Bağlılık mı, Bağımlılık mı?
Erich Fromm, Sevme Sanatı adlı kitabında şöyle der:
“...çocuk için anne vatandır, baba ise dünyadır. Ve çocuk için vatanı her zaman sığınabileceği bir yerdir, bir limandır...”
Peki, neden çocuklarla anneleri arasında böylesine güçlü bir bağ vardır?
Bu sadece insan türüne özgü değildir; neredeyse tüm memelilerde gözlemlenir.

Ancak insanlarda anne-çocuk arasındaki bağ, diğer memelilere göre çok daha güçlüdür. Çünkü insan yavrusu doğduğunda diğer türlere kıyasla çok daha zayıf, aciz, gelişmemiş ve bakıma muhtaçtır. Peki, bu bağın temel nedeni sadece bebeğin, besin sağlayıcı konumundaki anneye olan ihtiyacı mıdır?
1960’lı yıllara kadar baskın olan, insanın içselliği ve karmaşık yapısını göz ardı eden davranışçı yaklaşım, annenin sadece besin sağladığı için bebeğin ona bağımlı olduğunu savunuyordu. Yani yaşam-ölüm çizgisinde bebeğin hayatta kalmasını sağlayan şey annenin sunduğu besinlerdi. Ancak burada göz ardı edilen şey, annenin sağladığı sevgi, ilgi, dokunuş ve güven hissiydi.
Davranışçı kuramın etkili olduğu o dönemlerde, Watson ve Skinner gibi isimler çocuklara fazla dokunmanın yanlış ve hatta tehlikeli olduğunu bile öne sürmüşlerdir. Fakat 1952’de Bowlby’nin ortaya koyduğu bağlanma teorisi, bebeklikte kurulan duygusal ve sosyal bağların, bireyin ileriki gelişiminde son derece güçlü ve olumlu etkiler yarattığını göstermiştir. Sonraki yıllarda bilim insanlarınca çeşitli hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle de bu teori doğrulanmıştır. Özellikle Harlow’un maymunlarla yaptığı deneyler, anne-bebek arasındaki ilişkinin temelinde besinden çok sevgi, sıcaklık ve dokunsallığın olduğunu kanıtladı. Sevgi ve dokunuştan yoksun bırakılan yavrular daha fazla stres, korku, kaygı ve agresiflik göstermenin yanında daha sık sindirim sistemi sorunları ile karşılaştıkları görülmüştür.
Buradan şu ayrımı yapmak önemli: Anne ile bebek arasındaki bu ilişkiye yeteri kadar bilgimiz olmadan dışardan baktığımızda her ne kadar bir bağımlılık gibi görünüyor olsa da aslında bunun bağımlılık değil güçlü bir bağlılık olduğu yukarıda anlattığımız gibi birçok bilimsel çalışmalarda da açıkça ifade edilmiştir. Bu iki kavramı ayırt etmek için kısaca tanımlamak yerinde olacaktır
Bağlılık ile bağımlılık arasındaki fark nedir?

Bağlılık, bireyin özgür iradesini, kararlarını ve özerkliğini korurken aynı zamanda bağ kurduğu kişi ya da şeyle empatik bir ilişki geliştirmesidir. Bu ilişkide karşılıklı paylaşım ve saygıya dayalı ilişki olduğu için herkes kendi sınırını bilerek fikrini, duygusunu ve isteğini dile getirebilir.
Bağımlılık ise bireyin kendi varlığını geri plana atarak başkasının onayına ve varlığına muhtaç hale gelmesi, kendisini başkasının dünyasında anlamlandırması ve konumlandırmasıdır. Bu nedenle bağımlı bireyler çoğunlukla terk edilme ve yalnızlık korkusuyla isteklerini, duygularını bastırır ve dile getiremez.
Peki ebeveynler ne yapıyor?
Çoğu anne-baba söylemleri ile “bağlı çocuk” yetiştirmek istediklerini ifade etseler de acaba eylemleri ile çoğu zaman (farkında olmadan ya da bilerek) “bağımlı çocuk” mu yetiştiriyorlar?
Hepimiz görmüşüzdür ya da duymuşuzdur: Çocuklarını büyütmüş ve evlendirmiş ebeveynler her ne kadar çocukları artık yetişkin olsa da, “Bizim çocuk bize danışmadan, onayımızı almadan habersiz hiçbir şey yapmaz” diye gururla anlatırlar !!!
Ama aslında bu durum düşündüğümüz kadar övünülecek bir şey midir?
Acaba çocuklardan çok ebeveynler mi daha çok korkmakta terk edilmekten, emeklerini kaybetmekten, başka birinin yerlerini almasından? Bu nedenle mi bağımlı çocuk yetiştirme eğilimine daha çok yatkınlar?
Unutmamak gerekir: Bağımlılık, parazitik bir ilişki gibidir. Kişi, bağlandığı kişiden güç, emek, hatta hayat enerjisi çeker. Oysa bağlılık; karşılıklı paylaşım ve birlikte büyüme sürecidir. Bağımlı bir ilişkide her iki tarafta sonuçta az ya da çok kaybeder.
Karar sizin…
Artık “görmedim, duymadım, bilmiyorum” deme…
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!