Bir Piyonla Başlayan Yolculuk: Kübra Öztürk Örenli’nin Satranç Hikayesi
Satranç, sadece taşların tahtada hareket ettiği bir oyun değil; sabrın, stratejinin ve zekânın iç içe geçtiği bir yaşam biçimi. Küçük yaşlarda başlayan bir merakın, büyük bir tutkuya dönüşmesinin en güzel örneklerinden biri de Kübra Öztürk Örenli’nin hikâyesi. Ankara’nın bir mahallesinde açılan mütevazı bir satranç kursunda başlayan bu yolculuk, onu Avrupa’nın zirvesine taşıdı.
Henüz 7 yaşında satrançla tanışan Örenli, azmi, disiplini ve kararlılığıyla kısa sürede Türkiye’nin ve Avrupa’nın en önemli kadın satranç sporcularından biri olmayı başardı. Üst üste kazandığı iki Avrupa Şampiyonluğu ve dünya dereceleriyle yalnızca kendi adını değil, Türk satrancının da tarihini yazdı.
Ancak onun hikâyesi sadece başarılarla değil, mücadeleyle de dolu. Kadın sporcu olmanın zorluklarına, annelik sürecine ve sporda kadınların eşit temsili için verdiği mücadeleye samimiyetle değinen Kübra Öztürk Örenli, bu röportajda hem bir sporcu hem de bir anne olarak yaşadıklarını içtenlikle paylaşıyor.
Bu söyleşi, satrancın bir spordan çok daha fazlası olduğunu; kararlılıkla, sabırla ve inançla yürüyen bir kadının hikâyesinin, pek çok gence ilham vereceğini gösteriyor.
Görsel Kaynağı: Kübra Öztürk Örenli
1. Satrançla tanıştığınızda, bu spora olan ilginizi ne şekillendirdi? Satrançla tanışmanızda özel bir anınız var mı?

Satrançla 7 yaşında tanıştım. Ankara’nın Mamak ilçesinde bir gecekonduda oturuyorduk. Hemen yanımızdaki pazaryerinde bir satranç kursu açılmıştı. Her yaz köyümüze giderdik ama o yıl babamın işleri nedeniyle gidemedik. Ailem, vakit geçirmem için beni bu kursa yazdırdı. Hocamız İslam Osmanlı, Bulgar göçmeni ve Rus ekolünden gelen bir satranç ustasıydı. Bana satrancı öğretmeye başladığında aileme, “Bu kızdan Avrupa ve Dünya şampiyonu olur” demişti. Benim en büyük şansım, hocamdı.
2. Okul yıllarınızda satranç oynamaya başlamak sizin için nasıl bir deneyim oldu? O dönemde destek aldığınız birisi oldu mu?
Okul yıllarımda ailem her zaman yanımdaydı. Ancak en büyük maddi ve manevi desteği hocamdan gördüm. Hem derslere hem de satranç antrenmanlarına zaman ayırmak zor olsa da çok keyif alıyordum. Satranç o dönemde hayatımın en güzel uğraşlarından biriydi.
3. Satranç kariyerinizde ilk büyük başarıyı kazandığınızda ne hissettiniz? Bu başarı hayatınızı nasıl etkiledi?
Satranca başladıktan sadece birkaç ay sonra, ilk turnuvam olan İspanya’daki Avrupa Şampiyonası’na katıldım. Notasyon tutmayı yeni öğreniyordum. Hatta kazandığım bir maçta yanlış yazdığım için kaybetmiş sayılmıştım ama hocam durumu düzeltti. O turnuvada 33. oldum, bu da hem benim hem de Türkiye için önemli bir dereceydi. Altı yıl sonra ise Türkiye tarihinde bir ilki gerçekleştirip Avrupa Şampiyonu oldum. Ertesi yıl bu başarıyı tekrarladım. Bu sonuçlar hayatımın dönüm noktasıydı.
4. Avrupa Satranç Şampiyonası gibi önemli başarılarınız neler? Bu başarılar size neler kattı?
İki kez üst üste Avrupa Şampiyonu oldum. Ayrıca birçok Dünya üçüncülüğü ve uluslararası derece kazandım. Bu başarılar sadece bana değil, Türk satrancına da çok şey kattı. O yıllarda satranç erkek egemen bir spordu ve kadınlardan böyle dereceler beklenmiyordu. Benim başarılarım Türk kadınlarının sporda neler başarabileceğini gösterdi. Kadın sporcular için bir yol açtım ve birçok genç kıza ilham verdim.
5. Satranç kariyerinizde bir dönem “Bu sporu artık yapmak istemiyorum” dediğiniz anlar oldu mu? O dönem sizi zorlayan neydi?
Satranç, ailemle birlikte hayatımın merkezindeydi. Ancak anne olduktan sonra zor bir süreç yaşadım. İkinci çocuğumun doğumundan sonra, fikrim alınmadan satrançtan uzaklaştırıldım. “Çocuklarını büyüt, sonra dön” anlayışıyla karşılaştım. Bu durum beni çok üzdü ama pes etmedim. Mücadele ettim çünkü bu sadece benim değil, tüm kadın sporcuların mücadelesiydi. Kadınların anne olduktan sonra da spora devam edebileceğini göstermek istedim. Bu süreç Meclis gündemine kadar taşındı ve sonunda bir uzlaşma sağlandı. Zor zamanlar yaşadım ama “Artık bırakıyorum” demedim, demem de.
6. Yurt dışında satranç oynamak nasıl bir deneyimdi? Türkiye ile yurt dışındaki satranç seviyeleri arasında farklar gördünüz mü?

İlk kez 7 yaşında, İspanya’da turnuvaya katıldım. Küçük yaşta yurt dışına çıkmak başta korkutucuydu ama sonra normal bir hale geldi. Zamanla fark ettim ki, yurt dışında satranç bir kültür olarak görülüyor. Her çocuk satranç öğreniyor, devlet sporcusuna destek veriyor. Başarı, ülkenin prestiji sayılıyor. Bizde ise satranç genelde bireysel çabalarla yürütülüyor. Destek, genellikle başarı geldikten sonra veriliyor. Bu anlayış değişmedikçe gelişmek zor.
7. Satranç gibi zihin sporlarında başarıyı sürdürebilmek için hangi alışkanlıkları geliştirdiniz? Günlük rutininizde satranç antrenmanları nasıl yer alıyor?
Satranç, sürekli içinde olmanız gereken bir spor. Bir hafta ara verseniz bile rakiplerinizden geri kalırsınız. Her gün satranç problemleri çözüyorum, büyük ustaların maçlarını analiz ediyorum. Ayrıca güçlü rakiplerle turnuvalarda oynamak gelişimin en önemli parçası. Satranç, düzenli çalışma ve süreklilik isteyen bir spor.
8. Beden eğitimi öğretmeni olarak satranç gibi zihin sporlarının gençler üzerindeki etkisini nasıl görüyorsunuz? Öğrencilerinizin bu spora ilgisini nasıl artırıyorsunuz?
Her çocuğun satrançla tanışması gerektiğine inanıyorum. Satranç, disiplini, zamanı iyi kullanmayı ve sorumluluk almayı öğretir. Kaybetmek bile öğreticidir çünkü hatalardan ders çıkarmayı sağlar. Öğrencilerime her zaman satrancın hayata hazırlayan bir okul olduğunu anlatıyorum.
9. Okullarda satranç gibi zihin sporlarına yeterince ilgi gösterildiğini düşünüyor musunuz?
Ne yazık ki lise çağında satranca ilgi azalıyor. Bu sporu sevmek ve zaman ayırmak gerekiyor. Önceden satranç seçmeli dersti, bu çok önemliydi ama sonradan kaldırıldı. Türkiye Satranç Federasyonu ve Türkiye İş Bankası’nın yürüttüğü “Satranç Sınıfları” projesi çok değerli. Ancak velilerin de bu konuda bilinçlenmesi şart. Çünkü satrançta başarılı olan çocuklar genelde akademik olarak da başarılı oluyor.
Bu sporu okul müfredatına daha fazla dahil etmek için neler yapılabilir?
Devlet okullarında satranç genelde seçmeli ders olarak veriliyor. Özel okullarda ise daha yaygın. Her okulda bir satranç sınıfı olmalı ve satranç yeniden zorunlu ders haline getirilmeli.
10. Annelik ve profesyonel satranç kariyerini bir arada yürütmek nasıl bir deneyim? Çocuk sahibi olduktan sonra bu dengeyi nasıl kurdunuz?
Satranç fiziksel bir spor olmadığı için annelik engel değil. Ancak turnuvalar uzun sürdüğü için küçük çocuklarla katılmak zor olabiliyor. Bu da maddi açıdan yük yaratıyor. Türkiye’de anne sporculara destek az. Ben ailemin desteğiyle bu dengeyi kurdum ve spora devam ettim. Umarım bundan sonra bu süreçler kadın sporcular için daha destekleyici olur.
11. Kız çocuklarına satranç gibi bir zihin sporu yapmalarını önerir misiniz? Genç kızlara spor yapmaları için verebileceğiniz en önemli tavsiyeler nelerdir?

Kesinlikle öneririm. Ben de küçük yaşta satrançla büyüdüm. Satranç bana özgüven, disiplin ve kararlılık kazandırdı. Üniversiteye gittim, kendi ayaklarım üzerinde durdum, aile kurdum. Satranç sadece bir spor değil, hayatı öğreten bir yol. Her kız çocuğu bu spordan bir şey öğrenebilir.
12. Satranç sporu dışında ilgi duyduğunuz başka hobileriniz veya sporlar var mı? Satranç dışındaki aktiviteler sizi nasıl dengeliyor?
Uzun yıllar jimnastikle ilgilendim. Ayrıca bahçemde sebze yetiştiriyor, kendi gıdamı üretiyorum. Doğal yaşamı seviyorum. Seyahat etmek, yeni yerler görmek de beni çok mutlu ediyor. Bu uğraşlar beni dinlendiriyor ve denge sağlıyor.
13. Satrançta bir strateji ya da açılış tercihiniz var mı? En sevdiğiniz açılış ya da oyun tarzı nedir?
Pozisyonel bir oyuncuyum. Agresif oynamayı pek tercih etmem. Beyaz taşlarla genelde d4 açılışını kullanırım, siyah taşlarla ise rakibin hamlesine göre stratejimi değiştiririm.
14. Genç sporcular için en önemli motivasyon kaynağınız nedir? Zor zamanlarda nasıl motive oldunuz?
Sevgi, çalışma, sabır ve asla vazgeçmemek… Bunları yaparsanız başarı mutlaka gelir. Satrançta yol uzun ama sonunda emek karşılığını verir.
15. Satranç kariyerinizde size en çok ilham veren ya da örnek aldığınız bir oyuncu var mı?
Çocukluğumdan beri Judit Polgar’a hayrandım. Onun maçlarını ve kitaplarını inceleyerek büyüdüm. Ayrıca Bobby Fischer’in oyun gücünü, anlayışını ve karakterini her zaman örnek aldım.
16. Gelecek için satranç alanında hedefleriniz ve planlarınız nelerdir?
Satranç benim için hâlâ çocukluk heyecanımı taşıyor. Kadın Büyükusta unvanını almak en büyük hedefim. Bu hedefe ulaştıktan sonra da kendime her zaman yeni hedefler koyarak ilerlemek istiyorum.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

