Duygusal Stagflasyon Nedir?
Günümüzde ekonomik stagflasyonun yanı sıra, bir de 'duygusal stagflasyon' yaşıyoruz: İçsel büyümenin durduğu, motivasyonun düştüğü, ancak kaygı ve tükenmişliğin arttığı bir dönemdeyiz. Ekonomideki durgunluk ve enflasyon ikilisi gibi, ruhsal dünyamızda da bir 'durgunluk-enflasyonu' söz konusu.
Duygusal Stagflasyon Nedir?

Ekonomik stagflasyon, büyümenin durduğu ancak fiyatların yükseldiği bir dönemi ifade eder. Duygusal stagflasyon ise, kişinin içsel gelişiminin yavaşladığı, ancak stres ve duygusal yükün arttığı bir durumu anlatır.
Durgunluk (Stagnasyon): Kişi kendini geliştirmekte zorlanır, hedefler belirsizleşir, motivasyon düşer.
Duygusal Enflasyon: Kaygı, endişe ve tükenmişlik hissi artar, buna rağmen kişi 'üretken' hissetmez.
2022'de yapılan bir Gallup araştırması, küresel çapta insanların %44'ünün kronik stres yaşadığını gösteriyor. Aynı araştırmada, özellikle genç yetişkinlerde 'anlam arayışı'nın arttığı, ancak tatmin oranlarının düştüğü belirtiliyor.
2022’de Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi’nde yayımlanan bir analiz, sosyal medyanın yoğun kullanımının duygusal tükenmişliği %30 artırdığını gösterdi.
2024’te Journal of Psychometric Research’te yayımlanan bir çalışma, ekonomik belirsizliğin bireylerde “duygusal donma” etkisi yarattığını kanıtladı. Katılımcıların %60’ı, enflasyonun yükselişiyle birlikte uzun vadeli plan yapmaktan vazgeçtiğini ifade etti. Ayrıca, sosyal medya kullanımının artması, karşılaştırma kültürünü körükleyerek özsaygıyı düşürüyor
Gartner’ın 2025 raporuna göre, AI implementasyonu ofis işlerinin otomatize edilmesi, beyaz yakalıların duygusal güvenini sarsıyor. Öte yandan, sosyal medya platformları, sürekli bir başarı sergileme baskısı yaratıyor. Bu, bireylerin kendi başarılarını küçümsemesine neden oluyor.
Duygusal stagflasyon, sadece bireyleri değil, toplumu da bir girdap gibi etkiliyor. Çocuklar oyunun büyüsünü kaybederken, gençler geleceksiz kalmış hissediyor, hayallerini sorguluyor. Ebeveynler, hem kendi içsel boşluklarıyla hem de çocuklarının kaygılarıyla baş etmeye çalışıyor. Çalışanlar, işe anlam katma mücadelesi verirken; yöneticiler, patronlar ekibin motivasyonunu nasıl koruyacağını düşünüyor. Kadınlar çoklu rollerin yükü altında tükenirken, erkekler geleneksel rollerin dönüşümüyle boğuşuyor. Girişimciler ise risk alma cesaretini kaybetmiş hissediyor. Genel olarak risk alma güdüsü, motivasyon, heyecan sönüyor. Her yaştan, her sosyoekonomik gruptan insan, bu kolektif ruh halinin bir parçası haline geliyor. Aslında hepimiz, modern hayatın bu görünmez krizi karşısında aynı gemideyiz - farklı kamaralarda olsak bile.
Neden Bu Dönemde Duygusal Stagflasyon Yaşıyoruz?

1. Belirsizlik Çağı en önemli etkenlerden biri olarak gösteriliyor. Pandemi sonrası dünya, ekonomik krizler, iklim değişikliği ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle belirsizliklerle dolu. Nature Human Behaviour'da yayınlanan bir çalışma, belirsizliğin dopamin sistemini bozarak motivasyonu düşürdüğünü gösteriyor.
2. Sosyal Medya ve Duygusal Enflasyon ikinci sırada. Sürekli maruz kaldığımız 'başarılı hayatlar', bizi geride kalmış hissettiriyor. Journal of Social and Clinical Psychology, sosyal medya kullanımının depresyon riskini %30 artırdığını ortaya koyuyor.
3. Üretkenlik Baskısı da üçüncü sırayı alan faktör. 'Hustle Culture – Telaş Kültürü' bize durmadan çalışmamız gerektiğini söylüyor, ancak bu durum içsel tatminsizliği körüklüyor.
Duygusal Stagflasyondan Nasıl Çıkabiliriz?

1. Mesela küçük kazanımlarımızı kutlayabiliriz. Harvard Business School araştırmaları, sadece günlük minik başarıları kendi kendine de olsa kutlamanın, bunlara şükretmenin motivasyonu %68 oranında artırdığını gösteriyor.
2. Dijital detoks yapabiliriz. Haftada bir gün sosyal medyadan uzak durmak, kaygıyı azaltıyor ki bu, üzerinde en çok bilimsel deney yapılan alanlardan biri. Örneğin Clinical Psychological Science’da bile bunu teyit eden sayısız makale bulmak mümkün. Şahsen kendi denemelerimde de çok net gözlemlediğim bir durum.
3. Anlam arayışını yönlendirebiliriz. Viktor Frankl’ın dediği gibi, 'Hayatın anlamı, ona sorduğumuz sorularda gizli.' Kendimize 'Neye gerçekten değer veriyorum?' sorusunu sormak, içsel büyümemizi tetikler. Anlamsızlaştığını düşündüğümüz yaşantımızın aslında ne kadar değerli olduğunu hatırlatır ve içindeki değerli detaylara yeniden sarılmamızı sağlar.
4. Ve her şeyden önce sürekli olumsuz konuşmayı, yazmayı ve en önemlisi de düşünmeyi kesmeliyiz. “Her şey, hep, herkes, hiç kimse, asla, her zaman, vb.” gibi duyguları kitleyen ve bir tercihe sıkıştıran üslubu terk etmeliyiz.
Sonuç olarak duygusal stagflasyonu aşmak mümkün.
Bu dönemde hepimiz bir parça 'duygusal stagflasyon' yaşıyoruz. Ancak unutmayalım ki, her kriz bir aynı zamanda bir dönüşüm fırsatı da içerir. Tıpkı ekonomilerin yeniden yapılandığı gibi, biz de içsel kaynaklarımızı gözden geçirip yeni bir denge kurabiliriz.
Belki de çıkış yolu, 'yavaşlamakta' değil, 'doğru hızı bulmakta' yatıyor. Kendimize şefkat göstererek, küçük adımlarla ilerleyerek ve en önemlisi, 'şimdi ve burada' olanı fark ederek bu dönemi aşabiliriz.
Çünkü en büyük devrim, içimizde başlar!
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!