onedio
article/comments
article/share
Haberler
Mitoloji ve Turizmin Kesişiminde Kadim Yolcuların İzinde

etiket Mitoloji ve Turizmin Kesişiminde Kadim Yolcuların İzinde

Antik mitlerin gizemli dünyasından modern turizmin rotalarına uzanırken, insanın bilinmeyene duyduğu kadim merakı ve keşfetme arzusu dikkat çekiyor. Bu yazıda, yeraltı dünyasına yapılan ürkütücü yolculuklardan mitolojik tanrıların rehberliğine, kadim dağların kutsal hikayelerinden ilk paket turlara kadar, mitoloji ve seyahat arasındaki eşsiz kesişimi keşfedeceksiniz. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'siyle zenginleşen bu serüvende, her yolculuğun bir destan, her gezginin bir kahraman olduğunu göreceksiniz...

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Yeraltına Seyahat: İlk Karanlık Turistler…

Yeraltına Seyahat: İlk Karanlık Turistler…

İnsan, her daim bilinmeyenin peşine düşmüştür. Günümüzde terk edilmiş kasabaları, eski hapishaneleri ya da savaş alanlarını ziyaret eden gezginler, aslında çok eski bir geleneğin mirasçılarıdır. Antik dünyada, cesur ruhlar, Hades’in gölgeli diyarına, yeraltı dünyasına inmeyi göze alırdı. Buna Katabasis derlerdi; canlı bir insanın ölüler diyarına inip geri dönme serüveni.

Odysseus’u düşünün. Tuzlu deniz rüzgârını ciğerlerinde hissederken, bilge Tiresias’ın ruhuna danışmak için Hades’in sınırlarına yürüdü. Karanlık bir çukurun başında, kan ve dualarla gölgeleri çağırırken, kalbi korku ve merakla çarpıyordu. Bu, belki de tarihin ilk “bilgi turizmi”ydi; hakikati arayan bir gezginin, gölgelerle dansı.

Orpheus ise, aşkı uğruna yeraltına inen şairdi. Lirinin telleriyle Hades’in soğuk taşlarını titretti, üç başlı Cerberus’un hırlamalarını susturdu. Eurydike’yi geri almak için çıktığı bu yolculuk, insanın bilinmeyene duyduğu derin arzunun bir yansımasıydı. Ama Orpheus’un trajedisi, bize bir gerçeği öğretir: Her yolculuk, geri dönüşü garanti etmez.

Aeneas, Roma’nın kaderini öğrenmek için yeraltına indiğinde, adeta bir turist gibiydi. Rehberi Sibyl’in peşinde, gölgeler arasında dolaşırken hem geçmişi hem geleceği arıyordu. Bu hikayeler, karanlık turizmin kökenlerini fısıldar. Hades, antik dünyanın en ürkütücü ama en büyüleyici rotasıydı. Tıpkı bugün bir hayalet kasabaya adım atan gezginler gibi, o kahramanlar da korku ve merakın büyüsüne kapılmıştı.

Tanrılar ve Kahinler: İlk Seyahat Rehberleri…

Tanrılar ve Kahinler: İlk Seyahat Rehberleri…

Antik dünyada yollar tehlikelerle doluydu. Vahşi ormanlar, haydutlar, fırtınalar… Ama gezginler yalnız değildi. Tanrılar, onların koruyucusu, pusulası, hatta rehber kitabıydı. Hermes, kanatlı sandaletleriyle yolların efendisiydi. Tüccarların, seyyahların, hatta kurnaz hırsızların duacısıydı. Bir dağın yamacında kaybolan bir yolcu, onun adını fısıldar, bir işaret dilerdi. Hermes, gökyüzünün navigasyon yıldızı, antik dünyanın rehberiydi.

Apollon ise kehanetleriyle yol gösterirdi. Onun tapınağı Delphi, antik dünyanın en gözde “turistik merkezi”ydi. Krallar, köylüler, savaşçılar; hepsi, geleceği öğrenmek için o kutsal vadiye akın ederdi. Pythia’nın dumanlar arasında mırıldadığı kehanetler, bugünün seyahat blogları gibiydi. İnsanlar, bir sonraki adımı atmadan önce bilgiye susamış, bu kutsal rehberin sözlerine kulak verirdi.

