Bütünsellik: Eğitimde Ruh, Zihin ve Bedenin Yeniden Buluşması
Bütünsellik, yeni gibi algılanan kâinat kesitlerinin doğa dilidir. İnsan da tüm evrendeki mikro kâinat olarak bütün ve kozmik hakikatin kendisidir. İnsan doğayı gözlemlerken, doğanın içindeki gerçekliğine daima açıktır. Bu açıklığı sağlayan şey öğrenme, deneyim, doğa, zihin ve toplumsallıktır.
Ruh–zihin–beden, birbirini bütünleyen eşsiz bir sistemdir.

Eğitim kavramı ise bedensel stabiliteye mahkûm bırakılmıştır. Öğrenmeyi zihni kontrol ederek, koşullu süreçlere mecbur eden sistemlerin ezberciliğini de bu noktada hatırlamak gerekir. Kavramsal açıdan bakıldığında, eğitim hem zihni hem ruhu hem de ruhun evi olan bedeni muhatap almalıdır. Şimdiye kadar işleyen sistemler bu gerçekliğe kısmen uyanmaya başlamışken, bu konuya daha yakından bakalım.
Bilgi odaklı, parçalı eğitim modellerinin toplumsal yansıması, hayata geçmeyen bilgidir. Bilgiyi öğretmeye fena halde takılmış durumdayız: “Bil ve bildiğini bildir.” Öğretirken bedeni dışsallaştıran ve duyguyu görmezden gelen sistemler eksiktir. Gerçek öğrenme; bedenin duyumlarında, ruhun anlamla buluşmasında ve zihinsel farkındalıkta gerçekleşir. Ruh, zihin ve bedenin iş birliğiyle öğrenme hem kalıcı hem de sürdürülebilir olur.
Doğa–insan–teknoloji bağlantısallığı, yeni bir öğrenme modeli olarak dünya için harika fırsatlar yaratacaktır. Bilgiye eşlik eden beden ve zihin, hayatın kendisinden kopuk olmayan bir bilgi işlem sürecidir. Belki de yıllardır müfredatın “Hayat Bilgisi” dersiyle taçlanmasına rağmen, gerçekten hayatla ilişiği olmaması fark edilmiştir. Eğitimi kitap aralarından kurtarma zamanı gelmiştir. Yıllardır öğrenmeyi hayattan, bedenden, duygulardan bir ayraçla ayırmaya “eğitim” demek ne büyük talihsizliktir.
Hatırlarsanız, vaktiyle okullarda nadiren kullanılan tozlu laboratuvarlar vardı.

İç organ maketlerine dokunmak mümkün değildi. Sınıfımızda o maketten mideyi çalan bir çocuk olmuştu. Öğretmenin, o maketin kendi üzerine zimmetli olduğunu yana yakıla söylediğini hatırlıyorum. Sonra çocuk mideyi ağlayarak evden getirmişti; sadece dokunmak istemişti. Midenin nasıl bir şeye sahip olduğunu biz de pek bilmezdik. “Mide” diye bir kelime ve işlevine dair sınavda çıkacak birkaç sorudan başka bir şey bugün bile hafızamda değil. Bugünkü çocuklar gerçekten çok şanslı. Yapay zekâ sayesinde en azından bilgiyi niteleyen görsellere erişmek mümkün. Ancak yine de okullarda hızla yapay zekâdan ödev yapan çocuklar için “ödev” anlamını yitirmiş bir yük. Çünkü bilgi soyut bir manken hâline geldi. Eller ve kalp, bilgiden yine ayrıştırılmış durumda.
Bir okulu iyi okul yapan nedir? Bağlantısallığın farkında olan, bilgiyi ilişkisellikle ve duygulara alan açarak çerçeveleyen okul iyidir. Arada bir geziye gitmekle bu sağlanmaz elbette. Spor derslerinde terleten çocuklar bile gerçekten orada mıdır, merak konusu. Zaruretlerden bağımsız bir eğitim ütopik görünse de, sürdürülebilirlik ancak böyle mümkündür. Burada öne çıkan koşul, öğretmenlerin ezbercilikten sıyrılıp ilişkisel ve bütüncül öğrenmeye hâkim olmasıdır.
Eğitimde yeni paradigma, doğasında “bütün insan” için bütünsel eğitimdir.

Sürdürülebilirlik, bir kognisyon işi değil; bilincin ışığında deneyimselliği ve kararlılığı kapsayan bir bilgeliktir. Bütünselliğin ekonomik standartları yeniden ölçeklendirmesi de eğitimi yeniden modellerken esnetilebilir mi — bu da bir diğer önemli konudur. Ezberciliğin maliyeti düşürdüğünü ama sorumluluğu tamamen öğrenene bıraktığını fark ettiğimiz bu çağda, değişim için kararlılığı destekleyen eylemselliğe ihtiyacımız var.
Bir öğrencinin öğrenme esnekliği ancak beden, ruh ve zihni bütünleştiren cömert ve otantik yaklaşımlarla mümkündür. Sanatın, gönüllü sporun, ders saatinin öğrencinin bedensel varlığının ötesine geçmesi; öğrenenle öğretenin hiyerarşik katılığından özgürleştiği bir bütünsel ilişkiselliğe bağlıdır. Eğitimi geçiciliğin elinden almak insanı yeniden insan kılar. Zira zihin doğadır. İnsan sadece öğrenen değil, aynı zamanda kendini hatırlayandır. Poetik düşünebilen, kavramları yalnızca tanımlayan değil, onları idrak eden nesillerin sürdürülebilir yeni eğitim modellerine ihtiyacı vardır.
Bütünsellik aynı zamanda farklılıklarımıza zenginlik olarak bakmayı kapsar. Farklılıklarımızla dünyaya anlamlı izler bırakmak ve kendi özgün varlığımıza esnek alanlar bulmak için öncelikle kabul edilmek, görülmek gerekir. Bu, evrensel bir ihtiyaçtır. Sınırlayan ve kalıplara sokan katılığın yerini, insanı bir bütün olarak dikkate alan yaklaşımlar aldığında, eğitimde onarıcı bir çığır açılabilir. Modern eğitim, kadim insan bütünlüğüne göstereceği saygıyla iyileşecektir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!