Marka Doktoru Gürkan Boztepe ile Gastroköy Projesi Üzerine Röportaj
'Marka Doktoru' lakabıyla tanınan Gürkan Boztepe ile gastronomi ve turizm üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Türk mutfağının dünyaya tanıtılması ve yerel lezzetlerin markalaşması konularında önemli açıklamalarda bulunan Boztepe, özellikle 'Gastroköy' projesiyle ilgili merak edilenleri yanıtladı.
+ Merhaba Gürkan Bey, Kendinizden bahseder misiniz? Sizi tanıyabilir miyiz?

- Selamlar, ben 1970 İzmir Karşıyaka doğumluyum. 30 Yıllık turizmciyim. Gastronomi Turizmi Derneği başkanı ve Marka Doktoru ajans başkanlığı görevlerim devam etmektedir.
+ Marka doktoru ifadesinin tarafınızdan 20 yıl önce tescillendiğini biliyorum. Ta o yıllarda verilen bu karar, oldukça vizyoner bir adım gerçekten. Size bu öngörüyü kazandıran ne idi?
- Kongre Turizmi konusunda uzman şirketim varken, Dünya’da Marka olmayan hiçbir kurumun doğru fiyata doğru malı veya hizmeti satamayacağı inancı ile kurduğum bir firma. Özellikle Gastronomi –Turizm konularında uzmanlaşarak firmalara çözüm odaklı kar ve itibar arttırma ötesinde tek noktadan rakiplerinden fark getirmek isteyen bir stratejist olarak yolumuza devam ettik.
+ Türkiye Gastronomi Turizmi Derneği Genel Başkanı olarak, dernek hikayeniz hangi motivasyonla başladı?
- Türsab içinde yaklaşık 10 farklı komite varken,O dönemki başkan Başaran Ulusoy’a yaptığım baskı sonucu Türsab gastronomi komitesini kurduk. O dönemde 7 Türsab üyesi arkadaşımız ile bu yolculuğa başladık. Sonra baktık ki Türsabda 100 den fazla acenteci arkadaşımız ile ilerledik ama o da bize yetmedi. Çünkü misyonumuz Türk Mutfağını Dünyaya tanıtmak olduğundan diğer paydaşlar ile entegre çalışmak zorunda olduğumuza karar verdik. Bunlar kimler mesela; restoranlar-basın-otelciler-rehberler vb. Bu sebepten bu konuların en iyilerini derneğe davet ederek Gastronomi Turizmi Derneğini kurduk. 4 yıl önce boğazda tanıtım gecesi ile derneği kurmuş olduk.
+ Uzmanlık alanınızın turizm ve gastronomide marka olduğunu belirtiyorsunuz. Bu iki alana eğilmenizin, daha çok bu iki sektördeki markalara değer katmak istemenizin sebebi, Türk mutfağının ve tatil beldelerimizin yıldız markalar çıkaramamış olması mı? Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Yıldız markalar konusunda yorum yapmak istemem. Ama ben 30 yıldan beri turizm ve gastronomide çalıştığım için o konu haricinde müşterilerime çok fayda sağlayamayacağımı düşünmekteyim. Insanın her konuda vizyoner ve başarılı olması kolay değil. Ben bu konularda uzmanlaşmayı tercih ettim.
Bilmediğim konularda bilmiyorum demek lazım. Ama Dünya vizyonu ile yaşanmışlıklarımız olduğu sektörler için de insanlar bizim tecrübelerimizi dinliyor ve zaman kaybetmeden başarıyı yakalıyorlar.
+ Üzücü bir gerçekten bahsetmek istiyorum. Gastronomi turizmine baktığımızda 50 ülkenin yer aldığı listede 44. sırada yer alıyoruz. Gastronomi alanında neden hak ettiğimiz yerde değiliz?

- Aslında bu kavram yanlış anlaşılmakta.Gastronomi Turizminde güvenlik algısında 44. Noktadayız. Lezzet ve sunum olarak değil. Kendi içimizde Dünya’da ilk 3 mutfak arasındayız diye konuşulsa da bunu ispat eden bir veri araştırma maalesef yok.
Ama hakettiğimiz yerde olmadığımız da bir gerçek. Bu konunun yanıtı aslında çok basit. Gastronomi Turizmi için yeterince ülkemizi tanıtamamışız. Derneğimiz kurulduktan sonra bu konuda sizler gibi değerli basın mensupları sayesinde bir farkındalık oluşturulduğunu düşünmekteyim. Ama bu farkındalık yurtdışında da oluşturulmalı. Bu noktada Kültür Turizm Bakanlığı ve Türsab ile entegre önemli çalışmalar yapılmakta.
+ Esasında gastronomi açısından bakıldığında Türk Patent ve Marka Kurumu, Türkiye'nin kimliğini de yansıtan ürün ve lezzetlerinin Avrupa Birliği'nde tescillenmesi için başvurularda bulunuyor. Aydın Kestanesi; Antep Baklavası, Malatya Kayısısı, Aydın İnciri ve son olarak Milas Zeytinyağı Avrupa Birliği tarafından koruma altına alındı. Örneğin coğrafi işareti olarak tescil almayı başaran ilk zeytinyağı da Milas Zeytinyağı oldu. Bu markalaşma adımlarını gastronomi ekseninde nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bence bunlar çok önemli. Dünyada tescilli 3 ürünümüz var, yurtiçinde 817 ama bunları rakamsal olarak arttırmak ötesinde içerik ve bilinirliğiniz arttırmak gerekmekte. Nitelik mi nicelik mi noktasında şapkayı çıkartıp düşünmeliyiz. Köfteleri, peynirleri ve yoğurtları marka tescilleri yaptıktan sonra Dünya’ya ne kadar satabiliyoruz veya Dünya ne kadar biliyor veya sırf bunlar için ülkemize gelen turist sayısı nedir sorularında tatmin edici yanıtları aldığımızı düşünmüyorum. Mesela Rokfor peyniri hikayesi bizim aslında değerlerimize ne kadar az sahip çıktığımızın somut bir göstergesidir.
+ Tam da bu konunun üzerine Gastro Köy projenizden bahsedebilir misiniz? Bu proje nerede hayat buluyor, amacı, kapsamı nedir?
- Ülkemiz için çok önemli olan Gastroköy projemiz yerel Anadolu lezzetlerimizi İstanbul sarıyerde 100 dönüm bir arazide tanıtım yapacak özel butik bir projedir. Burada, anadolunun 7 bölgesinin mutfağı yerel kıyafetler ile turistlere tanıtılacak, tasting merkezi kurulacaktır. Ormanın içinde minik bungolowlardan oluşan bu projede her bölgenin belediyesi ile işbirliği içinde hareket etmekteyiz.
Aynı zamanda yemeklerin hikayesi ve kültürümüz aktarılıyor olacak. Yerli turistler için ise farklı ülkelerin yemek kültürlerine ulaşabiliyor olacaklar.
+ Tabi 2020, Corono virüs sebebi ile salgın yılı olarak tarihe geçti. Süreç devam da ediyor. Gastro köy projesi bu küresel salgından ne derece etkilendi? Çalışmalarınız sürüyor mu?

- Salgından elbette her sektör etkilendi ama uçuş koridorlarının kapatılması sebebi ile turizm ve restoranların kapatılması ile de yeme içme ilk başta etkilenen sektörler oldu. Bu projemizi geciktirmiş olsa da arazi bizim olduğu için sorun olarak görmüyoruz. Belki de kapalı alanların avmlerin popüleritesinin düştüğü bu dönemde açık alanda gerçekleştirilecek bu projenin kıymeti artmış olduğunu düşünüyorum. Ama er ya da geç hedefimize ulaşıyor olacağız. Buraya Türsab aracılığı ile gelen turistler de yöresel lezzetleri merkezlerinde tatmak isteyecekler.
+ Ülkemizin dört bir yanındaki mutfak kültürünü ve öne çıkan lezzetleri Gastro Köy Projesi içinde bir araya getirmek, Anadolu lezzetlerini Dünya'ya tanıtmak, markalaşma aşamalarında önemli bir adımken, şu dönem olamasa bile gelecek için; Gastro Köy projesinin kültür turizmine ne gibi katkıları olacağını öngörüyorsunuz?
- Bu projeler tarzında büyük ve ülke sevgisi ile hazırlanmış projeler adetleri artması gerektiği inancındayım. Galataport da önemli bir proje. O konuda cruise gemileri ülkemize gelmediğinden beklemekte ama 1.2 milyar USD’lik bir yatırım bitmek üzere. Gastronomi Turizmi konusunda bizim projelerimize farklı belediyelerde de talepler gelmekte. Mesela Hatay vb. belediyeler bizden esinlenmiş durumda. Bu konuda bizim doğru yolda olduğumuzun bir göstergesi.
+ GastroKöy'ün bir kültür birikimi olarak yansıtılıp marka haline gelmesi, zihinlerde yer etmesi sürdürülebilirliğine de bağlı şüphesiz. Dolayısıyla projenin sürdürülebilirliği için neler planlanıyor?

- Bu aslında önemli. Yabancı şirketler işbirliği içinde olmak istemekteler. Belediye başkanlarımızın konu ile ilgili işbirliklerini arttırmaları gerekmekte.
+ Peki Türkiye için gastronomi ve turizm alanlarında marka olmanın birincil koşulları nelerdir?
- Tanıtım, tanıtım ve gene tanıtım. Bu 3 ana başlık haricinde yaratıcı ve vizyoner yaklaşımlar içinde olan yerel yöneticiler olması ülkemizi rakiplerinden ayırtan bir nokta.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!