Modern Ailede Yakınlık İllüzyonu
Her aile fotoğrafı gülümsemelerle doludur. Ama fotoğraf karesi dağıldığında çoğu zaman ortaya çıkan gerçek, sessiz odalar, birbirine değmeyen bakışlar ve içten içe büyüyen yalnızlıklardır. Bu durum yalnızca bireylerin değil, aile sisteminin de sağlığını tehdit eder. Bir evin içinde fiziksel olarak yan yana olmak, duygusal anlamda yakın olmayı garantilemez.Teknoloji, iş temposu, bireyselleşme… Hepsi aile bağlarını görünmez şekilde zayıflatıyor. “Birlikte yemek yiyoruz, aynı evde yaşıyoruz” diyen birçok aile aslında birbirine mesafe koymuş durumda. Çünkü asıl mesele, yan yana olmak değil; birbirini hissetmek, dinlemek ve anlamaktır. Bu noktada aile danışmanlığı, aile bireylerine fark ettirmeden kaybettikleri bu bağı yeniden kurmaları için yol gösterir.
Terapötik ortam, ailelere bir ayna tutar.

Bu aynada kimi zaman bastırılmış öfkeler, kimi zaman söylenmemiş sevgiler görünür hale gelir. Örneğin, suskun bir çocuğun ders başarısızlığı çoğu zaman “tembellik” değil, duyulmamış olmanın çığlığıdır. Eşler arasındaki sürekli tartışmalar ise yalnızca günlük stresin değil, yıllardır dile gelmeyen beklentilerin yansımasıdır. Aile terapisi, bu görünmeyen dinamikleri açığa çıkarır.
Birçok aile, danışmanlık sürecinde şaşırtıcı bir keşif yaşar: Yanındaki insanı aslında çok az tanıdığını fark eder. Çocuğunu sadece ders notlarıyla, eşini yalnızca sorumluluklarıyla gören aileler; danışmanlık süreciyle birlikte onların duygularını, kaygılarını ve umutlarını da görmeye başlar. Bu yeniden tanışma, aileyi yalnızca iyileştirmez; aynı zamanda daha güçlü kılar.
Şimdi size aile danılmanlıklarından isimlerini değitirmiş olduğum danışanların hikayesinden çok küçük örnekler vereyim.

“Ayşe ve Mehmet, evliliklerinin on ikinci yılında danışmanlığa başvurdular. İlk görüşmede her ikisi de “Aslında büyük bir problemimiz yok” diyordu. Çocukları Defne ise ergenlik dönemindeydi ve son aylarda içine kapanmış, notları düşmüştü. Seans ilerledikçe tablo değişti. Ayşe, ev işlerinin yükünden bahsederken, Mehmet gözlerini yere indirdi. Mehmet işten eve geldiğinde sürekli telefonuna bakıyordu. Defne, odasına kapanıyor ve kimseyle konuşmuyordu. Görünürde kavga yoktu; ama evin içinde ağır bir sessizlik hakimdi. Terapide bu sessizlik konuşulur hale geldi. Defne ilk kez “Kendimi bu evde görünmez hissediyorum” dedi. Mehmet ise “Ben ailem için çalışıyorum, ama galiba yanınızda olmayı unuttum” diye itiraf etti. Ayşe, “Hepimiz çok yorgunuz, ama birbirimizi yormadan dinlemeyi bilmiyoruz” dedi. Bu farkındalık süreciyle birlikte aile üyeleri birbirini suçlamayı bırakıp dinlemeyi öğrenmeye başladı. Mehmet, akşamları telefona gömülmek yerine Defne’nin gününü dinlemeyi alışkanlık haline getirdi. Ayşe, yüklerini paylaşmayı öğrendi. Defne ise yalnızlığının azaldığını hissetti. Sessizlik yerini küçük ama samimi diyaloglara bıraktı.”
“Elif ve Murat, evliliklerinin yedinci yılında terapiye başvurdu. Görünürde sorunları “küçük tartışmalar”dı. Ancak seans ilerledikçe ortaya çıkan şey şuydu: Murat sürekli işine sığınıyor, Elif ise duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığını hissediyordu.
Murat, “Ben eve huzur getirmeye çalışıyorum” derken; Elif, “Benim için huzur, birlikte vakit geçirmekti” dedi. Tartışmalar aslında asıl konudan, yani duygusal kopuştan uzaklaşıp gündelik konulara sapıyordu.
Aile terapisi, bu görünmeyen çatışmayı açığa çıkardı.

Elif’in ihtiyacının güven ve görülme olduğu, Murat’ın ise kaygılarından kaçmak için işe sığındığı anlaşıldı. Terapi süreci, ikisini yeniden ortak bir zeminde buluşturdu.”
Modern ailede en büyük risk, kavga etmek değil; birbirine sessizce yabancılaşmaktır. İşte bu yüzden aile danışmanlığı ve aile terapisi, sadece sorun çözme yöntemi değil, toplumsal düzeyde bağları onaran bir güçtür. Çünkü aile, yalnızca “birlikte yaşanılan bir yer” değil; hayatın yükünü taşırken insanı ayakta tutan en temel bağdır.
Sevgilerimle…
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!