiniz için. Bu gibi örnekler çoğaltılabilir ama unutmayın, dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, her bir plan ve stratejinizin, nihai hedefinize ve vizyonunuza hizmet etmesini sağlamaktır. İş planı hazırlamak, zaman zaman biraz meşakkatli bir iş olabilir, yine de haddinden fazla karmaşık olması gerekmiyor. Süreci yukarıda belirttiğimiz maddelerle basitleştirebilir ve hemen şu anda iş planınızı yazmaya başlayabilirsiniz. Ya da illa, ben daha detaylı şeylerden bahsedeceğim, yok mu bunun daha iyisi diyorsanız, aşağıdaki Washington State University’nin hazırladığı infografikten de faydalanabilirsiniz : Hala; “zor iş, hazırlayamam ben” diyorsanız, sizi şöyle alalım :
Türkiye'nin En Prestijli Teknolojik İş Fikri Yarışması Yeni Fikirler Yeni İşler 1.5 Milyon TL Ödül Veriyor!
ODTÜ ve ODTÜ Teknokent tarafından bu yıl 10’uncusu organize edilen, lider girişimcilik yarışmasıYeni Fikirler Yeni İşler’in 2014 dönemi kayıtları başladı. Genç nesillere girişimciliği ve inovasyonu aşılamayı hedefleyen Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin “İş Bulan Değil, İş Kuran Mezun” yaklaşımı benimsenerek organize ediliyor. Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması, yenilikçi ve teknoloji tabanlı iş fikri olan öğrencilerin ve mezunların fikirlerini hayata geçirmeleri için uygun ortamı sağlıyor, başarılı iş adamları olmaları yolunda destekler veriyor. Yarışmaya tüm üniversitelerin tüm bölümlerinde lisans/yüksek lisans/doktora öğrencisi veya mezunu(mezuniyetin üzerinden 5 yılı geçmemiş olması kaydıyla) olan herkes katılabiliyor. Yarışmaya katılanlar derecelerine göre aşağıdaki maddi ödüllere sahip olacaklar… ELGİNKAN Vakfı Büyük Ödülü   100.000 TLSAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI  Büyük Ödülü 100.000 TL BİLİŞİM KATEGORİSİ Büyük Ödülü 100.000 TLOSTİM Özel Ödülü  25.000 TLTEB Özel Ödülü 25.000 TLASELSAN Özel Ödülü 25.000 TL Doğrudan maddi ödüllerin dışında yarışmacılar için birçok farklı destek sunuluyor… Kuluçkalık Amerika Kampı Fikri Mülkiyet Hakları Koruması İş Planı ve Girişimcilik Eğitimleri Mentorluklar Hukuki ve Teknolojik Danışmanlıklar Yatırımcı Buluşmaları Tüm bu hizmetler ile birlikte Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda maddi değeri toplam 1,5 Milyon TLbüyüklüğüne ulaşan destekler sunuluyor. Yarışma hakkında daha detaylı bilgi için www.yfyi.com adresini ziyaret edebilir, başvurularınızı 28 Nisan 2014 tarihine kadar başvuru sayfasından yapabilirsiniz.
Reklam
Girişimci Olmak
Girişimci pazardaki herhangi bir boşluğu görerek değerlendiren, iş fikrini hayata geçirerek bu boşluğu dolduran kişidir. Girişimcilik ise pazardaki fırsatların belirlenmesi ile başlayan, kaynaklar ve girdiler kullanılarak yeni işlerin yaratıldığı, ekonomik fırsatların refaha dönüştürüldüğü dinamik bir süreçtir. Girişimci; Hayalleri olan, Risk alabilen, Fırsatları gözlemleyebilen, Yatırımı yapıp organize/koordine ve kontrol edebilen, Öz sermayenin sahibi olan ve riski üstlenebilen, İş yeri, eleman, ekipman, finansman v.b. girdileri temin eden, İşin yapılması için gerekli bilgi ve beceriye sahip kişidir. Girişimci adayı bir işe atılmayı planlıyorsa önce aşağıdaki nitelikleri az-çok taşıyıp taşımadığını kendine sormalıdır. Bir girişimci adayı;
Göz Hastanesi Açmak
Son yıllarda hızla artan diğer bir sektör de göz hastaneleri oldu. Son bir yılda açılan göz hastanesi sayısı 50 adeti geçti.Göz hastanelerinin hedef kitlesi şehir merkezinden uzak alanlar olarak belirleniyor. Bu ince ayrıntı göz önünde bulundurularak Anadolu’da göz hastanesi yatırımı yapmak mantıklı bir girişim adımı olarak ele alınabilir.Sadece göz alanında faaliyet veren bu sağlık merkezlerinin girişim maliyeti biraz bütçeleri zorlasa da devlet ve diğer yatırımcılar tarafından desteklenen bir alandır.Göz hastanesi kurulumu bitirildikten sonra faaliyet start verilmesi ile birlikte yatırımcılar kar aşamasına geçmektedir.Yazının devamı içinhttp://isfikri.org/goz-hastanesi-acmak.html
Ben Cardwell Facebook ile Zengin Oldu
İnternetten para kazananlar serisine yeni bir girişimci katıldı. 21 yaşındaki Ben Cardwell geçen yıl üniversite öğrenimine devam edebilmek için bir benzin istasyonunda pompacı olarak çalışıyordu. Cardwell şimdi ise binlerce doların sahibi oldu. Facebook üzerinden kurduğu e-ticaret sitesi ile başarı yakalayan Cardwell geçen yıl aralık ayının sonunda ise toplamda 1 milyon dolarlık satış yapma başarısı gösterdi. Benzin istasyonunda çalıştığı günleri esprili bir şekilde anan Cardwell “Benzin istasyonu işi bir zamanlar eğlenceliydi. Soygun yapmak için gelen hırsızların yakalanmasına yardım bile ettim” diyor. Benzin istasyonunda çalışmanın zorlukları olduğuna da işaret eden Cardwell, “4 yıl boyunca üst üste yılbaşı tatilinde çalışmak zorunda kaldım” ifadesini kullanıyor. Business Insider’ın haberine göre benzin istasyonundan ayrılmak istediği zaman kendisine terfi önerilen Cardwell bunu geri çevirip okuluna odaklanmak için işinden ayrılıyor. Daha sonra nasıl para kazanabileceğinin yollarını düşünmeye başlıyor. Cardwell daha sonra Yeni Zelanda’nın en büyük online ticaret platformlarından biri olan TradeMe üzerinden kıyafet satışı yapıyor. Burada da işleri pek yolunda gitmiyor. Daha sonra Cardwell markasını yaymak için Facebook üzerinden bir grup kurup satış yapmaya başlıyor. Bu da ilk başlarda beklenen etkiyi yapmıyor. Facebook’a girmesinden sonra birkaç hafta içinde bir Facebook çalışanı Cardwell’e mesaj atarak Facebook’a reklam vermesi gerektiğini ve böylece işlerini büyütebileceğini anlatıyor.Ben Cardwell Facebook Reklamları ile Kazanmaya başladı
Para Kullanmayı Reddeden Adam: Mark Boyle
Yaşadığımız soruların çoğunun kaynağında para olduğunu düşünürüz. Bunu düşünmekte haklı da sayılırız. Banka borçları, hep almak istediğiniz ayakkabı, okulun taksitleri, evin kirası, arabanın sigortası… Her şey para ile ilgili. Parasını karşılayabildiğiniz mutlusunuz, karşılayamadığınızda ise mutsuz. Peki, bizi bu kadar mutsuz eden bir şeyi niye hayatımızdan çıkaramıyoruz?Çünkü bir kısır döngü içindeyiz. İçinde varolmak zorunda olduğumuz toplumun temeli paraya dayanıyor ve eğer parayı hayatımızdan çıkaracaksak, toplum içinde barınamayız demektir. Bunu belki biz yapamayız ama yapabilen birisi var. Sizi onunla tanıştıralım ve hikayesini anlatalım: Mark Boyleİrlandalı Mark Boyle üniversiteyi bitirip iş hayatına atıldığında hayalleri tanıdıktı. Mümkün olduğu kadar çok para kazanmak, daha büyük bir eve sahip olmak, istediği her şeyi satın alabilmek. Ve işler tam da istediği gibi gidiyordu. Bir organik gıda şirketinde yöneticilik yapan Boyle’ın limanda demirli bir yatı bile vardı.Her şey 2007 yılında başladı. Bir akşam yatında arkadaşıyla şarap içiyor ve dünyayı mahveden şeylerden söz ediyorlardı. Çevre kirliliği, hayvan katliamları, fakirlik, eşitsizlik… Konuşmanın bir noktasında Boyle aslında değindikleri tüm sorunlarda onların da payı olduğunu fark etti. Dünyadaki sorunların farkında olacak kadar duyarlıydılar ama yine de yaşam tarzları ve tüketimleri bu sorunları ortaya çıkartan kapitalist makinayı besliyordu.Üniversitedeki son senesinde Gandhi filmini izleyen ve o günü ‘hayatının değiştiği gün’ olarak tanımlayan Boyle, yatta farkına vardığı şeyler üzerine bir kez daha Hintli aktivistin felsefesini anımsadı: “Kendiniz, dünyada görmek istediğiniz değişim olmalısınız.” Boyle o akşam bir şeyleri değiştirmek istiyorsa, kendi hayatından başlaması gerektiğini fark etti.Boyle’ın ilk faaliyeti Freeconomy Community (Özgür/Bedava Ekonomi Topluluğu) isimli bir topluluk kurmak oldu. Bu topluluğun amacı üyelerinin hiç para taşımaması ve mümkün olduğu kadar az mal varlığına sahip olmasıydı. 2,5 sene boyunca Boyle böyle yaşadı. Hatta Hindistan’a kadar gidip Gandhi’nin memleketini gezdi.2009 yılında Boyle her şeyi bir adım ötesine taşıdı. Artık tamamen parasız yaşayacaktı. Para harcamayacaktı ve para kazanmayacaktı. Sahip olmayacaktı ve elindekini paylaşacaktı.“Tüketici ve tüketilen arasındaki uçurum o kadar büyüdü ki artık satın aldığımız şeylerin yol açtığı zarar ve acının hiç bir şekilde farkında değiliz. Çok az insan başkalarına acı çektirmek ister, çoğu aslında zarar verdiğinin farkında değildir. Bu uçurumun ortaya çıkmasının sebebi, para.”Boyle bu kararının ardından işini bıraktı, sahip olduklarını terk etti ve para kullanmadan yaşayacağı yeni bir hayat inşaa etmeye başladı. Gıda ihtiyacını kendi yetiştirdiği, doğadan topladığı ve takas yoluyla aldığı bitkilerle karşılıyor.Bir karavanda yaşıyor. Karavanı para harcamadan almış. Yurtdışında yaygın olan ve insanların kullanmadıkları eşyalarını ihtiyacı olanlara hediye etmesini amaçlayan Freecycle isimli bir organizasyon vasıtasıyla…Kurucusu olduğu ve kendisi gibi yaşamak isteyen insanların yer aldığı Freeconomy Community üyeleriyle birlikte bir tarlanın etrafında yaşıyorlar. O tarlaya ekim yapıyorlar, pişirdiklerini paylaşıyorlar. Kaldıkları yerin yakınındaki bir nehirde yıkanıyorlar, ulaşım ihtiyacını bisikletlerle karşılıyorlar.“Eğer kendi gıdamızı yetiştiriyor olsaydık, bugün olduğu gibi 3’te 1’ini çöpe atıyor olmazdık. Eğer kendi masa ve sandalyelerimizi üretiyor olsaydık, evimizi her değiştirdiğimizde onları çöpe atmazdık. Eğer kendi suyumuzu temizlemek zorunda kalsaydık, çöpümüzü onun içine boşaltmazdık.”Boyle yaşadığı hayattan çok memnun ama tüm dünyanın böyle yaşayamayacağını düşünüyor. Eğer bu söz konusu olsaydı, ortaya kaos çıkardı. Bu düzenin sunduklarına bağımlı durumdayız. Boyle’a göre hayatımızı kökten değiştiremesek bile yaşama şeklimizi gözden geçirebiliriz. İnsanoğlu bu dünyada geçirdiği zamanın %90’ı boyunca parasız ve daha ekolojik yaşadı. Şu anda da parayı kullanan tek türüz çünkü doğa ile olan tüm iletişimimizi kaybettik.“İnsanlar benim kapitalism karşıtı olduğumu söylüyor. Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümeyi hedefleyen kapitalismin birçok defosu olduğunu düşünmekle beraber ben hiçbir şeyin karşıtı değilim. Ben doğa yanlısıyım, topluluk yanlısıyım ve mutluluk yanlısıyım. Eğer tüm bu tüketim ve çevre yıkımı bizi daha mutlu etseydi anlardım. Ama aksine mutsuzluğun göstergesi olan her şey; depresyon, suç, akıl hastalıkları, obezite ve intihar yükselişte. Daha çok para sahibi olmak, daha çok mutlu etmiyor.”
Reklam