Deneyim Ekonomisi: Eşyadan Çok Anı Satın Almak
Eskiden alışveriş terapisi diye bir şey vardı. Canımız sıkıldığında AVM’ye gider, iki tişört, bir çanta alır eve dönerdik. Şimdi ne yapıyoruz? Haftalık bütçeyi bir iki günlük deniz kenarı minik bir evde konaklamaya gömüyor, konser biletini ayın ilk gününde sepete atıyor, sırf “manzaraya karşı çay içtik” demek için 300 kilometre yol gidiyoruz.
E peki neden? Çünkü artık eşya değil, anı peşindeyiz. Ve bu yeni düzenin adı: Deneyim ekonomisi. Hazırsan, anlatmaya başlıyoruz!
Gardıroplar dolu olabilir ama hafızalar boşsa neye yarar?
Hadi dürüst olalım: O çok hevesle aldığın montu kaç kere giydin? Ya da indirimde kaptığın o ayakkabı hâlâ kutusunda mı? Ama geçen yaz gittiğin o kampı hatırlıyor musun? Gecenin bir yarısı ateş başında içilen çayı? Kaldırımlarında ilk kez yürüdüğün o tarihi güzel sokakları? İşte o!
Çünkü eşyalar bir süre sonra unutuluyor ama anılar hep bizimle kalıyor. Artık insanlar evlerine değil, hafızalarına yatırım yapıyor. Çünkü güzel bir anı, ne dolapta tozlanır ne modası geçer. Hatırladıkça yüzümüze bir tebessüm kondurur, öyle gider.
Mutluluğu artık kutuda değil, bilette arıyoruz.
Bir kutu açmanın verdiği heyecan evet güzel ama bir konserin ilk şarkısında havaya kalkan ellerin verdiği his bambaşka. Araştırmalar da bunu söylüyor zaten: Deneyimler, nesnelerden daha uzun süreli mutluluk sağlıyor. Çünkü yaşanmışlık var, hikâye var, paylaşım var. O yüzden artık alışveriş yapıp kendime geleyim devri değil, bir yere gideyim, bir şey hissedeyim devri.
Sosyal medyada manzara paylaşıyoruz, yeni çanta değil.
Artık Instagram’da kimse yeni çantasını değil, o çantayla gittiği yeri paylaşıyor. Çünkü gösterilecek şey kıyafet değil, yaşanmışlık. Bir kahve dükkanında kitap okurken çekilen bir story, yurt dışı sokaklarında “kaybolmuş gibi” pozlar, konser alanında “o anın içindeyim” kareleri… Deneyimler, sadece yaşanmakla kalmıyor; anlatılmak da isteniyor. Anlatacak hikâyen varsa, varsın yeni çantan olmasın.
Deneyim tek kişilik, özel ve sadece sana ait.
Aynı telefon milyon kişide olabilir. Ama gün doğumunda yürüdüğün o kumsal, sevdiklerinle geçirdiğin o an sadece senin. Deneyimler kişiye özel olduğu için daha değerli. Herkesin yaşadığı şeyler değil, senin yaşadığın şeyler, senin anıların kalıcı oluyor. Bu da bizi daha çok kendi yolumuza yönlendiriyor. Kopyala yapıştır değil, özgün anlar biriktirmek istiyoruz. Belki o yüzden, artık alışveriş listesi değil, “yapılacaklar listesi” tutuyoruz.
O eşyayı neden aldım dediğin çok olur, ama o tatile niye gittim dediğin azdır.
Evet, o ayakkabıyı neden aldığını sen de bilmiyorsun… Çünkü mağazada indirim vardı, heves ettin, sonra bir kere bile giymedin. Ama sevdiklerinle doyasıya eğlendiğin, birsürü yeni güzel anı biriktirdiğin o tatili düşündüğünde gülümsüyorsun değil mi?
Yaşanmış şeyler pişmanlık değil, hikâye getirir. Deneyimlere harcanan para, ürüne harcanandan çok daha uzun vadede kendini iyi hissettirir. Ve işin güzeli, her deneyim biraz da seni değiştirir, geliştirir.
Artık almak için değil, hissetmek için para harcıyoruz.
Bir şey satın almak değil, bir şey yaşamak istiyoruz. Artık mesele şu ürünü aldım değil, şunu yaşadım, şurayı gezdim, burayı gördüm diyebilmek. O yüzden insanlar ayakkabıya değil, açık hava sinemasına para veriyor. Kahve fincanına değil, o kahvenin içildiği atmosfer için para veriyor. Parayla mutluluk satın alınmaz deniyor ya… Aslında alınır. Ama somut olarak bir kutuda değil, yaşanmışlıkta, anılarda satılıyor.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın