onedio
article/comments
article/share
Haberler
Modern İnsanın Yön Arayışı: Değişken Dünyada Sabit Bir Nokta

etiket Modern İnsanın Yön Arayışı: Değişken Dünyada Sabit Bir Nokta

Bazen insan kendi içinde bir yerlerde kaybolur. Ne yapması gerektiğini bilir ama neden yaptığını unutmuştur. Gözleri açık ama yönsüzdür. Modern zamanların en büyük krizlerinden biri belki de budur: yönsüzlük. Her şey hızla akar, insanlar hedefler belirler, listeler yapar ama bütün bu meşguliyetin içinde insan kendini nereye koyacağını bilemez. İşte böyle zamanlarda, hayatın ortasında bir sabit nokta arar. Bir çapa, bir denge, bir merkez. Bu yazının teması işte bu: içsel merkezini bulmak.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

İnsan bir denge varlığıdır. Aşırılık onu yorar. Sürekli uçlarda yaşamak, hem bedenini hem zihnini hem de ruhunu tüketir.

İnsan bir denge varlığıdır. Aşırılık onu yorar. Sürekli uçlarda yaşamak, hem bedenini hem zihnini hem de ruhunu tüketir.

Fakat bugünün dünyası, tam da bu uçlara çekiyor bizi. Daha çok çalış, daha çok göster, daha çok paylaş, daha çok tüket... Hep 'daha fazlası'nın peşinde bir hayat. Oysa insanın aradığı şey 'daha fazlası' değil; 'yeterli olan'dır. Yeterince anlam, yeterince huzur, yeterince bağ.

Namaz bu bağlamda sadece bir ibadet değil, insanın kendi merkezine dönme eylemidir. Kur'an'da geçen 'ikame' fiili, namazın sadece kılınması değil, hayatın merkezine yerleştirilmesini anlatır. Tıpkı bir direğin dikilmesi gibi, namaz da insanın içsel dengesini kuran bir mihenk taşıdır. Bu, sadece ruhani bir deneyim değil; aynı zamanda psikolojik, bedensel ve varoluşsal bir denge noktasıdır.

Namazın içinde tekrar eden hareketler, tıpkı bir meditatif ritim gibi çalışır. Ayakta duruş, eğiliş, secde ve oturuş... Her biri sadece fiziksel değil; zihinsel ve duygusal bir anlam taşır. Başını yere koymak, yani secde, insanın kibir duvarlarını yıkma anıdır. Başka hiçbir an, insanı bu kadar gerçeğe yaklaştırmaz. Çünkü başını yere koyduğunda, tüm maskeler düşer. Statü, unvan, görünüş... Hepsi anlamsızlaşır. Geriye sadece insan kalır. Kırılgan, aciz ama bir o kadar değerli bir varlık.

Bu farkındalık hali, modern insanın kaybettiği bir şeydir. Sürekli bir şeyler ispat etmeye çalışmak, hep güçlü görünmek zorunda hissetmek, kırılganlığını saklamak... Bunlar içsel dengesizliğin belirtileridir. Oysa namazda insan, tüm bunları bir kenara bırakır. Olduğu gibi var olur. Kendi gerçekliğiyle buluşur.

Bu buluşma, sadece bireysel değil; aynı zamanda toplumsaldır.

Bu buluşma, sadece bireysel değil; aynı zamanda toplumsaldır.

Namaz, cemaatle kılındığında bir başka boyut kazanır. Birey, bir bütünün parçası olur. Farklı sınıflardan, yaşlardan, geçmişlerden insanlar aynı hizada durur. Bu hizalanma, sadece fiziksel değil; varoluşsal bir eşitlenmedir. Herkes bir olur, birlikte yönelir, birlikte susar, birlikte dua eder. Bu birlik hissi, modern dünyanın kaybettiği topluluk ruhunun bir tezahürüdür.

Fakat bu ritüeli yalnızca alışkanlıkla tekrar etmek, zamanla onu mekanik hale getirebilir. Asıl mesele, her hareketin, her ayetin, her anın farkında olmaktır. Bilinçli bir duruş, bilinçli bir secde, bilinçli bir selam. Çünkü bu bilinç, sadece namazın değil; hayatın merkezine yerleşir. Namaz, hayata taşındığında anlamını bulur.

İçsel merkezini bulmak, sadece belirli zamanlarda yapılan bir eylem değil; bir bilinç halidir. Günün her anında bu merkeze dönmek, bu merkezin etrafında yaşamak... Bu da ancak farkındalıkla mümkün olur. Kur'an'da namazın vakitlere bölünmesi, sadece ritüelin düzenlenmesi değil; zamanın kutsallaştırılması anlamına gelir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı... Her biri bir zaman dilimine bilinç yerleştirir. Hayatın rutinine bir ruh kazandırır. Zaman artık sadece akmaz; anlam taşır.

Bu zamanın içinde merkezde kalabilmek, dış etkilere karşı bir direnç kazandırır. Modern dünyanın en büyük sorunlarından biri, insanın merkezini dış dünyaya teslim etmesidir. Başkalarının onayı, sosyal medya geri bildirimleri, toplumsal normlar... Tüm bunlar insanı yönlendirir. Kendi merkezinde olmayan biri, rüzgârın önündeki yaprak gibidir. Sürüklenir. Oysa namaz, bu sürüklenmeye karşı bir dirençtir. İçeriden bir duruş, içeriden bir yön belirlemedir.

İçsel merkezini bulmuş bir insan, sadece ritüellerde değil, hayatın her anında bu merkezle temas halindedir.

İçsel merkezini bulmuş bir insan, sadece ritüellerde değil, hayatın her anında bu merkezle temas halindedir.

Konuşmasında, susmasında, çalışmasında, dinlenmesinde... Her şeyde bir bilinç izi vardır. Bu bilinç, sadece dini bir duyarlılık değil; varoluşsal bir derinliktir. Kendini tanımanın, anlamla temas kurmanın bir yoludur.

Ve belki de bu yüzden namaz, sadece geçmişin değil; bugünün ve geleceğin de pratiğidir. Geleneksel değil, zamansızdır. Çünkü insanın içsel merkez arayışı, çağlar geçse de değişmeyen bir ihtiyaçtır. Bu merkez, bazen bir dua, bazen bir secde, bazen bir suskunluk anında kendini gösterir. Herkesin yolu farklı olabilir ama aradığı şey aynıdır: Kendine temas etmek. Gerçekten, sahiden, derinden.

Sonuç olarak, namazı yeniden düşünmek, sadece bir ibadeti değil; bir hayat biçimini yeniden kurmak olabilir. Belki daha az şekil, daha çok anlam. Daha az alışkanlık, daha çok bilinç. Ve belki de en çok, daha az dışarısı, daha çok içerisi. Çünkü asıl değişim, içeride başlar. Ve içeride kurulan her denge, dışarıya da yansır. İçsel merkezini bulan insan, hem kendine hem dünyaya başka gözle bakar. Daha sakin, daha derin, daha sahici.

Instagram

Facebook

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam