Kadın Olmanın Türkiye Versiyonu: Her Gün İstesek de İstemesek de Yaşamak Zorunda Kaldığımız Bazı Meseleler!
Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü! Hak savaşıyla başlayan bu mücadele, şimdilerde ülkemizde çok daha derin, çok daha ağır anlamlar taşıyor.
Buyurun gelin, 2025'te de hala normal karşılamamızın beklendiği, sırf cinsiyetimiz kadın olduğu için yaşamak zorunda kaldığımız bazı meseleler, durum ve hallere beraber göz atalım. Bugünün hatırına her seferkinden daha da çok 'Neden?' diyelim kendimize. Birbirimizin tek çaresinin yine birbiri olduğunu unutmadan dertleşelim.
Etrafındaki herkese ve her şeye fark edilse de edilmese de çiçek açtırdığından adımız kadar emin olduğumuz, ülkemizin her bir yanındaki her kadınımızın ve tüm dünya kadınlarının günü kutlu olsun!🌼
Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılından itibaren kutlanmaya başlayan 8 Mart Kadınlar Günü, ülkemizde ilk kez 1921 yılında kutlandı.

İki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi ile Türkiye'de 1921'de kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü uzun bir yasağın ardından 1975'le beraber düzenli olarak kutlanmaya başladı. Yıllardır da kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak için verdikleri savaşın ilk perdesini, başlangıcını simgeliyor. 💪
Hoş, sadece ülkemizde değil tüm dünyada, tüm kadınlar hala sürekli olarak bir şeyler için savaşıyor, kendi ayaklarımız üstünde durabildiğimizi ve hiçbir noktada cinsiyetimiz yüzünden ayrıştırılmamız gerektiğini bağıra bağıra kabul ettirmeye çalışıyoruz.
Yaşanan hak savaşının yanı sıra Kadınlar Günü günümüzde, tüm kadınlar için farklı anlamlar da taşıyor. İçinde bulunduğumuz günlere nasıl geldiğimizi hatırladığımız, herhangi bir cinsiyeti yükseltmek ya da yermek için değil, cinsiyet gözetilmeksizin her bireyin eşit ve temel haklara sahip olması gerektiğinin vurgulandığı gün, mutlaka her kadın için özel ama Türkiye için anlamı, derinliği bambaşka...
Her sene yüzlerce, binlerce kadınımızın öldürüldüğü, hayattan korkusuzca koparıldığı ülkemizde kadın olmak, öyle kolay değil.

2021'de 280 kadın cinayeti, 217 şüpheli kadın ölümü,
2022'de 334 kadın cinayeti, 245 şüpheli kadın ölümü,
2023'te 315 kadın cinayeti, 248 şüpheli kadın ölümü,
2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti...
Sayı giderek artarken, küçücük kız çocuklarımız, gencecik kadınlarımız, annelerimiz, teyzelerimiz hayattan koparılırken bir önlem alınmadığı gibi 20 Mart 2021'de İstanbul Sözleşmesi iptal edildi. Kadınlarımızın katillerinin kimi kıyafeti düzgün olduğu, kimi sicil kaydı temiz olduğu için indirimli cezalar aldı, kimi hiç ceza çekmeden dışarı çıktı. Sustuk. Hiçbir zaman susmak zorunda olduğumuz için susmadık ama. Boğazımızdaki yumru her gün daha da büyüdüğü, artık kadın cinayetleri konusu açıldığında yutkunmakta zorlandığımız için sustuk.
O yüzden bugün en çok da korunamayan, sevdiklerinden, nefeslerinden, hayatlarından koparılan kaybettiğimiz kadınlarımız için önemli 8 Mart'ı kutlamak.
Tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun. İşin özünde dünyanın neresinde olursak olalım hepimiz kız kardeşiz.

Hepimiz aynı yollardan öyle ya da böyle geçiyoruz. Yüzyıllardır 'Kadınız ve bizde varız, eşitiz' mesajını vermek için hayatımızın farklı anlarında, farklı stratejilerle, farklı hal ve durumlar içinde savaşıyoruz.
Bir gün hayatın her alanında eşit bir konuma geleceğimizden ve sırf kadın olduğumuz için belli durumlarda yaşadığımız o huzursuzluk, tedirginlik hissinden, gereksiz basmakalıp rollerden sıyrılabileceğimize inanıyoruz.
Günümüzün çiçeklerle, kadın neşesinin ülkenin her zerresine yayıldığı bir mutlulukla geçmesini dilerken, sırf kadın olduğumuz için yaşamak zorunda kaldığımız bazı meselelere bir göz atalım ne dersiniz?

Cinsiyetimiz erkek olsaydı hiç yaşamayacağımız o senaryoları alt alta görünce 'Neden?' sorusu daha çok yankılanacak zihninizde.
Ama yankılanmalı da zaten. Alışmamalı, normal görmemeli, 'Aman bizim gerçeğimiz de bu' deyip pes etmemeliyiz. O yüzden her seferinde daha da sindire sindire hatırlamalıyız; Biz ne yaşıyoruz? Ve 'neden' kadın olduğumuz için yaşıyoruz bunu?
"Kadın halimizle" yaptığımız her şey bir şaşkınlığa sebep oluyor.

'Kadın hali' ne demekse o halde akıllara gelebilecek her şeyi yapabilmemize ve yapmamıza rağmen bir sorgulanıyoruz. Kadın halimizle poşet taşımamız, araba kullanmamız, arabanın eksiği gediğiyle ilgilenmemiz, futbol, basketbol gibi erkeklerle özdeşleştirilmiş spor alanlarına ilgi duymamız, yeri geldiğinde erkeklerle özdeşleştirilmiş doktor, mühendis, kurye gibi meslekleri layığıyla yapmamız göze batıyor.
Tuhaf karşılandığı yetmiyormuş gibi bir de genel geçer etiketler yapıştırılıyor. Bugün sorsanız, ülkedeki erkeklerin yüzde 95'i kadınların 'araba kullanma kapasitesine' sahip olmadığını düşünüyor.
Kadın olmanın her hali bir şaşkınlık sebebiyken, her başarı bir istisna gibi görülüyor. Hele ki iş maaş pazarlığına geldiğinde 'eşitlik' kavramı buharlaşıp uçuyor. Halbuki aynı işi, bazen çok daha detaycı, çok daha kapsamlı bir şekilde yapıyor, resmen aralarında parlıyoruz. O parlama da şaşkınlık yaratıyor ya, biz de işte ona tutunuyoruz. Daha çok şaşıracaksınız biliyoruz.
Kimse erkeklerin ne giydiğine karışmıyorken, türlü türlü okazyonlarda yakınlarımızda birilerinden muhakkak, "Bu kıyafet olmuş mu şimdi?" yorumu almaktan kurtulamıyoruz.

Yakışmadığından, renginden, modelinden falan değil yanlış anlaşılmasın! Vurgu hep eteğin kısalığına, elbisenin, bluzun dekoltesine oluyor. Kafa yapısı bu olunca aksinin beklenemeyeceği aşikar fakat tacize, şiddete veya ayrımcılığa uğrayan kadınların ilk önce kıyafetleri, yürüyüşleri ve hatta ses tonları yargılanıyor. Yani mağdur olmak bile sana pek yakışmıyor bu ülkede. Hukuk sisteminde bile 'rızası vardı', 'giydiği kıyafet uygunsuzdu' gibi bahanelerle ceza indirimi alabilen suçlular varken, dünya umurunda olmasa ve sen bu eşitsizliğe, bu ayrıştırmaya dur demek istesen de kendine dur diyorsun önce. Ya bir şey olursa? Ya bir şey olduğunda arkamdan konuşulan ana mesele üstümdeki kıyafetler olursa diyorsun.
Çünkü düşünsenize, hayatınızda yaşayabileceğiniz en korkunç deneyimlerinden birini tacizi, şiddeti yaşıyorsunuz veya hayattan koparılıyorsunuz ve arkanızdan 'E ama o da öyle giyinmeseymiş' deniyor. İşte tam o noktada konuşulan hiçbir şeyin değeri kalmazken, kadının değerinin aslında ne kadar basite indirgendiğini bir kez daha, belki de ilk kez bu kadar net anlıyorsunuz.
Dümdüz hakkını savunmak bir etiketle, özellikle de ülkemizde, geçersiz hale getiriliyor.

Kadın haklarını savunduğunda ya 'aşırı feminist' damgası yiyorsun ya da 'Sen de çok büyütüyorsun, her erkek böyle değil' tepkisi alıyorsun. Halbuki mesele bireyleri suçlamak değil, sistemi eleştirmek. Ama ne hikmetse, adaletsizliği konuşmak bile bazıları için rahatsız edici oluyor.
Sokağa çıkıp hak savunmak, kadın kadına gece yürüyüşü yapmak, birbirimizi anladığımız için biraz da anlamayanlara anlatmaya çalışmak 'aşırı feministlik' oluyorsa, hiç problem değil, evet aşırı feminist damgası yemekten gurur duyuyoruz.
Ayrıca elbette biz de biliyoruz, her erkek böyle değil. Fakat böyle olmayanların çoğalması gerekirken, böyle olanların sayısı git gide çoğalıyor. Sessizce. Haliyle, genelleme yapmak için değil çoğunluğu, gerçeğimizi, değişmesi gereken sistemi eleştiriyoruz aslında, erkeği değil.
Erkeklerin volta atarak gezdiği sokaklarda, rahat rahat takıldığı sonra da ayrıldığı mekanlarda binbir türlü planlama ve önlemle var olabiliyoruz.

Eğer kadınsan, dışarı çıkarken stratejik bir plan yapman gerekiyor. Arkadaşlarınlaysan, yanında 'erkek de' varsa yine nispeten sorun olmayacağını düşünmeye itiliyorsun. Fakat hele ki yalnızsan takip etmen gereken belli adımlar sıralanıyor zihninde.
✅ Taksiye bineceksen plaka at.
✅ Ailene, arkadaşına 'şuradayım' diye konum at.
✅ Dönüş saatini önceden belirle, çok geç kalma, plana uygun hareket et, spontane değil!
✅ Anahtarını elinde tut, mümkünse çantanda kendini acil bir duruma koruyabileceğin bir şey bulundur, sokakta yürürken gözün hep arkanda olsun. Aman müzik dinleyeyim, gökyüzüne bakayım deme.
✅Ve bunları normal bul.
Erkekler için sıradan bir gece yürüyüşü, kadınlar için tehlikeli bir hayatta kalma senaryosuna dönüşürken sesimizi soluğumuzu çıkarmıyoruz. Normali buymuş, zaten kadınlar 'zayıflığından' bu hamleleri yapmalıymış gibi işleniyor. Evet yapıyoruz da bunları ama zayıflıktan, korunması gereken kırılgan varlıklar olduğumuzdan ya da normali bu olduğundan değil.
Bir gün, bir an başımıza bir şey gelme ihtimalinin çok da uzak olmadığını bu acıyı binbir kere tadarak bildiğimizden, elimizden gelen her şeyi yapmış olabilmek için yapıyoruz. En kötü senaryoda hayatta kalma şansımız olsun diye yani.
İş yerinde de başka dertler giriyor devreye. Okuyorsun, bir daha okuyorsun, bir daha okuyorsun ve nihayet iş hayatına atılıyorsun.

Etrafındakilerin ilk uyarısı, 'Aman dikkatleri çok üstüne çekme' oluyor. 'Bizim kadınlarımız güçlüdür!' diyorlar ama iş ciddiye binince ya 'Erkek gibi kadın' diye küçümsüyorlar ya da en ufak kadının güç belirtisi, kadın kadınlığı bilmeli diyerek törpüleniyor.
'Kariyerini fazla devam ettirmez' algısından bir türlü sıyrılanamıyor. Hamileysen ve işe ihtiyacın varsa bir yerin seni alması bebeğini senin hayatına 'yük' olarak gördüğü için imkansızlaşıyor. Bir işin varsa ve hamile kalırsan, yasal izin süresi çok uzunmuşçasına 'İzinden sonra dönme, gerek yok' cümlesini duyma ihtimalin yüksek oluyor. İşe başvururken genç ve evlilik çağında olduğun düşünülüyorsa, evlilik, çocuk, sevgili sorularının ardı arkası kesilmiyor.
Kadın gücü ancak belirli sınırlar içinde makbul görülüyor. Özgüvenliysen 'ukala', başarılıysan 'hırslı', konuşkansan 'şımarık', talepkârsan 'itici' oluveriyorsun.
Anneliğe kadar uzanıyor bu mevzu. Anne olmak veya olmamak, anne olunca çalışmak veya çalışmamak, anne olunca bebeğe yetmek ve yetememek...

Anne olmazsan 'eksik', anne olsan bile 'yetersiz' damgası yiyorsun. Evlenmeyi düşünmüyorsan 'Kızım yaş geçiyor!', çocuk istemiyorsan, 'Sen kafayı yemişsin, dünyanın en özel şeyi kadınlığın doğasında var bu!' evlendiysen 'Bebek ne zaman?' soruları başlıyor.
Çocuk yapınca da kariyerin mesele oluyor. 'Anne olup da çalışmak kolay mı?' diyen ve işi bırakman gerektiğini düşünenler bir yanda, işi bırakıp evde oturuyorsan da 'Evde oturup ne yapıyorsun?' sorularıyla küçümseyip çocuk bakmanın yeterli olmadığını düşünenler bir yanda sıralanıyor. Kısacası hangi yolu seçersen seç, birilerinin derdi oluyorsun.
Bekar bir anneysen vay haline! Her hareketin, her cümlen ve her davranışın pamuk ipliğine bağlıymış gibi, ağzından çıkan her şeyi, elini attığın her işi bir değil, yüz değil, bin kere tartman gerekiyor. Annesin ve bekarsın ya, kabul görmeyen, tasvip edilmeyen hayatı yaşıyorsun güya. Onca zorluğu tek başına göğüslenmene bakmıyor kimse, aksine hata arıyor.
Verdiğimiz kararlar, önce babanın, kocanın ve "el âlem ne der" sisteminin süzgecinden geçmek zorundaymış hissi yükleniyor.

Erkekler için sıradan olan bir şey, kadın yapınca büyük bir cesaret göstergesi haline gelebiliyor. Bekar veya evli, kadının yalnız seyahat etmesi, gece geç saatte arkadaşlarıyla dışarı çıkması 'cık cık cık' seslerini beraberinde getiriyor.
Etrafında pervasızca, hiçbir mesafe kuralını gözetmeden flörtleşen onca erkek olsa da gencecik bekar bir kadın olarak senin ettiğin flörte ok yöneltiliyor. Hemcinslerine nazaran erkeklerle samimi dostluk ilişkileri kurarken daha rahat hissediyorsan yargılanıyorsun. 'Ateşle barut yan yana durmaz' deniyor, erkekle kadın arkadaş olamazmış gibi. Liste daha uzayıp gidiyor, gider çünkü yıllardır belli bir sistemin içinde kenarlarına darbe ata ata kırmaya çalışsak da dönüp duruyoruz.
Aslında her şey de babayla başlıyor. Babayla kızının kurduğu ilişki sağlıklı ve sağlamsa, onay alsan da almasan da, 'cık cık'lansan da 'cık cık'lanmasan da elalem ne der demiyorsun. Kocanı da ona göre seçmeyi başarabiliyorsun... Eğer ortada kırmızı kartlık durumlar varsa ayırt edebiliyorsun hiç değilse.
Yukarıda sıraladıklarımız sadece tek nefeste aklımıza gelen her gün biraz biraz maruz kaldığımız bazı olaylar, meseleler, durumlar...

Keşke her birimizin tüm dertlerini, tüm yaşadıklarını, korkularını, huzursuzluklarını anlatabileceği ve tüm haksızlıkları geride bırakabileceği bir dünyada yaşıyor olsak. Çok yol kat ettik doğru ama keşke sesimizi çıkarmak değil de duyurmak zor olmasa artık.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sosyal medyada basit kadınlar günü mesajlarıyla değil de her gün etrafındaki herkese ve her şeye çiçek açtıran kadınlara biraz daha artan saygı, değer ve önemle dönse bize.
Hepimizin günü kutlu olsun her biri kendine has, güçlü, güzel kadınlar! Çok daha güzel 8 Mart'lara uyanacak ve her seferinde 'Bugün eskisinden daha iyiyiz' diyeceğiz. Ve bunu biz yapacağız, bizim yerimize, bizim için kimse bir şey yapmayacak! Önce biz kendimizi çok sevecek, önde tutacağız sonrası çorap söküğü 🌼 İyi ki varız.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Sivil farkındalık günü; Kadınlar ve kızlar günü; Anti-cinsiyetçilik günü; Ayrımcılıkla Mücadele Günü. Kadınlar günümüz kutlu olsun 🌼🌻🌺🪷🌹🪻🌷
Eğitim hakkı, şiddetten uzak bir hayat yaşama hakkı, adil ve eşit ücret hakkı, mülkiyet sahibi olma hakkı, ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı gibi hakla... Devamını Gör
8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun
kadınlar günümüz kutlu olsun.kadiniz , güçlüyüz...