Evliya Çelebi, bu geleneğin Osmanlı’daki yankısıydı. Onun Seyahatname’si, adeta bir mitolojik rehberin modern çağdaki izdüşümüydü. 17. yüzyılın bu eşsiz seyyahı, Hermes’in ruhunu taşır gibi, Osmanlı coğrafyasını karış karış gezdi. Şehirlerin, köylerin, türbelerin hikayelerini toplarken, sanki Apollon’un kehanetlerini çağırır gibiydi. Evliya, gördüğü her yerde mitolojiyle gerçekliği harmanladı; bir türbenin kerametinden, bir şehrin efsanesine, her yolculuğunu bir destana dönüştürdü. Onun kalemi, antik dünyanın kâhinlerinden farksızdı; çünkü Evliya, sadece gördüklerini değil, ruhun merakını da yazıya döktü.

İda Dağı: Tanrıların Seyir Terası…

İda Dağı: Tanrıların Seyir Terası…

Bazı yerler, mitolojinin ta kendisiydi; tanrıların, kahramanların ve trajedilerin buluştuğu kutsal sahnelerdi. İda Dağı, böyle bir yerdi. Bu ulu dağ, sadece yemyeşil yamaçları ve rüzgârın şarkı söylediği zirveleriyle değil, mitolojinin en büyük hikâyeleriyle de anılırdı. Zeus ve Hera, tanrıların atası ve en güçlüsü, İda’nın zirvesinde, bulutların ötesinde bir törenle evlenmişlerdi. Bu kutsal birleşme, gökyüzünü titreten bir sevda hikayesiydi; ama aynı zamanda kıskançlıkların, rekabetlerin ve nice destanın kıvılcımı oldu. İda, tanrıların aşkını taçlandırırken, insanlığın kaderini de şekillendirdi.

İda Dağı, sadece tanrıların değil, kahramanların da vatanıydı. Genç Paris, bu dağın yamaçlarında büyüdü; rüzgârın fısıldadığı efsanelerle, çoban ateşlerinin gölgesinde. Yetişkinliğe adım attığında, Zeus’un ona verdiği görev, mitolojinin en çetin sınavlarından biriydi: Dünyanın ilk güzellik yarışmasında, en güzel tanrıçayı seçmek. Paris’in kararı, bir elmayı kime vereceği, sadece tanrıçalar arasında değil, yeryüzünde de yankılanacaktı. Çünkü bu seçim, Truva Savaşı’nın ateşini yaktı; aşk, hırs ve yıkımın destanını başlattı.

İda, o savaşın da sessiz tanığıydı. Tanrılar, bu ulu dağın zirvesinden, Truva’nın kanla sulanan ovalarını seyre daldı. Ama Hera, kurnazlığıyla Zeus’u alt etti; dağın tepesini bulutlarla örttü, onun savaşa müdahalesini engelledi. İda, böylece tanrıların seyir terası oldu; hem aşkların, hem savaşların hem de entrikaların sahnesi. Evliya Çelebi, bu dağa adım attığında, belki de bu kadim hikâyelerin yankısını duydu. Seyahatname’sinde, Anadolu’nun her köşesinde mitolojiyi ararken, İda’nın eteklerinde tanrıların fısıltılarını, Paris’in kararsız adımlarını hissetmiş olmalı.

Yeraltının Vizesi: Geri Dönüşün Katı Kuralları…

Yeraltının Vizesi: Geri Dönüşün Katı Kuralları…

Hades’e inmek, öyle kolay bir yolculuk değildi. Ölüler diyarına canlı girenler, katı kurallara uymak zorundaydı. Bu, mitolojinin bize sunduğu ilk “vize sistemi”ydi. Persephone, Hades’in sunduğu nar tanelerini yediğinde, yeraltına zincirlendi. Yılın bir kısmını gölgelerde, bir kısmını yeryüzünde geçirmek zorunda kaldı. Bu, adeta bir oturma izniydi; yeraltının bürokrasisi, kimseyi kolayca bırakmazdı.

Bazıları, kuralları delmenin yollarını aradı. Efsaneler, Hades’in gizli çıkışlarından, gölgeli arka kapılardan bahseder. Tıpkı bugün vize kurallarını aşmaya çalışan kurnaz gezginler gibi, antik kahramanlar da sistemin açıklarını kollardı. Ama her zaman bir bedel vardı. Ölüler diyarına giren ya bir parçasını orada bırakır ya da sonsuza dek değişirdi.Evliya Çelebi de bu kuralları kendi tarzında sınadı. Seyahatname’sinde, kutsal türbelerden, büyülü mağaralardan bahsederken, adeta yeraltının eşiğine dokunurdu. Bir türbenin kerametini anlatırken, sanki Hades’in kapısını çalıyordu. Ama Evliya, bir kahraman gibi, her defasında geri dönmeyi bildi; kalemiyle, gördüğü her diyarı yeryüzüne taşıdı.

Argonotlar: İlk Paket Tur ve Macera Arayışı…

Argonotlar: İlk Paket Tur ve Macera Arayışı…

İason ve Argonotlar, Altın Post’u bulmak için denize açıldığında, tarihin ilk “grup turu”nu düzenledi. Bir gemi dolusu kahraman, ortak bir hedef için bir aradaydı. Orpheus’un liri sirenleri susturdu, Herakles’in gücü çarpışan kayaları dize getirdi. Bu, modern bir macera turundan farksızdı; bir rehber, bir rota ve bolca beklenmedik engel.

Evliya Çelebi de kendi çağında bir Argonot’tu. Onun yolculukları, tek başına olsa da, sanki bir grup maceraperestin ruhunu taşıyordu. Seyahatname’de, Anadolu’nun dağlarından, Mısır’ın çöllerine, her adımda yeni bir hikâye, yeni bir engel bulurdu. Bir şehrin surları, bir nehrin köpükleri, bir türbenin gizemi; hepsi, onun için birer çarpışan kaya, birer siren şarkısıydı. Evliya, tıpkı Argonotlar gibi, her engeli kalemiyle aştı; her yolculuğunu, bir destana çevirdi.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

İlk Balayı Felaketi: Paris ve Helen…

İlk Balayı Felaketi: Paris ve Helen…

Aşk, her çağda insanları yollara düşürmüştür. Ama mitolojinin en ünlü balayı, bir felakete dönüştü. Paris, İda Dağı’nda aldığı o kader dolu kararla, Sparta’nın güzel kraliçesi Helen’i kaçırıp Truva’ya götürdüğünde, bu romantik kaçış, on yıllık bir savaşı ateşledi. Paris ve Helen’in hikayesi, bize şunu öğretir: Balayı planı yaparken, kalbinizi ve rotanızı iyi seçmelisiniz. Yoksa, bir tatil, bir destana, hatta bir trajediye dönüşebilir.

Evliya Çelebi’nin yolculuklarında aşk hikâyeleri az değildi. O, şehirlerin güzelliklerini, bir âşık gibi tasvir ederdi. İstanbul’un yedi tepesi, onun için Helen kadar büyüleyiciydi. Ama Evliya, Paris gibi felakete yol açmadı; onun aşkı, gördüğü her diyarı kalemine taşımak, her güzelliği ölümsüzleştirmekti.

Misafirperverliğin Kutsal Dokunuşu: Philemon ve Baucis…

Misafirperverliğin Kutsal Dokunuşu: Philemon ve Baucis…

Antik dünyada misafirperverlik, kutsal bir görevdi. Zeus ve Hermes, insan kılığına girip bir köyü ziyaret ettiğinde, sadece yaşlı bir çift, Philemon ve Baucis, onlara kapılarını açtı. Fakir ama cömert bu çift, tanrılara yavan ekmeğini, bir avuç zeytinini sundu. Karşılığında, evleri bir tapınağa dönüştü; kendileri ise, ölünce birbirine sarılmış iki ağaca, bir çınar ve bir meşeye. Bu hikâye, bir konukevinin sıcaklığını, bir ev sahibinin güleryüzünü yüceltir. Ama kötü ev sahiplerine de bir uyarıdır: Misafirperverliği esirgeyen, tanrıların gazabına uğrar.

Evliya Çelebi, bu misafirperverlik ruhunu Osmanlı topraklarında buldu. Seyahatname’de, konuk olduğu hanelerin cömertliğini, bir köy kahvesinin sıcak sohbetini, bir hanın samimiyetini överek anlattı. Onun için her konaklama, Philemon ve Baucis’in mütevazı evi gibiydi; her ev sahibi, bir tanrıyı ağırlıyor olabilirdi. Evliya, bu kutsal geleneği, kendi çağında yeniden canlandırdı.

Kadim Yolcular, Yeni Hikâyeler…

Kadim Yolcular, Yeni Hikâyeler…

Mitoloji ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si, bize insanın yolculuk tutkusunun ne kadar kadim olduğunu anlatır. Hermes’in kanatlı sandaletleri, artık uçakların motor gürültüsüne karıştı. Delphi’nin kehanetleri, seyahat bloglarının yorumlarına dönüştü. Hades’in gölgeli diyarları, bugün terk edilmiş şehir turlarında yankılanıyor. Ama özünde, bizler hâlâ aynı yolcularız. Merakla, korkuyla, aşkla ve keşif arzusuyla dolup taşarak, bilinmeyenin peşinde koşuyoruz. Mitolojinin kahramanları, tanrıları ve Evliya’nın kalemi, bize bir ayna tutar: Her yolculuk, bir destandır; her gezgin, bir kahraman.

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam