onedio
article/comments
article/share
Haberler
Kütük Değil Kök: Kadının Adı Nerede Yazılacak?

etiket Kütük Değil Kök: Kadının Adı Nerede Yazılacak?

“Evlilik sonrası kadının, erkeğin kütüğüne geçmesi iptal ediliyor!”

İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi, kadınların evlendikten sonra otomatik olarak “erkeğin hanesine” yazılmasını, kadın-erkek eşitliğine aykırı bularak konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Ve 6 Kasım 2025’te, AYM bu düzenlemenin iptalini görüşecek.

Eğer iptal kararı çıkarsa, kadınlar evlendikten sonra isterlerse kendi kütüklerinde kalabilecekler.

Basit gibi görünen ama aslında kadın kimliğini, aidiyetini ve birey olma hakkını doğrudan ilgilendiren bir karar bu.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Neden Bu Yazıyı Yazıyorum?

Neden Bu Yazıyı Yazıyorum?

Bu yazıyı, sırf bir “gündem konusu” olduğu için yazmıyorum.

Çünkü bu meseleye dair atılan yorumlar, hâlâ bu toplumun kadına nasıl baktığını açıkça gösteriyor.

“Artık aile kalmadı”, “kadınlar haddini aşıyor”, “eşinin soyadını almak, kütüğüne girmek ne var bunda?” gibi cümleler, aslında hâlâ kadının birey değil, “birinin eklentisi” olarak görüldüğünü ispatlıyor.

Ve işte bu yüzden yazma ihtiyacı duyuyorum:

Çünkü bu tartışmanın özünde “aileyi yıkmak” değil, kadının kendi kimliğiyle aile kurabilme hakkı var.

Bu kadar basit bir hak, hâlâ korkuyla, öfkeyle, hatta bazen nefretle karşılanıyor.

Bu beni rahatsız ediyor.

Çünkü hâlâ birçok insan, özellikle de kadınlar, şunu fark etmiyor:

Bu mesele erkekle kadın arasında bir çekişme değil — kimliklerin eşitlenmesi mücadelesi.

Ve ne yazık ki, en çok tepki de bundan geliyor: kadının artık “ait” değil, “özne” olmasından.

Kimliğin Devri: Kadın mı, Mülk mü?

Bir kadının evlendikten sonra otomatik olarak eşinin kütüğüne geçirilmesi, teknik bir formalite değil; bir mülkiyet devridir.

Bu sistem, kadını birey olarak değil, “bağlı olduğu erkek” üzerinden tanımlar.

Kocası varsa onun soyundan sayılır, yoksa babasının.

Yani kadının kimliği, hep bir erkeğe bağlıdır.

Ama kadının zaten bir kimliği vardır.

Bir geçmişi, bir kökü, bir aidiyeti vardır.

Evlendiğinde hiç tanımadığı bir ailenin kütüğüne kaydedilmesi, onun geldiği yeri, kendi hikâyesini ve kim olduğunu siler.

Bu sadece bir kayıt değil, bir varoluş kesintisidir.

İnsan geçmişini bir kalem darbesiyle silebilir mi?

Köklerinden koparıldığında hâlâ aynı insan olabilir mi?

Bu yüzden bu mesele sadece kayıtla değil, kadının kimliğini koruma hakkıyla ilgilidir.

“Aile kalmadı!” diyenlere…

“Aile kalmadı!” diyenlere…

Her böyle konu gündeme geldiğinde aynı cümle yankılanır:

“Artık aile kavramı kalmadı!”

Oysa tarih bize tam tersini söyler.

Soyadı Kanunu’ndan önce de insanlar evleniyordu, aile kuruyordu, çocuk yetiştiriyordu.

Ama o zaman kimlik kartı, nüfus kütüğü yoktu.

Kimse kimsenin hanesine “resmî olarak” geçmiyordu.

Ve aile o zaman da vardı.

Üstelik o dönemde, bir kadını tanımlarken kimse “filancanın karısı” demezdi.

Kadın genellikle “filancanın kızı” olarak tanınırdı.

Yani bir erkeğin mülkü değil, bir ailenin, bir soyun, bir kökün parçasıydı.

Soyadı Kanunu’yla birlikte modernleşme süreci başladı ama aynı zamanda kadının birey olma hakkı da törpülendi.

Artık kadın, “eşinin soyundan” sayıldı.

Bir kimlik kazanmak değil, bir kimliğe eklenmekti bu.

Devlet kadını “kim olduğu” üzerinden değil, “kime ait olduğu” üzerinden tanımlamaya başladı.

Bugün tartışılan şey tam olarak bu:

O zihniyetin artık resmî olarak sona ermesi.

Ve bu, aileyi yıkmak değil, aileyi eşitlik temelinde yeniden kurmak.

Çünkü gerçek aile, birinin kimliğini yok saymak değil, iki kimliği yan yana yaşatabilmektir.

“O zaman nafaka da istemesin!” diyenlere…

“O zaman nafaka da istemesin!” diyenlere…

Ve elbette, bu tür tartışmaların klasik yorumu hemen gelir:

“O zaman kadın boşandığında nafaka da istemesin!”

Bu cümle hem yanlış hem yüzeysel.

Çünkü kütük, kimlikle ilgilidir.

Nafaka ise, adaletle.

Kadın evlilik boyunca görünmeyen bir emek harcar.

Ev işleri, çocuk bakımı, duygusal yük, hatta bazen kendi kariyerinden vazgeçmek…

Hiçbiri maaşla ölçülmez ama hepsi hayatın yükünü taşır.

Nafaka, bu emeğin karşılığıdır.

Bir “lütuf” değil, bir hak.

Bir kadın kimliğini korumak istiyorsa, bu onun ekonomik güvencesinden vazgeçtiği anlamına gelmez.

Yani mesele “nafaka da istemesin” değil; “her iki hakkı da eşit biçimde tanınsın” meselesidir.

Kütük Değil, Kök

Kütük Değil, Kök

Kütük bir defterdir, ama bizde çoğu zaman bir mülkiyet belgesi gibi algılanır.

Bir kadının adının oradan oraya taşınması, “artık o bana ait” düşüncesini besler.

Oysa bir kadın, evlenince ait olmaz birlikte olur.

Gerçek sevgi, kimliklerin birbirine karıştığı değil, birlikte var olabildiği yerde büyür.

Bir kadın kendi kütüğünde kalmak istiyorsa bu, eşini reddetmek değildir.

Kendini kaybetmeden sevebilmektir.

Ve bence asıl eşitlik de tam olarak orada başlar.

Neden Bu Kadar Önemli?

Çünkü bu konu, sadece hukukla değil, zihniyetle ilgili.

6 Kasım’da Anayasa Mahkemesi bu kararı görüşecek ama aslında tartışılan şey şu:

Kadınlar, kendi kimliğini koruyarak evlenebilecek mi, yoksa hâlâ birinin hanesine mi yazılacaklar?

Bu karar yalnızca bir yasa değişikliği değil, bir zihniyet testi.

Kütüğü değiştirmek kolay; ama kadına “aitsin” demeye alışmış bir toplumu değiştirmek zor.

Kadın, bir erkeğin hanesine değil, kendi hikâyesine aittir.

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam