onedio
article/comments
article/share
Haberler
Sahadan Ekrana: Futbolun Kaybolan Ruhunu Aramak

etiket Sahadan Ekrana: Futbolun Kaybolan Ruhunu Aramak

Türk spor medyasının kendine has sesi, yorumlarıyla gündem belirleyen, futbolun ruhunu ekranlara taşıyan bir isim: Ufuk Karacan. Onu yalnızca bir spor spikeri ya da yorumcusu olarak tanımlamak yetersiz kalır. Çünkü o, mesleğine tutkuyla bağlı, futbolun kültürel ve yapısal meselelerine cesurca dokunabilen, fikirlerini net ve samimi bir dille dile getiren bir medya emekçisi.

Futbolun yalnızca bir oyun olmadığını, bir kültür, bir dil ve hatta bir toplum aynası olduğunu savunan Karacan'la yaptığımız bu röportajda, hem kendi yolculuğunu hem de Türk futbolunun bugününü ve geleceğini tüm açıklığıyla konuştuk. Yayıncılığın değişen doğasından, sosyal medyanın etkilerine; sokak futbolunun kayboluşundan altyapı sorunlarına; yönetim krizlerinden sistemsel dönüşüm ihtiyacına kadar pek çok konuyu, hiçbir filtreye ihtiyaç duymadan aktardı.

Futbolu seven, düşünen ve daha iyi bir gelecek hayal eden herkes için bu röportaj, sadece bir okuma değil; aynı zamanda bir farkındalık çağrısı.

(Görsel Kaynağı)

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

+ Röportaja başlamadan önce sizi daha yakından tanımak isteriz. Futbolla ve yayıncılıkla olan yolculuğunuz nasıl başladı, bu iki alan zamanla nasıl iç içe geçti?

+ Röportaja başlamadan önce sizi daha yakından tanımak isteriz. Futbolla ve yayıncılıkla olan yolculuğunuz nasıl başladı, bu iki alan zamanla nasıl iç içe geçti?

- Futbol ve yayıncılıkla olan yolculuğum aslında ilkokul birinci sınıfta başladı. Hatırlarsınız, ilkokulda öğretmenler genelde şu soruları sorardı: “Baban ne iş yapıyor?” ve “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Ben bu soruya her zaman “spor spikeri” yanıtını verirdim ve çok şükür, bu hayalim gerçekleşti.

Bu iki alan –futbol ve yayıncılık– benim hayatımda hep iç içe oldu. Bugün istersem haber sunabilirim, bir tartışma programını da yönetebilirim. Memleket meselelerine ya da kültüre dair yayınlar da yapabilirim. Zaten bir dönem kendi kurduğum bir kanal üzerinden bu tür içerikler de sundum ve oldukça beğenildi. Kanalın adı Yaygara TV idi.

Ancak tüm bu deneyimlerde futboldaki o özel tutkuyu ve adanmışlık hissini hiçbir zaman bulamadım. Çünkü ben bu tutkuyla doğdum, bu alanın içinde büyüyüp kendimi bu şekilde geliştirdim. O yüzden yayıncılık yolculuğum hep futbolla iç içe ilerledi. Elbette yarının ne getireceğini bilemeyiz, ama bugün hâlâ aynı heyecanla bu yolda ilerliyorum.

+ Türkiye’de futbolun geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz

- Türkiye'de futbolun geldiği noktayı şöyle değerlendiriyorum: Aslında futbol hiçbir yere gelmedi. Hâlâ 1949 yılına ait “Hakem kalitesini artırmamız gerekiyor” manşetlerine rastlıyorum. 1960'larda yaşanan yönetici krizlerinin izlerini bugün de görüyoruz. 1980'lerde tartışılan problemler, farklı biçimlerde bugün de karşımıza çıkıyor. Milli takım özelinde yaşanan sorunların ise yalnızca güncellenmiş versiyonlarıyla karşılaşıyoruz.

Yani futbol, birçok kategoride olduğu gibi Türkiye’de gerçek anlamda bir ilerleme kaydetmiyor. Elbette zaman zaman 1-2 adımlık ilerlemeler oldu. Örneğin 2000–2010 arasını bu bağlamda örnek gösterebiliriz. Türkiye, 2000 yılında Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale çıktı, 2002’de Dünya Kupası’nda üçüncülük elde etti, 2008’de ise Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yarı finale yükseldi. Aynı dönemde kulüplerimiz Şampiyonlar Ligi’nde de kayda değer başarılar elde etti.

Ancak bu başarılar istikrarlı bir gelişimin değil, ara sıra yapılan ani sıçramaların sonucuydu. Futbolun tartışıldığı konular, kültürü ve yapısı ne yazık ki ileriye gitmedi; hatta çoğu zaman geriye gitti.

+ Sosyal medya ve YouTube gibi mecraların, futbol yayıncılığının doğasını nasıl değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

+ Sosyal medya ve YouTube gibi mecraların, futbol yayıncılığının doğasını nasıl değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

- YouTube'a inançla giren ilk spor medyası çalışanlarından biriyim. “İnsanlar daha iyisini, daha gerçek yayınları hak ediyor” düşüncesiyle bu platformda yer aldım. Ancak ne yazık ki zamanla YouTube da sermayenin etkisiyle televizyon gibi davranmaya başladı. Özellikle spor kategorisinde bu durum, platformun doğasını ileriye taşımak yerine sınırlı bıraktı.

Yine de bu mecralar futbol yayıncılarını bir noktaya getirdi mi? Evet, kesinlikle. Yayıncıların kaşeleri ve bütçeleri arttı. Zaten bu işi yapan insanlar, doğası gereği ilgiye biraz yatkındır. Ekrana çıkan biri için 'Daha çok izleneyim, daha çok konuşulayım' arzusu doğal olarak oluşur. Bu da zamanla bazı yayıncıları inanmadığı şeyleri bile söylemeye, yalnızca dikkat çekmek için slogan atmaya yöneltti.

Dolayısıyla, başlangıçta büyük umutlarla girdiğim bu mecraların, futbol yayıncılığını daha ileri taşıyacağını düşünüyordum. Ancak geldiğimiz noktada, bu konuda ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyebilirim.

+ Sosyal medyanın futbol üzerindeki etkisi gün geçtikçe daha da artıyor. Sizce artık futbol sadece sahada mı oynanıyor, yoksa dijital dünyada da ciddi bir rekabet ve baskı var mı? Kulüplerin sosyal medyadaki algılardan etkilendiğini düşünüyor musunuz?

- Artık futbol sadece sahada oynanmıyor. Dijital dünyada da ciddi bir rekabet ve baskı ortamı oluşmuş durumda. Özellikle anların peşindeyiz. Eskiden bir maçı baştan sona 90 dakika izlemek keyif verirken, şimdi o 90 dakikalık sürenin içindeki yalnızca birkaç saniyelik bir an, tüm ilgiyi üzerine çekebiliyor.

Sosyal medya bu değişimde belirleyici bir rol oynadı. İyi mi, kötü mü tartışılır; ama bu bir gerçek. Örneğin ben bir tatil döneminde Wimbledon finalini kaçırmıştım. Ancak sosyal medyada o muhteşem anların derlendiği yaklaşık 10–15 dakikalık bir kesiti izleyerek finalin genel havasını ve heyecanını yakalayabildim. Yani artık her şeyi baştan sona takip etmek değil, öne çıkan anları yakalamak öncelikli hale geldi.

Bu dönüşümün kulüpler üzerindeki etkisi ise beni her zaman şaşırtmıştır. Kulüpler, sosyal medyada oluşan algılardan fazlasıyla etkileniyor. Bunu gerçekten anlayamıyorum. Bir kişi bir kulübün yönetimine talip oluyorsa, bu sorumluluğu üstlenirken bir planı, bir vizyonu olmalı. Oysa sosyal medya, fikirlerin derinliğini ya da doğruluğunu değil, anlık hissiyatları yansıtır. Hatta insanlar bazen bir gün sonra kendi paylaşımlarından pişman bile olabiliyor.

Bu kadar hızlı akan, değişken bir yapının ürettiği “yığın fikir”lere kulüplerin bu kadar kulak vermesi, yıllardır anlam veremediğim bir durum. Elbette sosyal medyada ortaya atılan bazı fikirler kulüplerin hatalı adımlarını gösteriyor olabilir. Bu durumda etkilenmek doğaldır. Ancak önemli olan, kulüplerin bu fikirleri süzgeçten geçirerek, kendi vizyonlarıyla değerlendirmesidir.

Yoksa sosyal medyanın fikirsel etkisi sadece futbola değil, hayatımıza da çok ciddi ve bazen olumlu dokunuşlar yapabiliyor. Burada mesele, bu etkilerin hangi ölçüde dikkate alındığıdır.

+ Sokağa çıktığımızda neredeyse her köşe başında top oynayan çocuklarla karşılaşıyoruz. Ancak profesyonel futbolcu sayısına baktığımızda bu yoğun ilgiye rağmen tablo oldukça zayıf. Sizce bu uçurumun temel sebebi nedir?

+ Sokağa çıktığımızda neredeyse her köşe başında top oynayan çocuklarla karşılaşıyoruz. Ancak profesyonel futbolcu sayısına baktığımızda bu yoğun ilgiye rağmen tablo oldukça zayıf. Sizce bu uçurumun temel sebebi nedir?

- Aslında artık sokağa çıktığımızda her köşe başında top oynayan çocuklarla karşılaşmıyoruz. Eskiden karşılaşıyorduk. Bu nedenle, günümüzde profesyonel futbolcu sayısının düşmesi çok da şaşırtıcı değil. Çünkü sokaklar azaldı, temas azaldı. Sokakta futbol oynayabilmek için geliştirdiğimiz yaratıcı çözümler artık yok.

Mustafa Denizli Hoca bunu çok güzel tarif eder: Duvar pası gibi, sokakta oynarken yoldan geçen arabaya bile çalım atan çocuklardan bahseder. Ya da engebeli zeminde kendini korumaya çalışan, refleks geliştiren futbolculardan… Bu çocuklar zarafetiyle, yeteneğiyle, oyun zekâsıyla fark yaratırdı.

Ama ne yazık ki artık o çocuklar yok. Çünkü sokak kültürü yok oldu. Ve futbol da, işte tam olarak bu eksikliği, yani sokak kültürünün kaybını derinden hissediyor.

+ Spor ortaokulları, spor liseleri ve futbol liselerinin Türk futboluna olan katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kurumlarda verilen futbol eğitiminin kalitesini yeterli buluyor musunuz; sizce hangi yönlerde eksiklikler öne çıkıyor?

- Keşke spor ortaokulları, spor liseleri ve futbol liseleri daha da artsa ve bu kurumların eğitim sistemine yerleşmiş bir spor müfredatı olsa. Spor kültürü böyle bir temelle gelişse, her şeyin daha güzel olacağına inanıyorum.

Bu kurumlarda verilen futbol eğitiminin kalitesini değerlendirecek bir denetim ya da araştırma yapmadım. Bu yüzden doğrudan bir yorum yapmam doğru olmaz. Ancak bugüne kadar bu kurumların fark yaratan, örnek teşkil eden başarı hikâyelerine çok fazla tanıklık ettiğimizi de söyleyemem. Bu da göz ardı edilmemeli.

Dolayısıyla bu okulların oyuncu keşfi, kariyer planlaması ve yönlendirme süreçlerinin sağlıklı işleyip işlemediği konusunda net bir fikrim yok.

+ TVF Spor Lisesi gibi örneklerde voleybolda ciddi başarılar görüyoruz. Sizce futbolda neden benzer bir çıkış yakalanamıyor?

- Filenin Sultanları’nın elde ettiği başarıyı kime atfetmeliyiz? Okula mı, federasyona mı, o dönemde bir araya gelen yetenekli nesle mi? Yoksa bu işe ciddi yatırımlar yapan büyük sponsor kuruluşlara mı — örneğin Eczacıbaşı, VakıfBank gibi? Burada doğru bir değerlendirme yapabilmek için ölçüyü doğru koymamız gerekir. Başarıyı sadece “bakın, bu okul böyle yaptı” diyerek açıklamak, bana göre çok eksik olur. Bu konuyu sağlıklı biçimde tartışıp, ardından doğru bir sonuca varmamız lazım.

Futbolda benzer bir çıkışı yakalayabilmemiz için, öncelikle futbolun yöneticilerin oyunu olmaktan çıkması gerekiyor. Bugün Türkiye’de futbolcular, yayıncılar, antrenörler, eğitimciler ve diğer tüm profesyoneller aslında yöneticilere hizmet eder pozisyonda. Peki yöneticiler neye hizmet ediyor derseniz… Orası biraz muamma; onu söylemeyeyim artık...

+ Türk futbolunda altyapıdan çıkan oyuncu sayısının düşüklüğü sizce eğitim sisteminden mi, kulüp yapılarından mı, yoksa federasyon politikalarından mı kaynaklanıyor? Yoksa bu üçlü yapı arasında bir uyumsuzluk mu söz konusu?

+ Türk futbolunda altyapıdan çıkan oyuncu sayısının düşüklüğü sizce eğitim sisteminden mi, kulüp yapılarından mı, yoksa federasyon politikalarından mı kaynaklanıyor? Yoksa bu üçlü yapı arasında bir uyumsuzluk mu söz konusu?

- Türk futbolunda öz kaynak sisteminden çıkan oyuncu sayısının düşük olmasının temel nedeni yöneticilerdir. Elbette bu durumun eğitim sistemiyle de bir ilgisi vardır, ancak eğitim sistemini değiştirecek veya geliştirecek olan da yine yöneticilerdir — ve ne yazık ki bu çoğu zaman onların umurunda değildir.

Kulüp yapılarını güçlendirecek politikaları hayata geçirecek olan da yöneticilerdir. Aynı şekilde federasyon politikaları da doğrudan yöneticilerin belirlediği çizgilerle şekillenir. Çünkü federasyon, delegasyon sistemiyle yönetilir ve bu sistemle seçilir. Yani federasyon başkanını belirleyenler, kulüp yönetimleridir.

Sonuç olarak, tüm bu yapı futbolun yönetici kadrosunun sorumluluğundadır. Futbolun başında, futbolu sevenler değil de, futbolu araç olarak kullananlar yer aldığı sürece, bu alanda herhangi bir konuda gerçek bir ilerleme kaydetmek ne yazık ki mümkün görünmüyor.

+ Eğer bugün Türkiye’de futbolu yöneten kişi olsaydınız, ilk olarak nereden başlardınız? Hangi sorunu öncelikli görür, çözüm için nasıl bir yol izlerdiniz?

- Eğer bugün Türkiye’de futbolu yöneten kişi olsaydım, işe kesinlikle delegasyon sistemini değiştirmekle başlardım. Çünkü kulüplerin seçtiği bir federasyonun, en azından bazı kurullarının özgür ve bağımsız hareket edebilmesi ya da kulüplerin taleplerine rağmen irade ortaya koyabilmesi pek mümkün değil. Bu gerçeği kabul etmek gerekiyor. Dolayısıyla benim öncelikli olarak çözülmesi gereken sorun olarak gördüğüm konu budur.

İkinci olarak ise adalet mekanizmasını ele alırdım. Çünkü Türk futbolundaki en büyük eksiklik, güven sorunudur. Ne hakemlere güveniyoruz, ne verilen cezalara, ne de bu cezaların uygulanış biçimine… Tahkim sürecine dahi güven kalmamış durumda.

Bu güven ortamı sağlanmadan futbolda bir marka değeri oluşturmak mümkün değil. Üstelik bu sorunların çoğu yine delegasyon sisteminin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Kulüplerle federasyon arasındaki bu bağı dönüştürmeden, Türk futbolunda kalıcı ve yapısal bir ilerleme kaydetmenin imkânsız olduğunu düşünüyorum.

Ben olsaydım, işe tam da buradan başlardım.

Instagram

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam