Modern Zamanların Hapishanesi
Geçtiğimiz haftalarda bir okul ziyareti sırasında, LGS’ye hazırlanan öğrencilerle rehberlik çalışmaları yürüten bir öğretmenle sohbet ettim. Öğrencilerine şöyle bir soru sormuş:
“Bu sıralar, kendinizi en rahat nerede hissediyorsunuz?”
Sonra bana dönüp, “Sizce neresidir, hocam?” diye sordu. Aklıma gelen birkaç yeri söyledim. Ancak öğretmen başını hafifçe sallayıp şöyle dedi:
“Ne o ne diğeri hocam. Öğrencilerin çoğu ‘banyo’ dedi.”
Şaşkınlığımı fark edince açıklamayı sürdürdü:
“Banyoda kendilerini rahat hissediyorlarmış çünkü kimse onlara sınavdan ya da yapmaları gerekenlerden söz etmiyormuş. Kaç soru çözdün diye soran da olmuyormuş.”
Bir Kapı Kapatmak, Dünyayı Susturmak

Bu cevapların üzerinde uzun uzun düşünmem gerekti. Düşündüm de. Kapıyı kilitlediklerinde, sadece dışarıdaki sesleri değil; içlerindeki kaygıyı da bir nebze olsun susturuyorlar diye bir sonuca vardım. Tam bu konu üzerine bir yazı kaleme almayı planlarken şu haberle karşılaştım:
“Zihinsel rahatlık uğruna hapse girmek için para ödeyen Güney Koreliler.”
Evet, yanlış okumadınız. Güney Kore’de günlük hayatın stresinden kaçmak isteyen insanlar, belli bir ücret karşılığında kendilerini kısa süreliğine bir 'hapishane hücresine' kapattırıyor.
Ne büyük ironi: Rahatlamak için özgürlüğünü kısıtlıyorsun. Daha da tuhafı, bunun için para ödüyorsun.
Kaçışın Bedeli: Özgürlüğe Para Ödemek
Modern toplumlar özgürlüğü bir tüketim nesnesine dönüştürdü. Özgür olduğunu sanan birey, aslında yoğun bir baskı ve koşuşturma altında yaşıyor. Kaçış arayışında ise, çözümü yine bir başka kısıtlamada buluyor. Görünmez bir hapishanede yaşarken, demir parmaklıkların ardında huzur aramak zorunda kalıyor.
Bu çelişki yalnızca Güney Kore’ye özgü değil; modern dünyanın geneline ayna tutuyor. Kapitalizm artık yalnızca ürün ve hizmetleri değil, insan ruhunun en saf ihtiyaçlarını da pazarlıyor. Artık özgür hissetmenin bile bir bedeli var. Tıpkı Orhan Veli’nin “Bedava” şiirinde söz ettiği pek çok şeyin artık bedava olmaması gibi...
Gerçek Özgürlük Nereye Saklandı?

Gerçek özgürlük, yüksek duvarlar arasında ya da dört duvarlı odalarda değil; insanın kendi yaşamına yön verebildiği, zamanını sahiplenebildiği yerlerde bulunur.
Asıl sormamız gereken şu:
Satın alarak kurtulmaya çalıştığımız şey gerçekten özgürlük mü, yoksa çoktan elimizden alınmış bir hayalin peşinden mi koşuyoruz?
Öğrenciler, birkaç dakikalığına bile olsa yalnız kalmak için banyoya sığınmak zorundalar. Görünürde özgür bir hayatın içindeler; ama nefes alabilmek için kapılarını kilitliyorlar. Bu küçük kaçışlar, belki de daha büyük tutsaklıkların habercisi.
O halde gerçek özgürlüğü banyolarda, hapishanelerde ya da satın alınmış kaçışlarda değil; yaşamı daha insanca, daha sakin ve daha anlamlı biçimde örgütleyebileceğimiz yerlerde aramalıyız.
Peki ya siz, en rahat nerede hissediyorsunuz? Bu gerçekten özgürlük mü, yoksa bir kaçış mı?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

