Bir Varmış, Bir Yokmuş…
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,
vaktiyle bir ülke varmış.
Kuzeyi orman, güneyi zeytinlik,
doğusu dağ, batısı denizmiş.
Yükseklerinde dağ esintisi,
alçaklarında kekik kokarmış.
Bir yanında yayla serinliği,
öbür yanında bozkır sıcağı varmış.
İklimi çeşit çeşit,
toprağı her mevsime hazırlıklıymış.
Denizi tuzlu,
toprağı bereketli,
insanı ise hem sabırlı hem cesurmuş.
Sert rüzgârda eğilir ama kırılmaz,
gönlüne dokunana kapısını açarmış.
Nezaket, köy kahvesinden meclise kadar taşınır,
cesaret, sessizliğin içinden anlaşılırmış.
Yoldan geçen selâmla durdurulur,
sofra eksikse bir tabak daha konurmuş.
Ama sonra bir şey olmuş.

Ne rüzgâr durmuş,
ne toprak çatlamış.
Ama sohbetler yavaş yavaş geri çekilmiş.
İnsanlar artık bir şey söylemeden önce,
ne dediklerinden çok, neye yol açabileceğini düşünür olmuş.
Bir düşünceyi dile getirmek,
bir cümleyi kurmak,
bir bakışı yakalamak bile hesap ister olmuş.
Sözler ağızdan çıkmadan yargılanır,
suskunluk bile suçla eş tutulur olmuş.
Ne söylersen yanlış anlaşılır,
ne söylemezsen eksik görülürmüş.
Çünkü artık mesele ne söylediğin değilmiş.
Kime söylediğin değilmiş.
Hangi kelimeyi seçtiğin,
hangi tonu kullandığın,
hangi gün, hangi ruh hâlinde olduğunmuş.
Ama en çok da
kim olduğunmuş.
İfade özgürlüğü bir zamanlar yasal bir hakmış,
şimdi yerini ifade riskine bırakmış.
Cümle kurmadan önce çevreye bakılır,
fikir beyan etmeden önce sessizlik ölçülürmüş.
Zamanla insanlar kendi iç sesinden bile kuşkulanır olmuş.

Bir şey söylemeden önce
arkadaşını düşünürmüş,
geçmişini gözden geçirirmiş,
önce ailesini, sonra işini tartarmış.
“Bunu söylemek bana neye mal olur?”
En yaygın soru buymuş.
Sokaklar sessizleşmiş.
Kahkahalar kısılmış.
Soruların yerini tereddütler,
cevapların yerini suskunluklar almış.
Ve herkes herkesin hangi tarafta olduğunu konuşur olmuş.
Kimse ne düşündüğünü değil,
kiminle durduğunu merak edermiş.
Birini andın mı, diğerini yok saydın sanılırmış.
Hiçbir şey söylemedin mi, niyet aranırmış.
Hava yine esermiş,
yağmur yine yağarmış,
ama insanlar artık göğe değil,
birbirinin ağzına bakarmış.
Zamanla başka ülkelerle kıyas yapmayı da bırakmışlar.
Çünkü farkı görmek canı acıtırmış.
Ve orada insanlar,
acıyı yaşamaktansa,
görmemeyi tercih edermiş.
Ve böylece masal,
ne biter gibi olmuş ne de sürer gibi.
Birileri anlatmaya devam etmiş,
birileri dinler gibi yapmış.
Ama çoğu susmuş.
Çünkü orada bazen susmak,
anlatmaktan daha güvenliymiş.

Gökten üç elma düşmüş…
Biri anlatanlara,
biri anlayanlara,
öteki de “Ben hiçbir şey demedim ama her şeyi anladım” diyenlere.
Elmayı yiyen Adem’le yasak başlamış,
Kafasına elma düşen Newton’la merak uyanmış.
Ama bu masalda…
Sen düşürdün diyeni mi ararsın,
Senin yüzünden düştü diyeni mi,
Yoksa neden oradaydın diyeni mi?
Elma işte…
Kimine fikir olmuş,
Kimine fiş.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!