onedio
article/comments
article/share
Haberler
Kubilay Aktaş ile Son İnsan Medeniyeti Kitabı Üzerine Samimi Bir Röportaj

etiket Kubilay Aktaş ile Son İnsan Medeniyeti Kitabı Üzerine Samimi Bir Röportaj

+ Kubilay hocam öncelikle röportaj için teşekkür ediyor, Son İnsan Medeniyeti kitabınızı okuduğumu ve çok beğendiğimi ifade etmek istiyorum.

- “Allah razı olsun Burçak hanım.”

+ Son İnsan Medeniyeti isimli kitap başlığını gördüğümde, elbette medeniyetin ve illaki İslam medeniyetinin önemini aktaracağınızı tahmin etmiş, İslam medeniyetinin tüm medeniyetlerin üstünde olduğunu vurgulayacağınızı hissetmiştim. Öyle de oldu… Tarihi okuyanlar bilirler ki medeniyetler doğar ve ölür. Fakat İslam medeniyeti, bu çerçevede yalnızca bir tarihsel durum değil aynı zamanda tüm kıtalara yayılmış, kıyamete kadar sürecek olan bir hakikatin yansımasıdır.

Ve tam da burada bir başka kitabınızdaki şu cümleleri hatırlıyorum; Medeniyet sadece imanla başlamaz, imanla birlikte ilim ister, irade ister, insicam ister.

Yine sohbetlerinizden bildiğim kadarıyla insan doğmakla insan olmak arasındaki farkın üzerinde çokça duruyorsunuz ve Kamil insan olmak için şahsi dünyamızda fazla vaktimizin kalmadığına özellikle dikkat çekiyorsunuz. Kitabın ismindeki “son” vurgusunun da buradan geldiğini düşündüm.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

+Öncelikle genel olarak kitapla ilgili ne söylemek istersiniz ve bu kitabın amacı nedir?

+Öncelikle genel olarak kitapla ilgili ne söylemek istersiniz ve bu kitabın amacı nedir?

- “İnsanın anlamlı bir varlık olarak bütünsel bir hakikatin parçası olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, insan ve medeniyeti kuşatan başka bir durumun varlığına değinmek gerekir hakikat ve hikmet zorunlu olarak sorar: Kimim ben?

Kendi irademle mi var oldum, yoksa beni ve bütün varlıkları aşan bir kudret tarafından mı yaratıldım? Eğer bir yaratıcı var ise onunla aramda bir bağ mevcut mudur? Yoksa bu sorular, aklın bir oyunu ve anlamsız birer kuruntu mudur? Bir anlam varsa, her şeyin bir amacı ve yönü var mıdır? Bir anlam yoksa biz şu anda burada ne yapıyoruz? İyi nedir, kötü nedir? Hayatın ve ölümün bir anlamı var mıdır? Toplum, insanın sadece maddi ihtiyaçlarının karşılandığı bir alandan mı ibarettir, yoksa varlık anlayışını ve kendini bulacağı bir vasıta mıdır? Yoksa sadece vardır ve kendi haline mi bırakılmıştır?

Doğru veya yanlış tüm sorular, insanın hakikat arayışını temsil eder ve bu arayışın bir nihayeti var mı? İnsan hep arayacak mı? İnsan, evrendeki yerini bilse ne olur, bilmese ne olur? İnsan kendi kendine kendisinin ne olduğunu bilebilir mi? Peki insan tek başına gerçekten tatmin olmuş mudur?

Hayat, ölüm, iyilik, kötülük, doğru, yanlış gibi kavramların tanımları, insanın varlığını eylemlerini ve yaşadığı toplumu şekillendiren konulardır. İnsan sorulara verdiği cevapların toplamıdır. İyi neye göre iyi, kötü neye göre kötü, güzel kime göre, çirkin kime göre? Bunlar için bir referans noktası var mı? Yoksa herkesin referansı kendisine mi? O zaman hakikat nedir, hikmet nedir? Hakikat sana göre mi bana göre mi? Bu sorular, sadece bireysel değil aynı zamanda bir toplumun ve medeniyetin temellerini şekillendiren esaslar olarak beynimizde yankılanır. İnsan ve medeniyetler bu sorulara verdiği cevaplarıyla varlık kazanır. Bu cevaplar üzerine inşa olur.

Post modern bir insan ile kadim insan arasında bir köprü var mıdır? Kadim gelenek, zamanın ve mekan ötesine geçerek günümüz sorularına ve arayışlarına bir çözüm sunabilir mi? Bu soruların ışığında, insan medeniyetini yeniden nasıl ihya edebiliriz? Herkes için ortak değerler var mıdır? Eğer bu değerler keşfedebilir ve inşa edilirse, toplumlar ve bireyler nasıl bir saadete ulaşır?

Ve nihayetinde bu kitap, insan medeniyetine ilişkin derin bir anlayışın izini sürerken, insanın varlık amacını, kendisiyle ve diğer insanlarla ilişkisini, toplumla ve diğer toplumlarla ilişkisini ‘insan medeniyeti ruhu’ üzerinden keşfetme yolculuğuna çıkarmaktadır. Eğer soruların arayışlarına makul cevaplar bulabilirsek, dünya medeniyetini insan medeniyetine dönüştürme yolunda bir ufuk, vizyon ve misyonuna sahip olabiliriz. Kitapta her bir okuyucunun da bu hakikati uyanması ve köklenmesi niyet edildi.

Sorular, hakikate atılan ilk adımlardır bir fırsat, bir ortam, bir vaktin gelmiş olduğun işaretidir. Bu kitap, bizleri insan mahiyetini ve medeniyetin hikmetli çehresini, vahyin rehberliğinde keşfetmeye davet ediyor.”

+ Kubilay hocam Kur’an-ı Kerimdeki pek çok ayette mealen, cennet ehli için “onlar Allah’a ve ahiret gününe iman ederler” demektedir. Siz de kitabınıza ahiret inancını önceleyerek başlamışsınız. Ahiret inancı hem iman noktasında hem de insan psikolojisi üzerinde sizce neden bu kadar önemlidir?

+ Kubilay hocam Kur’an-ı Kerimdeki pek çok ayette mealen, cennet ehli için “onlar Allah’a ve ahiret gününe iman ederler” demektedir. Siz de kitabınıza ahiret inancını önceleyerek başlamışsınız. Ahiret inancı hem iman noktasında hem de insan psikolojisi üzerinde sizce neden bu kadar önemlidir?

- “Ahirete iman, insanın şuurunu yeniden şekillendirir; öyle bir tasdikle donatır ki, bu kesinlik hayatın her sayfasına nüfuz eder. Ahirete iman eden metamorfoz geçirir çok daha derin bir hassasiyet ve farkındalık üzerine yaşar. Bu iman, teorik bir bilgi veya yüzeysel bir kabul değil, bir fiil hayatın her sayfasına tesir eden, imanı, akli ve kalbi hakikatlere kapı açan tahkiki bir bilmektir. Yakini düzeyde de ahirete iman eden bir kimse, hayatı sadece bu dünya hayatı ile sınırlı görmez; bilakis dünya ve ahiretin iç içe bir bütün olduğunu, birinin diğerinin anlamı ve tamamlayan olduğunu fark eder.

Ahirete imanın yokluğunda veya zaafında ise insanın hayatı ve ahlaki kaideleri kör veya dar bir çerçeveye hapsolur. Sınırlı bir yaşam algısına sıkışmış bir insanın dünya algısı, bedeni ve nefsani bir yaşam tarzına, maddeye ve zahire yönelir. Bu dünyada ahiret ve ahirete yönelik imtihanların hikmetini göremeyen insan, hayatın derin anlamlarından ve kendi gerçekliğinden mahrum kalır. Yarımdır, kendini bilemez kendine yabancılaşır. Hazların ve nefsani çıkarlarının tesiri altında nefsini ilah edinir, haberi olmaz!

Ahiret inancı, bireyin gündelik hayattaki davranışlarına, sosyal ilişkilerine, hukuk ve ahlak anlayışına doğrudan etki eder. Eylemlerin sadece bu dünya ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda ahirette de bir takım sonuçlar doğuracağının farkındalığını sağlar. Bu bilinç, bireyi daha bütünsel, daha adil ve etik seçimlere yönlendirir çünkü birey zaman ve mekan ile sınırlı değildir, düşünceleri ve eylemleri de ona göredir.

İnsan, fıtratında sonsuzluk aşkı taşır ve bu aşk, hayatın her sayfasında kendini hissettirir. Lakin birileri, “siz iman ehli olduğunuz için böyle düşünüyorsunuz…” diyebilir. Halbuki, yalnızca iman ehlinin değil, düşünce tarihinin pek çok mühim siması da bu mesele hakkında derin tefekkürleri vardır. Mesela, meşhur filozof Martin Heidegger ‘varlık ve zaman’ isimli eserinde ortaya koyduğu temel tez, hayatın anlamını ölümün ufkunda açtığı şeklindedir. Tohumun çatlaması gibi… Heidegger “hayat asıl anlamını ölümün gölgesinde bulur.” der. 

İnsan psikolojisini düşündüğümüzde ise, ölüp gideceğim, hayatım sona erecek şeklinde bir düşünce, insanı anlamsızlığa sürükler. Hayatın geçici olduğunu, ölümün son olmadığını ve her amelemizin ahirette karşılık bulacağını bilmek ise insana derin bir huzur ve anlam katar. Bu yaklaşım, insanın mutluluğu, varlığa bakışı ve hayattan beklentileri açısından son derece önemlidir.

+ Bu kadar zulümlerin yaşandığı, mazlumların acı çektiği bir dünyada bu zalim mekanizmayı kuran, yöneten ve yürüten insanlardan hesap soracak bir merci ne yazık ki yok! İnsan sanıyorum en çokta bu duygular karşısında insanı aşan, fizik üstü bir iradeye inanmak istiyor. İnsanı fıtratında en derinlere yerleşmiş adalet duygusu sanki bize ahiretin varlığını haykırıyor ne dersiniz?

+ Bu kadar zulümlerin yaşandığı, mazlumların acı çektiği bir dünyada bu zalim mekanizmayı kuran, yöneten ve yürüten insanlardan hesap soracak bir merci ne yazık ki yok! İnsan sanıyorum en çokta bu duygular karşısında insanı aşan, fizik üstü bir iradeye inanmak istiyor. İnsanı fıtratında en derinlere yerleşmiş adalet duygusu sanki bize ahiretin varlığını haykırıyor ne dersiniz?

- “Çok doğru. Güç ve kudret sahibi olan bir zalimin, bu dünyada yaptığı bütün kötülüklerin karşılıksız kalmasına razı olmak, insan vicdanını yaralar. İnsanları mutlu olabilmesi için, önlerinde bir imkan olması gerekir ve bu dünyanın ötesinde yaşanan hayatın bir karşılığı olmalıdır. Dünyada geçici saadetler ahirette ebedi bir saadete denk gelecek bir şekilde karşılanması gerekmektedir. Zira bu dünyada, güç sahibi olan zalimlerin de bir şekilde hesap vereceği, adaletin tecelli edeceği ikinci bir hayatın olması, insanoğlu vicdanın en derin arzularından biridir.

Bu hususlar göze alındığında, İslamiyet’in, Hazreti Muhammed’in (s.a.v) tebliğ ettiği dinin, insanlara hem bu dünya hayatında bir saadet kapısı açtığını hem de bu dünyada yaşanan hayatın bir devamı olarak, ahirette ebedi bir saadet vadettiğini görmekteyiz. İnsanlara yalnızca geçici bir dünya mutluluğu sunmakta kalmayıp, ahirette ebedi bir huzura ulaşması imkanı sağlayan bu din, adaletin tam anlamıyla tecelli edeceği bir hayatın varlığını müjdelemektedir. Mazlumların hakkının alınacağı, zalimlerin ise hesap vereceği bir adalet sistemi, ancak bu ilahi nizama dayanarak anlaşılabilir.”

+ Sayın hocam, mutluluktan bahsetmişken, sizce mutlu insan kimdir?

- “Her şeyi Rabbinin adıyla okuyabilen insan mutludur. Hazreti Muhammed’in tebliğ ettiği İslam, insanları hem bu dünyada hem de ahirette mutlu etmek üzere gelmiştir. İlahi emirler, insanları saadete eriştirecek ilke ve imkanlarla donatılmıştır. Allah’ın ahlakı, dini ve şeri emirleri nihai gayesi, insanı hakiki saadete ulaştırmaktır. Bu emirlerin uygulandığı, yaşandığı ve hayat bulduğu döneme asr-ı saadet denilir. Asr-ı saadet, ilahi emirlerin ezeli ve ebedi olarak en kamil anlamda tatbik edildiği bir dönemdir ve bu dönem, saadetin modelini sunar.

Hiç sıkıntı çekmemeleri, hiç hastalanmaları, darlık ve kıtlık görmemeleri gerekir gibi bir yanlış anlama var. Mutlu olmak için böyle bir beklenti ortaya çıkıyor. Halbuki asr-ı saadet dönemine baktığımızda, imtihanlarla bir türlü sıkıntılarla dolu olduğunu görüyoruz. Peygamber efendimize suikastlar düzenleniyor, memleketini terk etmek zorunda kalıyor, kıtlık ve açlık dönemleri yaşanıyor, savaşlar ve ölümlerle karşı karşıya kalınıyor. Buradan şu hakikati çıkarıyoruz: mutluluk, insanın hiç sıkıntı çekmemesi değildir. Gerçek mutluluk, zorluklar ve musibetler içerisinde bile mutlu olabilme halidir çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim de andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerinden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele buyuruyor. (Bakara,155)

Allah dostları bir taraftan en ağır imtihanlara maruz kalıyor, diğer taraftan da korkudan ve hüzünden uzak bir hayat yaşıyorlar. Bu nasıl mümkün olabilir? Zihinlerde bir paradoks, bir çelişki gibi görünebilir. Ancak burada mesele, o insanların imtihanlara ve zorluklara yaklaşımıdır. Onlar, bu imtihanlara sıradan insanların baktığı gibi bakmıyorlar. Zorlukları, musibetleri birer rahmet, telakki vesilesi olarak görüyorlar. Bu da onların karşılaştıkları zorluklardan mutsuz olmalarını engelliyor. Demek ki asıl mesele, olaylara bakış açısıdır. İnsanın iç dünyasındaki huzur, zorluklara verdiği tepki ile şekillenir. Onlar bu bakış acılarıyla, dünyadaki sıkıntılara rağmen gerçek saadeti ve mutluluğu bulabilmişlerdir. Mevlânâ hazretleri bu durumu “ışık, yaradan sızar.” Sözleriyle veciz bir şekilde ifade etmiştir. Nihayetinde gerçek mutluluk, eksiklikler, zorluklar, meşakkatler, ihtiyaçlar hatta iftiralarla dolu bir dünyada, tüm bu sıkıntıların içinde bulunup da mutlu olmayı başarmaktır.”

+ Kubilay hocam kitabınızda değinilmesi gereken elbette kıymetli pek çok konu başlığı var fakat ben özellikle okurlarımızın kitabı alarak bizzat kendilerinin okumasını tercih ediyorum ve bu niyetle son birkaç soru üzerinden röportajımızı sırlamak istiyorum.

İnsan medeniyetinden, ahiret inancından ve adalet ihtiyacından bahsetmişken referansımızı nereden alacağımızı aslında ifade ettiniz. Ama ben burayı biraz daha açmanızı rica ediyorum. 

Bilginin kaynağı duyu verileri mi, akıl mı, ideolojiler midir?

Sizce doğru bilginin kaynağı nedir? 

- “Bu sual, insanlık tarihinin en köklü sorularından biridir. Günümüzde bilhassa post modern düşüncenin tesiriyle, hakikat mevhumunun sarsıldığı, hakikatin olmadığı ya da hakikati bilmenin imkansız olduğu gibi iddialar ortalığı karıştırmış durumdadır. Doğru ve yanlışı bilmenin mümkün olmadığı her şeyin göreceli ve öznel olduğu iddiaları, zihnimizde kime göre doğru, neye göre yanlış ikilemlerini adeta nakşetmiştir. 

Bu durum, insanı ciddi bir bilgi kirliliği içine sürükler. Hakiki bilgi kaynağı nedir? Farklı medeniyetler, düşünce sistemleri bu meseleyi nasıl yaklaşmıştır? Bu sorular insan medeniyeti konusunda, üzerinde durulması gereken zorunlu sorulardır.

