Dünyayı Yazanlar: 10 Yazar, 10 Şehir
“Bazı şehirler kitaplardan okunur, bazı kitaplar şehirlerle yazılır.”
Bir şehri tanımanın bin yolu vardır. Müzeleriyle, sokaklarıyla, mutfağıyla… Ama en büyülü yol, o şehrin içinden geçmiş bir yazarı okumaktır. Çünkü bazı yazarlar sadece hikâye anlatmaz; yaşadıkları şehirlerin ruhunu kelimelere işler. Onların doğduğu sokaklar, oturduğu kafeler, baktıkları manzaralar, kitap sayfalarında yeniden hayat bulur.
Bu yazıda, dünyayı edebiyatla inşa etmiş 10 yazarın izini sürdük: Doğdukları şehirler, yazdıkları mekânlar, felsefeleri ve unutulmaz cümleleriyle birlikte…
1. Franz Kafka – Prag

Franz Kafka, 1883’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası olan Prag’da doğdu. Hayatının büyük bölümünü Eski Şehir bölgesinde geçirdi.
Prag’da Gezilecek Yerler:
• Kafka Müzesi (Malá Strana)
• Eski Yahudi Mahallesi (Josefov)
• Eski Şehir Meydanı
• Charles Köprüsü
• Kafka’nın doğduğu ev (bugün bir kitapçı)
Kafka’nın En Önemli Eserleri:
• Dava (Der Process)
• Dönüşüm (Die Verwandlung)
• Şato (Das Schloss)
Kafka’nın eserleri doğrudan mekân belirtmese de, gotik atmosferi, bürokratik labirentleri ve ruhsal sıkışmışlığı hep Prag’ın gölgeli sokaklarını yansıtır.
Kafka, bireyin toplum ve sistem karşısındaki yalnızlığına, yabancılaşmasına ve içsel çıkmazlarına odaklanır. Varoluşsal karanlık ve absürtlük onun metinlerinin temelini oluşturur.
Franz Kafka:
“Bir kitap, içimizdeki donmuş denizi kıran bir balta olmalıdır.”
2. Orhan Pamuk – İstanbul

1952 yılında Nişantaşı, İstanbul’da doğan Orhan Pamuk, hayatının büyük bölümünü bu şehirde geçirdi. İstanbul, onun edebi evreninin merkezidir.
İstanbul’da Gezilecek Yerler:
• Masumiyet Müzesi (Çukurcuma)
• Pamuk’un romanlarında geçen Nişantaşı sokakları
• Boğaziçi kıyıları (Bebek, Arnavutköy)
• İstanbul Modern ve Pera Müzesi
• Beyoğlu, Galatasaray Lisesi çevresi
Pamuk’un En Önemli Eserleri:
• Benim Adım Kırmızı
• Kar
• Masumiyet Müzesi
• İstanbul: Hatıralar ve Şehir
Kitapların Hikâyesinin Geçtiği Yerler:
• Masumiyet Müzesi doğrudan Çukurcuma’da geçen bir aşk hikâyesidir.
• İstanbul kitabında şehir hem mekân hem karakter gibidir.
• Karda ise Kars üzerinden ülkenin politik ve kültürel kimliği sorgulanır.
Pamuk’un metinleri Doğu-Batı çatışması, bireysel kimlik arayışı, melankoli ve belleğin izinde ilerler. Şehir, geçmişin hayaletleriyle doludur.
Orhan Pamuk:
“İstanbul’un melankolisi, benim karakterimin bir parçası oldu.”
3. Ernest Hemingway – Paris

“Paris, gençliğinde yaşanmışsa, ömür boyu insanın içinde taşınan bir şenliktir.”
Ernest Hemingway 1899’da ABD, Illinois’de doğdu. Ancak onu büyük yazar yapan şehir Paris’ti. 1920’lerde eşi Hadley ile Paris’e taşındığında henüz genç bir gazeteciydi. Burada Gertrude Stein, Ezra Pound gibi dev isimlerle tanıştı. Hemingway, Paris yıllarını “sürgün edilmiş ama özgür” hissettiği bir dönem olarak tanımlar. Bu şehirde sade ama derin anlatım tarzını buldu. “Kayıp Kuşak” olarak bilinen edebi kuşağın en parlak sesi oldu.
Paris’te Gezilecek Yerler
Hemingway’in Paris’ine yürüyerek gitmek mümkün:
• Shakespeare and Company kitapçısı, ona kitap ödünç veren efsanevi dükkândı.
• La Closerie des Lilas kafesinde Güneş de Doğar’ı yazdı, Fitzgerald ile sohbet etti.
• Les Deux Magots ve Café de Flore, romanlarındaki karakterlerle buluşan tarihî kafeler.
• Jardin du Luxembourg, avlanarak hayatta kaldığı günlerin tanığı park.
• Harry’s New York Bar, Hemingway’in içki içtiği, Bloody Mary’nin doğduğu yer.
En Önemli Kitapları
• Güneş de Doğar (The Sun Also Rises)
• Silahlara Veda (A Farewell to Arms)
• Çanlar Kimin İçin Çalıyor (For Whom the Bell Tolls)
• Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man and the Sea)
• Paris Bir Şenliktir (A Moveable Feast)
Kitapların Geçtiği Yerler
Güneş de Doğar’ın ilk bölümleri Paris’te geçer. Latin Mahallesi, Montparnasse kafeleri ve caddeleri romanın sahnesidir.
Paris Bir Şenliktir doğrudan Hemingway’in Paris anılarını anlatır – kafeler, kitapçılar, yürüyüş yolları.
Silahlara Veda, İtalya’da; Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İspanya’da; Yaşlı Adam ve Deniz, Küba’da geçse de Paris, Hemingway’in ruhunu şekillendiren şehir olarak satır aralarında hep vardır.
Hemingway Felsefesi
Az sözle çok şey söylemek. Hemingway’in “buzdağı teorisi”ne göre metnin yüzeyinde az şey görünür ama altında derin bir anlam yatar. Temaları genellikle savaş, cesaret, kayıp, metanet ve insanın sınandığı anlar etrafında döner. Karakterleri onurlu, sade, iç dünyası zengin figürlerdir. Edebiyatı bir kahramanlık değil, hayatta kalma sanatı olarak görür.
Ernst Hemingway:
“Gençliğinde Paris’te yaşayacak kadar şanslıysan, gittiğin her yere Paris seninle gelir. Çünkü Paris taşınabilir bir şenliktir.”
(Paris Bir Şenliktir)
4. Haruki Murakami – Tokyo

“İnsan kendi içinde bir labirenttir. Tokyo, o labirentin aynasıdır.”
Haruki Murakami 1949’da Kyoto’da doğdu ama gençlik yıllarını Tokyo’da geçirdi. Waseda Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi aldı. Tokyo, onun hayal gücünün başkenti oldu. 1980’lerde jazz bar işlettiği dönemde yazmaya başladı. Bugün bile romanlarındaki Tokyo, gerçek ile hayal arasında bir eşiktir; tanıdık ama yabancı, kalabalık ama yalnız.
Tokyo’da Gezilecek Yerler
Murakami’nin kitaplarını okuyan biri için Tokyo, bir roman haritasına dönüşür:
• Waseda Üniversitesi ve çevresi, Norwegian Wood’un ilk adımlarının atıldığı yer.
• Jiyugaoka ve Koenji semtleri, karakterlerinin yalnızlığını yaşadığı sakin sokaklar.
• Inokashira Parkı, aşkın ve kayboluşun mekânı.
• Nakano Broadway, Murakami evrenindeki tuhaflıkların gerçek dünyadaki izdüşümü.
• Jazz barlar, yazarın kişisel tarihinin izini sürmek isteyenler için mutlaka görülmeli.
En Önemli Kitapları
• Norwegian Wood
• 1Q84
• Kafka Sahilde
• Zemberekkuşunun Güncesi
• Koşmasaydım Yazamazdım
Kitapların Geçtiği Yerler
Norwegian Wood, Tokyo sokaklarında dolaşır. Kampüsler, parklar, hastaneler gerçek yerlerden izler taşır.
1Q84, Tokyo’nun gökyüzünde ikinci bir ayın belirdiği, distopik bir paralel evrende geçer.
Zemberekkuşunun Güncesi, sıradan bir banliyö evinin nasıl bir bilinçaltı geçidine dönüşebileceğini gösterir.
Murakami’nin Tokyo’su hem tanıdık hem rüya gibidir: Gerçeklik ile rüya arasındaki çizgi sürekli silikleşir.
Murakami Felsefesi
Murakami’nin edebiyatı yalnızlık, zaman, kimlik ve gerçekliğin doğası üzerine kuruludur. Karakterleri genellikle sıradan ama iç dünyaları sonsuz katmanlıdır. Bilinçaltı, müzik, kedi metaforları ve paralel evrenler onun anlatısının parçalarıdır.
Yazarken sınır tanımaz; polisiye, fantastik, felsefi ve psikolojik öğeleri harmanlar. Murakami için edebiyat, kendini anlamanın bir yoludur.
Haruki Murakami:
“Eğer okyanusun dibine kadar inebilirseniz, en sessiz yer bile seslerle doludur.”
5. Fyodor Dostoyevski – St. Petersburg

“Sadece acı çeken ruh, derinliği öğrenir. Ve bu şehir, karanlıkta büyüyen bir aynadır.”
Dostoyevski 1821’de Moskova’da doğdu; ancak yazarlığının kalbi St. Petersburg’da attı. 1837’de bu kente yerleşti ve hayatının büyük kısmını burada geçirdi. Petersburg, onun için sadece bir arka plan değil, başlı başına bir karakterdi: gri, sisli, çamurlu ama ruhu olan bir şehir. Hapishane yılları, hastalıkları, borçları ve kayıplarıyla örülü hayatı boyunca Dostoyevski, bu şehrin gölgelerinde insan ruhunu anlattı.
St Petersburg’ta Gezilecek Yerler:
St. Petersburg, bir Dostoyevski romanında gezmek gibidir:
• Dostoyevski Müzesi, yazarın son yıllarını geçirdiği ve öldüğü ev.
• Kanal boyunca uzanan Sennaya Meydanı, Suç ve Ceza’nın karanlık atmosferine ev sahipliği yapar.
• Kazan Katedrali ve Nevski Bulvarı, roman kahramanlarının sıkça yürüdüğü rotalar.
• Hayalperestler Köprüsü, yalnızlık ve iç dünyaya açılan metaforik bir geçittir.
En Önemli Kitapları
• Suç ve Ceza
• Karamazov Kardeşler
• Yeraltından Notlar
• Budala
• Ecinniler
Kitapların Geçtiği Yerler
Suç ve Ceza, doğrudan Petersburg’un arka sokaklarında geçer. Raskolnikov’un içsel krizi, kentin kasvetiyle bütünleşir.
Budala, Neva Nehri kıyısında melankoliyle akan bir romandır.
Yeraltından Notlar’ın anlatıcısı, Petersburg’un dar odalarında sıkışan modern insanın prototipidir.
Dostoyevski’nin Petersburg’u, insan psikolojisinin en derin dehlizlerini temsil eder.
Dostoyevski Felsefesi
Dostoyevski, insan ruhunu acı, inanç, özgür irade ve ahlaki çatışmalar ekseninde işler. Karakterleri sıradan değildir; varoluşun uç noktalarında dolaşırlar. İnançla inkâr, suçla kefaret, özgürlükle kader onun edebiyatının temel karşıtlıklarıdır.
Yazarlığı, psikolojiyle teoloji, bireyle toplum, rasyonellikle delilik arasında derin bir iç savaştır.
Fyodor Dostoyevski:
“İnsan, her şeye alışan bir yaratıktır. Ve bence bu onun en korkunç özelliğidir.”
(Yeraltından Notlar)
6. Gabriel García Márquez – Cartagena

“Hayat, insanın hatırladığı ve anlatabildiği kadardır.”
Gabriel García Márquez 1927’de Kolombiya’nın Aracataca kasabasında doğdu. Ancak edebiyatla hayatın iç içe geçtiği şehir Cartagena oldu. Genç yaşta burada gazeteciliğe başladı, Karayip sahilinin bu tarihî liman şehri ona hem esin verdi hem özgürlük. Cartagena’nın sıcaklığı, sömürge mimarisi ve mitlerle örülü kültürü, onun yazın hayatında Macondo’nun temel taşlarını oluşturdu.
Cartagena’da Gezilecek Yerler
Cartagena, Márquez’in hikâyelerinde soluk alan gerçeküstü bir masal gibidir:
• Gabriel García Márquez Evi, yazarın yaşadığı ve yazdığı dönemleri yansıtan özel bir mekân.
• Tarihi Sur İçindeki Şehir, romanlardaki atmosferin tam karşılığı.
• San Felipe Kalesi, hem tarih hem sembol.
• Palacio de la Inquisición, Márquez’in tarihî göndermeler yaptığı yerlerden biri.
• Getsemaní Mahallesi, yazarın karakterlerine can veren mahalle kültürünün doğduğu yer.
En Önemli Kitapları
• Yüzyıllık Yalnızlık
• Kolera Günlerinde Aşk
• Kırmızı Pazartesi
• Başkan Babamızın Sonbaharı
• Anlatmak İçin Yaşamak
Kitapların Geçtiği Yerler
Kolera Günlerinde Aşk, Cartagena’nın limanlarında, balkonlarında, dar sokaklarında yaşanan uzun bir bekleyiştir.
Yüzyıllık Yalnızlık, her ne kadar hayali bir kasaba olan Macondo’da geçse de, Cartagena’nın iklimi, sesi, kokusu satırlarda hissedilir.
Kırmızı Pazartesi’nin kaderle örülü anlatımı, yine Karayip sahil kasabalarından beslenir.
Gabriel García Márquez Felsefesi
Márquez’in edebiyatı “büyülü gerçekçilik” tir. Gerçek hayattaki olayları olağanüstü, düşsel ve şiirsel bir dille anlatır. Ölüm, aşk, kader, hafıza ve yalnızlık onun kaleminde zaman ve mekânın sınırlarını aşar. Onun için Latin Amerika halklarının yaşadığı çelişkiler, siyasi kaos ve gündelik yaşam zaten başlı başına büyülü bir gerçekliktir.
Gabriel García Márquez:
“Bir insanı, onu kaybetme korkusuyla seversin. Ve bu, en derin sevgidir.”
(Kolera Günlerinde Aşk)
7. Virginia Woolf – Londra

“Bir kadın, kendi parası ve kendine ait bir odası olmadıkça yazamaz.”
Virginia Woolf 1882’de Londra’da doğdu ve hayatı boyunca bu şehirle güçlü bir bağ kurdu. Bloomsbury bölgesinde yetişti; hem bir entelektüel çevrenin hem de kadın özgürlüğünün merkezinde yaşadı. Londra, onun bilinç akışı tekniğiyle yazdığı romanlarında sadece bir şehir değil, bir zaman örgüsü, bir ruh haritası haline geldi.
Londra’da Gezilecek Yerler
Woolf’un Londra’sı, geçmişle şimdi arasında yürüyen bir şehirdir:
• Bloomsbury Meydanı, Woolf’un yaşadığı ve Bloomsbury Grubu’nu kurduğu bölge.
• Tavistock Square’deki Virginia Woolf Anıtı, kadın edebiyatının simgesel adresi.
• British Museum, Mrs. Dalloway’de Clarissa’nın yürüyüş rotasında yer alır.
• St James’s Park ve Regent’s Park, karakterlerinin sessiz düşüncelerine eşlik eden yerler.
• Hogarth Press’in kurulduğu Richmond, hem edebiyat hem yayıncılık açısından bir dönüm noktası.
En Önemli Kitapları
• Mrs. Dalloway
• Deniz Feneri
• Kendine Ait Bir Oda
• Orlando
• Dalgalar
Kitapların Geçtiği Yerler
Mrs. Dalloway, tamamen Londra sokaklarında, tek bir günde geçen bir romandır. Clarissa Dalloway’in yürüyüşü, şehrin zihinsel haritasını da çizer.
Orlando, zamanlar ve kimlikler arasında dolaşan bir roman olsa da Woolf’un yazma süreci boyunca Londra’dan beslendiği açıktır.
Kendine Ait Bir Oda, kadın ve şehir, birey ve mekân ilişkisini sorgulayan kurmaca dışı ama son derece edebi bir eserdir.
Woolf Felsefesi
Woolf, edebiyatta “bilinç akışı” tekniğinin ustasıdır. Onun karakterleri, dış dünyadan çok iç dünyada yaşar. Kadınların entelektüel özgürlüğü, zamanın kıvrımları, bireyin yalnızlığı ve toplum baskısı en çok işlediği temalardır.
Yazmak Woolf için bir iç yolculuktur, şehri bir zihin gibi dolaşmaktır.
Virginia Woolf:
“Kütüphaneler yıkılsa da düşünceler havada kalır; yeni evlerini bulurlar.”
(Kendine Ait Bir Oda)
8. Jorge Luis Borges – Buenos Aires

“Ben cenneti hep bir kütüphane olarak hayal ettim.”
Jorge Luis Borges, 1899 yılında Buenos Aires’te doğdu. Edebiyatla dolu bir ailede büyüdü, küçük yaşta İngilizce öğrendi. Buenos Aires onun düşünsel evreninin kaynağıydı. Avrupa’da geçirdiği birkaç yıl dışında tüm yaşamı bu şehirde geçti. Borges için Buenos Aires sadece bir coğrafya değil, sonsuz aynaların, labirentlerin ve zamanın içinde kaybolmuş hikâyelerin başladığı bir zihinsel haritaydı.
Buenos Aires’te Gezilecek Yerler
Borges’in şehirle kurduğu ilişki, Buenos Aires’i bir edebiyat mabedine dönüştürür:
• Barrio Norte ve Palermo, Borges’in çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği semtlerdir.
• Biblioteca Nacional (Ulusal Kütüphane), hem Borges’in yöneticiliğini yaptığı yer hem de onun “görmeden görebildiği” evrenin merkezi.
• El Ateneo Grand Splendid, kitapla bütünleşmiş Arjantin kültürünün tapınaklarından biri.
• Calle Garay 998, “Alef” hikâyesinde evrenin tüm noktalarını aynı anda görmeyi sağlayan mitik noktanın adresi.
• Museo Borges, yazarın kişisel eşyaları, yazıları ve fotoğraflarıyla dolu özel bir mekân.
En Önemli Kitapları
• Ficciones
• Alef
• Kum Kitabı
• Öteki, Ben
• Düşsel Varlıklar Kitabı
• Tertium Organum Üzerine İncelemeler
Kitapların Geçtiği Yerler
Borges’in metinlerinde Buenos Aires fiziksel bir mekân değil, metafizik bir düzlemdir.
Alef adlı hikâye, bir evin bodrum katında evrenin bütün noktalarını aynı anda görmeyi sağlayan “Alef” adlı noktayla başlar. Bu evin gerçek hayattaki karşılığı, yazarın belirttiği gibi Calle Garay 998 adresindedir.
El Sur hikâyesinde şehrin kuzey–güney karşıtlığı, bireyin geçmişiyle yüzleşmesinin alegorisine dönüşür.
Ficciones, Buenos Aires’in kütüphanelerini, sokaklarını ve zihinsel labirentlerini zamanın dışına çıkarır.
Borges Felsefesi
Borges’in edebiyatı gerçeklikle kurmacanın sınırlarını bulanıklaştırır. Onun için her hikâye, bir evren; her kitap, sonsuz olasılıklar içerir. Labirentler, sonsuz döngüler, ayna imgeleri, sahte yazarlar ve var olmayan kitaplar Borges’in zihinsel oyunlarıdır.
Felsefe, dil, matematik, din ve edebiyat onun metinlerinde iç içe geçer. Borges’e göre gerçeklik, onu anlatma biçimimizle yeniden şekillenir.
Jorge Luis Borges:
“Zaman geçer ama geçmiş kaybolmaz; biz onu tekrar kurarız – her okumada yeniden.”
9. Italo Calvino – Venedik

“Bir şehir, gözle görülen taşlardan değil, anlatılan hikâyelerden oluşur.”
Italo Calvino 1923’te Küba’da doğsa da çocukluğu ve gençliği İtalya’nın San Remo kentinde geçti. Ancak onun hayal gücünün sembolik zirvesi, yazarlık hayatının son döneminde bağlandığı şehir Venedik’tir. Calvino, Venedik’in zaman dışı doğasını, suyla çevrili labirentlerini ve tarihi atmosferini, Görünmez Kentler gibi eserlerinde mecazi olarak dönüştürür.
Marco Polo’nun ağzından anlatılan hayali şehirler aslında hep Venedik’in farklı ruh halleri gibidir.
Venedik’te Gezilecek Yerler
Venedik, Calvino’nun “görünmez” ama hissedilen şehirlerini anlamak için ideal bir sahnedir:
• San Marco Meydanı, geçmişle geleceğin iç içe geçtiği simgesel alan.
• Rialto Köprüsü, Calvino’nun zaman ve mekânla kurduğu bağların bir izdüşümü.
• Gizli geçitler, sokaklar ve su yolları, Görünmez Kentler’deki labirentsel yapıları çağrıştırır.
• Libreria Acqua Alta, Calvino’nun kitap ve şehir aşkını birleştiren masalsı kitapçı.
• Campo Santa Maria Formosa, anlatılmamış hikâyelerin sessiz tanığı.
En Önemli Kitapları
• Görünmez Kentler
• Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
• Kozmokomik Öyküler
• Palomar
• Ağaçtaki Çocuk (Baron in the Trees)
Kitapların Geçtiği Yerler
Görünmez Kentler, Venedik’i doğrudan adlandırmasa da, tüm hayali şehirler Venedik’in farklı zamanlarda, duygularda, imgelerde yeniden yaratılmış hâlidir.
Marco Polo’nun Moğol imparatoru Kubilay Han’a anlattığı kentler, Venedik’in zihinsel izdüşümleri gibidir.
Palomar ve Kozmokomik Öyküler gibi kitaplarında da Calvino mekânı hem felsefi hem sezgisel bir araca dönüştürür.
Calvino Felsefesi
Calvino için yazmak, dünyayı parçalara ayırıp yeniden kurmaktır. Hafiflik, kesinlik, görünmezlik, çok katmanlılık onun edebi ilkeleridir (Altı Memos). Gerçeklikle kurmaca, bilimle masal, mantıkla düş aynı sayfada dans eder.
Kentleri anlattığında aslında insanları, zamanları, arzuları anlatır. O yüzden şehir onun için hem fiziksel hem zihinsel bir varlıktır.
Italo Calvino:
“Ben hep tek bir şehirden söz ettim: Venedik. Ama her seferinde başka bir masalla.”
(Görünmez Kentler)
10. Albert Camus – Cezayir

“Yabancı olmak, bazen kendine bile.”
Albert Camus, 1913’te Fransız sömürgesi altındaki Cezayir’in Mondovi kasabasında doğdu, çocukluğu ise Cezayir şehrinde geçti. Annesiyle yaşadığı yoksul mahalle, onun dünya görüşünü şekillendirdi. Kuzey Afrika’nın sert güneşi, yoksulluğu, denizi ve suskun taş sokakları Camus’nün hem varoluşçu felsefesinin hem de edebî üslubunun temelidir. Paris’te ün kazansa da, Camus’nün ruhu hep Cezayir’de kaldı.
Cezayir’de Gezilecek Yerler
Camus’nün Cezayir’i, sadece doğduğu toprak değil, düşüncenin filizlendiği bir coğrafyadır:
• Belcourt Mahallesi, Camus’nün büyüdüğü işçi sınıfı semti.
• Notre-Dame d’Afrique Bazilikası, onun içsel sessizliğini yansıtan bir manzara noktası.
• Kasbah, Veba ve Yabancı romanlarında mekân atmosferiyle bütünleşen labirent.
• Camus’nün ilkokulu ve Cezayir Üniversitesi, düşünsel yolculuğunun ilk adımları.
• Akdeniz kıyısı, onun eserlerine yayılmış melankolik güneşin kaynağı.
En Önemli Kitapları
• Yabancı
• Veba
• Sisifos Söyleni
• Düşüş
• Mutlu Ölüm
• Sürgün ve Krallık
Kitapların Geçtiği Yerler
Yabancı, doğrudan Cezayir’de geçer. Meursault’un deniz kıyısındaki varoluşsuzluğu, Kuzey Afrika’nın güneşiyle boğuşur.
Veba, hayali Oran şehrinde geçse de Cezayir’in tarihinden ve havasından beslenir.
Mutlu Ölüm, Cezayir’in taş evlerinde geçen, ölümle barışma hikâyesidir.
Camus’nün bütün metinlerinde Akdeniz ışığıyla yoğrulmuş bir karanlık vardır; sıcak ama acıtan.
Camus Felsefesi
Albert Camus, varoluşçulukla anılsa da kendisi bu etiketi reddeder. Onun temel meselesi “absürd” dür: İnsan, anlam arayan bir varlıktır ama evren anlam vermez. Bu çelişkiyi kabul eden birey, tıpkı Sisifos gibi, anlamsızlığı taşımaya razı olur.
Camus için güneş, ölüm, özgürlük, suskunluk, isyan ve dayanışma bir arada yaşanır. Yazdıkları hem kişisel hem evrenseldir.
Albert Camus:
“İnsan, bir sabah güneşi sırtına vuran denize bakarken bile, hayatın anlamsızlığını hissedebilir.”
(Sisifos Söyleni)
Bu yazıda her biri kendi çağının ötesine geçmiş, şehirleri kelimelerle kazımış 10 yazarı gezdik.

Onlar sayesinde artık Prag bir rüya, Tokyo bir bilinç, Paris bir şenlik, Cezayir ise bir felsefe.
Her kitap, bir şehir; her şehir, bir ruh hali. Belki de en güzel yolculuk, bir kitabın ilk cümlesiyle başlar.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. © Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!