onedio
article/comments
article/share
Haberler
Aşırılıktan Dengeye: Ruhun, Zihnin ve Bedenin Uyumu

etiket Aşırılıktan Dengeye: Ruhun, Zihnin ve Bedenin Uyumu

Bazı şeyler zamanla yıkmaz insanı, fazlası yıkar. Ve bazen de, eksikliği değil, aşırılığı bozar dengeyi. İnsan dediğin hep bir arada tutmaya çalıştığı şeylerin kırılgan bir toplamı gibi. Duygular, arzular, hedefler, korkular... Hepsi bir potada ama hiçbirini taşırmadan taşıyabilmek mesele. Denge bu yüzden bir varoluş biçimi. Kendi içindeki ağırlıkları tanımadan o dengeyi kurmak da zor.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Aşırılık modern çağın görünmeyen virüsü gibi.

Aşırılık modern çağın görünmeyen virüsü gibi.

Her şey daha fazlasına çağırıyor. Daha çok çalış, daha çok göster, daha çok üret, daha çok yaşa, daha çok hisset... Ama insanın sınırları var. Ruhun, zihnin, bedenin bir taşıma kapasitesi var. Denge o kapasiteyi tanımakla başlıyor. Aşırılık ise, o sınırı zorlamaya başlarken başlıyor.

Kur’an’da geçen 'vasat ümmet' ifadesi belki bu yüzden bu kadar çarpıcı. Vasatlık burada sıradanlık değil; tamlık, yerindelik, kararında oluş. Aşırıya kaçmayan ama eksik de bırakmayan bir bilinç hali. Çünkü eksiklik de, aşırılık da aynı şeyi yapar: seni merkezinden uzaklaştırır.

İnsan bazen iyi niyetle aşırıya kaçar. Çok sever, çok fedakârlık yapar, çok verir... Ama en çok da böyle zamanlarda tükenir. Denge, yalnızca başkalarına karşı değil; kendine karşı da adil olmaktır. Kendi ihtiyaçlarını yok saymak, sessiz kalmak, her şeye evet demek... Bunlar da bir tür aşırılık. Ve bu tür bir aşırılık, görünmez ama içten içe çürütür insanı.

Bazen de arzular kontrolsüzce büyür. Başarı arzusu, görünür olma arzusu, beğenilme arzusu... Bunlar belli dozlarda motive edicidir belki. Ama merkezi ele geçirdiklerinde, insan kendi olmaktan çıkar. Başkalarının gözünden kendini inşa eder. Denge burada, iç sesle dış dünya arasında bir ahenk kurabilmek. O sesi duyamadığında, kendini gürültüye kaptırırsın.

Aşırılıklar sadece bireysel değil; toplumsaldır da. Tüketim, gösteri, rekabet kültürü... Hepsi sınır tanımazlığa övgü gibi. Ama ne kadar gösterirsen göster, içinin kırılganlığını örtmez. Aşırılık dışarıdan parlayan ama içeride boşluk bırakan bir şeydir. Denge ise sessizdir. Göstermez kendini ama vardır. Ve işte bu yüzden değerlidir.

Denge, aslında bir sezgi işi. Ne zaman duracağını, ne kadar konuşacağını, nereye kadar gideceğini hissedebilmek.

Denge, aslında bir sezgi işi. Ne zaman duracağını, ne kadar konuşacağını, nereye kadar gideceğini hissedebilmek.

Bazen bu hissi kaybediyoruz. Çünkü duymak zorlaştı. İç sesimizi bastıran çok fazla uyaran var. Her yerden gelen mesajlar, tavsiyeler, uyarılar arasında kendine ait olanı ayırt edebilmek güçleşti. Ama denge, o sese geri dönmeden kurulmaz.

Beden bile dengeyi ister. Çok yemeye, çok uyumaya, çok çalışmaya, çok oturmaya dayanmaz. Her şey bir ölçü ister. Dini pratikler bile bu dengeye göre şekillendirilmiş. Namaz belli aralıklarla, oruç sınırlı zamanlarda, infak belli ölçülerde... Bu sistem, insanı merkeze çeken bir yapıdır. Aşırılıklardan koruyan, yavaşlatan, hatırlatan bir düzen.

Kendi içinde dengeyi kuramayan biri, ilişkilerinde de aşırıya kaçar. Ya çok bağlanır ya tamamen kopar. Ya çok verir ya tamamen çeker kendini. Oysa ilişki dediğin de bir denge hali. Sen, ben, biz... Her birine alan tanıyabilmek. Aşırılığın olduğu yerde ya manipülasyon olur ya yoksunluk. Denge ise karşılıklı bir akış, bir ritim.

Ve belki de asıl denge, hayatın zıtlıkları arasında kuruluyor. Ne tam karanlık, ne sürekli aydınlık. Ne sadece umut, ne hep kaygı. Ne sürekli başarı, ne hep yenilgi. Bu aralıklarda yaşamak, insanı diri tutan şey. Aşırılıklar ise ya donuklaştırır ya da yakar. Denge ise nefes aldırır. Kendine yer açar.

Zaman zaman denge kaybolur. Ve bu da insani. Denge sabit bir şey değil, sürekli kurulan bir şey. Her gün yeniden ayar gerektirir. Her yeni deneyimle biraz daha esneyen, biraz daha öğrenen bir sistem gibi. Bazen dengeyi kaybetmek, onu daha iyi tanımanın da yolu olabilir. Çünkü eksenin ne zaman sarsıldığını fark ettiğinde, merkezin ne kadar önemli olduğunu da fark edersin.

Ve işin tuhafı, bu çağda dengeyi savunmak bir tür aykırılık gibi. Yavaş kalmak, azla yetinmek, daha az konuşmak, daha çok susmak... Bunlar çoğu zaman bir tür geri kalmışlık gibi algılanıyor. Oysa belki de en ileri olan, en çok bilen değil; en çok denge kurabilendir. Dış dünya ne derse desin, kendi içinde bir barış kurabilendir.

Aşırılıkla gelen yükselişler çabuk yorar.

Aşırılıkla gelen yükselişler çabuk yorar.

Dengeyle gelen ilerlemeler ise kök salar. Bir çınar gibi... Hızlı değil ama derin. Gösterişli değil ama kalıcı. Belki de hayat, bir şeyleri başarmaktan çok, dengede kalmayı becerebilmekle ilgili.

İçsel bir terazidir bu. Her şey orada tartılır. Gözle görülmez ama etkisi hissedilir. Denge, yalnızca duruşta değil, bakışta, yürüyüşte, düşünüşte de kendini gösterir. Aşırılıksa tam tersine, her şeyde bir fazlalık bırakır. Kalpte, zihinde, kelimelerde...

Ve insan en çok da, fazlalıkları bırakabildiğinde hafifler. Hafifleyen biri, yürüyebilir. Yürüyebilen biri, yolunu bulur. Kendi dengesini kuran biri, başkasını da sarsmaz. Ne yük olur ne engel. Sadece yürür. Sessizce, ama kararlı bir ritimle.

Instagram

Facebook

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
1
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam