Işığın Altında Bile Karanlık Olan Tek Hikâye: Drakula’nın Zamansızlığı ve Yeni Edisyonu
Gotik edebiyatın okura ettiği en sinsi kötülük, “ben eski bir hikâyeyim” diyerek rafa çekilmiş görünürken aslında insanın içindeki karanlığa bugün bile aynı yerden sızabilmesidir. Bram Stoker’ın Drakulası işte tam da böyle bir metin. Yalnızca türün parlak örneklerinden biri değil; modern dünyanın bütün o rasyonel parıltısına karşın içimizde hâlâ diri duran arkaik korkuların, bilinçaltından sızan eski dünyanın tahayyüllerinin ete kemiğe bürünmüş hâli.
Stoker, sanayi çağının katı gerçekliğiyle şekillenen modern hayatın orta yerine eski dünyanın doğaüstü dehşetini bir çatlak gibi yerleştiriyor.

Vampir mitosunu günümüze taşıyan asıl damar, romandaki “canavar korkusu” değil; insanın kendi aklına duyduğu güven ile açıklayamadığı sezgisel karanlık arasındaki içsel gerilim.
Drakula bu yüzden bir figür değil bir archetype artık. Tüm vampir anlatılarının genetik kodu burada yazılıyor.
Bu yüzden Drakula’yı yıllar sonra yeniden okurken eline Ötüken’in hazırladığı özel edisyon geçtiğinde hissettiğin şey sadece nostalji olmuyor; romanın kültürel, estetik ve felsefi ağırlığını yeniden fark etmek oluyor. Bu edisyon, romanı tekrar okumayı değil, yeniden deneyimlemeyi mümkün kılıyor.
Bunda en büyük pay kuşkusuz Ebrahel Lurci’nin illüstrasyonlarında.
Çizimler, sahneleri betimlemekten çok Stoker’ın metninin alt katmanlarını görünür kılıyor. Kırmızı-siyah girdapları, sisin içine karışmış figürleri, Drakula’nın insanla insan-dışının arasında duran o tekinsiz bedenini… Hepsi romanın bilinçdışını somutlaştıran bir estetik dil yaratıyor.
Bu görsellerde amaç güzellik değil; atmosferin doğru titreşimini yakalamak.
Ve tam da bu yüzden etkileyici.
Edisyonun düşünsel boyutu da en az görsel dili kadar güçlü.

Arka kapakta da altı çizildiği gibi, Başak Ağın’ın önsözü romanın hem tarihsel bağlamını hem gotik edebiyat içindeki yerini berraklaştırıyor; okuru metnin içine hazırlıklı sokuyor.
Ardından gelen Okan Bayülgen ve Nevzat Kaya’nın son sözleri, Drakula’nın hem sanat hem felsefe hem de popüler kültür katmanlarıyla nasıl bugüne konuştuğunu açıyor. Bayülgen’in teatral tonu, Kaya’nın kavramsal okumalarıyla birleşince roman, yalnızca klasik olmaktan çıkıp güncel bir karanlık arkeolojisine dönüşüyor. Bütün bu zenginliği ustalıkla bir araya getiren ise edisyonun editörü Bilal Erimez. Metnin gotik tınısını modern okur için sadeleştirmeden koruyan, baskının dokusunu ve sayfa düzenini romanın atmosferine göre şekillendiren, okura hem akıcı hem estetik bir deneyim sunan bir çalışma var. Kitap fiziksel hâliyle bile “sıradan bir roman değilim; kendi evrenimi taşıyorum” diyor.
Drakula bugün niçin hâlâ klasiklerin arasında ayrı bir yerde duruyor?

Çünkü modernite ile kadim korkuların çarpıştığı o sınır bölgesini hâlâ en iyi o anlatıyor.
Çünkü insanın kendi karanlığıyla kurduğu ilişki, çağlar değişse de değişmiyor.
Çünkü Drakula, bilinmeyenin çekiciliğini ve tehdidini aynı anda taşıyan nadir karakterlerden biri.
Ötüken’in bu özel edisyonu da tam bu yüzden önemli.
Romanın köklerindeki o karanlığı yalnızca aktarmıyor, estetik bir derinlikle yeniden bedenlendiriyor.
Okur, metne sadece göz gezdirmiyor, karanlığın ritmine giriyor.
Bir klasik zamanla ölçülür, ama bir edisyon özenle.
Drakula’nın bu baskısı her ikisini de taşıyor: zamansız bir romanın bütün ağırlığını ve ona eşlik eden çok katmanlı bir sanat anlayışını.
Ve dürüst olmak gerekirse:
Drakula’yı bir kez daha okuyacaksanız, bunu bu edisyondan okumak romanın ruhuna en yakın ihtimal.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

