Beni Arsaya Çevirdin, Artık Nefes Alamıyorum
Bizim canımızı acıtan ama asıl suçluluk duyması gerekenlerin umursamadığı o cümle: “Yer yüzü arsa değildir.”
Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nda yaşananları hatırlayın.

Sabahın erken saatlerinde jandarma eşliğinde sökülen zeytin ağaçları… Ağaçları taşımaktan, yeniden dikmekten bahseden açıklamalar… Sanki doğa, üzerinde istediğimiz gibi oynayabileceğimiz dev bir satranç tahtası. Oysa her zeytin ağacı, o topraklarda yaşayan köylüler için hem geçim hem kültür hem de yaşamın kendisiydi.
“Dört yıllık kömür var” denilerek başlatılan maden çalışmaları, kömürün aslında çıkarılamadığı ortaya çıkınca geriye sadece yaralanmış bir orman bıraktı. Geri dönüşü olmayan bir tahribat… Gerçekten kamu yararı için mi, yoksa şirketlerin çıkarı için mi doğa gözden çıkarılıyor? Cevabı hepimiz biliyoruz, e hepimiz oradaydık.
Halkın gözünün içine baka baka, köylülerin feryatlarını hiçe sayarak ağaçları sökmek… Çocukların geleceğini, doğanın hakkını şirketlerin çıkarına feda etmek… İnsana ve vicdana karşı işlenmiş bir suç.
Bugün sessiz kalan, görmezden gelen, “emir böyle” diyerek imza atan herkes şunu bilmeli ki bunun hesabı mutlaka sorulacak. Belki mahkeme salonlarında, belki halkın vicdanında, belki de tarihin sayfalarında. Çünkü hiçbir iktidar, hiçbir koltuk, toprağın adaletinden daha güçlü değildir. Şimdi önemsemediğiniz, boş verdiğiniz, aman canım ne olacak dediğiniz her vicdansız halinizin bedelini, yine sizler ödeyeceksiniz. Doğa, ödetecek.
Akbelen yalnız değil

Türkiye’nin dört bir yanında ormanlar, kıyılar, meralar aynı kaderi paylaşıyor. Yanan alanların “imara açılacağı” iddiaları dolaşıyor, kimi zaman yalanlansa da halkın güveni çoktan sarsılmış durumda. Çünkü yıllardır tekrar eden tablo aynı: Yasal boşluklar, denetimsizlik ve şeffaf olmayan karar süreçleri. İnsanlar kendi yaşam alanları için direniyor ama karşılarında çoğu zaman beton duvar kadar sert bir sessizlik buluyor.
Toprak yalnızca tapu senedine sıkışmış bir “mülk” değil
Toprak; suyu, ağacı, böceği, kuşu, insanı ile canlı bir bütün. Bir ağacı kesmek sadece bir dalı yok etmek değil gölgesini, oksijenini, toprağın serinliğini, kuşların yuvasını da ortadan kaldırmak demek. Ama biz ne yapıyoruz? Gökyüzünü binaların arasına sıkıştırıyor, denizleri otellerle boğuyor, çocukların oyun alanlarını betonla kaplıyoruz. Her yeri “arsa” olarak görmeye o kadar alıştık ki doğanın bize attığı çığlıkları bile duymuyoruz. Depremler, seller, kuraklık… Hepsi bize aynı şeyi söylüyor: “Beni arsaya çevirdin, artık nefes alamıyorum.”
Ve bu gezegen bize ait değil, yer yüzü arsa değil

Yalnızca ödünç aldık. Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, banka hesapları ya da tapular değil nefes alınabilen bir gökyüzü, suyu akan bir dere, dallarında kuşların öttüğü ağaçlar.
Çünkü arsa satılır, devredilir, bölünür. Ama yer yüzü yaşatılır, korunur, paylaşılır. Eğer bunu hatırlamazsak bir gün gerçekten elimizde hiçbir şey kalmayacak.
Biz bu dünyayı rant projelerinin mi, yoksa gelecek kuşakların mı evi olarak görmek istiyoruz?
Toprak sizden hesap soracak
Bugün görmezden geldiğimiz her ağaç, yarın nefesimizden çalacak. Köklerini kopardığımız her zeytin ağacı, soframızdan bir lokmayı eksiltecek. Gözü kapalı döktüğümüz beton, çocuklarımızın oyun alanını yutacak.
Toprak sessizdir, ama asla unutmaz. Onu kazıp yağmalayan, suyunu kirleten, ormanını yok eden herkesten er ya da geç hesap sorar. Bazen bir sel felaketiyle, bazen kuraklıkla, bazen de tarım yapılamaz hale gelen koca arazilerle.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!