Anadolu’dan Sonsuzluğa Resim: Saime Taktak’ın Görsel Mirası
Ressam Saime Taktak’ın eşsiz resim anlayışına beyinle başlamak istiyorum çünkü Taktak’ın resimleri kendi içinde özel bir dizgeyi takip ediyor. Bu da beynimiizn “dizge” avcılığına hizmet ediyor ki, bu bir ressamın akılda kalıcılığı, anlaşılırlığı, beğenilirliği açısından önemli bir detay.
Beynimizin Esas İşi: Örüntü Algısı

Harfleri karıştırılmış bir metinden, arka arkaya dizilmiş farklı ses frekanslarından, gün içinde karşılaştığımız ilgili-ilgisiz bir çok ipucundan anlamlar üreten bu sistem, zihnimizin örüntü tanıma sistemidir ve farkında olmasak da yaşamımızı etkileyen irili ufaklı tüm kararlar, bir şekilde bu sistemin karmaşık bilgi işleme süreçlerine bağlıdır.
Zihnimizin önemli yeteneklerinden bir tanesi etrafımızda gözümüze çarpan her şeyi kendisini oluşturan bileşenleri ayırmak ve bu bileşenleri ayrı ayrı inceleyerek bütünü nasıl meydana çıktığı hakkında fikir yürütme yeteneğidir. Aslına bakarsanız duygularımızla dünyayı tanımlamamız ve anlamlandırmamız, aslında büyük oranda bu örüntü algısı ile ilgilidir.
Anlayan Beynim

Öncelikle beynimiz hayatta kalmak beslenmek ve üreme şansını arttırmak için evrilmiş, şekillenmiştir. Doğadaki tüm canlılar gibi insan da çevresinde faydalı, zararlı, hatta ölümcül tehdit olacak nesneler, başka canlılarla, olaylarla çevrilidir. Doğal olarak hayatta kalmak için etrafında olan biten her şey hakkında mümkün olduğu kadar bilgi sahibi olması çok önemlidir. Bu yüzden beyin, düşünceden eyleme, öğrenmeyle yönelik yapılan her aşamayı ödüllendirir. Bu yolla bireyi öğrenmeye, keşfetmeye motive eder. Çünkü belirsiz bilmediği şeyler tehlikeli, zararlı ya da tam tersi faydalı da olabilir. Dolayısıyla beyin, ne yapacağına, nasıl davranacağına karar vermek için bunların ne olduğunu ne işe yaradığını keşfetmek öğrenmek üzere donanmıştır. Bu yüzden beyin, göze gelen verilerden anlamlı bir sonuç oluşturmak için gördüğü şeyle ilgili örüntüyü takip eder ve parçalı bilgilerden bütünü oluşturur. Örneğin yeşil yaprakların arkasındaki kamufle olmuş bir Aslana ait göze gelen parça parça sarı benekleri birleştirir ve yaprakların arkasında bir arslan olduğunu anlar.
Özetlersek, görme olayında beyin, tümüyle görüntülerin hafızalardaki kayıtlı bilgileriyle karşılaştırılarak anlamlı bir sonuç çıkarır. Örneğin, sinemada dev perdede izlediğiniz filmlerdeki insanları, arabaları, nesneleri yakın planda görüce bunlar dev gibi, neden bu kadar büyük diye düşünmediğiniz gibi aynı filmi cep telefonunuzda izlediğinizde aynı araba ve insanlara bunlar ne kadar küçük karınca gibi demezsiniz. Çünkü beyinde bu nesneler doğal ölçülerindeki boyutlarında ortalama bilgileriyle kayıtlıdır. Beyin oradan tahmin ederek size görseli oluşturur. Onun için size normal gelir ve şaşırmazsınız. Özetlersek beynimiz gördüğü şey ne kadar karmaşık, belirsiz olursa olsun illaki onun ne olduğu, nasıl birşey olduğunu öğrenmek, tahmin etmek şeklinde evrilmiştir. Konumuza dönersek beyin soyut resimlere baktığında da aynı yöntemleri kullanır.
Saime Taktak İmgeleri

Bir fırçanın ucunda, zamanın tozlu yollarında gezinen bir masal başlar. Saime Taktak’ın sanatı, Anadolu’nun kadim yankılarını, mitlerin büyülü fısıltılarını ve insan ruhunun bitimsiz arayışını bir tuvale dokur. Onun eserleri, yalnızca renk ve çizgiden ibaret değildir; her bir motif, her bir gölge, geçmişin derinliklerinden süzülüp gelen bir hikâyeyi anlatır. Taktak, bir masalcı gibi, fırçasını bir kalem misali kullanır; her darbesiyle, toprağın kokusunu, gökyüzünün şarkısını ve ataların ruhunu çağırır. Bu eserler, bir kültürün nabzını tutar; Türk sanatının zarif dokusunu, Pers minyatürlerinin inceliğini ve evrensel bir estetiğin soluğunu bir araya getirerek izleyiciyi büyülü bir yolculuğa davet eder.
Taktak’ın tuvallerinde, zaman adeta bir nehir gibi akar; geçmişle gelecek, gelenekle modern arasında bir köprü kurar. Onun sanatı, bir ayna gibi, izleyicinin ruhuna bakar ve orada hem tanıdık hem de uzak diyarlardan gelen yansımalar bulur. Ağaçların dallarında mitolojik öyküler, ejderhaların kıvrımlarında güç, anka kuşunun kanatlarında umut saklıdır. İstanbul’un siluetinde tarih, çiçek motiflerinde doğanın zarafeti, hat sanatında ise manevi bir fısıltı can bulur. Bu dünya, Saime Taktak’ın görsel mirasıdır; bir miras ki, yalnızca gözle görülmez, kalple hissedilir, ruhla anlaşılır.

Saime Taktak’ın sanat evreni, adeta bir zamanın ötesine uzanan bir ayna gibi, geçmişin gizemli derinliklerini bugünün ışığıyla buluşturur. Eserleri, yalnızca bir görsel şölen değil, aynı zamanda bir kültürel mirasın nefes aldığı, mitlerin ve anıların dans ettiği bir dünya sunar. İncelediğim resimlerde, her bir fırça darbesi, her bir motif, sanatçının ruhunun ve kökenlerinin izlerini taşır; bu izler, izleyiciyi bir masalın içine çeker, onu Anadolu’nun kadim topraklarından İran’ın zarif minyatürlerine, oradan da evrensel bir estetiğe götürür. Taktak’ın tuvallerinde, geleneksel Türk sanatlarının zarif dokusu ile minyatür sanatının incelikli üslubu, adeta bir harmoni içinde birleşir; bu birleşme, sanatçının hem köklere duyduğu saygıyı hem de yeniye olan açlığını yansıtır.
İlk dikkat çeken eser, o muhteşem ağaç motifiyle süslü kompozisyonudur.
Merkezi Perspektif ve Saime Taktak

Taktak resminin bir yorumunu yapmaya devam ediyorum. Merkezde yükselen ince, zarif bir ağaç, adeta bir yaşam sembolü olarak gökyüzüne uzanır. Bu ağaç, yapraklarının her biriyle mitolojik bir anlatıyı fısıldar; kökleri ise toprağın derinliklerinde, ataların hikâyelerini saklar. Etrafını saran mavi-yeşil daire, gökyüzünün sonsuzluğunu ve denizlerin dinginliğini anımsatır; bu daire, ince altın tonlarıyla işlenmiş çiçek motifleriyle bezelidir ve adeta bir kutsal çember gibi eser. Alt bölümdeki Pers tarzı hat sanatıyla yazılmış metinler, bu görsel şöleni bir şiire dönüştürür; her harf, bir dua, bir niyaz gibi tuvalden yükselir. Bu resim, Taktak’ın geleneksel sanatı modern bir yorumla yeniden şekillendirme çabasının en güzel örneklerinden biridir; geçmişin ağırlığını taşıyan bir zarafetle, geleceğe bir köprü kurar.
Bir diğer eserde, ejderha ve anka kuşunun dansı dikkat çeker. Kızıl tonlardaki ejderha, güç ve gizemin sembolü olarak kıvrımlı bir çizgiyle tuvali sararken, altın sarısı anka, yeniden doğuşun ve umudun kanatlarıyla gökyüzüne süzülür. Arka plandaki bulutlar, adeta bu mitolojik karşılaşmanın tanıkları gibi yumuşak kıvrımlarıyla sahneyi çerçeveler. Bu kompozisyon, Taktak’ın mitolojik ögeleri nasıl ustalıkla harmanladığını gösterir; doğanın döngüsel ritmi ile insan ruhunun arayışını birleştiren bu eser, izleyiciyi derin bir tefekküre davet eder. Renklerin canlılığı ve çizgilerin akıcılığı, sanatçının iç dünyasındaki coşkuyu ve yaratıcı enerjisini yansıtır.
Şehir manzaralarının işlendiği bir başka tuvalde, İstanbul’un silueti belirir. Kızıl bir fon üzerinde yükselen Maidens Kulesi, tarihle doğanın kucaklaştığı bir anı ölümsüzleştirir. Çevresindeki dalgalı denizler ve uçan kuşlar, bu tarihi yapıyı bir masal diyarının ortasına yerleştirir. Kenarlardaki süslemeler, geleneksel Türk çini sanatından esinlenerek tuvale işlenmiş; bu detaylar, sanatçının köklerine olan bağlılığını bir kez daha gözler önüne serer. Taktak, bu eserde, bir şehri sadece bir manzara olarak değil, bir kültürün ve tarihin canlı bir parçası olarak sunar.

Son olarak, tek bir harfin zarif hat sanatıyla işlendiği eser, sadeliğin gücünü ortaya koyar. “Hü” harfi, derin bir manevi anlam taşır ve çevresindeki çiçek motifleriyle süslenmiş çerçeve, bu sadeliği bir şölene dönüştürür. Yanında duran tavus kuşu, doğanın ihtişamını simgeler; bu kompozisyon, Taktak’ın estetik anlayışındaki dengeyi ve uyumu gözler önüne serer. Her bir eserinde, sanatçı, gelenekselin ruhunu modern bir bakışla yeniden yorumlar; bu da onun sanatını evrensel bir dile taşır.
Kültürel Miras ve Saime Taktak

Saime Taktak’ın sanatı, bir mirasın korunma çabasından çok daha fazlasıdır; o, bu mirası yeniden şekillendirerek, ona yeni bir hayat verir. Tuvalleri, geçmişin izlerini bugüne taşıyan birer zaman kapsülü gibi durur; her biri, izleyiciyi bir yolculuğa çıkarır. Bu yolculukta, mitlerin büyüsü, doğanın dinginliği ve insan ruhunun derinliği bir araya gelir; Taktak’ın fırçası, bu birleşimi bir şiir gibi tuvale işler. Onun eserleri, sadece gözleri değil, kalpleri de okşar; bir kültürü, bir kimliği, bir sevdayı sonsuzluğa taşır.
Bititrken

Saime Taktak’ın sanatı, bir masalın son cümlesi gibi, hem bir bitiş hem de yeni bir başlangıçtır. Onun tuvallerinde, Anadolu’nun kadim ruhu, modern dünyanın diliyle konuşur; her eseri, bir kültürün, bir kimliğin, bir sevdanın sonsuzluğa uzanan yankısıdır. Taktak, fırçasıyla yalnızca bir resim çizmez; o, bir mirası yeniden doğurur, bir hikâyeyi yeniden anlatır ve izleyiciyi, kendi ruhunun derinliklerinde bir yolculuğa çıkarır. Bu sanat, zamanın ötesinde bir ayna, sonsuzluğa açılan bir kapıdır; Saime Taktak’ın görsel mirası, kalplerde yaşamaya devam eder.
Saime Taktak Kimdir

Eğitim
Yüksek Lisans: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Tezhip Minyatür Ana Sanat Dalı
Marmara Üniversitesi Pedagojik Formasyon Eğitim Programı Sertifikası
Üniversite: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Minyatür Ana Sanat Dalı (Yüksek Onur Öğrencisi)
Sergiler
Devrim Erbil ve Genç Arkadaşları, Tüze Sanat Galerisi (Karma Sergi) 2012
Sevgi Sanat Evi Resim Sergisi 2008
Moda Deniz Kulubü (Karma Sergi)2008
Bahariye Sergileri VII (Karma Sergi)2008
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!