Bilgiyi ilk önce duyularımız aracılığıyla alırız. Ancak biliriz ki duyular insanı yanıltabilir duyuların sınırları vardır. Buna rağmen duyu verilerine dikkate almadan hayatımızı sürdürebilmemiz neredeyse imkansızdır. Peki, duyu verilerine dayanan bilgi, her zaman yeterli midir? Misal akıl da bilgi edinmenin diğer bir kaynağıdır. Ancak aklında hataya düşme ihtimali vardır. Akıl ve duyu verileri, hayatın temel bilgi edinme kaynakları olarak insanın yolunu aydınlatır. Fakat ne akıl ne duyu verileri mutlak güvenilir değildir; yanılabilirler. Doğru bilgi meselesinde duyu verileri, akıl ve vahiy, bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. Zira tek başına duyu verileri insanı yanıltabilir akıl ise sınırlı bir rehberdir. Hakikatin tamamına ulaşmak ancak vahiy güneşi ile mümkündür. İnsan hem fizik hem de fizik bir varlık olduğundan, bu noktada ancak vahiy, insanın hakikati kavrayışından bir kapı ararlar. Vahiy, insanı mutlak bilgiye ulaştıran bir kaynaktır çünkü insanı yaratan ve insanı en iyi tanıyan ilahi kaynaktan gelir. İnsanın duyguları, aklı sınırlı olabilir ama vahiy, mutlak bir hakikati beyan eder ve bu da insanın varlık ve alem hakkında mutlak bilgiye ulaşmasını sağlar.”

+ Hocam, tekamül etmek için gönderildiğimiz, her şeyin bir başlangıcın ve sonunun olduğu bu dünyada röportajımızın da sonuna geldik. Tekamül yolculuğu demişken, bu yolculuğa dair okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

+ Hocam, tekamül etmek için gönderildiğimiz, her şeyin bir başlangıcın ve sonunun olduğu bu dünyada röportajımızın da sonuna geldik. Tekamül yolculuğu demişken, bu yolculuğa dair okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

- “Bugün özellikle İslam dünyasında kaybettiğimiz en önemli hususlardan biri, kendimize ve tekamül yolculuğumuza olan saygımızı ve güvenimizi yitirmektir. İnsanın yeryüzündeki Halifelik makamını tekrar tekrar hatırlaması gerekir. “Sen maymundan evrildin, varlığının bir anlamı yok; yalnızca hazlarına ve bedensel ihtiyaçlarına hitap eden bir varlıksın…” gibi aşağılayıcı bir anlayış empoze edildi ve ediliyor. Halbuki İslam’a göre, insan, zübde-i alemdir.

İnsanın bu hakikati ve hakikat yolculuğunu her an idrak etmesi, kendine bu gözle bakabilmesi gerekir. İnsan, sadece maddi bir varlık değil, aynı zamanda metafizik bir varlık, cennetten gelen bir yolcudur. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: “dünyada bir yolcu gibi ol.” İnsan, bu dünyada bir misafir, bir yolcudur. Varacağı menzil de bellidir. Ruh, ete ve kemiğe bürünerek bir şahıs olarak görünür ve bir gün bu bedeni bırakıp asli âlemine geri döner. İnsanın hayatı, bu yolculukta merhalelerle doludur. İnsanın aslı cennette yaratılmıştır. Bu dünya ise bir misafirhanedir. Kur’an-ı Kerim’in öğrettiği şekliyle insan, cennetten dünyaya gönderilmiş bir varlıktır. Metafizik ve gayb aleminin bir misafiri olarak dünyaya gelen insan, aslında ebedi âleme doğru bir yolculuk içindedir. Ete ve kemiğe bürünen ruhun, bu geçici alemde varlığını sürdürdükten sonra asıl yurduna dönmesi de bu çok katmanlı hakikatin bir parçasıdır.”

+ Hocam bu son derece kıymetli ve faydalı röportaj için tekrar çok teşekkür ediyorum.

Ve tüm okuyucularıma kitabınızı tekrar tavsiye ediyorum

- “Bana düşüncelerimi ve kitabımı imkanı sağladığınız için ben de çok teşekkür ediyorum burçak hanım.”

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

(Görsel Kaynakları)

Instagram

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam