onedio
article/comments
article/share
Haberler
10 Kasım: Bitmeyen Bir Devrimin Anatomisi ve Minnetin Tezahürü

etiket 10 Kasım: Bitmeyen Bir Devrimin Anatomisi ve Minnetin Tezahürü

Bugün, yalnızca bir liderin ebediyete intikal edişinin değil, bizatihi bir medeniyet krizinin tam ortasında kendini var etmiş bir iradenin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, fiziksel varlığını aşarak kolektif tarihsel hafızamızda ve hatta bireysel kimlik inşamızda nasıl kurucu bir role büründüğünü ve bu rolün bizlere yüklediği ontolojik sorumluluğu ve o derin minnet borcunu anlamlandırma çabasının tezahürüdür.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Onun, Mondros Mütarekesi'nin getirdiği umutsuzluk ve çözülme atmosferinden, bir milletin kaderine yeniden müdahale edebileceği inancını doğuran "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesidir.

Onun, Mondros Mütarekesi'nin getirdiği umutsuzluk ve çözülme atmosferinden, bir milletin kaderine yeniden müdahale edebileceği inancını doğuran "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesidir.

Bu ilk yalnızca taktiksel bir siyasi hamle değil, aksine toplumsal bir organizmanın kendine olan güvenini inşa eden ve bize, aidiyetimizin temelini oluşturan bu topraklarda, irademizin eseri olarak bir vatanın varlığını hatırlatan epistemolojik bir kırılmanın manifestosu niteliğindedir.

Cumhuriyet'i ilan ederken, Saltanat'ı ve Hilafet'i tasfiye ederken sergilediği radikalizm, basit bir yönetim biçimi değişikliğinden ziyade, bireyi kul olmaktan çıkarıp özgür bir yurttaş konumuna yükselten, kadını toplumsal hayatın görünmezliğinden sıyırıp onu siyasetin ve kamusal alanın merkezine yerleştiren ve bu sayede bizlere, bugün sahip olduğumuz modern kimliğin tüm bileşenlerini bahşeden, dolayısıyla minnet duygusunun salt duygusal bir tepki değil, aksine bu kimliğin kurucu unsurlarına dair tarihsel bir bilinçlenmenin kaçınılmaz sonucu olduğu bir sosyolojik devrimin ta kendisidir.

'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' şeklinde özetlenebilecek olan pozitivist ve rasyonalist düsturu, yalnızca pedagojik bir öğüt olmanın çok ötesinde, dogmatik düşüncenin bin yıllar içinde ördüğü zihinsel prangaları kırmayı ve bireyi, eleştirel aklın ışığında kendi hakikatini inşa edebilen özerk bir varlık haline getirmeyi amaçlayan, bu uğurda minnetimizin bir borç değil, bir var olma biçimine dönüştüğü felsefi bir projenin temel dayanağıdır.

Dolayısıyla, her 10 Kasım'da hissettiğimiz ve ifade etmekte kelimelerin kifayetsiz kaldığı o derin minnet ve sarsılmaz aidiyet hissi, geçmişe dair romantik bir özlemin değil, onun 'Tam bağımsızlık' ve 'Muasır medeniyet' olarak formüle ettiği, ancak nihai hedefi olarak her daim 'daha ileriye' işaret eden bu bitmeyen projede, kendi payımıza düşen sorumluluğu ne ölçüde yerine getirebildiğimiz sorusunun, kolektif vicdanımızda yarattığı titizlik ve kendini hesaba çekme eyleminin doğal bir dışavurumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Onun 'İstikbal göklerdedir' vizyonuyla somutlaşan ileri teknoloji ve bilim idealinin, günümüz dijital çağının yapay zeka, uzay teknolojileri ve biyogenetik gibi sınırları zorlayan disiplinlerinde ne denli bir öngörüyle şekillendirilmiş olduğunu idrak etmek, minnetimizi, geçmişe statik bir saygı duruşu olmaktan çıkarıp, geleceği aktif bir şekilde inşa etme azmine dönüştüren ve bu anlamda onun projesini tamamlanmamış bir metin olarak okuyup sürekli yeniden yorumlamamızı zaruri kılan dinamik bir olgudur.

Bu minnet ve aidiyetin bir diğer temel dayanağı, onun askeri ve siyasi dehasının ötesinde, bir kültür insanı olarak sanata, edebiyata ve müziğe verdiği stratejik önemde yatmaktadır.

Bu minnet ve aidiyetin bir diğer temel dayanağı, onun askeri ve siyasi dehasının ötesinde, bir kültür insanı olarak sanata, edebiyata ve müziğe verdiği stratejik önemde yatmaktadır.

Bu, yalnızca bir medeniyet projesinin estetik boyutunu tamamlamak için değil, aynı zamanda ulusal bir kimliği, kültürel üretim ve yaratıcılık zemininde ince ince dokuyarak, bize sadece siyasi bir vatandaşlık değil, aynı zamanda ortak bir estetik duyarlılık ve hafıza bahşetme çabasının sonucudur.

Nihayetinde, bu derin minnet ve sarsılmaz aidiyet hissi, tarihsel bir borcun ötesinde, kurucu felsefesini benliğimizin her zerresine işlemiş olduğumuz bir medeniyet projesine duyduğumuz varoluşsal bağlılığın tezahürüdür. Onun 'Büyük Nutuk'ta satır satır işlediği o irade, sadece geçmişin anıtsal bir belgesi değil, bugünün karmaşık labirentlerinde yolumu ışığımız olmaya devam eden canlı bir pusuladır. Bu yüzden her 10 Kasım'da, sirenlerin sesiyle çöken o derin sessizlikte, yalnızca kaybın hüznünü değil, aynı zamanda bize bırakılan bu entelektüel ve manevi mirasın ağırlığını ve şerefini de duyumsarız. O, artık tarihin sayfalarında bir isim olmaktan çıkmış, kolektif bilincimizin temel kodlarına dönüşmüş, varlığımızın anlamını borçlu olduğumuz kurucu bir ilkedir. Ve bizler, bu ilkenin bekçileri olarak, onu yalnızca anmakla değil, anlayarak, yaşatarak ve daha ileriye taşıyarak asıl minnet borcumuzu ödeyeceğimizin bilinciyle, o büyük sessizliğin içinde söz veririz.

Instagram

X

LinkedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
1
1
1
1
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam