Akın Ekici ile Röportaj: Sanatın Döngüsel Yolculuğu
Sanat, zamanın katmanlarını kazıyarak hafızayı uyandırır; bir fraktal gibi, küçüğün büyüğü doğurduğu sonsuz bir döngüde. Bugün, 4 Ekim 2025'te, Kocaeli Kongre Merkezi'nde kapılarını açan 15. Uluslararası Kocaeli Kitap Fuarı, bu kentin kültürel nabzını bir kez daha tutuyor – edebiyatın satır aralarından sanatın renkli fırça darbelerine uzanan bir şölen. Tam da bu ruhla, ressam Akın Ekici'nin Mayıs ayında SEKA Sanat İhtisas Merkezi'nde büyük yankı uyandıran '30° Doğu Meridyeni Kocaeli: Bir Zaman Fraktalı' sergisi, kentin endüstriyel ve doğal katmanlarını soyut bir estetikle yorumlarken, fuarın edebiyat-sanat diyaloğuna ilham oluyor. Hukukçu kimliğinden spatula tekniğinin ustasına evrilen Ekici, eserlerinde Kocaeli'nin 30° Doğu Meridyeni'ni bir zaman makinesi gibi canlandırıyor: Sanayi devriminden Kuvâ-yi Milliye ruhuna, mavi körfezden Keltepe çiğdemlerine uzanan bir fraktal hafıza. Bu röportajda, Ekici'nin yolculuğunu, renklerin duygusal pusulasını ve Kocaeli'nin kültürel mirasını, fuarın taze enerjisiyle harmanlayarak keşfedeceğiz. Zira Kocaeli, kitap sayfalarının arasında boya katmanlarının ritmini duyuruyor – sanatseverleri, bu döngüsel hikâyeye davet ediyoruz.
Kocaeli Sanat ve Kent Kitabı; “30° Doğu Meridyeni Şehrengîz”

Serginin Kocaeli kent hafızasına katkısında bulunacak bir tane de kitabı kaleme alınıyor. “30° Doğu Meridyeni Şehrengîz” adıyla çalışılan ve Prof.Dr. Uğur Batı tarafından yazılan kitap, modern bir şehrengiz olma iddiasında. Kocaeli Şehrengizi, sanat, edebiyat, şehir kültürü, tarih, mitoloji ekseninde özel bir kitapt. İçinde kurgunun, şiirin, göstergebilim, retorik ve hikaye anlatımının çeşitli unsurlarını içeriyor. Eserde farklı disiplinlerden gelen derin bir araştırmalar var. Kocaeli kentine dair, bu kadim ve modern şehre dair mekan, insan, tarihsel unsurların hikayeleştirilmesi kitapta yapılmış durumda.
Kariyer yolculuğunuzu, hukukçu kimliğinizden ressamlığa geçişinizi anlatır mısınız? Bu iki dünyanın kesişim noktasında neler yaşadınız?

Akın Ekici: yılında Kayseri'de doğdum, ama çocukluğumun büyük kısmı anne memleketim Bergama'da geçti; oranın taşlı yollarında, zeytinliklerinde büyüdüm. İki yaşımdan üniversite yıllarıma kadar o coğrafyanın izlerini taşıdım üzerimde. 1989'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdim, çünkü biliyordum ki hayatın gerçekleri karşısında bir kalkanım olmalıydı. Ama sanat, o kalkanın arkasında hep pusuda bekliyordu. İlkokulda resim öğretmeni arkadaşları olan anne babamın teşvikiyle fırçayı elime aldım; Bergama ve İzmir'deki yarışmalarda ödüller kazandım, ama hukuk yolunu seçtim. Sanatın, ne iş yaparsam yapayım yanımda olacağını içgüdüsel olarak hissediyordum. Nitekim öyle oldu. 1991'de avukatlığa başladım, bankacılık sektöründe yıllarca hukuk müşaviri, baş müşaviri oldum – Garanti Bankası'nda 14 yıl geçirdim, 2008'de ayrıldım. O yıllarda resim, bir kaçış, bir nefes alma molasıydı; ofis masasının arasında, geceleri atölyede fırçayı sallardım. Ama 2009'da serbest avukatlığa geçince, terazinin kefeleri değişti. Resim, hukukun katı kurallarından kurtulup özgürleştiğim bir alana dönüştü. Beyoğlu Akademililer Sanat Merkezi'nde Resul Aytemür Atölyesi'nde çalıştım, 2012'den beri spatula ile soyut ve soyutlamalara daldım. Dengeyi kurmak mı? Ah, o denge bir ip cambazlığı gibiydi. Zamanı çalardım kendimden; hafta sonları atölyede, ofiste kalanlar evdeyken ben boya kokusuyla dönerdim. Ailem destekledi, ortaklarım anlayış gösterdi. Ruhsal olarak ise, zihni ikiye bölmek verimi düşürüyordu – ta ki her iki alanı birbirine besletene kadar. Hukuk bana disiplin verdi, sanat hukukun gri sayfalarına renk kattı. Bugün 20 kişisel sergi yaptım, dokuzu yurtdışında; en son Kocaeli ve İstanbul'da aynı anda iki büyük sergiyle rekor kırmış olabiliriz. Bu geçiş, bir döngü gibi: Hukuktan sanata, sanattan hayata geri dönen bir ritim.
Hukuk pratiğinizle resim sanatını bir arada yürütmek, özellikle yoğun bankacılık yıllarında nasıl bir zorluktu? Bu dengeyi nasıl sağladınız ve her iki alan birbirini nasıl etkiledi?
Zorluk? Sanki iki nehir arasında köprü kurmak gibiydi; bir yanda evrak yığınları, diğer yanda tuvalin sonsuz beyazlığı. 2009 öncesi, bankada günler uzar, geceler kısalırdı – hukuk dosyaları arasında resim yapmak, bir sigara molası kadar kıymetliydi. Ama o molalar birikti, birikti ve sonunda sel oldu. En büyük sır, zamanı yönetmekti: Ofisten atölyeye koşarken, yolda bile kompozisyonlar tasarlıyordum. Hafta sonları dinlenmek yerine, spatula elime yapışırdı; yorgunluk yerine heyecan duyuyordum. Ailem –eşim, çocuklarım– bu fedakârlığa ortak oldu, yoksa imkânsızdı. Ruhsal denge ise daha incelikli: Hukuk zihni keskinleştirir, mantık kurar; sanat o mantığı eritir, duyguya bırakır. Bir dava kazanmak gibi, bir resmin katmanlarını kazımak... İkisi de mücadele, ikisi de zafer. Zamanla fark ettim ki, hukuk sanatı disipline soktu – kompozisyonlarımda hukuki bir simetri var; sanat ise hukuku yumuşattı, empati kattı müvekkillere. Bugün atölyede geçirdiğim saatler ofistekinden fazla; ama o denge, her iki nehrin suyunu birleştirdi. Sansasyonel değil, organik bir akış: Sanat hukukun katılığını eritti, hukuk sanatın kaosunu yapılandırdı. Bu sayede, eserlerimde hem felsefi derinlik hem de teknik kusursuzluk var.
Kendinize özgü spatula tekniğinizi nasıl geliştirdiniz? Kalın boya katmanları, çok katmanlı yapılar... Bu sürecin arkasındaki hikâyeyi ve denemeleri paylaşır mısınız?

Ah, spatula... O bir tesadüfün zaferi, bir yorgun gecenin hediyesi. Yaklaşık 12 yıl önce, atölyede astar boyarken fırçadan bıktım; yorgunluktan palete bile tahammül edemedim, boyayı tüpten doğrudan tuvale sıktım. Kaymaya başladı aşağı, panikle spatula kaptım, yukarı yaydım. O an, spatulanın açısına göre değişen dokular, kuvvete göre çıkan izler... Yorgunluk uçtu, yerine bir coşku geldi. Saatler geçti fark etmedim; tek bir astar, onlarca kompozisyona dönüştü. O prematüre eserler ilgi gördü, taklitler peşinden geldi – o zaman düşündüm, bir adım öteye gitmeliyim. Çok katmanlılığa daldım: Yaş boyayı karıştırmadan üst üste koymak, çamurlaşmadan saf renkleri korumak... Yüzlerce tüp boya ziyan oldu, emekler boşa gitti sandım ama her hata bir ders. Fiziksel olarak da zor: Kol kasları, bilek gücü – sanki spor yapıyormuşum gibi. Üst katmanı kazıyarak alttakini ortaya çıkarmak, bir bulmaca; macun şekeri gibi katmanlar, bir rengin içinden başka bir renk fışkırıyor. Monokromlarda en sevdiğim: Uzaktan tek renk, yakından altı-sekiz ton, ışık oyunları yaratıyor – metalik astarla birleşince, resim canlanıyor, yanıp sönüyor. Markaları öğrendim: Hangi pigment örtücü, hangisi değil; deneme yanılma. Devrim Erbil Hoca, kalın boya önerdi – haklı çıktı. Hâlâ geliştiriyorum; bu teknik, özgürlüğümün anahtarı, resmin sınırlarını zorlayan bir ritim.
Eserlerinizde fraktal estetik ve döngüsel kompozisyonlar hâkim. Bu temaları nasıl işliyorsunuz? Geleneksel motiflerle modern evrenselin birleşimi sizin için ne anlama geliyor?

Fraktal ve döngü, hayatın ta kendisi – sonsuz tekrarlar, küçüğün büyüğü doğurması. Eserlerimde merkezden genişleyen halkalar, suya atılan taşın dalgaları gibi: Her halka, bir katman hafıza. Gelenekselden moderne bir selam bu; Orhun alfabesi, İznik çinileri, Divan gülü, Yörük kilimleri... Soyut iskeletimi bunlar oluşturuyor. Merkez yerel, son halka evrensel; enerji merkeze döner, döngü tamamlanır. Gelenek olmadan modern boş, evrensel olmadan yerel dar kalır. Fraktal burada devreye girer: Her parça bütünü yansıtır, sonsuz bir ayna. Kent soyutlamalarımda, İstanbul'un simgelerini konum dışı yan yana koyuyorum – Topkapı yanına Galata, bir hatıra fotoğrafı gibi. Ya da salt soyutta, duyguyu ritimle yakalıyorum: İzleyici kendi hikâyesini kursun, ruhu titreşsin. Bu birleşme, bir ihtiyaç; geçmişin nüveleriyle geleceği dokumak. Tasavvufi bir metafor: Sonsuzdan merkeze, merkezden sonsuza. Eserlerimde bu, estetik bir şölen – şaşırtmalı, ruhu yakalamalı.
Renkler sizin için ne ifade ediyor? Çocukluğunuzdan beri renklerle günleri, duyguları bağdaştırdığınızı biliyoruz. Bu, eserlerinize nasıl yansıyor?
Renkler, çocukluğumun pusulasıydı; haftanın günlerini boyardım: Pazar gri – melankoli, Salı sarı – umut, Çarşamba mor – gizem, Perşembe pembe-lila – yumuşaklık, Cuma mavi – özgürlük, Cumartesi kırmızı – coşku. Yıllar geçti, renkler duygularımın dili oldu. Mavi, hâlâ gök ve denizin sonsuzluğu; özgürlüğün mavisi. Kırmızı coşku, yeşil huzur, sarı sıcaklık – hüzün değil, güneş gibi. Beyaz saflık, siyah otorite. Resimde, bunlar katmanlara sızar: Bir kırmızı döngüde sekiz ton, ışıkla dans eder – uzaktan tek renk, yakından fırtına. Duygusal durumumu anlatır; mutluluğum parlak katmanlar, hüznüm derin gölgeler. Müzik gibi, renkler de malzeme – resim yaparken her türden dinlerim, ritmi boyaya aktarırım. Renk, ruhun aynası; izleyiciyi şaşırtmalı, kendi duygusunu uyandırmalı. Benim için, renkler döngünün rengi – hayatın, sanatın, her şeyin.
Yurtdışı sergileriniz, koleksiyonlara kabulünüz büyük başarılar. Moğolistan'dan Tiflis'e, bu yolculuğun sırrı ne? Koleksiyonerlerle ilişkiniz nasıl şekillendi?

Yurtdışı, bir macera – şans, emek ve diplomatik rüzgârların karışımı. 2015'ten beri fuarlara katılıyorum, 2019'dan beri dört kişisel sergi: İlk, Moğolistan Ulan Batur'da, diplomatik ilişkilerin 50. yılı için – Büyükelçi Ahmet Yazal'ın teklifiyle. 'Yolcudan Yolcuya Hikâyeler' diye açtım; milli müzede, paneller, söyleşiler... Eserim daimi koleksiyona girdi, ilk Türk ressam olarak. Medya coştu, talep yağdı. Sonra Tiflis, Bükreş, Köstence – devlet sergileri, büyükelçilik himayesi. Eserler envantere alındı, koleksiyonerler peşime düştü. Sır? Şansı değerlendirmek: Tarihi eser izni, lojistik savaşlar... Ama emek ağır basıyor; her sergi, bir hikâye anlatmalı. Koleksiyonerler? Bazıları diplomat, bazıları iş insanı – sohbetle başlar, eserle biter. Talepleri itina ile karşılarım; yurtdışına çıkmak meşakkatli, ama eserlerim oralarda nefes alıyor. Bu, döngünün parçası: Türkiye'den dünyaya, dünyadan geri selam.
Son olarak, Mayıs 2025'te Kocaeli SEKA Sanat İhtisas Merkezi'nde açılan "30° Doğu Meridyeni Kocaeli: Bir Zaman Fraktalı" serginiz hakkında konuşalım. Bu sergi, Kocaeli'nin fraktal estetiğiyle nasıl yorumlanıyor? Kentin katmanlarını nasıl soyutladınız ve serginin felsefesi nedir?

Kocaeli sergisi, bir zaman makinesi gibi – kentin nabzını fraktal döngülerle yakalayan bir koleksiyon. 2 Mayıs 2025'te SEKA'da açtık, küratörüm Prof. Dr. Uğur Batı'yla; 60'tan fazla eser, yağlıboya, batik, hat, seramik... Kocaeli, Türkiye'nin Greenwich'i – 30° Doğu Meridyeni geçer oradan, saatler oradan başlar. Teması bu: Zamanın fraktal hafızası. Sanayi Şehri'ni, Doğal Kocaeli'yi, Körfez'i, Keltepe Çiğdemi'ni soyutladım; Kuvâ-yi Milliye'den 1923 Bayrakları'na, mavi körfezden kuşlara... Her eser, geometrik sarmallar: Küçük parça bütünü yansıtır, tarih mitolojiyle iç içe. Döngüsel: Yatay-dikey derinlikte, kent panoraması – ikonik unsurları konum dışı yan yana, bir hatıra gibi. Felsefe? 'Zaman, Kocaeli'de başlar' – doğa, endüstri, kültür katmanları fraktalle erir, sonsuz tekrarla. İsmail Hakkı Gurbetçi'nin hâtı, Esra Uyman'ın seramikleriyle zenginleşti; Moda Akademisi tekstilleri ekledi. Bu sergi, kentin ruhunu uyandırdı – izleyici, kendi zaman döngüsünü görsün diye. Rekor gibi: Aynı hafta İstanbul Galeri Işık'ta 35 eser daha. Kocaeli, bana ilham verdi; fraktal burada, kentte nefes aldı
Akın Ekici'nin fırçası, hukukun disiplinli satırlarından sanatın özgür katmanlarına uzanan bir köprü; fraktal döngülerde, Kocaeli'nin zamanı sonsuzlaştırıyor. 'Bir Zaman Fraktalı' sergisiyle kentin ruhunu yakalayan bu usta, spatula darbeleriyle geleneksel motifleri evrenselle buluştururken, bize hatırlatıyor: Sanat ne bir kaçış ne de bir ekleme – hayatın ta kendisi, renkli bir ritim. Bugün Kocaeli Kitap Fuarı'nda yankılanan bu enerji, Ekici'nin eserlerindeki gibi, edebiyatın kelimeleriyle sanatın imgelerini iç içe geçirerek yeni ilhamlar doğuruyor. 4-12 Ekim arası Kongre Merkezi'nde sürecek fuar, tam da bu kesişimde bir fırsat: Kitapların arasında Ekici'nin fraktal estetiğini hayal edin, sergilerin yankısını satırlarda duyun. Ekici'nin sözleriyle, 'Zaman, Kocaeli'de başlar' – bu döngüde, hepimiz birer halkayız. Sanatseverlere, fuarın coşkusuna ve Ekici'nin atölyesine selam olsun; döngü devam etsin, renkler çoğalsın.
Prof.Dr. Uğur Batı’nın yazdığı Şehrengiz kitabı çok özel bir kitap. 30° Doğu Meridyeni Kocaeli “Bir Zaman Fraktalı” koleksiyonu, Mayıs 2025’te Seka Sanat İhtisas Merkezinde kapılarını sanatseverlere açmıştı. Bugüne kadar kentte, kente dair oluşturulmuş en büyük koleksiyonlardan biri olan bu çalışmanın kitabı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Küratörüm Prof.Dr. Uğur Batı, 30 Derece Doğu Meridyeni Kocaeli “Bir Zaman Fraktaklı” temasıyla gerçekleştirdiğimiz sergisinden yaklaşık 6 ay kadar önce, büyük bir heyecanla beni arayarak, Kocaeli gibi çok güzel bir kentte, çok özel bir mekanda, çok kapsamlı ve bir çok eser türünden oluşacak bir sergi yapacağımızı, aynı zamanda işin içinde bir moda akademisi olacağını söylediğinde olayı zihnimde tam canlandıramamıştım. Sağolsun Uğur Batı, çok hızlı düşünen, çok hızlı planlayıp çok hızlı aksiyon alan bir bilim, kültür ve sanat adamı. Dolayısıyla zamanı da çok kısıtlı. Söyleceklerini on, bilemediniz otuz saniye içinde söyler ve sonra başka bir faaliyeti ile ilgili çalışmak üzere konuşmadan ayrılır. Bu yüzden sergi ile ilgili telefondaki bu ilk konuşmamızda sadece bu bilgileri aktaracak kadar sınırlı bir spoiler vermişti. Zaman içinde anladım ki biz bugüne kadar hiç yapılmamış bir işi yapacak, Kocaeli kentinin tarihi, kültürel, sanatsal, ekonomik ve sosyal geçmişini ve güncelini bu şehirdeki mihenk noktası olan ikonlar üzerinden benim resimlerimle anlatacaktık. Bir şehrengiz yazacaktık bu sergi ile. Benim için çalışması hem zor hem, hem ilginç hem de keyifli bir koleksiyon oldu. Zamana karşı yarışmak ve bu kentin önemli bir özelliğini benim soyut ve soyutlama tarzı eserlerimle anlatmak oldukça güç ama başarıldığı takdirde bir o kadar da keyifli, eğlenceli ve gurur verici bir sergi olacaktı.
Uğur Batı ile birlikte yaklaşık altı ay süren hummalı bir çalışmayla koleksiyonu tamamladık. Şehrin ikonik yapılarında İzmit Saat Kulesi, Osmangazi Köprüsü, sanayi tesisleri, limanları ve gemileriyle birlikte İzmit Körfezi panoraması, endemik Keltepe (Kartepe) Çiğdemi, Filamingoları, tarihi konakları, eski ve modern mimarisi, Portakal Ahmet Konağı ve buradaki yaşamı, Müneccim ……Efendi’nin rasathanesi, Harikalar Sahili ve Kocaeli tarihi ve bugünü için önem taşıyan bir çok mekan, kişi, tematik özellik benim eserlerimle anlatılmaya çalışıldı. Ve tabiki serginin ana temasını oluşturan 30 derece Doğu Meridyeni üzerinden ifadesini bulan zaman kavramı. Eserlerim ve eserlerimden üretilen türev sanat eseri niteliğindeki sevgili Mine Aydoğan’ın ürettiği batikler, sevgili Hayrettin Susam’ın ürettiği serigrafi ve metal baskılar eserlerimi çok zenginleştirdi. Bu sergide ilk kez gerçekleştiğini düşündüğüm iki sanatçının tek eserde buluştuğu imece eserler yine sergiye damgasını vurdu. Ülkemizin çok değerli bir hat sanatçısı sevgili İsmail Hakkı Gurbetçi’nin küfi ve makili tarzda tuval üzerine yazdığı altın ve gümüş varaklı kelimeler üzerlerine işlenen dokularımla oluşan eserler, renk sanatçısı sevgili Gülen Turan’ın farklı malzemelerle yapmış olduğu peyzaj eserler üzerine işlenen benim dokularım ve seramik sanatçısı sevgili Esra Uyman’ın yapmış olduğu amorf seramik heykellerin üzerine benim tekniğimle yapılan boyama ve işlemeler sergiye çok büyük değer ve anlam kattılar. Ve tabi ki, ülkemizdeki tek örneği olduğuna emin olduğum Kocaeli BŞB Seka Sanat İhtisas Merkezi Moda Akademisi sanatçıları tarafından serginin temasını yansıtan, ürettiğim eserlerin moda tasarımlarına dönüşmüş versiyonları olan enstelasyonlar sergiyi eşsiz kıldılar. Tabiki tüm bu işlerin mimarı, küratörüm Prof.Dr.Uğur Batı’nın bitip tükenmek bilmeyen enerjisi ve yaratıcı düşüncesiyle 65 parça ile başlayan sonradan 100 parçaya ulaşan bu şehrengiz sergisi Seka Sanat İhtisas merkezinde 2 Mayıs 2025 tarihinde vücut buldu.
Seka Sanat İhtisas Merkezi olağan üstü Kocaeli izleyicisi ile bütünleşerek bu sergiye ev sahipliği yaptı. Kanımca bu sergi, sayıları binleri bulan izleyicisi ile tüm Kocaeli’de büyük ilgi görmesinin yanında Türkiye’de gerçekleştirilen en büyük sergilerden biri oldu. Böylesine zengin bir kültür sanat aktarımının Prof.Uğur Batı’nın yazarlığında bir kitaba dönüşmesi kentin belleğine atılmış çok önemli bir imza olacaktır. Böylesi değerli bir temayı ve bu tema etrafında oluşan koleksiyonun bu şehrin kültür sanat haritası niteliğindeki bir kitaba dönüşmesi ancak Uğur Batı’nın yazarlığında hakkını bulacaktı. “Şehrengiz Akın Ekici Resimleriyle Kocaeli Kenti Koleksiyonu Kitabı”ismini taşıyan bu eser böylesine büyük ve anlamlı bir sergiden sonra Uğur Batı tarafından mutlaka yazılması, onun bilim ve edebiyat gücüyle geniş okucu kitlelerine ve tabiki kentinin kültür ve sanat mirasına sahip çıkan Kocaeli halkına bırakılması gereken bir Şehrengiz armağanıdır. Elbetteki bu sergiye ev sahipli yapan ve bu serginin kitabının çıkmasını sağlayan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi de kentine kattığı bu eserle şehrin kültür ve sanat mirasına bir envanter kazandırmış ve ülkemizin diğer şehirlerine örnek olmuştur.
Kitapta Farklı Kocaeli Temaları görüyoruz. Farklı Kocaeli temaları işlenmiş. Sanayi Şehri Kocaeli, Doğal Kocaeli, Körfez ve Deniz, Keltepe Çiğdemi, 4 Mevsim Kocaeli, Kocaeli’de Bahar, 1923 Bayrakları, Mavi Körfez, İzmit Saat Kulesi, Gün Döngüsü, Zaman Atlamaları, Kocaeli Çiçekleri, Kocaeli kuşları, Flamingolar, Kuvâ-yi Milliye gibi konular kitapta resmedilen bazı unsurlardandır. Bir kenti resmetmek nasıl bir şey?

Bir kenti tüm unsurlarıyla bir arada resmetmek sanırım pek az ressama nasip olan bir olaydır. Bir kentin belirgin simgelerini, tarihi yapıtlarını, doğasını, sosyal hayatındaki belirli olayları resmedebilir, bu eserleri bir kişisel serginizde veya bir grup sergisinde izleyici ile buluşturabilirsiniz.. Örneğin pek çok sergide mutlaka bir İstanbul resmi olabilir. Ya da bütün eserleri İstanbul’a ilişkin çeşitli manzaralardan veya ikonik yapılardan oluşan bir sergi açılabilir. Bunlar sıklıkla yapılan ve bundan sonra yapılacak sanat faaliyetleridir. Tabiiki çok değerlidirler. Ancak bir sergide yer alacak tüm eserlerin bir kentin tarihini, sosyal ve kültürel olaylarını, önemli coğrafi alanlarını, sanayisini, ekonomisini, tarihe mal olmuş kişilerini ve bunların uğraş alanlarını, mesleklerini, doğa koruma farkındalığı ve çalışmalarıyla doğal hayatın çekim merkez gelmiş yaban hayatını, endemik bitkilerini, milli mücadelemizdeki yerini ve önemini, dünyada zamanın başlangıcı olarak kabul edilen ve Kocaeli’den geçen 30 derece Doğu Meridyeni üzerinden zaman, mevsim ve gün döngüsü kavramını yansıtarak kent albümü niteliğindeki bir şehrengiz sergisi yapmak kolay kolay hayal edilip hayata geçirilecek bir şey değil. Bunu Uğur Batı hayal etti:. Bir ilke imza attığımızı düşünüyorum.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!