onedio
article/comments
article/share
Haberler
İnanmak İstediğimiz Efsane: AŞK

etiket İnanmak İstediğimiz Efsane: AŞK

Filozof ve tarihçi Teyfur Erdoğdu, üniversitelerde verdiği Aşk Felsefesi derslerinden edindiği bilgi birikimiyle, aşkın ne olduğunu, tarihsel süreç içindeki yerini ve zehirli ilişkilerdeki yansımalarını derinlemesine inceliyor. Bu röportajda Erdoğdu, aşkın karmaşık doğasına dair önemli soruları yanıtlayarak okuyuculara farklı bir bakış açısı sunuyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

+Hocam siz üniversitede Aşk Felsefesi dersleri veriyorsunuz. Bir tarihçi-filozof olarak tarihsel açıdan da bakarak söylerseniz aşk nedir? Aşk gerçekten var mıdır yoksa inanmak istediğimiz bir efsane midir?

+Hocam siz üniversitede Aşk Felsefesi dersleri veriyorsunuz. Bir tarihçi-filozof olarak tarihsel açıdan da bakarak söylerseniz aşk nedir? Aşk gerçekten var mıdır yoksa inanmak istediğimiz bir efsane midir?

-İçine düşen bilir, efsane mi değil mi olduğunu… Aşk yoktur deyip büyük konuşanları çok gördük. Aşk, şarap rengi denizdir. Aşıklar anlar ne demek istediğimi. Onlar geçmişteki her şeyin bu aşkın oluşması için meydana geldiğini ve birbirleri için yaratılmış olduklarını hissederler. Bu anahtar cümledir. Onu sanki ilk kez görmüyorum derler. Göz göze geldiklerinde her şey sessizleşir, hayat ya çok hızlı akar ya da zaman durur gibi olur. Tenlerinde hep baharın kokusu vardır. Aşkın mutlak tanımını yapmaksa bence çok zor. Birçok filozof denedi ama nafile. Bir tanım vermek zorunda bırakılsaydım şöyle derdim: Onun dışında her şeyin önemsizleşmesi. İstesen de önemseyemezsin. İş güç yapılır ama robot gibi. Memleket, dünya, akraba meseleleri anlamsızlaşır. Ya yakınların ölümü? O hayatında diye haline çok ama çok şükredersin. Böyle tanımı çok zor olan kavramların ne olmadığına bakmak da cevap için yardımcı olabilir.

+O halde?

+O halde?

-Aşık kişi hep önce ben demez ve aşkını korumaya gayret eder. Zaman zaman gaflete düşse de her anın değerinin bilincinde olmak için çabalar. Gizli hesapları yoktur. Şu beş sadakat içindedir: bedensel, ruhsal, zihinsel ve ne olursa olsun beraber olacağız anlamına gelen hayat sadakati. Mümkün ihtimaller arasında salınmaz, elindeki gerçeğe kendini bırakır. Mutlak şeffaftır ve her şeyi ama her şeyi önceden haber verir. Mevcut ilişkinin darlığını hissettiğindeyse ilişkisinde imkanlar açmak için yollar arar, yeni deneyimlerle aşığında daha önce keşfedemediklerini bulunmaya çalışır. Aşıklar aldıkları kararın arkasında durarak bencillikten uzak kalmaya çalışarak birbirlerinin iyiliğini isterler. Gerçekte olandan başka her herkesin daha iyi, daha ilginç, daha heyecanlı olacağını aklımıza getiren vesveselere kulak asmayıp imkân ve ihtimallerden bilinçli olarak feragat ederler. Bu çok temel bir kıstastır. Çok kesin konuşuyorum ama böyle. Aksi takdirde toksik (zehirli) bir ilişki doğmaya başlar.

+Zehirli ilişkilerde de aşk hissediliyor ama!

+Zehirli ilişkilerde de aşk hissediliyor ama!

İlişkide bencil taraf âşık olamaz, aşkı gerçekten hissedemez, sadece karşısındakini taklit eder. Ama diğer taraf aşkı tadabilir. Sonuç er ya da geç ilişkinin bitmesidir. Bitince her iki taraf da farklı sebeplerle bu zehirli ilişki yüzünden yanar tutuşurlar. Toksik aşkın ayrıntısını başka sefere bırakalım zira çok çetrefilli bir mesele. Ama kısaca değinelim: her ilişkide aşırı ciddi sorunlar olur. Çün ki aşkta kişi, ilerleyen safhalarda aşığını kendi çocukluğundan getirdiği travmalarının etkilerine maruz bırakmaya başlar. Bunu diğer taraf da yapar. Başlangıçta bunları psikolog ya da psikiyatr değilseniz fark edemezsiniz. Karşıdakinin çiçekleri sizi cezbeder. Bu çiçeklere âşık olursunuz. Zaman geçer sonbahar gelir çiçeklerini sevdiğin kişinin köklerini de sev(e)memişsen çiçekler dökülünce ne yapacağını bilemezsin. Bu yüzden travmaları uyuşmayanlar veya karşısındakinin travmalarına merhametle, şefkatle yaklaşmayanlar aşkta mutluluğu yakalayamazlar. Yıkıcı travması olanlarınsa ilişkilerini korumak için mutlaka terapi almaları ve önerilen her adıma sıkı sıkıya bağlı kalarak adım adım tavsiyeleri tatbik etmeleri gerekir. Samimi ve ciddi çaba çok şey ifade eder, bazı partnerler içinse her şey demektir. Partnerine tedavi fırsatı vermeyenler ise ya aşırı inatçıdır ya da fiziksel ve duygusal olarak bu gergin süreci kaldıracak güçte değildir. Bu iki durumda ilişki büyük ihtimalle sonlanacaktır. Bu yüzden kişi aslında kiminle evleneceğine tam olarak nasıl ve ne kadar bir acıya katlanmak istediğine göre karar verir. Bazıları evliliği saçma bulur. Bu gerçekten âşık olmadıkları içindir. Aşkın bir emaresi de ayrılma zamanı ortaya çıkar. Ayrılanlar, ayrı düşenler, aşk acısı çekenrler: yoğun şekilde kalp çarpıntısı, iç daralması yaşarlar, elleri titrer, özlem ve endişeden karınları kasılır, midelerine ağrılar girer en önemlisi hiçbir yere sığamaz olurlar. Ayrılık yaşayanların tamamının vurguladıkları bir ortak kavram vardır: kalp soğuması. Bazısı yaşadığı aşkın ihtişamı ve kapsayıcılığından kalbinin soğumasından, buz kesmesinden korkar, bazısı hayal kırıklığı yaşadığı için kalbinin soğumasını “kızgınlık ve özlem gelgiti” içinde sabırla bekler. Bu arada aşığının kendi hayatına devam ettiğini düşündükçe ani şok geçirir, hemen ardından sırtı ve beli alev alev yanmaya başlar. Güne başlamak ve bitirmek çok zordur.

+Hocam, kalp soğudu diyelim anılardan oluşan tarih silinir mi?

+Hocam, kalp soğudu diyelim anılardan oluşan tarih silinir mi?

-Bu hiç mümkün mü? Yutulan hapların bile anıları unutturmaya gücü yetmez. Ayrı düşmüş aşık, çağrışımlar dünyası içinde ömrünün sonuna kadar yaşamaya mahkum olacaktır. Ne kadar anı o kadar çağrışım ve o kadar aşk hapishanesindeki demir parmaklık. Çün ki aşıkların kökleri köklerine sarılmıştır ve tek bir ağaç olmuşlardır.

+Madem bu kadar seviyorlar neden tekrar bir araya gel(e)miyorlar ayrılanlar? 

-Bırakılan taraf bir yandan bırakanın acı çekmesini ister bir yandan ona tekrar kavuşmayı diler. ‘Beni bırakarak seçimini yaptı, yapabileceğim tek şey beklemek!’ der, adım atmaz. İçinde korkunç bir çatışma yaşar. İlkeleri yüzünden sevdiğini bırakan tarafın da içi alev alev yanmaktadır. Ama yan yana olup iyileşmeyi kendilerine olan saygılarını yitirecekleri korkusuyla bir türlü kabul edemezler. Bu çatışmanın taraflarından biri aşkken diğeri korkudur! Kalpleri soğumadan evvel bir şekilde bir araya geldiklerini farz edelim. O anda hissettiklerine göre iki ihtimal oluşur: Ya aşırı mutlu hissederler ya da aşırı huzursuz ve rahatsız. İkincisi varsa ilişkiye yeniden başlayamazlar; biri mutluluk hissetse bile bu böyle.

+Aşkın bir kompozisyonu var mı? Yani giriş – gövde – sonuç gibi…

-Mutlaka. Ama önce şunu söyleyeyim hayran olmadığınıza âşık da olamazsınız. Bu çok açık. Aşk bir arzu arayışıdır. Kompozisyonu oluşturan parçaların uzunluklarıysa aşka göre değişir. En tatlısı girişin uzun, gövdenin çok çok uzun, sonuç gelecekse onun da çok kısa olmasıdır. Ama bazısı acının uzunluğundan da haz alır.

+İlk görüşte aşka inanır mısınız? Yoksa aşkın başlatılıp sürdürülebileceğini mi düşünüyorsunuz?

+İlk görüşte aşka inanır mısınız? Yoksa aşkın başlatılıp sürdürülebileceğini mi düşünüyorsunuz?

-Kesinlikle inanırım. Aşk kendiliğinden doğar, hatta bazen istenmemesine, kaçılmasına rağmen içine düşülür, kurtuluşu yoktur. Ama asla yaratılamaz ve aceleye gelmez. Aşk eksikliği duyulur ama aramakla, peşinden koşmakla bulunmaz. Aşkı buldunuz mu hoyrat davranmayıp korumanız da gerekir. Buna aşka nefes aldırmak denir. Onu da isterseniz başka zaman konuşuruz.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

+Aşktan bahis açıldığında ruh ile beden arasında ayrım yapmamız ve olayı daha çok ruh çerçevesinde değerlendirmemiz gerektiği söyleniyor. Katılır mısınız?

+Aşktan bahis açıldığında ruh ile beden arasında ayrım yapmamız ve olayı daha çok ruh çerçevesinde değerlendirmemiz gerektiği söyleniyor. Katılır mısınız?

-Asla. Aşk hem tenseldir hem tinsel. Tensellik (cinsellik) duygusal bir ameliyattır. Mektuplaşarak, okuyarak, yazışarak başlamadıysak önce bir tene vuruluruz. Sonra iki ten görüşe görüşe ruhları birleşir ve çift kişilik yorgan gibi aşk iki teni birden örtmeye başlar. Ayrı kalınan gecelerde uyku tutmaz, yalnızlığın soğukluğunda ruhunu örterek içini ısıtan yorganın yanında değildir. Sevgilini altı yaşındaki çocukların hayali arkadaşı gibi sürekli yanında taşısan da uzakta kalınca eksildiğini iliklerine kadar hissettiğin için mekanikleşirsin, işlerini ruhsuz şekilde mecburen görürsün. Aşıklar için artık herkes ikincildir. Çün ki aşk iki kişilik bir bencillik yaratır. Çiftler tekrar buluşunca gönüllerinde aşk çiçekleri açar. Sevgilinin ismine tutkunluktur (passion/mania) aşk.

+Aşk bir yolculuğun adıysa o zaman yol mu güzel yolculuk mu yoksa varılacak yer mi?

+Aşk bir yolculuğun adıysa o zaman yol mu güzel yolculuk mu yoksa varılacak yer mi?

-Fizikten fizikötesine, sonu olmayan. Sevgilinin tenine dokunduğunda, yüzüne baktığında kıyamamakla doyamamak arasında metafizik bir gerilim yaşarsın. Tensel ilişkide de hırsla şefkat arasında mekikler dokunur. Hırsla başlayıp şefkatle devam edip beden ve ruhlar huzura ererken gözyaşlarına boğulmak vardır. Aşk işte budur. Hırs ve şefkat arasında gidip gelinen bir hat.

+Peki’ son sorum: Aşk üzerine yazılmış en iyi kitap sizce hangisidir?

-Hayat okulunun kendisi. Herkes kendi kitabını yazar ve kendi kitabını okur!

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio 

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
10
8
5
2
1
1
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam