Dijital Yalnızlık ve Lo-fi
Bazen fonda bir şeyler çalar ama ne olduğunu tam çıkaramazsınız. Hafif bir cızırtı, eski bir kasetten gelen titreşim ve belki de puslu bir gramofon sesi gibi. Sanki biri yanınızda oturmuş da konuşmadan orada ortama eşlik ediyor gibi bir hissiyat sarar sizi. İşte bu lo-fi. Son yıllarda özellikle genç kuşak için yalnızlığın sesi, sessizliğin melodisi hâline gelen tınılar. Ne yükselir, ne de alçalır. Sadece durur, sizinle birlikte bekler ve var olur.
Lo-fi, adını düşük doğruluk veya doğruluğu sapmış anlamına gelen “low fidelity” açılımından alıyor.

Ancak bu ifade kulağa teknik gelse de aslında duygusal bir karşılığı olduğu aşikar: lo-fi müzik, mutlak doğruyu ortaya koymaktansa, kusurlarıyla kabul gören bir alan. Cızırtılı bir melodi, bilinçli bırakılmış boşluklar, melodinin ortasında çalan bir kalp atışı ya da rüzgâr sesi gibi olgular çoğu zaman algımızca kusur olarak nitelendirilse de bunlar kusur değil, karakterin ta kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Belki de bizi çeken şey tam olarak bu doğallık.
Hatırlayın, pandemi döneminde dünya bir anda sustu. Okullar, sokaklar, kafeler gibi insanların vakit geçireceği sosyal alanlar sessizleşti. Her şey kapandı ama ekranlar hep açıktı. Dijital bağlantılar arttıkça, içimizdeki yalnızlık da belki de daha belirgin hâle geldi. Tam bu anda lo-fi müzikler sahneye çıktı ve sessizliğin içine yavaşça sızdı. Ders çalışırken, işimizle ilgili meşgaleler ile meşgul olurken, yazı yazarken, kendi içimize çekilirken bize hep Lo-fi eşlik etmeye başladı.
YouTube'da 24 saat yayın yapan lo-fi kanalları tam olarak birer dijital sığınak gibi. Pencereden yağan yağmur, uzaklardan geçen trenin sesi, usulca çalan bir melodi ve köşede, ders çalışan animasyon bir karakter: lo-fi girl. Hemen görsel olarak hatırladınız değil mi minik kedisiyle o ders çalışan kızı. İşte bu görüntü sadece bir gif değil; küresel bir ruh hâlinin temsilcisi hâline geldi. Birçok insan için bu görüntü ve ses, dünyanın dört bir yanındaki görünmez yalnızlıkları bir araya getiriyor ve ortak paydada bu müziğin içinde paylaşılıyor.
Lo-fi’ın gücü bu yalnızlığı çok derin bir şekilde paylaşmasında gizli.

Büyük cümleler kurmuyor, size “nasılsınız?” bile demiyor ama hep yanınızda kalıyor. Kendi halinde bir müzik türü ama herkesin ruh hâline dokunmayı da son derece başarıyor. Çünkü bu çağda birçok genç, anlatılmak yerine anlaşılmak istiyor. Tam bu noktada ortaya çıkan lo-fi ‘ın da bu isteğe karşılık vererek anlaşılmanın en sade hâli olduğunu filhakika söyleyebiliriz.
Bu iddiasız ama bir o kadar da içlerimize işleyen müzik aynı zamanda bir üretim biçimi olarak da oldukça özgürleştirici. Evin bir köşesinde, basit bir ekipmanla, kendi seslerini miksleyerek bu tarza hizmet etmek hiç de göründüğü kadar zor değil. İşte bu yüzden lo-fi sadece dinlenmiyor; aynı zamanda üretiliyor, paylaşılıyor ve büyüyor. Belki de bu yüzden bu kadar sahici bir etki bırakmaya devam ediyor.
Günümüzün hız, gösteri ve performans odaklı dünyasında lo-fi’nin sade tınıları bir tür direniş veya kaçış gibi. Her şey bağırırken, o fısıldıyor. Her şey koşarken, o yavaşlıyor. Nihayetinde her şey “bir şey” olmaya çalışırken, o sadece “olmayı” seçiyor.
Belki de artık ihtiyacımız olan şey tam olarak bu: bir arka plan. Kendi hayatımızın fon müziğini biz seçmek, iç sesimizi boğmadan eşlik edecek bir şey bulmak. Lo-fi tam da bu boşluğu dolduruyor. Kalabalığın ortasında, yalnızlıkla, “dijital yalnızlığımızla” dost olmayı öğretiyor bize. Bazen hiçbir şey söylemeden çok şey anlatıyor.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!